Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/393 E. 2021/386 K. 03.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/393 Esas
KARAR NO : 2021/386

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 18/08/2020
KARAR TARİHİ : 03/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil ile davalı şirket yetkilisinin, müvekkilin baldızının aracılığı ile 2017 yılında tanıştıkları ve birlikte iş yapmaya başladıkları, müvekkil ile davalı şirket yetkilisinin, tanıştıkları 2017 yılından 2019 yılı Eylül ayına kadar okullarda dönemsel olarak tanıtımlar yaptıkları, etkinlikler düzenledikleri, satışını yaptıkları kırtasiye ürünlerinin tanıtımını yaparak satışını gerçekleştirdikleri, davalı şirket yetkilisi … ile müvekkilin iki yıl boyunca aktif olarak çalıştıkları, 2019 yılı satışlarından müvekkilin payına düşenin ödenmesini istemesi üzerine de anlaşmalarının aksine müvekkile herhangi bir ödeme yapmadıkları, davalı şirkete Beyoğlu …. Noterliği’nin 07.11.2019 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderildiği ve müvekkilin payına düşen ödemenin yapılması ihtar edildiği, satış bedelleri tarafımızca net olarak bilinemediğinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL prim/payın ihtarnamenin karşı tarafa tebliğinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müvekkile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkil şirket istek doğrultusunda İstanbul’da bir ofis kiraladıkları ancak bu ofiste söylendiği üzere şirket adına satış ve tanıtıma yönelik bir çalışma hiç yapılmadığı, ofisin zaman içinde … ile birlikte bir kaç resim öğretmeninin toplandığı resim atölyesi olarak kullanılmaya başlayınca müvekkilin mecburen ofisi kapattığı, …’un birkaç okulun ürün tanıtımına şirket sahibi ve yetkilisi olan …’ın yanında işi tanıma gayesiyle katıldığı, bir kez de yine davacının kendi istek ve ısrarı ile şirketin … Otelde yaptığı bayiler toplantısına misafir olarak katıldığı bu tatildeki otel ve oda ücreti de müvekkil şirket tarafından ödendiği, davacının kendisine bayilik sözü verildiği, bu nedenle işinden istifa ettiği yolundaki iddialarının tamamen asılsız olduğu, müvekkil şirket adına şahsen tek bir tanıtım, satış işlemi gerçekleştirmediği, çalışma yapmadıkları, davacının müvekkil şirketin İstanbul’da ofis kiralamış olması, davacının kendi adına kart bastırmış olmasını gerekçe göstererek müvekkil şirketin yaptığı satışlardan pay talep eden davacının asılsız ve iyiniyet ilkelerine aykırı iddialar ile açtığı davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava dilekçesi, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava alacak talebine ilişkin olup,
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Davaya konu uyuşmazlığın, alacak talebine ilişkin olduğu, davacının gerçek kişi olduğu ve işletmesi bulunup bulunmadığının, işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığının ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılamayacağının tespiti için 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı’na, İstanbul Beylikdüzü Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne, İstanbul Ticaret Odası Başkanlığı’na müzekkereler yazılmış, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne yazılan müzekkereye gelen 21/08/2020 tarihli yazı cevabında, davacının gerçek kişi ticari işletme kaydı bulunmadığının bildirildiği, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’ne yazılan müzekkereye gelen 21/08/2020 tarihli yazı cevabında, davacının kaydına rastlanılmadığının bildirildiği, İstanbul Beylikdüzü Vergi Dairesi Müdürlüğü’nden gelen 25/09/2020 ve 19/01/2021 tarihli yazı cevabında, dairelerinin … veri kimlik no’sunda kayıtlı mükellefi …’nin tarh dosyasının ve bilgisayar kayıtlarının tetkikinde …’un şirket müdürü olduğu, dönem net karı ve zararının -14.841,45-TL olarak hesaplandığının bildirildiği görülmüş, verilen cevaplarda yer alan bilgi ve belgeler doğrultusunda davacının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin ve ticari işletmesinin bulunmadığının belirlendiği, Mülga 6762 sayılı TTK’nun 1463.maddesine göre Bakanlar Kurulunca 18.06.2007 tarihinde kararlaştırılıp, 21.07.2007 tarih ve … sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında esnaf-tacir ayrımının nasıl yapılacağına dair Ticari işletme ile esnaf işletmesinin arasındaki sınırın Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterileceği üzere Tacir-esnaf ayırımı ise Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan, gayri safi hasılatı çerçevesinde davacının tacir olmadığı, esnaf sınırında kaldığı ve taraflar arasındaki işin her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesinde mahkemenin görevli olması da dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, davacı …’un 6102 sayılı TTK 11. maddesi ve 213 s. Vergi Usul Kanunu’nun 177. mad. kapsamında kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunmadığı, tacir sıfatı olmadığı ve ticari işletmesinin bulunmadığı, belirtilen çerçevede taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceğinden mahkememizin iş bu dava açısından görevsiz olduğu, 6100 s. HMK. 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunmaması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, usul ekonomisi nazara alınarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.(Yargıtay19 HD. 2011/15373E. 2012/7260K.)
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere tarafların yüzüne karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 03/06/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)