Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/686 E. 2022/204 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/686
KARAR NO : 2022/204

DAVA : Menfi Tespit, İstirdat ve Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 21/05/2018
KARAR TARİHİ : 03/03/2022

Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/02/2019 tarihli …/… Esas …/… Karar sayılı yetkisizlik kararı doğrultusunda mahkememize tevzi edilen İstirdat, Menfi Tespit ve Manevi Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı bankanın müvekkilimiz … aleyhine Fethiye 3. İcra Müdürlüğü …/… E. ve Fethiye 3. İcra Müdürlüğü …/… E. sayılı dosyalarından ilamsız icra takibi yaptığını, müvekkilimize ödeme emri resmi olarak annesine tebliğ edilmiş olmasına rağmen kendisinin ödeme emrinden haberdar olmadığını, müvekkilimize ait … plakalı aracın öğrenci servisi çeker iken yakalanması ve trafikten men edilmesi sonucunda dosya borçlarını öğrendiğini, cebri icra tehdidi altında …/… E. ve …/… E. sayılı dosya borcu olan 55.097,00 TL’yi 12.01.2018 tarihinde ödediğini, davalı banka tarafından yasaya aykırı olarak tahsil edilen bu bedelin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ve müvekkiline istirdat edilmesi gerektiğini, müvekkilinin; borçlu …’nın işleri için davalı bankanın Dalaman Şubesi’ne … ile birlikte gittiğini, banka çalışanının kendisine kredi verme teklifi üzerine ilgili işlemlerin başlatılmasını onayladığını, bunun üzerine banka çalışanı tarafından genel kredi sözleşmesi adı altında birçok belge prosedür diyerek kendisine imzalatıldığını ve ilerleyen süreçte çalışan tarafından kredinin onaylanmadığı beyan edildiğini, müvekkilinin açığa atılan imzanın banka çalışanı tarafından kötüye kullanıldığını ve …’nın müteselsil kefili olduğunu kendisi hakkında icra takibi yapılınca yaptığı araştırmalar neticesinde öğrendiğini, icra tehdidi altında borç ilgili şubeye ödendiğini, banka çalışanı tarafından müvekkilinin kandırılarak kredi sözleşmesi adı altında birçok belge müvekkiline imzalatıldığını, imzanın dışında kalan ve kefalet sözleşmesinin geçerliliği için nitelikli şartlardan oluşan kısımlar ise banka çalışanı tarafından doldurulduğunu, müvekkilinin evli olduğunu ve eşinin rızasının da alınmadığını, yapılan kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu buna dayanılarak icra takibi yapılıp tahsil edilen paranın da hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, ayrıca müvekkilinin gerek özel hayatında gerek iş hayatında saygı gören, itibar sahibi bir birey iken aleni olarak maruz kaldığı bu haksız takip, haciz işlemleri ve kendisine ait … plakalı aracın öğrenci servisi çeker iken yakalanması ve trafikten men edilmesi sonucunda bütün itibarını kaybettiğini, öğrencilere ve ailelerine rezil olduğunu, sosyal ve ekonomik durumunun kötüleştiğini, çok yıprandığını ve manevi olarak çöküntü yaşadığını, kendisinin ve ailesinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerleri saldırıya uğrayan müvekkilinin kimsenin yüzüne bakamaz olduğunu, yaşananlardan dolayı içine kapandığını, bu yaşananların keder ve üzüntüsünü üzerinden atamadığını, dosya borcunu kapatmak için yakınlarından borç para aldığını, müvekkilinin haksız işlemler sonucu maddi- manevi büyük bir çıkmaza sürüklendiğini, haksız icra takibi ve haksız haciz yapılması işlemleri sorumluluk hukuku ilke ve kuralları gereğince haksız eylem niteliğinde olup manevi tazminatı gerektirdiğini, haksız haczin, takibin kişilik hakkına saldırı oluşturduğunu, haksız takip sonucunda müvekkilinin araçlarına haciz konulduğunu, yakalama kararı çıkarıldığını ve satış talebinde bulunulduğunu, davalının bu haksız eylemleriyle müvekkilinin kişilik haklarını ihlal ettiğini, gelirini servis şoförlüğü ile sağlamakta olan müvekkilinin maddi olarak çöküntü yaşadığını, manevi olarak da çok yıprandığını, öğrenci taşıdığı sırada aracı yakalanan ve otoparka çekilen müvekkilinin öğrencilere ve ailelere de durumu izah edemediğini, bütün saygınlığını ve güvenilirliğini yitirdiğini, İstirdat davalarının kabulüne karar verilmesini, müvekkili tarafından davalı bankaya ödenen 55.097,00 TL’nin ödeme tarihi olan 12.01.2018 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, müvekkilinin haksız icra takibi, aracının yakalanması ve bağlanması nedeni ile yaşadığı keder ve üzüntü nedeniyle 10.000,00-TL manevi tazminat ödenmesini, haksız icra takibi tarihinden itibaren yasal faiz hükmedilmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafından imzalanan kefalet sözleşmesinin ayrılmaz parçası olan 10.06.2014 tarihli genel kredi sözleşmesinin 19. Maddesi gereğince, işbu sözleşmeden kaynaklanan her türlü ihtilafın çözümünde İZMİR mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili kılındığını, başkaca da yetkili mahkeme tayin edilmediğini, maddede kredinin “başkaca şubeye devir olması haline dair bir yetki düzenlemesi yapıldığını, ancak 10.06.2014 tarihinde imzalanan kredi sözleşmesi Ortaca şubesi tarafından imzalandığını ve kredi Ortaca şubesi tarafından kullandırıldığını, kredinin başka bir şubeye devredilmediğini, bu nedenle 10.06.2014 tarihli genel kredi sözleşmesi ve eki kefalet sözleşmesinden kaynaklanan ihtilaflar nedeniyle müvekkil bankaya karşı açılacak davaların, HMK md 17 ” Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabildiğini, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmü gereğince İZMİR mahkemelerinde açılması gerektiğini, huzurdaki dava nedeniyle ORTACA mahkemeleri yetkisiz olduğu için, yetki itirazında bulunduğunu, davanın yetkisizlik yönünden reddini talep ettiğini, huzurdaki davanın taraflarının tacir olduğunu, kullandırılan kredinin ticari kredi olduğunu, bu nedenle 10.06.2014 tarihli genel kredi sözleşmesi ve eki kefalet sözleşmesinden kaynaklanan ihtilaflar nedeniyle müvekkili bankaya karşı açılacak davalarda görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemelerinin olduğunu, huzurdaki davada mahkemenin görevsiz olması nedeniyle görev itirazında bulunduğunu, davanın görev yönünden reddini talep ettiğini, davacı yanın tamamen iyiniyetten uzak, tamamen “borçtan kurtulmaya yönelik” haksız, dayanaksız ve kötüniyetli iddialarda bulunduğunu, davanın ihbarını talep ettikleri …’nın ticaretle uğraştığını, … Servis Hizmetleri Taşımacılığı isminde bir ticari işletmesi olduğunu, yolcu taşıma işi yapmakta olduğunu, davacının da ticaretle uğraştığını, … Servis Hizmetleri isminde bir ticari işletmesi olduğunu, yolcu taşıma işi yaptığını, davacı kefilin kendi el yazısı ile kefil olduğu, rakamı ve tarihi yazdığını, davacının 10.06.2014 tarihli genel kredi sözleşmesine, TTK’nun 7 ve TBK’nun 584/ son fıkrası uyarınca müteselsil kefil olarak kefalet verdiğini, bu durumda TBK’nun 584/son hükmü gereğince eş rızasına gerek olmadığının açık olduğunu, müteselsil kefalet sözleşmesine imza atan davacının, davalı müvekkil bankaya güven verip, müvekkil bankanın asıl borçluya kredi kullandırmasından sonra kefalet sözleşmesinin geçersizliğini ileri sürmesi, kredi ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı 2014 tarihinden dava tarihi olan 2018 tarihine kadar sessiz kalması TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve tamamen hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, ayrıca davacı yanın manevi tazminat talebinin, TMK’nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, tamamen hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, bir diğer önemli hukuki gerçek ise manevi tazminat müessesesinin haksız zenginleşme aracı olarak kullanılamayacağını, müvekkilinin yasal yollarla, Türkiye Cumhuriyeti’nin İcra Daireleri kanalı ile ve yine Türkiye Cumhuriyeti’nin kanunlarının düzenlediği yöntemlerle alacağının tahsiline yönelik işlemler yaptığını, bu nedenle haksız ve kötüniyetli manevi tazminat talebinin de reddini talep ettiğini, açıklanan tüm nedenlerle de haksız ve dayanaksız davanın reddini, müvekkili tarafından davanın sonucuna göre, 10.06.2014 tarihli genel kredi sözleşmesini imzalayan ve krediyi kullanan …’ya karşı rücu hakkı bulunduğunu, kredinin talep edilmesi, belgelerin imzalanması ve kredinin kullandırılması aşamalarına vakıf olanlardan birisi de …’nın olduğunu, bu nedenle hem müvekkilinin hem de …’nın haklarını kullanabilmesi için davanın …’ya ihbarını talep ettiğini, davacı yanın fütursuzca müvekkili banka çalışanlarının kendisini kandırdığını iddia ederek asılsız ve yakışıksız hitamlarda bulunduğunu, davacının iddiasına konu olan yer … Bankası Ortaca Şubesi ve bu şubenin çalışanları olduğunu, davacının da normal zeka seviyesinde, aklı başında, okuma yazması olan, ticaretle uğraşan bir şahıs olduğunu, davacının bu iddiası ile asıl müvekkil bankanın ve çalışanlarının manevi şahsiyetine hakaret ettiğini, bu nedenle davacı aleyhine dava konusu alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yetki ve görev itirazlarının kabulünü, davanın …’ya ihbar edilmesini ve haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-… Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesi nezdinde 13/06/2014 tarihinde dava dışı … TC Kimlik numaralı …’nın asıl borçlu davacı … TC Kimlik numaralı …’ın kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu … numaralı 450.000,00-TL bedelli ticari nitelikteki kredi ve … numaralı kredi kartına ilişkin olarak Genel Kredi Sözleşmesi ve Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi, krediye ilişkin hesap ekstreleri ve hesap özeti,
2-Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası,
3-Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası,
4-Davacı tarafından davalı bankaya yapılan ödemeye ilişkin dekont sureti,
5-…’ın ıslak imzasını ve yazısını kullanarak yapmış olduğu işlemlere ilişkin kurum ve kuruluşlardan gelen belge asılları,
6-İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazı ve imzaların davacı …’ın eli ürünü olup olmadığı hususunun belirlenmesine yönelik olarak düzenlenen 21/01/2022 havale tarihli rapor,
7-Sair deliller.
DAVA KONUSU :
Açılan dava, dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunan davacı …’ın müteselsil kefil sıfatıyla icra tehdidi altında ödediği bedelin davalı bankadan istirdadı ve borçlu olmadığı halde aracına söz konusu bedeli ödemesi ile servis işletmeciliği yaptığı sırada aracının trafik halindeyken yakalanıp trafikten men edilmesi nedeniyle uğradığı manevi zarar açısından talep ettiği manevi tazminatın davalı bankadan tahsili taleplerine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
… Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesi’ne müzekkere yazılarak 13/06/2014 tarihinde dava dışı … TC Kimlik numaralı …’nın asıl borçlu davacı … TC Kimlik numaralı …’ın kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu … numaralı 450.000,00-TL bedelli ticari nitelikteki kredi ve … numaralı kredi kartına ilişkin olarak Genel Kredi Sözleşmesi ve Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi’nin okunaklı olacak şekilde tüm sayfalarını içerir onaylı suretinin, krediye ilişkin hesap ekstreleri ve hesap özetinin ve sair tüm evrak ve kayıtlar celp edilmiştir.
Dava dışı … ile … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesi arasında imzalanan 13/06/2014 tarihli Kredi Genel Sözleşmesinin incelenmesinde, kredi bedelinin 450.000,00-TL olduğu, sözleşmenin 13/04/2016 tarihinde … tarafından imzalandığı, kredi sözleşmesinin tanzimi ve imzalanması akabinde davacı ile … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesi arasında kredi sözleşmesinin eki olarak 20/14/2016 tarihinde kefalet sözleşmesi imzalandığı, imzalanan sözleşmede kefilin adı ve soyadı, kimlik bilgileri, kefalet tarihi, kefalet türü, kefilin medeni durumu, adresi ve kefalet miktarı (rakam ve yazı ile) kısımlarının doldurulduğu ve kefalet sözleşmesinin imzalandığı görülmektedir.
Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı olduğu, borçlunun davacı … ile ihbar olunan … olduğu, alacaklı vekilinin borçlular aleyhine 40.160,96-TL asıl alacak, 4.903,25-TL işlemiş faiz ve 245,14-TL temerrüt faizi olmak üzere toplam 45.309,35-TL üzerinden icra takibi başlattığı görülmektedir.
Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı olduğu, borçlunun ihbar olunan … olduğu, alacaklının borçlu aleyhine 30.143,00-TL asıl alacak üzerinden menkul rehininin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibi başlattığı görülmektedir.
Davacı tarafça davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazıların davacı …’ın eli ürünü olmadığı iddiasında bulunması üzerine yargılamanın neticeye ulaştırılabilmesi açısından öncelikle yazıların davacının eli ürünü olup olmadığının belirlenmesi gerektiği kanaatine varılarak, imza ve yazı incelemesine yönelik usuli işlemler yerine getirilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi; ”Kefalet sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 581 ila 603. maddeleri arasında düzenlenmiş olup 581. maddede, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Kanunda yer alan bu tanıma göre kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir. Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir.
Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.” hükmünü havidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 586. maddesine göre ise kefilin müteselsil kefil veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiği kefalete müteselsil kefalet denir. Müteselsil kefalet taraflarca açıkça kararlaştırıldığı takdirde mevcut olur. Müteselsil kefalette alacaklı borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden doğrudan doğruya kefili takip edebilir. Ancak bunun için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde, kefalet sözleşmesinin, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarın, kefalet tarihinin ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğu düzenlemesi yer almaktadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/3066 Esas 2021/6030 Karar, 2020/5200 Esas 2021/5161 Karar, 2021/3029 Esas 2021/4917 Karar)
Gerekli bilgi ve belgelerin temini akabinde dosya muhteviyatında yer alan kefalet sözleşmesi ile davacı …’ın ıslak imza ve yazı örneklerinin bulunduğu belge asılları eklenmek suretiyle İstanbul Adli Tıp Kurumuna müzekkere yazılarak dosyanın Fizik İhtisas Dairesine tevdi ile dosya kapsamı, kredi ve kredi kartı sözleşmeleri ile kefalet sözleşmesi aslı, Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas ve …/… Esas sayılı dosyaları, davacı …’a ait ıslak imza ve yazı örneklerinin bulunduğu belge asılları, İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazı ve imzaların davacı …’ın eli ürünü olup olmadığı hususunun belirlenmesine yönelik olarak düzenlenen 12/08/2021 tarihli rapor doğrultusunda alınan davacıya ait imza ve yazı örnekleri ile sair hususlar göz önünde bulundurularak; davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazı ve imzaların davacı …’ın eli ürünü olup olmadığı hususunun belirlenerek düzenlenecek raporun mahkememize sunulması istenilmiş, İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazı ve imzaların davacı …’ın eli ürünü olup olmadığı hususunun belirlenmesine yönelik olarak düzenlenen 21/01/2022 havale tarihli raporda sonuç olarak, inceleme konusu Kredi Genel Sözleşmenin ”KEFİL KABUL BEYANI” başlıklı sayfasında ve ”31” numaralı sayfasında … adına atılı imzalar ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’ın eli ürünü olduğunu, inceleme konusu Kredi Genel Sözleşmenin ”KEFİL KABUL BEYANI” başlıklı sayfadaki ”…” isim yazısı ile …’ın mukayese yazıları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu isim yazısının …’ın eli ürünü olduğunu ve inceleme konusu Kredi Genel Sözleşmenin ”KEFİL KABUL BEYANI” başlıklı sayfasındaki diğer yazılar ve ”31” numaralı sayfasındaki yazılar ile …’ın mukayese yazıları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla …’ın eli ürünü olmadığını mütalaa edilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2017/127 Esas 2018/706 Karar sayılı kararında aynen; ”…rakamlarının ve yazılarının dava dosyasındaki mevcut mukayese yazı ve rakamlarında tespit edilen farklılıklara kıyasen davalı … elinden çıkmadığının tespit edildiği, bu hale göre dava konusu genel kredi sözleşmesinde kefalet tarihleri, kefalet türü ve kefalet miktarlarının sözleşmenin müteselsil kefili olarak imzası bulunan davalı …’in eli ürünü olmadığı ve davalı …’ın dava konusu sözleşmedeki kefaletinin geçersiz olduğu anlaşıldığından davanın reddi yerine ilk derece mahkemesince davalı … yönünden açılan davanın kabulüne yönelik verilen karar yasaya uygun değildir…
…kefaleti TBK’nın 583.maddesindeki şekle uygun alınmadığından geçersiz olmasına rağmen davacı bankaca davalı hakkında icra takibine girişilmesinde davacı bankanın kötü niyetli olduğu kabul edilerek davalı yararına İİK’nın 72. maddesi gereğince %20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir, (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 18/09/2017 tarih ve 2016/10364 esas 2017/5928 karar sayılı emsal içtihatı)…” ibarelerine yer verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 2019/1697 Esas 2021/1437 Karar sayılı kararında ise; ”…davacının söz konusu sözleşmeyi müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla aynı limitle imzaladığı, Grafoloji alanında uzman bilirkişiden alınan rapora göre 22/05/2014 tarihli Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesinin 20. sayfasındaki matbu “Kefalet Türü”, “Kefalet Limiti” ve “Kefalet Tarihi” bölümlerinin karşılarında yazılı bulunan yazıların dava dosyasındaki mevcut mukayese yazı ve rakamlarında tespit edilen farklılıklara kıyasen davacı … elinden çıkmadığının tespit edildiği, bu hale göre dava konusu genel kredi sözleşmesinde kefalet tarihi, kefalet türü ve miktarının sözleşmenin müteselsil kefili olarak imzası bulunan davacı …’nin eli ürünü olmadığı gibi davacının kefalet tarihi itibariyle evli olup, genel kredi sözleşmesinde eş muvafakatının bulunmadığı anlaşılmakla davacı …’nin dava konusu sözleşmedeki kefaletinin geçersiz olduğundan ilk derece mahkemesince davanın kabulüne yönelik verilen kararda bir isabetsizlik görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir (Emsal Mahiyette Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 22/05/2017 tarih 2016/7935 esas 2017/4041 karar sayılı içtihatı ile 27/04/2017 tarih 2016/16320 esas 2017/3435 karar sayılı içtihatı)…” gerekçeleri ile sözleşmede yer alan kefalet tarihi, türü ve miktarının kefilin eli ürünü olmaması ve kefilin eşinin açık rıza beyanı olmaması durumunda kefaletin geçersiz olduğuna dikkat çekilmiştir.
Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin 2020/458 Esas 2021/675 Karar sayılı kararında aynen; ”…Kefalet sözleşmesi, yukarıda da belirtildiği üzere yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı gibi kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarın, kefalet tarihinin ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Somut olayda, takip dayanağı 05/01/2016 tarihli ve ”müşterek borçlu ve müteselsil kefalet sözleşmesi” başlıklı sözleşmede davalının müteselsil kefil olduğu ve bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiği davalı kefilin kendi el yazısıyla yazılmamış, matbu ifade olarak yer almış olup sözleşme öncelikle bu sebeple geçerli değildir…” ibarelerine yer verilmiştir.
İsviçre Federal Mahkeme kararlarında istikrarla belirtildiği üzere şekil noksanı ile sözleşmenin butlanını ileri süren taraf hakkını kötüye kullanmış olmaz. Butlanı ileri süren tarafın böyle bir ithamdan kurtulabilmesi, sözleşmeyi yerine getirmeden kaçınmada korunmaya değer bir menfaati bulunduğunu ispata bağlı değildir. Aksine somut olayda butlanı ileri sürme hakkının kullanılmasını dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı bir hale koyan durumların varlığını butlanın ileri sürülmesine kabul etmeyen diğer tarafın ispatlaması gerekir. Hakkın kötüye kullanılmasından söz edebilmek için şekil noksanı ile sakatlanmış bir muamalenin muteberliğine taraflardan birinin itirazda bulunması yeterli değildir; ayrıca özel durumlar sebebi ile onun itirazının dürüstlük kaidelerine açıkça aykırı görünmesi gerekir.(Medeni Hukukun Genel Teorisi ve Şahıslar Hukuku ile ilgili İsviçre Federal Mahkeme Kararları 1961-1965, Aytekin Ataay)
Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı da her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerelendirilmedir.
