Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/564 E. 2021/615 K. 03.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/564
KARAR NO : 2021/615

DAVA : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 02/10/2019
KARAR TARİHİ : 03/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirkette 05/03/2015 tarihinden itibaren işçi olarak çalışmakta iken ekonomik kriz neticesinde 25/12/2018 tarihinde bildirimsiz olarak ve ihbarsız, önelsiz iş akdinin sonlandırıldığını ve işten çıkartıldığını, şirketin mali durumunun kötü olması ve işçilerin paralarının ödenmemesi nedeni ile şirkete kredi temin etmek amacıyla şirket sahipleri ve şirket müdürü … tarafından müvekkile senetler düzenlettirildiğini ve senetlerin kendilerine iade edileceği …si verildiğini, müvekkil gibi bir çok çalışandan senet toplandığını, müvekkil ve çalışanların şirketten maaş alabilmeleri için söz konusu senetleri imzaladıkları, şirket müdürü … ile …’ın da aynı şekilde senet düzenleyerek borçlu sıfatı ile şirkete teslim ettiklerini, söz konusu senetlerin şirket yetkilileri tarafından bankaya kredi temini amacıyla krediye teminat oluşturmak üzere ciro edildiğini, şirket sahibi …’ın kızı …’nın bu senetlerin iade edileceği garantisi verdiğini, müvekkili ve diğer çalışanların söz konusu senetleri işlerinden olmamak ve şirketi kurtarmak amacıyla iyiniyetli olarak şirket sahiplerinin baskısı ile verdiklerini, bu senetler karşılığında ne mal, ne de para aldıklarını, maaşlarını bile alamadıklarını, müvekkiline mal teslim edildiğine ilişkin irsaliye ve fatura da olmadığını, alacaklı olduğunu iddia eden …’ın ise senetlerin düzenleme tarihinde şirketin %25 hisse nispetinde ortağı olup, senetlerin ne şekilde düzenlenerek verildiğinden haberdar olduğunu, senetlerin bankaya ibrazı ve sonrasında kredi temini ve ardından kredinin geri ödemesinin yapılamaması neticesinde söz konusu senetleri şirket ortağı sıfatıyla bankaya ödeyerek, kendi hissesine isabet eden şirket borcunu bankaya ödeyerek senetleri iade aldığını, ardından 28/12/2018 tarihli genel kurul kararı ile şirket ortalığından ayrıldığını, alacaklı olduğunu iddia eden …’ın bedelsiz olduğunu ve mal teslimi yapılmadığını bildiği, kredi temin amacıyla şirket çalışanlarından toplanan bu senetleri kötü niyetle icraya verdiğini, icra takibinin kesinleşmesi nedeniyle de menfi tespit davası açmak zaruriyetinin doğduğunu, ne … Şirketine ne de …’a müvekkilinin borcunun bulunduğunu, aksine şirketten maaş, kıdem ve ihbar tazminatı vb. alacağının bulunduğunu belirterek müvekkilinin davalılar borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının alacaklı olduğunun imzası ve içeriği davacı tarafından inkar edilmeyen senet ile, yazılı belge ile sabit olduğunu, davacının senede karşı borçlu olmadığını HMK madde 200 uyarınca yazılı bir delille ispatlaması gerektiğini, bu belgenin de borcunun ödenmiş olduğunu gösterir ve davalı tarafça düzenlenmiş bir belge olabileceğini, davacının kambiyo borcunu ödediğine ilişkin bir iddiasının bulunmadığını, kambiyo senedini çalıştığı iş yerinin kredi kullanması ve işçilik alacaklarının ödenmesi için verdiğini beyan ettiğini, davacının kambiyo senetlerindeki imzasını inkar etmediğini, senetlerin ilişkinin başında alınmadığını, davacının senetleri özgür iradesi ile imzaladığını, davacının beyanlarının senetleri düzenlerken iyi niyetli olmadığını, bankayı kullanarak belli bir menfaat amacını güttüğünü ortaya koyduğunu, davacı tarafından, davalı sanki bu senetleri bilerek davacıdan alıp, ortağı olduğu, … firmasına kredi kullandırıp bu kredi borcunun kendi şirket hissesine düşen kısmını ödeyerek bankadan bu senedi tekrar davacıdan tahsil etmeye çalıştığı izlemini yaratmaya çalışıldığını, davacının merkezi İstanbul’da bulunan … Holdingin bünyesindeki ….’nin ve ….’nin yetkilisi olduğunu, uzun yıllar İstanbul’da ticari faaliyetini sürdürdüğünü ve yerleşim adresinin de İstanbul olduğunu, … Şirketi firmasındaki ortaklığının ise kağıt üzerinde olduğunu, … firmasın ekonomik sıkıntıya girmesi nedeniyle de oldukça yüksek zararlarının oluştuğunu, davalının şirket yetkilisi olmadığını, 2018 yılı sonuna kadar sadece ortak olduğunun görüleceğini, bu sebeple de söz konusu senetlerin ne amaçla verildiğini bilebilme ihtimalinin olmadığını, davacının dilekçesinde söz konusu senetlerin şirket yetkilisi … ve kızı … tarafından kendilerinden alındığını ve kredi kullanımı sonrası geri iade edileceğini beyan ettiğini, davacının (davalı denilmek isteniyor) … firmasının kredi borcuna kefil sıfatı bulunduğundan, kefalet ödemesi karşılığında dava konusu senetleri teslim aldığını, davalının 2012-2014 yılları arasında firmanın … Bankası A.Ş.’den kullandığı krediler ile ilgili şahsi kefaleti bulunduğundan kendisine banka tarafından ihtarname gönderildiğini, …’ın kefaleti sebebiyle banka ile arabuluculuk aşamasında 518.000,00 TL. ödeme karşılığında anlaştığını, ödeme yaparak kefaletten kurtulduğunu, bankanın elinde bulunan … firmasından alınan kambiyo evraklarının da …’a teslim edildiğini, davalıya teslim edilen kambiyo evraklarının da icra takibine konu edildiğini, keza artık bu kambiyo evraklarındaki talep hakkının davalı kefile geçtiğini, davacının arkasından iş çevrilmesi ve davacıyı zarara sokmak gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davalının eski ortağı olduğu şirkete kefaleti uyarınca bedellerini peşinen bankaya ödediği, kambiyo evraklarının tahsilini talep ettiğini, davacının … firmasının diğer ortakları, … ve … ile beraber hareket etiğini düşündüklerini, usulsüz kredi kullanmak suretiyle menfaat elde ettiklerini, davacının bankayı dolandırarak kredi temin edebilmek amacıyla düzenlediğini beyan ettiği senet ile ilgili iyi niyetli olduğunu iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini talep etmesinin kötü niyetli davranış olduğunu, davacının verdiği senetler ile beraber firmanın kredi kullandığı ve bu kredi bedellerinin yine davacı tarafından tahsil edilip edilmediğinin bilinemediğini, …’ın davacının beyanları ile firmanın nasıl battığının daha iyi anladığını, bu sebeple davalının kefalet ödemesiyle karşı karşıya geldiğini, davacının … firmasının diğer ortakları, … ve kızı …’nın akrabalık ilişkilerinin araştırılmasının gerektiğini, keza davacı ve bu kişilerin bankalardan usulsüz kredi kullanarak şirketin batmasına sebep oldukları ve haksız menfaat sağladıklarının ortada olduğunu, davalının kefalet ödemesi kapsamında kendisine teslim edilen senetlerle ilgili yasal hakkını kullandığını, davalının davacıyı tanımadığını, ne amaçla bu senedi doldurduğunu bilemediğini, davacının ve … firmasının diğer ortaklarının kötü niyetli davranışları nedeniyle esasen davalının oldukça zarara uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
1-İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı,
2-taraflara ait ticari defter ve belgeler,
3-Taraflara ait ticaret sicil kayıtları,
4-Taraflara ait vergi sicil kayıtları,
5-İzmir … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası,
6-02/10/2018 tanzim 31/12/2018 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli ve 02/10/2018 tanzim 31/01/2019 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli senetler,
7-Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 18/01/2021 havale tarihli raporu,
8-Sair deliller.
DAVA KONUSU:
Açılan dava, davacı tarafından işçi olarak çalışmış olduğu davalı … Şirketi’nin zor durumda olması ve kredi sağlamak amacıyla kendisinden istemesi neticesinde düzenleyerek davalı şirkete teslim ettiği iddia edilen keşidecisi davacı …, lehtarı davalı … Şirketi olan, 02/10/2018 düzenleme, 31/12/2018 vade tarihli, 10.000,00-TL bedelli senet ve keşidecisi davacı …, lehtarı davalı … Şirketi olan, 02/10/2018 düzenleme, 31/01/2019 vade tarihli, 10.000,00-TL bedelli senetlerden dolayı davalılara borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır.
Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164).
Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle rüzgar enerji santrali kulelerinin imalatı kapsamında olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.
Diğer yandan yüklenicinin borçları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 471. maddesinde; ”Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.” şeklinde düzenlenmiş olup, yüklenici olan hekimin de bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunda benzer alanlardaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kuralların esas alınacağı da açıklanmıştır. Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır.
İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklının davalı … olduğu, borçluların davacı … ve davalı … Şirketi olduğu, alacaklı vekilinin 20.000,00-TL asıl alacak ve 2.099,59-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 22.099,59-TL üzerinden icra takibi başlattığı görülmektedir.
09/07/2020 tarihli duruşmada dinlenilen davacı tanığı … beyanında; davalı şirkette satış ve pazarlama müdürü olduğunu, şirketin iflas etmiş durumda olduğunu, şirketin son zamanlarda piyasaya olan borçlarını ve çalışanlara olan maaş ödemelerini yapmakta zorluk çektiğini, şirketin o dönemde para bulabilmek adına bankalardan kredi kullandığını, şirketin marjlı olarak kredi kullandığı için ve şirketin bünyesinde bulunan varlıklar kredi kullanımına yetmediği için çalışanlar olarak kendilerinin rızaları ile maaşlarını alabilmek için yöneticilerinin de bilgisi dahilinde şirket adına senetler düzenleyerek verdiklerini, yöneticilerinin vermiş oldukları senetleri müşterilerden alınacak senetlerle değiştirdikten sonra tarafımıza iade edileceğini söylediğini, bununla ilgili olarak müşterilerden alınan senetler bankaya verilmesine rağmen kendilerinden alınan senetlerin başka kredilere sayılması sebebiyle vermiş oldukları senetlerin taraflarına iade edilemediğini, daha sonra şirket ortaklarından olan davalı …’ın şirketin kredi borçlarının tamamını bankalara ödeyerek taraflarından verilen senetleri aldığını ve senetleri veren kişilere karşı takibe geçtiğini, kendi hakkında da bu davayla aynı mahiyette bir dava bulunduğunu, davalı …’ın kendilerinden senet alınmasından haberi olmadığını, sonra şirket zora girdiğinde banka tarafından şirkete ihtarname gönderilmesi akabinde davalı …’ın bu husustan haberi olduğunu, senetlerin kendilerinden alındığı tarihlerde davalı …’in şirket ortağı olduğunu, zaten … şirket battıktan bir yada iki ay sonra şirketteki hisselerini devrettiğini, bahsettiği dönemde davalı …’ın davalı şirkete %25 hisse ile ortak olduğunu, kendisinin müdürlük veya şirket temsil ve ilzama yetkili olması gibi bir durumunun söz konusu olmadığını, …’ın şirketin %50 hisse ile ortağı ve sorumlu müdürü olduğunu, …’nın da … Bey kızı olduğunu belirtmiştir.
09/07/2020 tarihli duruşmada beyanı alınan davacı tanığı … ise; davalı şirkette satış destek departmanında çalıştığını, davacı ve bir kısım çalışandan şirket bünyesinde çalışanların maaşlarının ödenebilmesi amacıyla kredi çekilmek üzere senetler alındığını, alınan senetlerin şirket tarafından bankaya verilerek şirket tarafından kredi kullanıldığını, müşterilerden alınan senetler geldiğinde davacı ve bir kısım çalışandan alınan senetlerin iadesi amacıyla müşterilerden alınan senetlerin bankalara verildiğini, davacı ve bir kısım çalışandan alınan senetlerin iadesi istendiğini hatta banka nezdinde bu senetlere ilişkin iade işlemlerinin de yapıldığını ancak senetlerin şirkete iade edilmediğini, banka bünyesinde kaldıklarını, daha sonra davalı …’ın … Bankası’na olan kredi borçlarını ödeyerek kredi kullanımına konu edilen tüm senetleri aldığını, daha sonra da senetlerin tahsili amacıyla işlemlere başladığını beyan ettiği görülmektedir.
Dosyanın mahkememizce re’sen belirlenecek Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişiye tevdi ile dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, taraflara ait ticari defter ve belgeler, taraflara ait ticaret sicil kayıtları, taraflara ait vergi sicil kayıtları, İzmir … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı dosyası, 02/10/2018 tanzim 31/12/2018 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli ve 02/10/2018 tanzim 31/01/2019 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli senetler ile sair hususlar birlikte değerlendirilerek; taraflar arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığı, var ise hangi sebeplerden kaynaklı olarak ticari ilişki bulunduğu, 02/10/2018 tanzim 31/12/2018 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli ve 02/10/2018 tanzim 31/01/2019 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli senetlerin davalı şirkete ait ticari defter ve belgelere işlenip işlenmediği, işlenmiş ise davalı şirketin 02/10/2018 tanzim 31/12/2018 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli ve 02/10/2018 tanzim 31/01/2019 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli senetler kapsamında davacıdan alacağının bulunup bulunmadığı, alacağı var ise miktarının belirlenerek düzenlenecek raporun mahkememize sunulması istenilmiş, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişi 18/01/2021 havale tarihli raporunda sonuç olarak, davalı şirkete ait ticari defter ve belgelerin sunulmaması sebebiyle davalı şirket ile davacı arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığının, icra takibine konu senetler dolayısıyla davalı şirketin davacıdan alacağının bulunup bulunmadığının, senetlerin davalı şirkete ait ticari defter ve belgelere işlenip işlenmediğinin belirlenemediğini, diğer davalı … ile davalı şirket arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, davacının davalı şirket çalışanı olduğunu ve iş sözleşmesinin bildirimsiz olarak feshedildiğini, kredi temin edilebilmesi amacıyla hatır senetleri düzenlenmesinin bankayı dolandırma amacı taşıdığının zorlama bir iddia olduğunu mütalaa etmiştir.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (Poroy,R.: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11. Bası, İstanbul 1989, s. 237 vd.). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin 09/06/2020 tarih ve 2018/129 Esas 2020/547 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Somut olayda, davalının alacağı, kambiyo senedi olan çeke dayalıdır. Kambiyo senetleri illeten mücerrettir. Bu durumda alacağın varlığı için, temel ilişkinin kanıtlanmasına gerek yoktur…” denilerek, illetten mücerret olan senede konu alacağın varlığı açısından temel ilişkinin ispatlanmasına gerek olmadığına dikkat çekilmiştir.
Davacı tarafça dava dilekçesinde iddia edilen hususlar açısından ispat yükü davacı tarafta olup, davacı tarafça duruşmada dinlenilmesi talep edilen tanıklarca icra takibine dayanak senetlerin davalı şirketin borçları ve çalışanlarına maaş ödemelerinin yapılabilmesi amacıyla bankalardan çekilen kredilere dayanak teşkil etmesi düşüncesiyle davacı tarafından davalı şirkete verildiği beyan edilmiş ise de, takibe konu alacağın senede dayandığı ve senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığının senet ile aynı kuvvette bir delil vasıtasıyla ispatlanması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, illetten mücerret senet vasfını haiz senet çerçevesinde davacı tarafın davalı şirkete borçlu olmadığı iddiasını ispatlayamadığı kanaatine varılmıştır. Kaldı ki, senetler kapsamında davacı aleyhinde icra takibi başlatan alacaklının senetlerin tanzim tarihi itibariyle şirketin %25 hissesine sahip ortağı olduğu belirtilmiş ise de, şirketi temsil ve ilzama yetkili bir şahıs olmadığı dikkate alındığında senetlerin düzenlenme amacından haberdar olabileceğinden bahsetmek mümkün olmamakla birlikte, davalı …’in iyiniyetli üçüncü kişi sıfatını haiz olduğu mahkememizce kabul görmüştür.
Davalı … vekilinin kötü niyet tazminatı talebi açısından, davacının iş bu davayı açmakta kötü niyetli olduğunun ispat edilemediği anlaşılmakla ret kararı verilmesi uygun görülmüştür.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, İzmir Arabuluculuk Bürosunun … Dosya … Arabuluculuk numaralı Arabuluculuk Son Anlaşamama Tutanağı, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 18/01/2021 havale tarihli raporu, ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde; davaya konu uyuşmazlığın davacı tarafından işçi olarak çalışmış olduğu davalı … Şirketi’nin zor durumda olması ve kredi sağlamak amacıyla kendisinden istemesi neticesinde düzenleyerek davalı şirkete teslim ettiği iddia edilen keşidecisi davacı …, lehtarı davalı … Şirketi olan, 02/10/2018 düzenleme, 31/12/2018 vade tarihli, 10.000,00-TL bedelli senet ve keşidecisi davacı …, lehtarı davalı … Şirketi olan, 02/10/2018 düzenleme, 31/01/2019 vade tarihli, 10.000,00-TL bedelli senetlerden dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine ilişkin olduğu, İzmir … İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında davalı alacaklı … vekilinin davacı borçlu aleyhinde 20.000,00-TL asıl alacak ve 2.099,59-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 22.099,59-TL üzerinden icra takibi başlattığı, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 18/01/2021 havale tarihli raporunda davalı şirkete ait ticari defter ve belgelerin sunulmaması sebebiyle davalı şirket ile davacı arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığının, icra takibine konu senetler dolayısıyla davalı şirketin davacıdan alacağının bulunup bulunmadığının, senetlerin davalı şirkete ait ticari defter ve belgelere işlenip işlenmediğinin belirlenemediğini, diğer davalı … ile davalı şirket arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığını, davacının davalı şirket çalışanı olduğunu ve iş sözleşmesinin bildirimsiz olarak feshedildiğini, kredi temin edilebilmesi amacıyla hatır senetleri düzenlenmesinin bankayı dolandırma amacı taşıdığının zorlama bir iddia olduğunu mütalaa ettiği, takibe konu alacağın senede dayandığı ve senede karşı senetle ispat kuralı çerçevesinde davacının borçlu olmadığının senet ile aynı kuvvette bir delil vasıtasıyla ispatlanması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, illetten mücerret senet vasfını haiz senet çerçevesinde davacı tarafın davalı şirkete borçlu olmadığı iddiasını ispatlayamadığı, senetler kapsamında davacı aleyhinde icra takibi başlatan alacaklının senetlerin tanzim tarihi itibariyle şirketin %25 hissesine sahip ortağı olduğu belirtilmiş ise de, şirketi temsil ve ilzama yetkili bir şahıs olmadığı dikkate alındığında senetlerin düzenlenme amacından haberdar olabileceğinden bahsetmek mümkün olmamakla birlikte, davalı …’in iyiniyetli üçüncü kişi sıfatını haiz olduğu, bu kapsamda az önce açıklanan gerekçeler dahilinde davacının davasını ispatlayamadığı kanaatiyle, açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davanın REDDİNE,
2-Davalı … vekilinin kötüniyet tazminatı talebinin davacının kötü niyetinin ispatlanamadığı göz önünde bulundurularak REDDİNE,
3-492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince karar tarihi itibariyle alınması gereken 59,30-TL karar ve ilam harcının, davanın açılışı sırasında yatırılan 341,55-TL peşin harçtan mahsubu ile 282,25-TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana iadesine,
4-Yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiği göz önünde bulundurularak karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
6-7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23/14. maddesi gereğince ileride haksız çıkacak taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
7-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333.maddesi gereğince kullanılmayan gider avansının talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzlerine karşı, davalı …nin yokluğunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 03/09/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır