Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/704 E. 2021/1120 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/704
KARAR NO : 2021/1120

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 11/10/2019
KARAR TARİHİ : 07/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sigortalı taşınmazda giyim ürünleri satan bir butik mağaza işlettiğini, bu iş yerinin de davalı sigorta şirketi tarafından 21.06.2018 başlangıç tarihli, …-…-…-… numaralı poliçeyle sigortalandığını, ( EK Sigorta Poliçesi) Sigorta poliçesinde yangın klozu olarak emtia yangın yıldırım infilak 150,000-TL, demirbaş yangın yıldırım infilak 40,000-TL, yangın mali mesuliyet 37,500-TL olarak belirlendiğini, sigortalı taşınmazda 25.04.2019 tarihinde prize takılı fişlerin kısa devre yapması sebebiyle yangın meydana geldiğini, yangının meydana gelmesinde müvekkilinin herhangi bir kusuru ya da ihmali bulunmadığını, itfaiye ekiplerinin yangına müdahale ettiğini ve yangın kontrol altına alınarak söndürüldüğünü, müvekkilinin meydana gelen yangın sebebiyle taşınmazda bulunan ve satışa hazır durumdaki çok sayıda tekstil ürünü malının zarar gördüğünü ve kullanılamaz hale geldiğini, yangın sonrası çekilen fotoğrafların mevcut olduğunu, bunun yanında iş yerinin dekorları, içindeki demirbaş eşyalar ve klimanın da kullanılamaz hale geldiğini, sigorta poliçesi yangın rizikosunu da kapsamakta ve yangın kaynaklı diğer zararların da sigorta poliçesi kapsamında davalıdan istenmesi zorunluluğu hasıl olduğunu, yangından sonra müvekkilinin uğradığı zararların karşılanması için davalı sigorta şirketine başvurduğunu, davalı şirket yaptırdığı incelemeler sonucunda müvekkiline üç parça halinde 7.197-TL, 12.023,20-TL ve 11.980-TL olmak üzere toplamda 31.200,20-TL ödeme yaptığını, ancak müvekkilinin zararının ödenen miktardan oldukça fazla olduğunu, müvekkilinin yangın sebebiyle kullanılamaz hale gelen iş yeri dekoru için 60.888-TL ve alarm sistemi için 1.979 TL harcamada bulunduğunu, ayrıca yangında kullanılamaz hale gelen tekstil ürünlerinin değerinin ise 110.000 TL’nin üzerinde olduğunu, bahsedilen bu ürünlerin 2019 yılı içinde satın alınmış ürünler olduğunu, Bunun yanında önceki sezondan kalan ve mağazanın ön kısmı ile vitrinde bulunan 93 adet ürünün ise yaklaşık değerinin 12.980 TL olduğunu, bu ürünlerin tamamının müvekkili tarafından fatura karşılığı satın alınmış olup bahsedilen faturaların başvuru ile birlikte sigorta şirketine de sunulmuş olmasına rağmen sigorta şirketinin zararı karşılamadığını, gerçek zararın çok altında bir ödeme yaptığını, (EK Faturalar). Müvekkilinin her sene yaz sezonundan önce toplu mal alımı yapmakta olduğunu ve 2018 senesinde de benzer şekilde yaz sezonu için hazırlık stoğu yaptığını, 2018’e ait aldığı ürünlerin faturalarının da mevcut olup ekte olduğunu, bu faturaların müvekkilinin sürekli satın aldığı ürünleri göstermek amacıyla sunulduğunu, müvekkilinin giyim sektörü açısından oldukça durgun geçen kış sezonunu atlattıktan sonra tam da yaz sezonu ile birlikte satışlar artacakken meydana gelen bu yangın sebebiyle aylarca iş yapamadığını, Sigorta şirketinden gelecek ödeme ile en azından onarım işlerini halledip yeniden faaliyete geçmeyi planlamaktayken sigorta şirketinin yaptığı ödemeyi oldukça geç ve eksik yapması sebebiyle bu seneki yaz sezonunun tamamını kaçırdığını ve maddi açıdan büyük zarara uğradığını, birçok düzenli müşterisini de kaybettiğini, Sigorta şirketi poliçe kapsamının çok altında ödeme yapmasının sebebi olarak herhangi bir geri bildirim de yapmadığını adeta müvekkilini yargı yoluna mecbur ettiğini, sigorta şirketi hiç bir açıklama yapmadan poliçe bedelinin çok altında parça parça ve geç ödeme yaptığını ve müvekkilinin işinin başına geri dönmesini imkansız hale getirdiğini, sigorta ilişkisinin kurulmasındaki amacın sigortalının olası zararlarının karşılanması ile mağduriyetinin en kısa sürede giderilmesi olduğunu, ancak uygulamada davalının kötü niyetli davrandığını, zararı karşılamadığını, müvekkilini oyaladığını ve hukuki yollara başvurmaya mecbur ettiğini, bu sebeple müvekkilinin muhtemel kazançlarından da mahrum olduğunu, bu hususta da her türlü maddi ve manevi tazminat hakkının saklı olduğunu belirterek müvekkiline (kalem başlıkları ve bedel ile ilgili olarak tüm fazlaya ve ıslaha dair hakları saklı kalmak kaydıyla) eksik ödenen emtia bedeli için 2.000-TL, dekorasyon bedeli için 1.000-TL ve demirbaş bedeli için 2.000-TL olmak üzere toplamda 3.000-TL’nin (fazlaya ve ıslaha dair hakları saklı kalmak kaydıyla) işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görevsiz ve yetkisiz mahkemede ikame edildiğini, davacı tarafın delillerini sunmadığını ve müvekkili şirkete tebliğ ettirmediğini, dava dilekçesinde bahsi geçen işyeri müvekkili şirket nezdinde …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Poliçesi ile 21.06.2018/2019 tarihleri arasında geçerli olacak şekilde meydana gelecek rizikolara karşı teminat altına alındığını, davacı taraf işyerinde meydana gelen yangın nedeniyle meydana geldiğini iddia ettiği zararın tazminini talep ettiğini, davaya konu olay nedeniyle müvekkili şirkete yapılan hasar ihbarı üzerine … numaralı hasar dosyası açıldığını ve inceleme başlatıldığını, dosyada alınan ekspertiz raporuna göre 02.07.2019 tarihinde binada meydana gelen zarar nedeniyle, bina malikinin muvafakati ile mali mesuliyet teminatı kapsamında 7.197-TL, demirbaş zararı nedeniyle 12.023,20-TL ve emtea zararı nedeniyle 11.980-TL olmak üzere toplamda 31.200,20-TL davacıya ödendiğini, Yangın sonucunda bina kıymetleri, demirbaş kıymetleri ve emtea kıymetleri zarar gördüğü beyan edildiğini, Poliçede bina teminatı bulunmadığını, emtiaların 12.980 TL’lik kısmının fiili tespitleri yapıldığını, 93.444 TL’lik emteanın ise fiili tespitleri yapılamadığını, sigortalının atıldığını beyan ettiğini, alış faturaları üzerinden yapılan incelemede faturaların 2 aylık dönemde sıralı olarak kesildiği, farklı işyerlerinden kesilen alış faturalarının aynı kişi tarafından kesildiği vb. durumlar tespit edildiğini, bu hususa ilişkin yapılan incelemede olumsuz rapor iletildiğini, kendilerince tespiti yapılamayan, hasarlı olarak görülmeyen ve faturalarında tutarsızlık olan emtiaların değerlendirilmediğini, yapılan incelemede, davacı tarafça sunulan faturanın hasardan sonra tanzim edildiği tespit edilmiş olup zararın meydana geldiği alanda davacının beyan ettiği bedelde emtea bulunmasının fiziki olarak mümkün olmadığını, Hasarın meydana geldiği yerin, alan itibariyle küçük olup beyan edilen miktarda emteanın, belirtilen alanda bulunması inandırıcı olmayıp işbu durumun kuşkulu olduğunu, bu nedenle işbu husus bakımından da keşif yapılarak inceleme yapılmasını talep ettiklerini, toplamda 31.200,20-TL tazminat başvuru sahibine ödenerek poliçeden doğan tüm sorumluluğun yerine getirildiğini, ekli ekspertiz raporu gerçek zarara karşılık gelen hasar tazminatını göstermekte olup başvuru sahibinin fazlaya ilişkin taleplerinin yersiz olduğunu belirterek davacının haksız ve mesnetsiz davasının reddine karar verilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-Davalı … Anonim Şirketi nezdinde …’e ait işyerine ilişkin olarak düzenlenen …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Sigortası poliçesi, 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle davacı … tarafından yapılan başvuruya ilişkin dilekçe ve dilekçenin şirkete ulaştığı tarihi gösterir tebligat evrakı, başvuru sonucunda açılan hasar dosyası ve başvuru neticesinde davacıya yapılan ödemeleri gösterir evrak ve kayıtlar,
3-İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürlüğü tarafından davacı …’e ait … Mahallesi, … Bulvarı, No:… adresinde bulunan işyerinde 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın olayına ilişkin olarak düzenlenen yangın raporu ile kayıt ve belgeler,
4-Davacıya ait ticaret sicil kayıtları,
5-Davacıya ait vergi sicil kayıtları,
6-Davacıya ait esnaf sicil kayıtları,
7-Keşif tutanağı,
8-Bilirkişi heyetinin 16/03/2021 havale tarihli raporları,
9-Bilirkişi heyetinin 15/10/2021 havale tarihli ek raporu,
10-Davacı vekilinin 15/11/2021 havale tarihli ıslah dilekçesi,
11-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın neticesinde davacı …’e ait iş yerinde meydana gelen hasar dolayısıyla davacının uğradığını iddia ettiği emtia, dekorasyon ve demirbaş zarar miktarlarının belirlenmesi ile belirlenen emtia, dekorasyon ve demirbaş bedellerinin taraflar arasındaki …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinden tahsili taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Sigorta sözleşmesi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1401. maddesinde tanımlanmıştır. Hükme göre sigorta sözleşmesi, “sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi halinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.” Bu hükme göre sigortacı belli bir prim karşılığında sigorta ettirenin malını yahut bedensel zararlarını doğabilecek rizikolara sigorta etmeyi kabul etmektedir. Bu hüküm kapsamında değerlendirecek olursak sigorta sözleşmesinin riziko unsurunu ve menfaat unsurunu içinde barındırması gerekmektedir. Bu nedenledir ki sigorta sözleşmesi sigortacının ve sigorta ettirenin karşılıklı güven ilişkisine dayanmaktadır. İmzalanan bu sözleşme kapsamında 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1409. maddesi hükmüne göre sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1409′. maddesi, “Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumludur. Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat yükü sigortacıya aittir.” hükmünü haiz olup, riskin gerçekleşmesi ve gerçek zararın ne olduğu hususundaki ispat yükümlülüğü sigortalıda, riskin teminat dışı halleden olduğunun ispat külfeti ise, ilke olarak sigortacıdadır.
Davalı sigortacı Türk Ticaret Kanunu’nun 1459. maddesi uyarınca gerçek zararı ödemekle yükümlü olup, Borçlar Kanunu’nun 114/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 50. maddesinin ilk cümlesi hükmüne göre, zararın gerçek miktarını kanıtlamak yükü davacı sigortalıya düşmekte ise de, hırsızlık olgusunun aksinin kanıtlanamaması karşısında, davacı tarafa, iddia ettiği miktarın ispatı bakımından başkaca (her türlü) delilleri varsa ibraz ettirilmesi, ibraz ettiğinde değerlendirilmesi, bu yolla dahi gerçek zararın miktarı kesin olarak saptanamaz ise, Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi son cümle hükmü uyarınca mahkemece, uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Kural olarak geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sigortacı sorumlu olduğu gibi rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın da sigortacı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Ancak, sigortalı da rizikonun meydana geldiğini ve riziko sonucu oluşan zarar miktarını ispatlamalıdır. Özellikle ticarethanelerde ticari defterler, fatura, irsaliye gibi belgeler ve diğer kanıtlarla ispat külfeti yerine getirilmelidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1462. maddesinde; “Sigorta bedeli, sigorta degerinden az oldugu takdirde, sigorta edilmis menfaatin bir kısmının zarara ugraması hâlinde sigortacı, aksine sözlesme yoksa, sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranına göre tazminat öder.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Poliçede gösterilen sigorta bedelinin sigortalı menfaatinin hasara uğradığı tarihteki gerçek değerinin altında kalması durumuna ‘eksik sigorta’ denir.
Eksik sigortanın tespit edilmesi halinde sigortacı, sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranı kadar eksik sigorta öder.
Davalı sigorta şirketine müzekkere yazılarak, davacıya ait sigorta poliçesi, rizikonun gerçekleşmesi neticesinde açılan hasar dosyasının ve başvuru evraklarının dosya arasına celbi sağlanmıştır.
Sigorta poliçesine konu makinelerin ikame değerleri ilgili yerlerden getirtilmiş ve poliçedeki değerleri ile karşılaştırılarak eksik sigorta söz konusu olup olmadığı tespit edilmiştir.
Davalı … Anonim Şirketine müzekkere yazılarak, davacıya ait işyerine ilişkin olarak düzenlenen …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Sigortası poliçesi, 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle davacı … tarafından yapılan başvuruya ilişkin dilekçe ve dilekçenin şirkete ulaştığı tarihi gösterir tebligat evrakı, başvuru sonucunda açılan hasar dosyası ve başvuru neticesinde davacıya yapılan ödemeleri gösterir evrak ve kayıtlar celp edilerek dosya arasında alınmıştır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılarak davacı …’e ait … Mahallesi, … Bulvarı, No:… adresinde bulunan işyerinde 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın olayına ilişkin olarak düzenlenen yangın raporu ile kayıt ve belgeler dosya muhteviyatına kazandırılmıştır.
Her ne kadar davalı vekilince yetki ilk itirazında bulunulmuş ise de, davaya konu uyuşmazlığın, 25/04/2019 tarihinde davacıya ait iş yerindeki prize takılı fişlerin kısa devre yapması sonucunda çıkan yangında davacıya ait iş yerinde meydana gelen hasar nedeniyle oluşan emtia, dekorasyon ve demirbaş zararının belirlenmesi ve belirlenecek zarar bedellerinin davalı sigorta şirketinden tahsili talebine ilişkin olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 15. maddesinde zarar sigortalarından doğan davaların sigortanın bir taşınmaza veya niteliği gereği bir yerde sabit bulunması gereken yahut şart kılınan taşınıra ilişkinse, malın bulunduğu yerde; bir yerde sabit bulunması gerekmeyen veya şart kılınmayan bir taşınıra ilişkinse, rizikonun gerçekleştiği yerde de açılabileceğinin düzenlendiği, bu kapsamda yapılan inceleme sonucunda dava konusu 25/04/2019 tarihli yangın olayının … İli, … ilçesinde bulunan iş yerinde meydana geldiği göz önünde bulundurulduğunda mahkememizin iş bu davaya bakmaya yetkili olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin yetki ilk itirazının reddine karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı vekilinin 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın neticesinde davacı …’e ait iş yerinde meydana gelen hasar dolayısıyla oluşan emtia, dekorasyon ve demirbaş bedellerinin davalı sigorta şirketinden tahsili amacıyla iş bu davayı ikame ettiği, dava dilekçesinden davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğunun anlaşılamadığı dikkate alınarak, davacı vekiline davanın niteliğinin belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda yazılı beyanlarını mahkememize sunmak üzere iki haftalık kesin süre verilmesine karar verilmiş, davacı vekili davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını mahkememize bildirmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (1086 sayılı HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle dava konusu edilen alacakların belirsiz alacak olup olmadığı hususu tartışılıp değerlendirilmiştir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde yer alan;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.
Bu kriterler, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.
Bir talep konusunun belirli olup olmadığının her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E.-2015/1598 K., 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E.-2016/824 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2177 E.-2018/29 K., 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E.-2018/24 K, 07.03.2018 tarihli ve 2014/22-2350 E.-2018/439 K., 14.03.2018 tarihli ve 2015/22-186 E.-2018/479 K. ile 28.03.2018 tarihli ve 2015/22-127 E.-2018/559 K.; 16.04.2019 tarihli ve 2017/17-1099 E., 2019/460 K.,02.07.2019 tarihli ve 2016/22-1610 E., 2019/841 K.;16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K.; 19.12.2019 tarihli ve 2018/22-1122 E., 2019/1413 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Belirsiz alacak davası, 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde; ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(Değişik:22/7/2020-7251/7 md.) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.
(Mülga:22/7/2020-7251/7 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir. Özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur.
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak belirlemesi gerçekten mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Belirsiz alacak davası veya tespit davası açılması hâlinde, alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır.
Belirsiz alacak davası açılabilen durumlarda, miktar ya da değerin tespit edildiği anda, alacaklı iddianın genişletilmesi yasağından etkilenmeksizin talebini artırabilir (HMK m. 107/2). Kural olarak, bir davada başlangıçta belirtilen miktar veya değerin artırılması, iddianın genişletilmesi yasağına tâbidir. Bunun amacı, davacının dava açarken hakkını kötüye kullanmaması, daha özenli davranması, yargılamayı gereksiz yere uzatmamasıdır. Oysa baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilmesi mümkündür. Davacı, sınırlama ve yasağa tâbi olmadan, sadece talepte bulunmak suretiyle yeni miktar üzerinden yargılamaya devam edilmesini isteyebilecektir. Şüphesiz, alacağın belirli hâle gelmesini müteakip ortaya çıkan yeni talep eksik belirtilmişse, bundan sonra yeni bir artırma isteği iddianın genişletilmesi yasağıyla karşılaşacaktır. Çünkü, bu hâlde belirsizlik değil, davacının kendi ihmalinden kaynaklanan bir durum söz konusudur.
Belirsiz alacak davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak davası açılamaz.
Aslında maddî hukukta belirsiz alacak davası açılabilmesinin dayanakları mevcuttur. Örneğin, Borçlar Kanunu’nun 42. maddesinin ikinci fıkrasına göre, ”Zararın miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hâkim, halin mutat cereyanına ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.” Bu düzenleme ile davacının dava açarken alacağını tam olarak dava dilekçesinde göstermesinin mümkün olamayacağı kabul edilmiştir.
Bu düzenleme 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde; ”Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” şeklinde aynı doğrultuda düzenlenmiştir.
Belirsiz alacak davası öncelikle maddî hukuka hizmet etmektedir. Zira alacaklının alacağını dava açarken belirleyemediği hallerde belirsiz alacak davası açmasına izin verilmezse, bu öncelikle maddî hukuka aykırı olacak ve zarar görenin zararını karşılayamamasına neden olacaktır. Belirsiz alacak davası usûl hukuku bakımından öncelikle davacının yargılama giderlerine ilişkin riskini azaltmayı amaçlamaktadır. Davacı belirsiz alacak davası sayesinde yanlış olarak eksik ya da fazla miktarda talep sonucunu belirleme zorunluluğundan da kurtarılmaktadır.
Kısmi dava ise, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında ”Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.” hükmüne, 3. fıkrasında ise; ”Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” hükmüne yer verilmiştir. İlgili maddenin 2. fıkrası ile yürürlükten kaldırılması akabinde mülga durumuna düşmüştür.
Uyuşmazlığın çözümü için usul ekonomisine de değinmek gerekmektedir. Usul hukuku biçimsellik (şekilcilik, formalizim) üzerine kurulmuştur ve bu nedenle “şeklî (biçimsel) hukuk” olarak adlandırılır. Davalarda biçimsellik tarafların yargılamanın sonucunu hesaplayabilmesi, yasa yolları ile bunu denetleyebilmesi, keyfilikten korunma, eşit davranılma gibi güvenceler sağlamakla birlikte; sıkı sıkıya şekle bağlılık olarak görülmemeli, maddi gerçeği bulmak ve adaletli karar vermek adına hakkaniyete uygun olarak değerlendirilmelidir. Biçimselliğin bu doğrultuda yorumlanmasında usul ekonomisi ilkesi devreye girmektedir. 6100 sayılı HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141. maddesinin 4. bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
Türk hukuk öğretisinde dava ekonomisi olarak da anılan usul ekonomisi ilkesi, genel olarak boş yere dava açılmasını, yargılama sırasında gereksiz işlemlerin yapılmasını ve zor yöntemlerin seçilmesini önlemeye hizmet eder. Bunun yanı sıra, anılan ilke, yargılamada emekten, zamandan ve masraftan mümkün olduğu ölçüde tasarruf edilmesine yönelik bir işlevi de yerine getirir. Başka bir anlatımla, usul ekonomisi, ihlal edilen hukuk düzeninin en az giderle, en kısa sürede ve en az zorlukla gerçekleştirilmesini ve boş yere davalar açılmasının önüne geçilmesini sağlamaya yönelik bir yargılama hukuku ilkesidir (Hanağası, s. 32). Başka bir anlatımla, usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler (Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s.243). Usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır (HGK’nın 10.4.1991 tarihli ve 1991/15 E.-1991/202 K. sayılı kararı).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez, H./ Atalay, O. / Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 2011, 11. Bası, s. 248 vd). Görüldüğü üzere, hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Öte yandan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca hâkim Türk hukukunu resen uygular. Bu nedenledir ki, dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Yine Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Anayasa Mahkemesinin B. No: 2013/8896, 23/2/2016 tarihli Mohammed Aynosah,kararından, § 33).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir. Anayasa Mahkemesinin başka bir kararında da “…Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir (Anayasa Mahkemesinin 07.11.2013 tarihli ve 2012/791 B.N. kararı, § 52)” şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
Dava çeşitleri Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir davanın hangi dava çeşidini oluşturduğu davacının talep sonucunun hangi dava türü tanımına uyduğuna göre belirlenebilir. Davacı dava dilekçesinde dava türünü inşai dava olarak yazsa bile bir miktar alacağın tahsili talebinde bulunmuş ise bu eda davası olup hâkim bu kapsamda karar vermek zorundadır. Bu nedenle eda davası açılması gerekirken inşai dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilemez. Hukuki yararı belirleyen davacının gösterdiği dava türü değil, karar verilmesi istenen talep sonucudur. Nasıl ki dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 32. maddesi çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın, eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır.
Bir davadaki talep sonucu bazı kısımları itibarıyla birden fazla dava türü tanımıyla ilgili, çakışan yani benzer unsurlar içeriyor olabilir. Bu gibi durumlarda hâkim davayı aydınlatma ödevi kapsamında davacıdan açıklama isteyerek doğru dava türünü belirleyebilecektir. Tüm bu nedenlerle davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir.
Belirsiz alacak ve kısmi dava ayrımı noktasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 2021/(22)9-485 Esas 2021/971 Karar sayılı ilamında yer verilen ”Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000).
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E., 2019/576 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda açıkça kısmi dava düzenlenmediği hâlde, söz konusu Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de kısmi dava açılması mümkün bulunmaktaydı. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktaydı.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili dava dilekçesinde “fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” şeklinde beyanda bulunarak 1.000TL ihbar tazminatı, 1.000TL kıdem tazminatı, 100TL fazla çalışma ücreti, 100TL yıllık izin ücreti ve 100TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti talebinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığına dair bir beyan bulunmamaktadır.
Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir.
Her ne kadar 30.10.2014 tarihli duruşmada davacı vekili “davamız belirsiz alacak davasıdır” şeklinde beyanda bulunmuş ise de; davanın türünün bu şekilde değiştirilmesine imkân bulunmamaktadır.
Sonuç itibariyle davanın kısmi dava şeklinde açıldığı sabittir.” şeklindeki gerekçe de, dava türünün belirlenmesi açısından uyuşmazlıkların çözümüne ışık tutar mahiyette bulunmaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde, her ne kadar davacı vekili tarafından mahkememizce verilen kesin süre içerisinde davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiği beyan edilmiş ise de, davacının tacir olması, basiretli bir tacir gibi ticari işletmesine ait olarak ticari defter ve kayıtlarını usulüne uygun şekilde eksiksiz olarak tutması gerektiği hususları karşısında, davacının ticari işletmesinde bulunan ve yangından zarar gördüğü iddia edilen emtiaların sayı ve niteliğini, işletmede yer alan dekorasyonların sayı ve niteliğini ve yine işletmede yer alan demirbaşların sayı ve niteliğini eksiksiz olarak belirleyebilmesinin, dava konusu yangın olayı neticesinde bu alacak kalemleri karşılığında oluşan zarar miktarını net olarak belirleyebilmesinin mümkün olduğu kanaatine varılmış, dava konusu edilen alacak kalemlerinin bölünebilir mahiyette oldukları, keza dava dilekçesinde davaya konu edilen üç kalemden oluşan alacak bedelleri açısından ”fazlaya ve ıslaha ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” ve ”fazlaya ve ıslaha ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla” ibarelerine yer verilmek suretiyle davanın ikame edildiği, davacı vekilinin mahkememizce verilen süre dahilinde sunmuş olduğu beyan dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmesinin, davanın mahiyetinin sonradan değiştirilemeyeceği dikkate alındığında bir ehemmiyeti olmadığı kanaatiyle, alacağın tartışmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından, yeni düzenleme ile dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılmasında, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyeceğinin belirtilmiş olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldiğine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına başka bir anlatımla davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli koşulların somut olayda bulunmasına göre, davanın kısmi dava mahiyetinde olduğu kabul edilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Gerekli bilgi ve belgelerin temini akabinde dava konusu iş yerinde oluşan hasar miktarını belirlemek amacıyla mahallinde keşif icra edilmesine karar verilmiş olup, belirlenen tarihte keşfin icrası gerçekleştirilmiş ve keşfin icrası akabinde dosyanın keşfe katılan inşaat mühendisi bilirkişi ile bir tekstil mühendisi ve bir Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişiden oluşan heyete tevdi ile dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, davacıya ait ticari defter ve belgeler, taraflar arasındaki …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Poliçesi, hasar dosyası, İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürlüğü tarafından … TC Kimlik numaralı …’e ait … Mahallesi, … Bulvarı, No:… adresinde bulunan işyerinde 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın olayına ilişkin olarak düzenlenen yangın raporu ile kayıt ve belgeleri ile mahkememizce icra edilecek keşif tutanağı ve sair deliller birlikte değerlendirilerek; davacıya ait iş yerinin m²’si dikkate alındığında davacı tarafından sunulan faturalarda yer alan emtiaların bulunup bulunamayacağı, davacıya ait iş yerinde meydana gelen yangın sebebiyle iş yerinde bulunan emtia, dekorasyon ve demirbaşlarda oluşan hasar ile emtia, dekorasyon ve demirbaşlarda oluşan hasar bedellerin ne kadar olduğu, davalı sigorta şirketinin hasar dosyasında bulunan ekspertiz raporunda belirlenen hasar bedelinin gerçek hasar bedeli ile uyumlu olup olmadığı hususlarının iş yerinde ve davacıya ait ticari defter ve belgeler üzerine yapılacak inceleme sonucunda belirlenerek düzenlenecek raporun mahkememize sunulması istenilmiş, bilirkişi heyeti 20/05/2021 havale tarihli raporlarında sonuç olarak, yangın mahallinde yapılan incelemede; yangının çıkmış olduğu belirtilen depo olarak kullanılan bölüm 1,17 m x 2,71 m ölçülerinde ve 2,50m yüksekliğinde, showroom-satış yeri olarak kullanılan bölüm 5,62 m x 5,14 m ölçülerinde ve 2,53 m yüksekliğinde olup, dosyada belirtilen hasarların giderilmiş olduğu, sigorta hasar şirketinin hasar dosyasında bulunan ekspertiz raporunda belirlenen Demirbaş 1. hasar bedeli 12.023,30-TL ve Dekorasyon 1. hasar bedeli 4.933,00-TL, Mali Mesuliyet 1. hasar bedeli 2.264,00-TL hasar bedelinin gerçek hasar bedeli ile uyumlu olduğu, dosya içerisinde bulunan … Bankası Dekontları incelendiğinde, 02.07.2019 tarihli dekont ile 11.980,00-TL emtea 2. hasar bedelinin, 02.07.2019 tarihli dekont ile 12.023,20-TL demirbaş 1.hasar bedelinin, 02.07.2019 tarihli dekont ile 7,197.00-TL Dekorasyon 1.hasar ve Mali Mesuliyet 1.hasar bedelinin …’e ödenmiş olduğu, dava dosyasında yer alan bilgi ve fotoğraflar ile keşif günü yapılan tespit ve çekilen fotoğraflar üzerinde yapılan incelemede; dava konusu yangının meydana geldiği işyerinin bir hazır giyim mağazası olduğu, yangın sonrası ve keşif sırasında çekilen fotoğraflara göre işyerinin showroom-satış yeri olarak belirtilen kısmında duvarlara sabitlenmiş askı sistemlerinde giysilerin elbise askılarına takılı olarak satışa hazır halde bulunduğu, yangının çıktığı belirtilen bölümün mutfak ve giyinme kabini olarak kullanılan bir yer olduğu ,davacının bu kısımda da yangın sırasında yeni sezon için alınan malların bulunduğu ve yangın sırasında bu giysilerinde yandığı anlaşıldığını, dava konusu işyerinin satış kısmı olarak kullanılan bölümün m²’si, askı düzeni, bir askı borusunun alabileceği giysi miktarı göz önüne alınarak Emtia-2 hasar kısmında yer alan 93 adet ürünün bu kısımda bulunabileceğini, davacı, 2019 yılı için satın alınmış ürünlerin de yangın sırasında yandığını belirttiğini, … dosya numaralı yangın hasar ekspertiz raporunda “ekspertiz bulguları bölümünde “ihbar ile aynı gün içerisinde yapılan ekspertizde mutfak kısmı ve giyinme kabini içerisinde bulunan, 2. ve 3. ayda yeni sezon için alınmış olan ( 2. ekspertizde 26.04.2019 tarihinde alış faturalarını ibraz ettikleri ) bayan kıyafet ürünlerinin yanarak atılmış olduğu beyan edilmiştir.” sigortalı ile varılan mutabakat bölümünde” yanarak atıldığı beyan edilen emtia hususunda mutabakat sağlanamadığının belirlendiğini, raporun Emtia 1.hasar kısmında yer alan ürünler ile bu ürünlerin adetleri incelendiğini, söz konusu giyim eşyalarının dava dilekçesi eki 2019 yılı 2. ve 3. aylarında alındıkları mal faturalarının muhteviyatlarına gör; 49 adet abiye elbise, 45 adet abiye bluz, 40 adet abiye tül pantolon, 10 adet tül ceket, 8 adet tül bluz, 10 adet karma baharlık ürün, 40 adet tül bluz, 35 adet gömlek, 40 adet tül pantolon, 30 adet ipek elbise, 8 adet abiye elbise, 36 adet ipek bluz, 45 adet bluz, 39 adet tül ceket, 35 adet pantolon, 40 adet bohem pantolon, 30 adet penye bluz ve 40 adet tül gömlek olmak üzere toplam 610 adet ürün olduğu, konfeksiyon sektöründe ürünler, askılı taşıma ya da karton koli içinde sevkiyat yapıldığını, söz konusu ürünlerin, cinsleri itibariyle koli ile teslim edildiği kabul edilerek bir hesaplama yoluna gidildiğini, koli ebatları değişken ve talebe göre belirlenmekle birlikte sıklıkla kullanılan 40x60x40’lık koli ebadı baz alınarak, aynı faturada gönderilen mal adedi ve muhteviyatına göre yapılan hesaplamada ; ürünlerin toplam 19 adet koliye sığacağı değerlendirildiğini, yangının çıkmış olduğu belirtilen bölümün hacim hesabı yapıldığını, söz konusu bölümün alanı 1,17 m x 2,71 m ölçülerinde olduğunu, yüksekliği ise 2,50 metre olduğunu, bu bölümde girişe göre sol tarafta mutfak tezgahı bulunmadığını, dolayısı ile depolama hacmi hesabında tezgahın olduğu bölümün hacmi hesaplama dışında tutulduğunu, tezgah genişliği 60 cm kabul edildiğini, depolama alanı hacmi: 1,17 x (2,71- 0,60 ) x 2,50 =6,171 m³, 1 adet koli hacmi : 0,096 m³, 19 adet koli için hacim : 19 x 0,096 = 1,824 m³ olduğu hesaplandığını, yapılan hesaplamaya göre ekspertiz raporunda Emtia 1 Hasar tablosunda yer alan 610 adet ürünün 19 adet 40x60x40’lık koli ile söz konusu alana sığabileceğini mütalaa etmişlerdir.
Davalı vekilinin itirazları üzerine dosyanın 20/05/2021 havale tarihli bilirkişi heyetine tevdi ile davalı vekilinin itiraz dilekçesinde belirtilen hususlar değerlendirilerek düzenlenecek ek raporun mahkememize sunulması istenilmiş olup, bilirkişi heyeti 15/10/2021 havale tarihli raporlarında sonuç olarak, davalı vekilinin itirazlarının yerinde olmadığını, kök raporlarında yapılan tespit ve değerlendirmeleri tekrarladıklarını mütalaa etmişlerdir.
Davacı vekilinin 15/11/2021 havale tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde dava değeri olarak gösterilen 5.000,00-TL’yi ıslah ettiklerini, toplamda 164.629,78-TL’nin işlemiş ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesini talep ettiklerini beyan ettiği ve ıslah edilen bedel üzerinden eksik harcı mahkememiz veznesine yatırdığı görülmektedir.
Davacı vekilinin ıslah dilekçesi davalı vekiline tebliğ edilmiş olup, davalı vekili ıslah edilen bedel yönünden zamanaşımı itirazında bulunmuştur.
Fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava açılması halinde, zamanaşımı sadece kısmi davada talep edilen kısım yönünden kesilmiş olup varsa bakiye zarar için zamanaşımı süresi kesilmez, işlemeye devam eder. Kısmi davada fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulması, zamanaşımı süresi içinde talep edilecek zarar yönünden önem taşır. Bu nedenle zamanaşımının başladığı tarihten itibaren yine aynı zamanaşımı süresi içinde, bakiye zarar için ek dava açılabileceği gibi kısmi davada talep edilen zarar miktarı ıslah yolu ile de artırılabilir.
Dava, riziko ve poliçe tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1268. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartları’nın C.10. maddesi gereğince sigorta sözleşmesinden doğan bütün talepler iki yılda zamanaşımına uğrayacak olup sigorta tazminatının tabi olduğu zamanaşımı süresi de bu alacağın muacceliyet tarihine göre belirlenecektir. 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1299/1. maddesi hükmünün atfı ile aynı yasanın 1292. maddesi hükmü uyarınca yapılacak ihbar borcunun doğduğu tarihte de tazminat alacağının muaccel olduğu, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 128/1, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1299 ve 1292. maddeleri göz önünde tutulduğunda zamanaşımı başlangıç tarihi rizikonun gerçekleştiğinin sigortalı tarafından haber alınmasından itibaren ihbar yapılması gereken beşinci günün sonu olup 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1268. maddesi uyarınca bu tarihten iki yıl sonra sona erecektir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin tarih ve Esas Karar sayılı ilamında aynen; ”…Somut olayda davaya konu yangın 31/01/2013 tarihinde meydana gelmiştir. Davacının davalı sigorta şirketine müracaatı ile davalı sigorta şirketi davacıya 14/03/2013 tarihinde ödeme yapmış olup, davacı vekili 27/05/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 91.324,52 TL olarak belirlemiş, davalı taraf süresi içerisinde ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Ödeme tarihi olan 14/03/2013 tarihinden ıslah tarihine kadar 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olmasına göre, davacı tarafın ıslahla talep etmiş olduğu kısım zamanaşımına uğramış olmaktadır. O halde mahkemece eldeki davanın kısmi dava olduğu gözönüne alınarak davalı vekilinin zamanaşımı itirazının kabulü ile ıslah edilen kısım yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle dava açılmakla zaman aşımı tümü için kesilir (belirsiz alacak) gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” ibarelerine yer verilmiştir.
Dava konusu olan yangın olayının 25/04/2019 tarihinde meydana geldiği, olaya ilişkin bildirim tarihinin 25/04/2019, bildirim saatinin ise 00:08 olduğu, İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürlüğü tarafından yangın raporunun tanzim tarihinin 26/04/2019 olduğu, davacı tarafından dava açılmadan önce davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığı, davacının başvurusu üzerine düzenletilen ekspertiz raporuna göre davalı sigorta şirketinin 02/07/2019 tarihinde davacıya 31.200,00-TL ödeme yapıldığı, davanın 11/10/2019 tarihinde ikame edildiği, ıslah dilekçesinin ise 15/11/2021 tarihinde mahkememize sunulmuş olduğu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1268. maddesi ve Yangın Sigortası Genel Şartları’nın C.10. maddesi gereğince sigorta sözleşmesinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı dikkate alındığında, kısmi dava olarak ikame edilen iş bu davada, dava dilekçesinde yer almayan ve ıslah dilekçesine konu edilen bedeller yönünden zamanaşımı süresinin sona ermiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Alınan bilirkişi heyeti raporları çerçevesinde, dava dilekçesine konu edilen dekorasyon bedelleri ile demirbaş bedellerine ilişkin alacak kalemleri karşılığında davacıya ait ticari işletmede oluşan zararların dava açılmadan önce yapılan başvuru neticesinde davalı sigorta şirketi tarafından ödendiği ve davacının bu alacak kalemlerine yönelik zararının dava açılmadan önce karşılanmış olduğu anlaşılmakla, dekorasyon ve demirbaş bedellerine yönelik taleplerin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Yine davacıya ait ticari defter ve belgeler ile bu defter ve belgelerin incelenmesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporu kapsamında, yangın tarihinde davacıya ait işletmede 141.192,34-TL tutarında mal mevcudunun bulunduğu ve davalı sigorta şirketi tarafından bu alacak kalemine yönelik olarak dava açılmadan önce yapılan ödeme tutarının gerçek zararı karşılar miktarda olmadığı mahkememizin kabulünde ise de, emtia bedeli yönünden dava dilekçesine konu edilen bedel haricinde kalan ve ıslah dilekçesine konu edilen bedel yönünden talebin zamanaşımına uğradığı anlaşılmakla, emtia bedeli yönünden ise talebin dava dilekçesinde talep edilen bedelin kabulü, ıslah dilekçesine konu edilen bakiye bedelin zamanaşımı sebebiyle reddine yönelik olarak hüküm cihetine gidilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun …/… Dosya …/… Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, davalı … Anonim Şirketi nezdinde …’e ait işyerine ilişkin olarak düzenlenen …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Sigortası poliçesi, 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın nedeniyle davacı … tarafından yapılan başvuruya ilişkin dilekçe ve dilekçenin şirkete ulaştığı tarihi gösterir tebligat evrakı, başvuru sonucunda açılan hasar dosyası ve başvuru neticesinde davacıya yapılan ödemeleri gösterir evrak ve kayıtlar, İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı İtfaiye Yangın ve Acil Müdahale Şube Müdürlüğü tarafından davacı …’e ait … Mahallesi, … Bulvarı, No:… adresinde bulunan işyerinde 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın olayına ilişkin olarak düzenlenen yangın raporu ile kayıt ve belgeler, davacıya ait ticaret sicil kayıtları, davacıya ait vergi sicil kayıtları, davacıya ait esnaf sicil kayıtları, keşif tutanağı, bilirkişi heyetinin 16/03/2021 havale tarihli raporları, bilirkişi heyetinin 15/10/2021 havale tarihli ek raporu, davacı vekilinin 15/11/2021 havale tarihli ıslah dilekçesi ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu uyuşmazlığın 25/04/2019 tarihinde meydana gelen yangın neticesinde davacı …’e ait iş yerinde meydana gelen hasar dolayısıyla davacının uğradığını iddia ettiği emtia, dekorasyon ve demirbaş zarar miktarlarının belirlenmesi ile belirlenen emtia, dekorasyon ve demirbaş bedellerinin taraflar arasındaki …-…-…-… numaralı … Paket Sigorta Poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinden tahsili taleplerine ilişkin olduğu, her ne kadar davacı vekili tarafından mahkememizce verilen kesin süre içerisinde davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiği beyan edilmiş ise de, davacının tacir olması, basiretli bir tacir gibi ticari işletmesine ait olarak ticari defter ve kayıtlarını usulüne uygun şekilde eksiksiz olarak tutması gerektiği hususları karşısında, davacının ticari işletmesinde bulunan ve yangından zarar gördüğü iddia edilen emtiaların sayı ve niteliğini, işletmede yer alan dekorasyonların sayı ve niteliğini ve yine işletmede yer alan demirbaşların sayı ve niteliğini eksiksiz olarak belirleyebilmesinin, dava konusu yangın olayı neticesinde bu alacak kalemleri karşılığında oluşan zarar miktarını net olarak belirleyebilmesinin mümkün olduğu kanaatine varılmış, dava konusu edilen alacak kalemlerinin bölünebilir mahiyette oldukları, keza dava dilekçesinde davaya konu edilen üç kalemden oluşan alacak bedelleri açısından ”fazlaya ve ıslaha ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” ve ”fazlaya ve ıslaha ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla” ibarelerine yer verilmek suretiyle davanın ikame edildiği, davacı vekilinin mahkememizce verilen süre dahilinde sunmuş olduğu beyan dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmesinin, davanın mahiyetinin sonradan değiştirilemeyeceği dikkate alındığında bir ehemmiyeti olmadığı kanaatiyle, alacağın tartışmasız veya belirli olması hâlinde kısmi dava açılamayacağına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinin ikinci fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olmasından, yeni düzenleme ile dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılmasında, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmeyeceğinin belirtilmiş olmasından dolayı belirli alacaklar için de artık kısmi dava açılması mümkün hâle geldiğine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına başka bir anlatımla davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli koşulların somut olayda bulunmasına göre, davanın kısmi dava mahiyetinde olduğu, alınan bilirkişi heyeti raporları çerçevesinde, dava dilekçesine konu edilen dekorasyon bedelleri ile demirbaş bedellerine ilişkin alacak kalemleri karşılığında davacıya ait ticari işletmede oluşan zararların dava açılmadan önce yapılan başvuru neticesinde davalı sigorta şirketi tarafından ödendiği ve davacının bu alacak kalemlerine yönelik zararının dava açılmadan önce karşılanmış olduğu, yangın tarihinde davacıya ait işletmede 141.192,34-TL tutarında mal mevcudunun bulunduğu, 01/01/2019-31/03/2019 tarihleri arasında mal alış ve satış faturaları toplamının 164.629,78-TL olduğu, davacının emtia bedeline yönelik gerçek zararının 141.192,34-TL olduğu ve davalı sigorta şirketi tarafından bu alacak kalemine yönelik olarak dava açılmadan önce yapılan ödeme tutarının gerçek zararı karşılar miktarda olmadığı mahkememizin kabulünde olup, her ne kadar davacı vekilinin 15/11/2021 havale tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde dava değeri olarak gösterilen 5.000,00-TL’yi ıslah ettiklerini, toplamda 164.629,78-TL’nin işlemiş ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesini talep ettiklerini beyan ettiği ve ıslah edilen bedel üzerinden eksik harcı mahkememiz veznesine yatırdığı görülmekte ise de, emtia bedeli yönünden dava dilekçesine konu edilen bedel haricinde kalan ve ıslah dilekçesine konu edilen bedel yönünden talebin zamanaşımına uğradığı anlaşılmakla, açılan davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Açılan davanın KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİ İLE,
1-a)Emtia bedeli tazminatı talebinin KISMEN KABULÜNE, 2.500,00-TL maddi tazminatın dava tarihi olan 11/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … Anonim Şirketinden tahsili ile davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin talebin zamanaşımı sebebiyle REDDİNE,
b)Dekorasyon bedeli tazminatı talebinin REDDİNE,
c)Demirbaş bedeli tazminatı talebinin REDDİNE,
2-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 170,78-TL karar ve ilam harcından, 85,39-TL peşin harç ve 2.726,08-TL ıslah harcından tahsili ile fazla alınan 2.640,70-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan 71,50-TL elektronik tebligat, 57,00-TL tebligat, 163,70-TL posta masrafı, 1.500,00-TL bilirkişi ücreti, 419,90-TL keşif harcı, 180,00-TL keşif araç gideri, 44,40-TL peşin harç ve 170,78-TL karar ve ilam harcı olmak üzere toplam 2.607,28-TL yargılama giderinden davanın kabul oranı dikkate alınarak 39,59-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davacının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 2.500,00-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 19.352,33-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
7-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.07/12/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.