Somut olayda davacı banka, işbu davada genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlattığı takibe karşı müteselsil kefil olan davacı, sözleşmedeki yazıların kendisine ait olmaması ve eşinin de rızasının alınmaması sebebiyle kefaletin geçersiz olduğundan bahisle borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Yukarıda açıklandığı üzere şekil noksanlığını sonradan ileri sürmek davalı yönünden hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilemez. Meğer ki davalı banka dürüstlük kaidelerine aykırılığı açıkça ortaya koyan bir halin varlığını ileri sürüp ispatlamasın. Davalı banka sunmuş olduğu delillerle davacı kefilin şekil şartı yokluğunu bilerek davalının kredi kullandırma iradesini sakatlamak kastı ile şekil noksanlığını yarattığını ispatlayamamıştır. Tarafların kredi ilişkisindeki duruma göre (kredi kullandırıp kullandırmama tamamen bankanın inisiyatifindedir) güçlü konumda olan ve basiretli davranma yükümlülüğünde olan davalı banka, davacının kefaletinin kanundaki düzenleme çerçevesinde şekil şartlarına uygun olarak alınması gerektiğini ve buna aykırı düzenlenen kefaletin geçerli olmayacağını bilecek durumdadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesindeki şekil/geçerlilik şartına rağmen azami limitin, kefalet tarihinin ve türünün davalının eli ürün olması şartına gerek görmeden kredi kullandıran davacı banka daha sonra şekil şartı eksikliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Aksi takdirde kanunun aradığı şekil şartının hiç bir önemi kalmayacaktır. Dosyadaki bilgilere göre kredinin açılmasının salt davacı kefilin kefaletinin güçlülüğünden kaynaklandığı, anılan kefalet taahhütü olmaması halinde kredinin açılamayacağı ve kredinin kullanıldırılmasının salt kefilin davranışları ile uyandırdığı kefalete dayalı bulunduğu ispatlanamamıştır. Bu durumda davacı kefilin şekil noksanlığını ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılmak vasfında olduğu hususu davalı bankaca açıkça ortaya konulamadığından kefalet geçersiz addedilmelidir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesinde ise; ”Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.
(Ek fıkra: 28/03/2013-6455 S.K./77. md) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.” hükmü düzenlenmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11/02/2021 tarih ve 2020/4893 Esas 2021/1099 Karar sayılı ilamında aynen; ”…06.07.2012 tarihli kredi çerçeve sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra akdedildiğinden ve davalının eş rızası alınmadığından bu sözleşme bağlamında davalı tarafından verilen kefalet geçersizdir….” ibarelerine yer verilerek, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girdikten sonra imzalanan kefalet sözleşmelerinde, istisnai durumlar haricinde eş rızasının bulunması gerektiği, aksi takdirde verilen kefaletin geçersiz olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda yer verilen bilirkişi raporu ve istikrar kazanmış Bölge Adliye Mahkemesi kararları ile yasa hükümleri çerçevesinde 2014 yılında tanzim olunan ve imza altına alınan kredi sözleşmesi ve eki mahiyetindeki kefalete sözleşmesi üzerinde değerlendirme yapıldığında, davacının adının bulunduğu bölümde yer alan kefalet tarihi, türü ve miktarının davacının eli ürünü olmaması ile davacının eşinin açık ve yazılı rıza beyanının alınmamış gerekçeleriyle kefaletinin geçersiz olduğu mahkememizce kabul görmüş, davacının kefalet sözleşmesinin eki bulunduğu kredi sözleşmesinden dolayı davalı bankaya borçlu olmadığı, ödediği bedeli istirdat hükümleri çerçevesinde talep edebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Kişilik hakları saldırıya uğrayan kimse Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi hükmü uyarınca manevi tazminat adı altında bir miktar para ödetilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken aynı Kanunun 51. maddesi uyarınca durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önünde tutmalıdır. Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre karar vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi hükmüdür. Bu kapsamda manevi tazminatın miktarı belirlenirken tarafların kusur oranı, sıfatı, statüsü, sosyal ve ekonomik durumları ile eylemin işleniş biçimi ve yöntemi dikkate alınmalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler karar gerekçesinde objektif olarak gösterilmelidir. Manevi tazminat adı altında hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek nitelikte olmalı fakat bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmediği unutulmamalıdır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Davalı banka tarafından asıl borçlu ihbar olunan ve kefil davacı aleyhinde başlatılan icra takibi kapsamında, davalı alacaklı vekilinin talebi üzerine davacıya ait … plakalı araç üzerine ihtiyati haciz şerhi işlendığı, yine davalı alacaklı vekilinin talebi üzerine … plakalı araç açısından yakalama kararı çıkartıldığı, Dalaman İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından Fethiye 3. İcra Dairesine hitaben yazılan 10/01/2018 tarih ve …-…-…/… sayılı yazısından anlaşılacağı üzere yakalama kararı neticesinde davacıya ait … plakalı aracın 07/01/2018 tarihinde trafikten men edilerek Dalaman Trafik otoparkında muhafaza altına alındığı, haklı bir sebebe dayanmaksızın uygulanan fiili haciz sebebiyle davacının kişilik haklarının ihlal edildiği, davacının aracını öğrenci servis işi amacıyla kullandığı, keza icra dosyasındaki takip işlemleri çerçevesinde yapılan TAKBİS sorgulama ekranı çıktısında da davacının meslek bilgisi bölümünde Minibüs ve Dolmuş İle Yapılan Şehir İçi ve Banliyö Yolcu Taşımacılığı ibaresinin yer aldığı, aracın yakalanarak trafikten men edilmesi sebebiyle davacının işini yerine getiremediği, belirtilen sebepler dahilinde davacının aracının trafikten men işlemine tabi tutulması sebebiyle manevi tazminata hak kazandığı, hak ve nefaset kuralları gözetildiğinde takdiren 6.000,00-TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesinin yerinde olacağı yönünde mahkememiz nezdinde oluşan hukuki ve vicdani kanaat doğrultusunda hüküm kurma yoluna gidilmiştir.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası, Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası, … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesine ait 13/06/2014 tarihinde dava dışı … TC Kimlik numaralı …’nın asıl borçlu davacı … TC Kimlik numaralı …’ın kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu … numaralı 450.000,00-TL bedelli ticari nitelikteki kredi ve … numaralı kredi kartına ilişkin olarak Genel Kredi Sözleşmesi ve Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesi, krediye ilişkin hesap ekstreleri ve hesap özeti, …’ın ıslak imzasını ve yazısını kullanarak yapmış olduğu işlemlere ilişkin kurum ve kuruluşlardan gelen belge asılları, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 21/01/2022 havale tarihli raporu ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla imzası bulunan davacı …’ın müteselsil kefil sıfatıyla icra tehdidi altında ödediği bedelin davalı bankadan istirdadı ve borçlu olmadığı halde aracına söz konusu bedeli ödemesi ile servis işletmeciliği yaptığı sırada aracının trafik halindeyken yakalanıp trafikten men edilmesi nedeniyle uğradığı manevi zarar açısından talep ettiği manevi tazminatın davalı bankadan tahsili taleplerine ilişkin olduğu, davalı banka tarafından 13/06/2014 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi tahtında ihbar olunan …’ya 450.000,00-TL tutarında kredi kullandırıldığı, kredi borcunun ödenmemesi üzerine ihbar olunan asıl borçlu ve kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzalayan davacı aleyhinde Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası ile 40.160,96-TL asıl alacak, 4.903,25-TL işlemiş faiz ve 245,14-TL temerrüt faizi olmak üzere toplam 45.309,35-TL üzerinden icra takibi başlatıldığı, icra takibi kapsamında, davalı alacaklı vekilinin talebi üzerine davacıya ait … plakalı araç üzerine ihtiyati haciz şerhi işlendığı, yine davalı alacaklı vekilinin talebi üzerine … plakalı araç açısından yakalama kararı çıkartıldığı, Dalaman İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından Fethiye 3. İcra Dairesine hitaben yazılan 10/01/2018 tarih ve …-…-…/… sayılı yazısından anlaşılacağı üzere yakalama kararı neticesinde davacıya ait … plakalı aracın 07/01/2018 tarihinde trafikten men edilerek Dalaman Trafik otoparkında muhafaza altına alındığı, başlatılan icra takibi sebebiyle davacının kredi borcunun ödenmesi amacıyla Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası ve Fethiye İcra Dairesinin …/… Esas sayılı dosyası borç bedeli olan 55.097,00-TL’yi 12/01/2018 tarihinde davalı bankaya ödediği, davacının kefalet sözleşmesindeki adı ve soyadının bulunduğu kısımda yer alan yazıların kendi eli ürünü olmadığı ve eşinin açık ve yazılı rıza beyanın alınmaması sebebiyle kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu iddiası doğrultusunda ihbar olunan …’ya kullandırılan krediden kaynaklı olarak davalı bankaya borçlu olmadığının tespiti amacıyla iş bu davayı ikame ettiği, mahkememizce yaptırılan imza ve yazı incelemesi neticesinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Dalaman Şubesi tarafından dava dışı … tarafından kullanılan ticari krediye binaen düzenlenen Genel Kredi Sözleşmesinde yer alan kefalet sözleşmesinde davacı …’ın adının bulunduğu kısımda yer alan yazı ve imzaların davacı …’ın eli ürünü olup olmadığı hususunun belirlenmesine yönelik olarak düzenlenen 21/01/2022 havale tarihli raporda inceleme konusu Kredi Genel Sözleşmenin ”Kefil Kabul Beyanı” başlıklı sayfasındaki diğer yazılar ve ”31” numaralı sayfasındaki yazılar ile …’ın mukayese yazıları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu yazıların mevcut mukayese yazılarına kıyasla …’ın eli ürünü olmadığının tespit edildiği, ayrıca davalı banka tarafından sunulan kredi sözleşmesi ve eklerinde de kefalet sözleşmesi açısından davacının eşinin açık ve yazılı muvafakatine ilişkin belgenin bulunmadığı, belirtilen gerekçeler dahilinde 2014 yılında tanzim olunan ve imza altına alınan kredi sözleşmesi ve eki mahiyetindeki kefalete sözleşmesinde davacının adının bulunduğu bölümde yer alan kefalet tarihi, türü ve miktarının davacının eli ürünü olmaması ile davacının eşinin açık ve yazılı rıza beyanının alınmamış olması sebebiyle davacı tarafından verilen kefaletin geçersiz olduğu, geçersiz kefalete dayalı olarak ve icra tehdidi altında davacı tarafından ödenen 55.097,00-TL bedelin istirdat hükümleri çerçevesinde talep edebileceği, ayrıca davacıya ait olan ve davacı tarafından Minibüs ve Dolmuş İle Yapılan Şehir İçi ve Banliyö Yolcu Taşımacılığı mesleği çerçevesinde kullanıldığı anlaşılan … plakalı aracın 07/01/2018 tarihinde trafikten men edilerek Dalaman Trafik otoparkında muhafaza altına alınması işleminin haklı bir sebebe dayanmadığı, araç üzerinde uygulanan fiili haciz sebebiyle davacının kişilik haklarının ihlal edildiği ve davacının manevi yönden zarara uğradığı gözetilerek takdiren 6.000,00-TL manevi tazminatın davacıya ödenmesinin yerinde olacağı kanaatiyle, açılan davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Açılan davanın KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİ İLE,
1-Davacı …’ın, dava dışı … ile … Bankası Türk Anonim Ortaklığı Ortaca Şubesi arasında imzalanan … numaralı 450.000,00-TL bedelli ticari nitelikteki kredi ve … numaralı kredi kartına ilişkin olarak Genel Kredi Sözleşmesi ve Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinden dolayı davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığına BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
2-İstirdat talebinin KABULÜNE, 55.097,00-TL’nin ödeme tarihi olan 12/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığından tahsili ile davacı …’a verilmesine,
3-Manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜNE, 6.000,00-TL manevi tazminatının haksız olduğu anlaşılan fiili haciz tarihi olan 07/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Bankası Türk Anonim Ortaklığından tahsili ile davacı …’a verilmesine, 4.000,00-TL manevi tazminata yönelik fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
4-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 4.173,54-TL karar ve ilam harcından, davanın açılışı sırasında peşin olarak yatırılan 1.111,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 3.061,84-TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
5-Davacı tarafından yapılan 87,50-TL elektronik tebligat, 178,00-TL tebligat, 371,80-TL posta masrafı, 1.111,70-TL peşin harç ve 35,90-TL başvurma harcı olmak üzere toplamda 1.784,90-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Menfi tespit ve istirdat davası yönünden;
-Davacının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 7.962,61-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Manevi tazminat davası yönünden;
-Davacının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 5.100,00-TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
-Davalının kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 4.000,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333. maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.03/03/2022

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)

Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.