Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/984 E. 2021/420 K. 10.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/984
KARAR NO : 2021/420

DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
DAVA TARİHİ : 12/02/2016
KARAR TARİHİ : 10/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili görevsiz mahkemeye verdiği dava dilekçesinde özetle; davalı sürücü …’in maliki olduğu … plakalı araç ile seyir halinde iken 17/05/2015 tarihinde … … Cd. No:… önünde davacı müvekkiline çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiğini, davalı sigorta şirketinin … plakalı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortaladığını, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusursuz olduğunu, müvekkiline kaza sonrası çarpmanın etkisiyle davacıde denge bozukluğu meydana geldiğini, iş ve günlük hayatında zorluklar yaşamaya başladığını, sık sık baş dönmesi ve denge problemi yaşaması nedeniyle çalışamadığını, davacının abisine ait müzik aleti yapım işinde parça başına ücret ile çalıştığını, kazadan önce günde 1 adet bağlama, buziki, ud yaptığını ve günlük gelirinin 100,00 TL iken şimdi ise hiç çalışamadığını, bu durumun gerek maddi açıdan gerekse yaşamında meydana gelen bozukluk nedeniyle manevi açıdan müvekkilini mağdur ettiğini, davalı sigorta şirketinin kaza ile meydana gelen maddi zarardan sürücü ve aynı zamanda işleten olan davalı … ile birlikte sorumlu olduğunu, davalı sürücünün ise manevi zarardan sorumlu olduğunu, davalı sürücünün kaza sonrası müvekkilini arayıp sormaması, geçmiş olsun dileğinde dahi bulunmamış olmasının ve hele hele evine götürmekte olduğu birayı sanki içiyormuş ve sarhoşmuş gibi belirterek adli makamlara yanlış bilgi vererek olayı çarpıtmaya çalışmasının müvekkilini daha da üzüntüye soktuğunu, kaza ile ilgili İzmir C.Başsavcılığında …/… soruşturma numarası ile tahkikatın devam ettiğini belirterek, adli yardım taleplerinin kabulüne, müvekkilinin kaza sonrası yaşadığı üzüntü nedeniyle 10.000,00 TL manevi, çalışamıyor olması nedeniyle 100,00 TL maddi zararın davalılardan kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … Sigorta vekili görevsiz mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesinde; Davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, şayet kaza saati poliçenin düzenlenme saati olan 16:44’ten önce gerçekleşmiş ise dava konusu kazayı kapsar nitelikte, müvekkil şirket nezdinde herhangi bir trafik sigorta poliçesi bulunmadığını, dava dilekçesinde bahsi geçen … plaka sayılı aracın müvekkili şirket nezdinde 17.05.2015/17.05.2016 tarihleri arasında … numaralı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Mesuliyet (Trafik) Sigortası ile … adına sigortalı olduğunu, bu poliçede, kişi başına sakatlık ve ölüm teminatının 290.000,00 TL olduğunu, … no.lu trafik poliçesi ise müvekkil şirket nezdinde yine 17.05.2015 tarihinde kazadan sonra saat 16.44 de düzenlendiğini, bu nedenle kaza tarihi ve saati itibarıyla dava konusu taleplerin müvekkili şirketin sorumluluğunda bulunmadığını, ilgili trafik kazası sonucu oluşmuş veya oluşacak zararların da … no.lu trafik poliçesinin teminat kapsamı dışında kaldığını, müvekkili şirketin sigortalısının kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunduğunun ispat edilmesi halinde sorumluluğun sigortalısı araç sürücüsünün kusuru oranında poliçe limitleri ile sınırlı olduğunu, davacı yayanın kazanın meydana gelmesinde kusurlu olup Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden alınacak kusur raporu ile bu hususun ortaya çıkacağını, poliçede sadece davacının sürekli maluliyet hallerinin teminat altına alındığını, geçici maluliyet tazminat taleplerinin teminat dışı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere davacının sürekli sakatlığının adli tıp kurumu 3. ihtisas dairesi’nden alınacak rapor ile ispatlanması ve tazminat miktarına ilişkin hesaplamanın da aktüer bilirkişi aracılığı ile yapılması gerektiğini, davacının iddia ettiği maluliyetinin kaza ile ilgisinin ispatlanması gerektiğini, davacının maluliyet durumu ve sürekli sakatlık oranının Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınacak rapor ile tespit edilmesi gerektiğini, tek hekimle hazırlanan ya da yetersiz ve geçersiz hastane raporlarına itibar edilmemesini talep ettiklerini, mağdur şahsın müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının tespitinin dolayısı ile davacının kazada olmasa bile maluliyette kusurunun bulunup bulunmadığının anlaşılması ve tespit edilen kusur oranın da da eğer bir tazminat hesaplanırsa bu kusur oranında indirim yapılması gerektiğini,davacı yanın gelir kaybı taleplerinin poliçe teminatı dışında olup talebin reddi gerektiğini, müvekkil şirketin sigortacı olarak faiz yükümlülüğünün ancak Karayolları Trafik Kanununun 99. maddesi gereğince temerrüt tarihinden, yani kendisine gerekli tüm belgelerle birlikte yapılan müracaattan 8 işgünü sonrasından itibaren söz konusu olabileceğini, dava tarihinden önce gerekli tüm belgelerle birlikte müvekkili şirkete yapılmış usulüne uygun herhangi bir başvuru bulunmadığını belirterek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, tazminata hükmedilmesi durumunda, müvekkil şirketçe yapılan ödemelerin şirkete sorulmasına ve ödeme varsa mahsup edilmesine, müvekkil şirketin sorumluluğu yalnızca sigortalısının kusuru nisbetinde ve poliçe limiti ile sınırlı olduğundan Adli Tıp Kurumu’ndan kusura ilişkin rapor alınmasına, maluliyet raporunun Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nden alınmasına, tazminat raporunun hazineye kayıtlı aktüer aracılığı ile yaptırılmasına, davacının müterafik kusurunun tazminattan indirilmesine,ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili görevsiz mahkemeye sunmuş olduğu cevap dilekçesinde; Öncelikle belirtmek gerekir ki müvekkiline yapılan kusur isnadını kabul etmediklerini, İzmir … Asliye Ceza Mahkemesi …/… E. – …/… K. Sayılı dosya kararının temyiz edildiğini ve henüz kesinleşmediğini, dolayısı tarafların kusur durumunun kesinleşmediğini, kazanın oluşu göz önü ne alındığından davacının böyle iddia ettiği ölçüde bir zarara uğramış olmasının mantığa aykırı olduğunu, zira kazanın oldukça hafif atlatıldığını, davacının da kazadan en az hasarla çıktığını, davacının kaldırılmış olduğu 9 Eylül Hastanesi acil servisinde sadece 1 saat kaldığını ve ayakta müdahale ile tedavi edildiğini, hastanede dahi yatırılmadan taburcu edildiğini, mesai saatleri dışında kalan bu kısa zaman diliminde hastanede kalması ve yalnızca ayakta tedavi görerek taburcu edilebilecek ölçüde kazadan zarar gördüğüde düşünülürse davacının ne gibi bir maddi ve manevi zarar görmüş olduğunun taraflarınca anlaşılamadığını, davacının soyut iddialarının kabul edilebilir nitelikte olmadığını, iddiaların hiç biri deliller ile somutlaştırılamadığını, denge kaybı iddialarını doğrular bir sağlık raporu olmadığı gibi, denge kaybının kaza dolayısı ile ortaya çıktığını gösterir bir bulguda dava dosyasına sunulmadığını, yaşanan olayın her iki taraf içinde üzücü bir olay olduğunu, genç müvekkilinin de ilk defa böyle bir kazaya karıştığını ve büyük ve sarsıcı bir şok yaşadığını, ailesi ile birlikte yaşayan müvekkilinin kaza nedeni ile ailesi ile de tartıştığını, babası ile arasının açıldığını, müvekkilinin davacıya kaza anında yardım etmek istediğini, kazadan hemen sonra davacıyı kaldırdığını, davacının iyi olduğunu herhangi bir şeyinin olmadığını söylediğini hatta ambulans çağırmaya dahi gerek olmadığını söylediğini, buna karşın müvekkilinin tabiki davacıyı dinlemeyerek ambulans çağırdığını, daha sonra polislerin olay yerine gelmesi ve tutanak tutmak istemesi ve bu esnada davacının hastaneye götürülmesi nedeni ile davacıya o anda ulaşamadığını, müvekkilinin davacının içkili olduğunu iddia etmediğini yanında içki bulunduğunu ifade ettiğini, zira davacınında bira şişeleri taşıdığını ve kaza sonucu bu şişelerin yere düşerek patladığını, trafik polislerinin bira şişelerinin kime ait olduğunu sorması ve araştırmasının gayet doğal olduğunu, müvekkilinin de kendisine ait olmayan şişelerin davacıya ait olduğunu belirttiğini, bunun doğal bir sonucu olarak davacının içkili olabileceğinin akla geldiğini, tüm bunlar göz önüne alındığında davacının talep ettiği miktarların oldukça fahiş olduğunu, talep edilen tazminat miktarının müvekkilinin ödeme gücünü aştığı gibi tabiri caiz ise müvekkilinin cezalandırılması anlamına gelebilecek miktarda olduğunu, kazanın 17.05.2016 tarihinde saat 18:10’da meydana geldiğini, bu durumun trafik polislerince tutulan kaza tespit tutanağı ile sabit olduğunu, bu nedenle diğer davalı … Sigorta A.Ş. Trafik Sigorta Poliçesi kapsamında sorumlu olduğunu, müvekkilinin aracının zorunlu trafik sigortası olduğu gibi manevi tazminat klozunu kapsayan özel kasko sigortasının da olduğunu, bu nedenle manevi tazminat yönü ile davanın … Anonim Türk Sigorta Şirketine de ihbarı gerektiğini belirterek, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Dava, 17/05/2015 tarihinde meydana gelen yaralamalı trafik kazası nedeniyle davacının geçici iş göremezliliğinin olup olmadığı, varsa süresi ve manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise miktarı ve davalılardan ZMMS kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususlarında toplanmaktadır.
Haksız fiil, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde; ”Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 50. maddesinde ise ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” hükmü yer almaktadır.
Haksız fiil öğretide hukuka aykırı zarar verici fiil olarak tanımlanmakta ve unsurları; eylem, hukuka aykırılık, zarar, kusur ve illiyet bağı olarak belirlenmektedir. Buna göre haksız fiilden bahsedebilmek için hukuka aykırı bir eylem bulunmalı, bu eylemden bir zararın doğması zararlandırıcı eylemde bulunan kişinin kusurlu bulunması ve zarar ile kusur arasında illiyet bağının olması gerekmektedir.
Bu beş unsurun varlığı halinde zarar veren kişi eylemden dolayı zarara uğrayan kişi ya da kişileri maddi ve manevi zararlarını karşılamak durumundadır. Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesine göre haksız fiilin unsurlarını ispat etme yükü davacıdadır. Davacı zararı haksız eylemi ve zarar ile haksız eylem arasındaki illiyet bağını ispat etmek durumundadır.
Hakim, kusurlu veya hukuka aykırı bir fiili ile başkasına zarar verenin kusur durumunu, zararın ağırlını ve oluşan durumun özelliklerini gözeterek uygun ve hakkaniyete uygun bir tazminat belirler.
Haksız fiiller meydana geldikleri anda hukuki sonuç doğurur ve zarara neden olanların zararı tazmin borcu haksız fiil tarihinde ortaya çıkar. Haksız fiilin unsuru olan zarar, zarar görenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma ile zarar verici fiil olmasa idi bulunacağı durum arasındaki farktır ve zarar haksız fiilin meydana gelmesi ile gerçekleşmiş sayılır. Zarar verenin ve diğer sorumluların zararı tazmin yükümlülüğü herhangi bir ihbara ve ihtara gerek kalmaksızın olay tarihinde doğar. Haksız fiile bağlanan hukuki sonuçlar haksız fiil tarihi esas alınarak belirlenir ve bu nedenle haksız fiillerde olay tarihinde yürürlükte bulunan hukuk kuralları uygulanır. Başka bir deyişle zararın belirlenmesinde olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir.
Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin ekonomik geleceğinin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 54. maddesinde; ”Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişinin bu ihlâl nedeniyle ekonomik geleceği sarsılmış olabilir. Bu tür zararlar çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybı nedeniyle ortaya çıkan zararlar dışında ekonomik geleceğin sarsılmasının meydana getirdiği zararlardır. Ekonomik geleceğin sarsılması nedeniyle ortaya çıkan zararlar müstakbel zararlardır ve bu zararlar çalışma gücünde bir azalma olmasa dahi meydana gelmektedir. Vücut bütünlüğü ihlâl edilen kişi çalışma gücünde bir azalma meydana gelmese dahi iş piyasasında yeni bir iş bulmakta veya eski işini korumakta güçlük çekmekte veya aynı işte çalışsa dahi ihlâlden öncesine nazaran daha çok emek sarf etmek zorunda kalmaktadır.
Trafik kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tazmini için dava açmak için yasada öngörülen süre mağdurun uğradığı zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren 2 yıldır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesinde de bu süre 2 yıl olarak öngörülmüştür. Kaza sonucu dava açarak zararlarının giderilmesini isteyecek kişiler bu iki yıllık süre içinde dava açmak zorundadır. Her halükarda ise kazanın meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra dava açma hakkı zaman aşımına uğrar. Burada bir istisna vardır. O da eğer failin trafik kazası ile sonuçlanan eylemi aynı zamanda ceza kanunlarına göre suç teşkil ediyorsa ve bu suç için ceza kanunlarında daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörülmüş ise tazminat davası açma süresi de ceza kanunlarında düzenlenmiş olan daha uzun zaman aşımı süresine uzar. Bu husus 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesinin birinci fıkrasının 2. cümlesinde ”Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.” şeklinde ifade edilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, ”işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasa’nın 85/1. maddesinde, ”bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı Yasa’nın 85/son maddesinde ise, ”işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, ”sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder.” şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir. (EREN Fikret, Borçlar Hukuku, 9. B, s. 631 vd.; KILIÇOĞLU Ahmet, Borçlar Hukuku, 10. B., s. 264 vd.).
2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir.
Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecek; sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi ise kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilecektir.
Burada kanun koyucu zarar görenin kusuru nispetinde indirim yapılabileceğini öngörmüş ve indirimi zorunlu tutmayarak hâkimin taktirine bırakmıştır. Uygulama ve öğretide de (S. Ünan, “Ergün A. Çetingil ve Rayegan Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı 2007”, s. 1180) bu husus kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, açıklanan düzenlemeler yanında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesiyle de; işletenin aynı Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası (Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası) yaptırma zorunluluğunu getirmiştir.
Hemen belirtmelidir ki, işletenin sorumluluğu hukuki nitelikçe tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunmakla, işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu sigortacının 91. maddede düzenlenen sorumluluğu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Öyle ise, hem işleten hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibariyle tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp çözümlenmesi gerekmektedir.
Karayolları Trafik Kanunu’nda zorunlu trafik sigortasına ilişkin olarak, sorumluluğun kapsamı yanında, bu kapsam dışında kalan haller de açıkça düzenlenmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ‘Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar’ başlıklı 92. maddesinde:
”Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.
a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,
b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,
c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,
d) Bu Kanun’un 105. maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,
e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,
f) Manevi tazminata ilişkin talepler” hükmü ile zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı düzenleme altına alınmış, burada örnekseme yoluna gidilmeyip tek tek ve tahdidi olarak sorumlu olunmayan haller sıralanmıştır.
Bu noktada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 92/b. maddesinde yer alan “İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri taleplerin zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışında olduğuna” ilişkin hükümdür.
Bu hükümle kanun koyucu; tehlike sorumlusu zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumluluğu kapsamından, sadece tehlike sorumlusu olan işletenin eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararları çıkarmıştır.
Şu haliyle, anılan kişilerin mallarına gelen zararlar dışında kalan ölüm ve yaralanmaya ilişkin cismani zararlar ise sigortacının sorumluluğu kapsamında bırakılmış; böylece tehlike sorumlusunun yakınlarının dahi belirtilen anlamda sigorta kapsamında olduğu benimsenmiştir.
Durum bu olunca, işletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin ölümü veya yaralanmaları halinde bundan kaynaklanan zararlarının zorunlu sigorta kapsamında olduğu kabul edilmelidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi (818 sayılı BK’nun 47. md.) hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Dosya Mahkememize İzmir … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12/03/2019 tarih, …/… Esas, …/… Karar sayılı kısmen kabul kararının istinaf incelemesinden sonra kaldırılarak yine İzmir … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 24/09/2019 tarih, …/… Esas, …/… Karar sayılı görevsizlik kararı ile gelmiştir.
Görevsiz mahkemece alınan 27/12/2017 tarihli Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalınca davacının maluliyetine ilişkin raporda, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nin ilgili bölümleri kapsamında hastanın olayla ilgili yakınmalarının fiziksel değil ruhsal olduğu, olay sonucu meydana gelen fiziksel yaralanmaların sekel bırakmadan iyileştiği, yapılan psikiyatrik muayenesi sonucunda, uluslararası tanı kriterlerini dolduran bir klinik tabloya rastlanmadığı, fiziksel ve ruhsal bulgular birlikte değerlendirildiğinde sürekli iş göremezliğine neden olmadığı, fiziksel yaralanmalar ve ruhsal bulgular göz önüne alındığında geçici iş göremezlik (iyileşme süresi) süresinin 30 gün olduğu tıbbi kanaatine varıldığı tespit edilmiştir.
Tarafların kusur durumlarının belirlenmesine yönelik dosya İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilerek kusur oranı hususunda rapor alınmış, 11/09/2018 tarihli raporda özetle; davalı sürücü …’in %50 oranında kusurlu olduğu, davacı yaya …’ın %50 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.
Aktüerya hesap bilirkişisinden tazminat miktarının belirlenmesine yönelik 24/12/2018 tarihli bilirkişi raporunda özetle; 17/05/2015 tarihinde yaralanan …’ın geçici iş göremezlikten kaynaklı maddi tazminat alacağının 949,07-TL olduğu, sürekli maluliyetten kaynaklı bir zararının olmadığı, davacının olaydaki %50 oranında kusuru sonrası bakiye alacağının 474,53-TL olacağı bildirilmiştir.
Davalı işleten sürücünün oluşan tazminat bedeli açısından temerrütlerinin haksız fiil tarihi itibariyle kusuru oranında vuku bulduğu izahtan varestedir.
Dava dilekçesi, cevap dilekçeleri, kaza tespit tutanağı, hasar dosyası, İzmir … Asliye Ceza Mahkemesi dosyası, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden aldırılan raporlar, maluliyet raporu, usul ve yasa hükümleri ile yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına uygun olarak, taraflar, mahkememiz, Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay’ın denetimine uygun ve elverişli şekilde düzenlenen aktüerya alanında uzman hesap bilirkişisi raporuna dayanılarak davacının dava konusu trafik kazasında yaralanması sebebiyle talep edebileceği 474,53 TL geçici iş göremezlik maddi tazminat talebinin kabulü ile 17/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, tarafların sosyo-ekonomik durumları, kusur durumları, davacının yaralanmasının niteliği maruz kaldığı geçici iş görmezliği, olay nedeniyle yaşadığı şok, acı ve üzüntünün düzeyi ve süresi, kaza öncesi çalışıyor iken daha sonra çalışamaz duruma gelmesi dikkate alınarak manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3.000,00 TL’nin 17/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davacının geçici iş göremezlik maddi tazminat talebinin KABULÜ ile ;
474,53 TL maddi tazminatın 17/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 3.000,00 TL’nin 17/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Alınması gereken 237,35 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
3- Davacının adli yardım talebi kabul edilmiş olduğundan, soruşturma giderlerinden karşılanan 299,35-TL posta masrafları ile 314,50 TL Adli Tıp Kurumu Raporu fatura bedeli ve 300,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 913,85-TL yargılama giderinin kabul – red oranına göre hesap edilen 303,13-TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen, 610,72-TL ‘sinin davacıdan alınarak hazineye İRAT KAYDINA,
4-Davalı … tarafından yapılan 160,55 TL yargılama giderinin kabul – red oranına göre hesap edilen 107,29-TL’sinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
5-Davalı … Sigorta tarafından yapılan 50,00 TL yargılama giderinin kabul – red oranına göre hesap edilen 35,00 TL’sinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, kabul edilen maddi tazminat bakımından AAÜT uyarınca hesap edilen 474,53 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, kabul edilen manevi tazminat bakımından 3.000,00 TL vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine,
8- Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden, reddedilen manevi tazminat bakımından 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansının artan kısmının karar kesinleştiğinde ilgili taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yokluğunda maddi tazminat yönünden kesin, manevi tazminat yönünden HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 10/06/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)