Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/312 E. 2021/713 K. 28.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/312
KARAR NO : 2021/713

DAVA : İstirdat
DAVA TARİHİ : 13/07/2020
KARAR TARİHİ : 28/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan İstirdat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin adına 12/02/2020 tarihinde İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesi …/… Esas sayılı dosyasıyla kesin konkordato mühleti verilmesi kararı verildiğini, şirket kayıtlarının konkordato komiseri tarafından incelendiğini, davalının icra takibine konu ettiği senede dayalı her hangi bir para veya mal girişinin olmadığını tespit ettiğini, şirketin eski Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin şirket hisselerini devretmeden önce muvazaalı hileli ve suça konu kambiyo senetleri tanzim ederek şirketi davalı alacaklıya borçlandırdığını, davalı alacaklının şirket kayıtlarında bulunmayan mal hizmet ve para girişi olmayan kambiyo evraklarına dayalı şirket kambiyo defterinde bulunmayan, kambiyo senetlerine dayalı yapılan icra takibinde haksız olarak icra kanalıyla 239.600,71-TL tahsil edildiğini, zorunlu arabuluculuğa müracaat edildiğini, yapılan görüşmelerden sonuç alınamadığını, arz edilen hususlar nedeniyle; Torbalı İcra Müdürlüğünün …/… E. sayılı takip dosyasına konu, 30.08.2018 tarihli 30.10.2018 vade tarihli 200.000,00-TL bedelli senetten dolayı davalıya borçlu olunmadığının tespitine, Torbalı İcra Müdürlüğünün …/… E. sayılı takibin iptaline, 420 icra tazminatına hükmedilmesine, davalı tarafça yapılan haksız tahsilat, 239.600,71-TL’nin dava tarihinden 49 faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesi talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirket tarafından gerçek kişi olan davalıya dava açıldığını, ancak; davalının tacir olmaması sebebiyle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olacağını, davalının Torbalı’da ikamet ettiğini, menfi tespit ve istirdada konu dosyanın Torbalı İcra Müdürlüğünün dosyası olduğunu, menfi tespit ve istirdat davalarının takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemelerinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabileceğini, arz edilen husus nedeniyle yetkili mahkemenin Torbalı Mahkemeleri olduğunu, 239.600,71-TL bedelin 01.07.2019 tarihinde icra dosyasına ödendiğini, dava tarihi olan 13.07.2020 tarihinde hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası,
3-Davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstresi,
4-İzmir…. Asliye Ticaret Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası
5-Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 08/09/2021 havale tarihli raporu,
6-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, davacı … … … Ticaret Anonim Şirketi’nin eski yönetim kurulu başkan ve üyelerinin şirket hisselerini devretmeden ve yeni yönetim kurulu oluşmadan önce ya da şirket hisselerinin devrinden sonra düzenlediği iddia olunan ve de Torbalı İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı dosyasına konu edilen 30/08/2018 tanzim, 30/10/2018 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senet dolayısıyla davalı … …’a borçlu olmadığının tespiti ile Torbalı İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı dosyasının iptali ve davalı tarafından tahsil edilen 239.600,71-TL bedelin davalı … …’dan istirdadı taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … … olduğu, borçlunun davacı … … … Ticaret Anonim Şirketi’ olduğu, davalı alacaklı vekilinin davacı borçlu aleyhine 30/10/2018 vade tarihli 200.000,00-TL bedelli bonoya dayalı olarak 200.000,00-TL asıl alacak 9.813,70-TL işlemiş faiz ve 400,00-TL bono komisyonu olmak üzere toplam 210.213,70-TL üzerinden icra takibi başlattığı görülmektedir.
15/12/2020 tarihli duruşmanın 8 numaralı ara kararında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 219/2. ve 222/1. maddelerinde tarafların delil olarak dayandığı ticari defter ve kayıtları ibraz ile yükümlü olduğu hüküm altına alındığından, bilirkişi incelemesine esas olmak üzere ticari defter kayıt ve belgelerin bulunduğu yeri mahkememize bildirmek üzere davacı vekiline 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220/1. fıkrası uyarınca iki haftalık kesin süre verilmesine karar verildiği, davacı vekilinin davacı şirkete ait ticari defter ve belgelerin bulunduğu yeri bildirir dilekçesini kendisine verilen kesin süre içerisinde mahkememize sunmuş olduğu görülmektedir.
Gerekli bilgi ve belgelerin temini akabinde davacı şirkete ait ticari defter ve belgelerin incelenmesi amacıyla dosyanın Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişiye tevdi ile dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, taraflara ait ticari defter ve belgeler, taraflara ait ticaret sicil kayıtları, taraflara ait vergi sicil kayıtları, İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası, Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı takip dosyası, Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasına konu edilen 30/08/2018 tanzim, 30/10/2018 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senet ile sair deliller birlikte değerlendirilerek; taraflara ait ticari defter ve belgelerin usulüne uygun şekilde tutulup tutulmadığı, taraflara ait ticari defter ve belgelerin açılış kapanış onaylarının usulüne uygun şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, taraflar arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığı, var ise hangi sebeplerden kaynaklı olarak ticari ilişki bulunduğu, var ise taraflar arasında hangi hukuki sebepten kaynaklı olarak ticari ilişki bulunduğu, davacı şirketin şirket yetkilileri tarafından tanzim edilerek davalı adına verildiği iddia edilen Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasına konu edilen 30/08/2018 tanzim, 30/10/2018 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senetten kaynaklı olarak davalıya borçlu olup olmadığı, borçlu ise miktarının, davalı tarafça davacı şirket aleyhine başlatılan icra takibinde yer alan asıl alacak bedeli ile işlemiş faiz bedellerinin usulüne uygun olup olmadığı, icra dosyası kapsamında davacı şirket tarafından davalıya ödenen bir bedel olup olmadığı, var ise miktarının, ödenen bedelin davacı şirkete iadesi gerekip gerekmediği hususlarının belirlenerek düzenlenecek raporun mahkememize sunulması istenilmiş, davacı şirket tarafından mahkememiz ara kararına aykırılık teşkil edecek şekilde ticari defter ve belgelerin sunulması veya bilirkişi incelemesine hazır edilmesi yerine, bilirkişiye sadece davacı şirket tarafından incelenmek üzere bilirkişiye ibraz edilen davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstrelerinin incelenmesi neticesinde Serbest Muhasebeci Mali Müşavir 08/09/2021 havale tarihli raporunda sonuç olarak, davacı nezdinde tutulan davalı cari hesabının “329.01.118 Diğer Ticari Borçlar Hesabı” kodunda muhasebeleştirildiğini, 2017 yılı cari hesap ekstresi incelendiğinde; 2016 yılından devreden 318.728,23-TL davalı alacağının olduğunu, 2017 yılı içinde davalıya havaleler gönderildiği, ayrıca çekler verildiği, 31.12.2017 tarihi itibariyle 541.313,32-TL davacının alacaklı duruma geçtiğini, ancak ters kayıtla kapatılmak suretiyle davacı alacağının sıfırlandığının tespit edildiğini, 2018 yılı cari hesap ekstresi incelendiğinde ise 2017 yılından devreden bakiye alacak olmadığını, 2018 yılı içinde davalıya 3 parça çek verildiğini, verilen 3 parça çek toplamının 230,000,00-TL olduğunu, bu çeklerden dolayı davacının 230.000,00-TL alacaklı duruma geçtiği tespit edildiğini, ibraz edilen 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin cari hesap ekstreleri içinde, davalı tarafından tanzim edilmiş 22.09.2017 tarihli A seri 21707 sıra nolu 119.958,45-TL bedelli bir faturanın yer aldığı tespit edildiğini, ayrıca bu davaya konu edilen 30.08.2018 tarihli 30.10.2018 vade tarihli 200.000,00-TL bedelli senedin cari hesaplarda yer almadığını mütalaa etmiştir.
Davacı şirkete ait ticari defter ve belgelerin bulunduğu yerin verilen kesin süre içerisinde mahkememize bildirilmesine rağmen, dosyanın tevdi edildiği bilirkişinin ticari defter ve belgeleri incelemek istemesi üzerine ticari defter ve belgeler bilirkişiye ibraz edilmemiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 219. maddesinde; ”Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir.
Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” hükmü bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 220. maddesinde ise; ”İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir.
Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir.
Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222. maddesinde de; ”Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.
Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.
İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.
Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen yasa hükümleri kapsamında, ticari defter ve belgelerin bilirkişi incelemesine ibraz edilmemesi sebebiyle davacı şirketin ticari defter ve belgelerine delil olarak dayanmaktan vazgeçmiş sayılmalarına karar verilmiştir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.).
Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 09/06/2020 tarih ve 2018/129 Esas 2020/547 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Somut olayda, davalının alacağı, kambiyo senedi olan çeke dayalıdır. Kambiyo senetleri illeten mücerrettir. Bu durumda alacağın varlığı için, temel ilişkinin kanıtlanmasına gerek yoktur…” denilerek, illetten mücerret olan senede konu alacağın varlığı açısından temel ilişkinin ispatlanmasına gerek olmadığına dikkat çekilmiştir.
Davacı tarafça dava dilekçesinde iddia edilen hususlar açısından ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı şirket tarafından tutulan cari hesap ekstresinin incelenmesi çerçevesinde yapılan tespit ve belirlemeler dikkate alındığında, cari hesap ekstrelerinin hayatın olağan akışına aykırılık teşkil edecek mahiyette çelişkili ve anlaşılmaz kayıtlar içerdiği, davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstresinin takibe konu senede karşı tek başına ispat kuvvetini barındırmadığı gibi, ayrıca ekstredeki hayatın olağan akışına aykırı ve çelişkili kayıtlar da göz önünde bulundurulduğunda takibe ve davaya konu senet karşısında cari hesap ekstresi kayıtlarının esas alınamayacağı, kaldı ki senedin ticari defter ve belgeler ile cari hesap ekstresinde yer almamasının davacı şirketin senetten kaynaklı sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, takibe konu alacağın senede dayandığı ve senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığının senet ile aynı kuvvette bir delil vasıtasıyla ispatlanması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, illetten mücerret senet vasfını haiz senet çerçevesinde davacı tarafın davalı şirkete borçlu olmadığı iddiasını ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası, davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstresi, İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesinin …/… Esas sayılı dosyası, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 08/09/2021 havale tarihli raporu ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davacı … … … Ticaret Anonim Şirketi’nin eski yönetim kurulu başkan ve üyelerinin şirket hisselerini devretmeden ve yeni yönetim kurulu oluşmadan önce ya da şirket hisselerinin devrinden sonra düzenlediği iddia olunan ve de Torbalı İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı dosyasına konu edilen 30/08/2018 tanzim, 30/10/2018 vade tarihli, 200.000,00-TL bedelli senet dolayısıyla davalı … …’a borçlu olmadığının tespiti ile Torbalı İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı dosyasının iptali ve davalı tarafından tahsil edilen 239.600,71-TL bedelin davalı … …’dan istirdadı taleplerine ilişkin olduğu, Torbalı İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasında davalı alacaklı vekilinin davacı borçlu aleyhine 30/10/2018 vade tarihli 200.000,00-TL bedelli bonoya dayalı olarak 200.000,00-TL asıl alacak 9.813,70-TL işlemiş faiz ve 400,00-TL bono komisyonu olmak üzere toplam 210.213,70-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstresini inceleyen Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 08/09/2021 havale tarihli raporunda davacı nezdinde tutulan davalı cari hesabı, “329.01.118 Diğer Ticari Borçlar Hesabı” kodunda muhasebeleştirildiğini, 2017 yılı cari hesap ekstresi incelendiğinde; 2016 yılından devreden 318.728,23-TL davalı alacağının olduğunu, 2017 yılı içinde davalıya havaleler gönderildiği, ayrıca çekler verildiği, 31.12.2017 tarihi itibariyle 541.313,32-TL davacının alacaklı duruma geçtiğini, ancak ters kayıtla kapatılmak suretiyle davacı alacağının sıfırlandığının tespit edildiğini, 2018 yılı cari hesap ekstresi incelendiğinde ise; 2017 yılından devreden bakiye alacak olmadığınu, 2018 yılı içinde davalıya 3 parça çek verildiğini, verilen 3 parça çek toplamının 230,000,00-TL olduğunu, bu çeklerden dolayı davacının 230.000,00-TL alacaklı duruma geçtiği tespit edildiğini, ibraz edilen 2017 ve 2018 yıllarına ilişkin cari hesap ekstreleri içinde, davalı tarafından tanzim edilmiş 22.09.2017 tarihli A seri 21707 sıra nolu 119.958,45-TL bedelli bir faturanın yer aldığı tespit edildiğini, ayrıca bu davaya konu edilen 30.08.2018 tarihli 30.10.2018 vade tarihli 200.000,00-TL bedelli senedin cari hesaplarda yer almadığını mütalaa ettiği, davacı tarafça dava dilekçesinde iddia edilen hususlar açısından ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı şirket tarafından tutulan cari hesap ekstresinin incelenmesi çerçevesinde yapılan tespit ve belirlemeler dikkate alındığında, cari hesap ekstrelerinin hayatın olağan akışına aykırılık teşkil edecek mahiyette çelişkili ve anlaşılmaz kayıtlar içerdiği, davacı şirket tarafından tanzim edilen cari hesap ekstresinin takibe konu senede karşı tek başına ispat kuvvetini barındırmadığı gibi, ayrıca ekstredeki hayatın olağan akışına aykırı ve çelişkili kayıtlar da göz önünde bulundurulduğunda takibe ve davaya konu senet karşısında cari hesap ekstresi kayıtlarının esas alınamayacağı, kaldı ki senedin ticari defter ve belgeler ile cari hesap ekstresinde yer almamasının davacı şirketin senetten kaynaklı sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı, takibe konu alacağın senede dayandığı ve senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığının senet ile aynı kuvvette bir delil vasıtasıyla ispatlanması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, illetten mücerret senet vasfını haiz senet çerçevesinde davacı tarafın davalı şirkete borçlu olmadığı iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmakla, açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında yatırılan 4.091,79-TL peşin harçtan mahsubu ile fazla alındığı anlaşılan 4.032,49-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
4-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 22.450,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
6-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.28/09/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.