Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/423 E. 2021/806 K. 12.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/423
KARAR NO : 2021/806

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/01/2018
KARAR TARİHİ : 12/10/2021

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili görevsiz mahkemeye verdiği dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından müvekkili aleyhine İzmir … İcra Müdürlüğü’nün …/… Sayılı takip dosyasının açıldığını, dosyanın takipsiz bırakıldığını, akabinde …/… numarasını aldığını, dosyanın halen derdest olduğunu, bu dosya borcundan olmak üzere takip açılmadan önce yapılan ödemeler düşülmeden ve takip açıldıktan sonra zaman içinde yapılan ödemeler de düşülmeden takibe devam edilmekte olduğunu, davacının intikal taşınmazlarına haciz konup satışa varan işlemlere devam edildiğini, davacının bugüne kadar bu takiple ilgili mağdur edildiği gibi mağdur edilmeye de devam edildiğini, takip açıldığında müvekkilinin takip dosyasına verdiği beyanda 10/06/2003 vadeli 3.500TL (3.500.000.000 eski TL )senetten, 02/10/2003 tarihinde 1.500 TL’nin … Şubesi’ne havale yapıldığını, her ne kadar bu havalenin alacaklının kardeşi hesabına yapıldığı beyan dilekçesinde yer almış ise de makbuzun daha sonra bulunması ile bu havalenin bizzat alacaklı adına yapılmış olduğunun tespit edildiğini, bu ödemenin senet bedelinden düşülmesi gerektiğini, ayrıca kardeş …’e takip konusu senetten düşülmek üzere 1.000 TL karşılığı inek verildiğini, ayrıca 250,00 TL paranın da yine kardeş …’a senede mahsuben verildiğini, ilgili senedin hayvan alım satım karşılığı verilmiş olduğunu , alışverişin yapıldığı dönemde alacaklı ile kardeşinin ortak olarak çalıştıklarını , bu ortaklıkla ilgili ödemelerin her iki kardeşe de yapılabildiğini, takip açıldıktan sonra ise 09/01/2008 tarihinde 300,00 TL , 16/04/2008 tarihinde 250,00 TL, 01/09/2008 tarihinde 300, 00 TL , 27/10/2008 tarihinde 250,00 TL , 31/12/2008 tarihinde 300,00 TL , 03/04/2009 tarihinde 100, 00 TL 07/02/2012 tarihinde 250,00 TL alacaklı vekili Av. …’e makbuz mukabilinde ödendiğini, 20/03/2007 tarihinde 200,00 TL, 1306/2007 tarihinde 200,00 TL’nin bizzat dosyaya yatırılmak sureti ile ödendiğini, alacaklı vekiline ve icraya yapılan ödemelerin toplamının 2.150 TL olduğunu, bu durumda borcun bittiğini, hatta borçtan fazla ödeme yapıldığını , fakat buna karşın takibin çok yüksek rakamlarla yürütülmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek İzmir … İcra Müdürlüğü’nün …/… sayılı takibe dayalı davacının borçlu olmadığına, takibin ve ilgili senedin iptaline karar verilmesini, yapılan ödemeler sonunda fazla ödeme tespit edilir ise bu miktarın istirdadına, %40’tan az olmamak üzere de haksız takip tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili görevsiz mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesinde; davacı borçluya miras kalan … İlçesi … Köyü’ndeki taşınmazın tespit edilmesi ve 18/06/2015 tarihinde konulan hacze müteakip , taşınmazdaki hissesinin satışı amacı ile taraflarınca icra mahkemesinden alınan yetki ile açılan davada Ödemiş Sulh Hukuk Mahkemesi’nin
…/… Esas …/… K sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesine karar verildiğini, taşınmazın satış işlemleri için Ödemiş Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Memurluğu’na , …/… Satış sayılı dosyasına 26/01/2018 günü satış avansının yatırıldığını, davacı borçlunun akabinde 05/02/2018 tarihinde icra takibinden yaklaşık 13 yıl sonra icra takibine konu senet nedeni ile borçlu olmadığının tespitine yönelik dava açtığını, davacının tamamen kötü niyetli olduğunu, borcun 13 yıldır davacı tarafından kapatılmadığını, malının satış için tespit edilip satışının istenmesine kadar yine borcu ödemeye niyetinin olmadığını, ancak satış aşamasına gelince satışın yapılmasını engellemek amacı ile iş bu davayı açtığını, davacıdan 10/06/2003 vadeli 3.500,00 TL meblağlı ,malen kaydı taşıyan senet aldığını , davacıdan senet karşılığı mal aldığını kabul ettiğini, itirazının senede mahsuben icra takibinden önce ödeme yaptığı yönünde olduğunu, borçlunun icra takibine konu senede mahsuben icra takibinden önce yaptığı ödemeleri yazılı delil ile müvekkilinin imzasını taşıyan makbuzla yapabileceğini, senet ödenmeyince müvekkilinin senedi 2005 yılında yani vadesinden 2 yıl kadar sonra İzmir … İcra Müdürlüğü’nün …/… sayılı dosyası ile icraya koyduğunu, icra takibinin tahsilat yapılamaması nedeni ve borçlunun hacze kabil malı olmaması nedeni ile iki kez takipsiz kaldığını, akabinde yenilerek önce …/… ve son olarak …/… dosya numarasını aldığını, 25/02/2007 tarihinde ödeme emrinin borçlunun kendisine tebliğ edildiğini, itirazsız takibin kesinleştiğini, borçlunun icra dosyasına ilk ödemesini 20/03/2007 tarihinde yani senet vadesinden yaklaşık 4 yıl sonra 200,00 TL olarak yaptığını, borçlunun 2007/2008 yıllarında 1.800,00 TL ve 2012 yılında 250,00 TL ceman 2.050,00 TL ödeme yaptığını , ödemelerin öncelikle faiz , masraf ve vekalet ücretine mahsup edilerek bakiye borcun hesaplandığını, davacının ibraz ettiği 02/10/2003 tarihli … Şubesi’nden yapılan 1.508,40 TL ödemenin davaya konu senede mahsuben yapılmış bir ödeme olmadığını, havale dekontunda ödemenin sebebinin belirtilmediğini, ödemenin davaya konu senet dışındaki borçlarına mahsuben yapıldığını belirterek haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE :
Uyuşmazlığın, İzmir … İcra Müdürlüğü …/… takip sayılı dosyasından yapılan icra takibine konu bonoya dayalı borcun taraflarca sabit olduğu ve kabul edildiği ancak bedelinin ödendiği, hatta yapılan fazla ödemeler nedeniyle bunlar mahsup edilmeden girişilen takipte davalıya bu miktarda borçlu olunmadığı yönünde menfi tespit davası ve bunların istirdatı talebinden oluştuğu anlaşılmıştır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı Menfi tespit ve istirdat davalarına ilişkin hususlar 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde; ”Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir. (Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez. (Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/6 md.) Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./15.md.) yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını istiyebilir. Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki yararın bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukuki yararının bulunması şarttır. Buna rağmen, borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında, icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür. Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamaz. Bu hâlde, borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki, bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Sungurtekin Özkan, M./ Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156- 164). Menfi tespit davası, normal bir hukuk davası gibi açılır. Borçlu, itirazın kaldırılması sırasında icra mahkemesinde (m. 68-68a) ileri sürüp ispat edemediği itiraz ve def’ilerini menfi tespit davasında yeniden ileri sürebilir; çünkü itirazın kaldırılması kararı, menfi tespit davasında kesin hüküm teşkil etmez. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.03.2010 tarihli ve 2010/19-123 E. 2010/154 K; 07.12.2011 tarihli ve 2011/13-576 E., 2011/747 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır. Buna örnek bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1). Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu sebeple de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehtar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi sebeplerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehtarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu sebeple bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesinin 09/06/2020 tarih ve 2018/129 Esas 2020/547 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Somut olayda, davalının alacağı, kambiyo senedi olan çeke dayalıdır. Kambiyo senetleri illeten mücerrettir. Bu durumda alacağın varlığı için, temel ilişkinin kanıtlanmasına gerek yoktur…” denilerek, illetten mücerret olan senede konu alacağın varlığı açısından temel ilişkinin ispatlanmasına gerek olmadığına dikkat çekilmiştir.
Davaya konu senet mukabili kurbanlık hayvan alım satımına ilişkin olarak tanıkların dinlenilmesine karar verilmiş, davacı tanığı … 06/10/2020 tarihli duruşmada; hayvancılık ile uğraştığını, bundan 17-18 sene önce … kurbanlık mal aldığını, kamyonda 30-35 tane belkide 40 tane mal olduğunu, küçükbaş kurbanlık hayvan olduğunu, ölüm var kalım var senet yapalım diyerek … bey’in çağırdığını, senedi yaptığını, sonra bir daha piyasada görülmediğini, kendilerinin ziyaretine gittiklerini babasının karşılarına çıktığını, ödeme ile ilgili kesinlikle bir şey yapmadığını, daha önce de alışverişlerinin olduğunu ancak abisinin …’la olduğunu, davacı tanığı … ise 01/12/2020 tarihli duruşmada; 2003-2005 arasında bu senedin alındı diye bildiğini, kendilerinin ortak olduğunu, kardeşi … ile, … ödemeye gelmediklerini, art niyetli davrandıklarını, kaçtıklarını, zaten bir ödeme olsaydı her zaman yaptıkları gibi senetten düşüleceğini, 2009 yılında da kardeşinden ayrıldığı, daha sonrasında da ödemeye ilişkin bir tahsilat olmadığını bildiğini, herhangi bir ödeme yapıldığını bilmediğini, belli bir yere kadar içlerinde bulunduğunu, parasını ödemeyince irtibatı kestiğini, ancak diğerleriyle 2 defa falan alıp verdiğini bildiğini, gördüğünü beyan etmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, İzmir … İcra Müdürlüğü 17/06/2016 tarihli dosya hesabından anlaşılacağı üzere ödeme bilgileri olarak 16/04/2015 tarihli 1.650 olarak ‘Yatan Para Miktarı’ olarak dahil edilip mahsup edildikten sonra ve 20/03/2007 tarihinde 200,00 TL, 13/06/2007 tarihinde 200,00 TL’nin bizzat icra dosyasına yatırılmak sureti ile ödendiği bildirilen miktarın 27/06/2018 tarihli dosya hesabında ‘Yatan Para Miktarı’ olarak mahsup edildikten sonra kalan borç miktarı yönünden takibin devam ettiği, yine borca mahsuben ödeme yapıldığı iddia edilen …-… Şube 02/10/2003 tarihli dekontunun açıklama kısmında hangi hukuki ilişkiye dair yapıldığı yönünde ayrıca bir ibarenin yer almadığı, davacı vekilinin delillerinde dayandığı … Bankasına ait 28/06/2018 tarihli 6.602,50-TL’nin mahkeme ve satış dosyası bedeli işlem açıklamasıyla takip dosyasına borcun tamamının ödenmemesinden kaynaklı olarak davacının miras hissesinin haczedilmesi neticesinde açılan Ortaklığın Giderilmesi davası masraf ve vekalet ücreti olarak tahsil olduğu, reddiyat makbuzunun bulunduğu, davalı vekilinin satış dosyasında ödeme yapıldığından satıştan feragat ettiğini bildirir 28/06/2018 tarihli dilekçesinin de dosyada yer aldığı, ayrıca davacının Ortaklığın Giderilmesi kararına karşın yaptığı istinaf başvurusunun İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nce 22/09/2017 tarihinde esastan reddine karar verildiği, safahatta dinlenilen davacı tanığı …’in de davacının ödemelerini yapmadığı yönünde beyanlarda bulunduğu, diğer tanıkların da olayın yaşandığı andan beri geçen süre, taraflarla yakınlık derecelerine göre itibar edilemeyerek, yemin delili de hatırlatıldığı, davacı vekilince yemin deliline de dayanılmayacağının beyan edildiği, neticede davacının takip dosya borcunun tamamını ödediği iddiasını usulüne uygun deliller vasıtasıyla ispatlayamadığı anlaşılmakla, açılan davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzer
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30-TL harcın peşin harç olarak alınan 112,30-TL harçtan indirilmesi ile geriye kalan 53,00-TL harcın isteği halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından sarf olunan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılan 2 tebligat gideri 38,00-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa verilmesine,
5-HMK.nun 333.maddesi uyarınca taraflarca yatırılan gider avansının sarf edilmeyen kısmının karar kesinleştiğinde talep halinde ilgili taraflara iadesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/2.maddesi gereğince hesap ve takdir edilen 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 12/10/2021

Katip …
(e-imzalıdır)

Hakim …
(e-imzalıdır)