Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/327 E. 2021/647 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/327
KARAR NO : 2021/647

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senedinden Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 31/10/2019
KARAR TARİHİ : 14/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili görevsiz mahkemeye verdiği dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin davalı alacaklı ile karşılıklı ticaret yaptığını, müvekkilinin davalıya takibe konu senedi verdiğini, senedin vadesi dolduğunda müvekkilinin senet borcunun tamamını ödeyemediğini ancak 3.500,00-TL ödemede bulunduğunu, ödeme yapılmasına rağmen senedin ödenmediği gerekçesi ile senetteki tutarın ödenmiş olan kısmının düşülmeyerek bütün bedelin icra takibine koyulduğunu belirterek icra takibinin ödeme yapılmış olan tutar üzerinden iptali ile kalan bakiye olan 1.500,00-TL alacak üzerinden devam edilmesine karar verilmesini ayrıca İİK ‘nın 72/3. Maddesi gereğince ve 6100 sayılı kanunun 389 ve 392 maddeleri gereğince teminat karşılığında icra veznesine yatacak olan paranın alacaklıya ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Uyuşmazlığın, İzmir 22. İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyasında kambiyo senedine dayalı takibin önceki yapılan 3.500,00-TL ödeme mahsup edilmeden açıldığı iddiasıyla bu yönden menfi tespit borçlu olunmadığı, kalan kısım yönünden takibin devamı ile kötü niyet tazminat talebinden ibaret olduğu anlaşılmıştır.
Dosya mahkememize İzmir 19.Asliye Hukuk Mahkemesinin 18/02/2020 tarih, … Esas, … Karar sayılı görevsizlik kararı ile gelmiştir.
Tüm deliller toplanmış, İzmir 22. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyası UYAP üzerinden gönderilmiş olup incelenmesinde; alacaklısının …, borçlusunun … olduğu, borçlu vekilinin takibe itiraz ettiği anlaşılmıştır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1). Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Bono ödeme vasıtası olup, kural olarak mevcut bir borcun ifası amacıyla verildiği kabul edilir. Davacının, bu senetler karşılığındaki edimlerini eksiksiz ifa ettiğini ve çeklerin bedelsiz kaldığını ispat etmesi gerekir.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir. (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK )
Dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasında yapıldığı iddia edilen ticarete ilişkin herhangi bir sözleşme, mutabakat, cari hesap dökümü.. gibi belge sunulmadığı gibi, banka kanalıyla yapılan ödeme dekontu dışında bir delilin de sunulmadığı, ilgili bankaya yazılan müzekkere cevabında havale teyit edilmiş ise de söz konusu dekontta bir açıklamanın yer almadığı, gönderilen bedelin hangi sebeple havale edildiğinin belirtilmediği, havale işleminin davacının borcundan ya da hangi borcundan kaynaklı olduğunun anlaşılamadığı, oysa kambiyo senetlerinden bononun illetten mücerret niteliğe haiz olduğu, davacı tarafın dava konusu bono içeriğinde yer alan bedel mukabilinde davalıya borçlu olmadığını kıymetli evrak vasfına haiz, aynı ispat gücüne sahip bir delil ile ispatlaması gerektiği, ancak davacı tarafça başka bir delil sunulmadığı, iddiasını bu vasfa haiz herhangi bir delil ile ispatlayamadığı dikkate alınarak ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere
1-Davanın REDDİ ile,
2-Harçlar yasası gereğince alınması gereken 341,55-TL harçtan peşin alınan 44,40-TL harç, 24,15 TL tamamlama harcı ile icra dosyasına yatırılan 27,57 TL harcın mahsubu ile geriye kalan 245,43-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T uyarınca hesaplanan 3.500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-7155 sayılı yasanın 19/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren 23.maddesiyle eklenen 6325 sayılı yasanın 18/A maddesi gereğince taraflar arasında yapılan arabuluculuk faaliyeti sonunda, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere Hazine tarafından karşılanan 1.320,00-TL arabulucu ücretinin yargılama gideri olarak davacıdan alınarak, Hazineye gelir kaydına,
6-HMK.nun 333.maddesi uyarınca davacı tarafından yatırılan gider avansının sarf edilmeyen kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/2. Maddesi uyarınca kesin olmak üzere karar verildi.14/09/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı