Emsal Mahkeme Kararı İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/149 E. 2021/1130 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/149
KARAR NO : 2021/1130

DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 11/09/2019
KARAR TARİHİ : 08/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili banka ile davalı şirket arasında davaya konu genel kredi sözleşmesinin düzenlendiğini, sözleşmeye davalı …’in müteselsil borçlu ve müteselsil kefil olarak taraf olduğunu, davalı borçlunun kredi borcunu ödememesi üzerine hesabın kat edilerek ihtarname ile süre verilmesine rağmen davalıların ödeme yapmadıklarını, bunun üzerine davaya konu icra takibinin başlatıldığını, davalıların itirazı üzerine takibin durduğunu davalıların borca ve yetkiye itirazlarının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Türk Borçlar Kanunu’nun 89.maddesi ve HMK’nun 10.maddesi gereği alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeri olup banka genel müdürlüğü tarafından icra takibine geçmek üzere İzmir Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün yetkili kılınması sebebiyle İzmir İcra Daireleri’nin yetkili olduğunu, işlemiş ve işleyecek faizlerin, akdi ve temerrüt faiz oranlarının kanun ve sözleşmeye uygun olarak uygulandığını, davalı şirketin 678 sayılı KHK’nun 37.maddesi uyarınca takip yapılamayacağına ilişkin iddiasının haklı olmadığını, alacağın bir bölümüyle ilgili rehin bulunması nedeniyle rehin dışında kalan alacak yönünden davalı şirket hakkında talepte bulunulup, tahsilde tekerrür olmaması kaydının belirtildiğini bildirmiş, davalıların itirazlarının iptali ile yapılan tahsilatların takip dosyasından mahsup edilmesine ve kalan meblağ üzerinden takibin devamına, itiraz edilen alacak bölümü üzerinden %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirkete Fethiye Sulh Ceza Hakimliği’nin 01.12.2016 tarihli ve …/… D. İş sayılı kararı ile TMSF’nin kayyım olarak atandığını, TMSF tarafından da 3 kişiden oluşan bir yönetim kurulu görevlendirildiğini, arabuluculuk görüşmesi yapılan …’ın müvekkili şirkete temsil ve ilzama yetkili olmadığını, bu nedenle zorunlu arabuluculuk dava şartı yerine getirilmeden açılan davanın usulden reddinin gerektiğini, 678 Sayılı KHK hükümleri gereği şirket hakkında doğrudan yasal takip yapılması olanağının bulunmadığını, müvekkili şirketin malvarlığı hakkında TİB kararı verildiğini, 5411 sayılı Bankacılık Kanunun’nun 134/5 ile 20 (1) maddesi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Tarafından Ticari ve İktisadi Bütünlük Oluşturan Mahcuzların Satışına İlişkin Yönetmeliğin 4.maddesi gereğince TMSF başkanlık makamı tarafından verilen 26.10.2017 tarihli ve 797 sayılı olur ile müvekkili şirket hakkında ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturulmasına karar verilmesinden itibaren iki yıl içerisinde ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturan varlıklar ile ilgili işletmelere ait mal varlıklarının üçüncü kişiler tarafından haczinin, muhafaza altına alınmasının ve satışının talep edilemeyeceğini, icra takibinin kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini, bu nedenle 678 Sayılı KHK’nin 37. madde gereğince iptalinin gerektiğini, ayrıca müvekkili şirketlerin ticari defter ve kayıtlarının darbe girişiminden sonra zayiata uğratılması nedeniyle belge zayi davasının açıldığını, bu nedenle borç kalemleri ve miktarlarının kontrol ve teyit edilememesi nedeniyle icra takibine yaptıkları itirazın kötü niyetli olmayıp kamu çıkarı adına yapılmış bir itiraz olduğunu bildirmiş, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin sadece 26/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla yer aldığını, 26/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesinin 29.sayfasındaki “26.7.2012” “müteselsil kefil”, “3.000.000 TL” “ücmilyontürklirası” ibarelerinin müvekkilinin el yazısı ile doldurulmadığını, kötü niyetli banka tarafından doldurulmak suretiyle müvekkilinin geçerli kefaleti varmış gibi gösterildiğini, bu nedenle TBK’nın 583.maddesinin emredici hükümlerine aykırı ve geçersiz kefalete dayalı olarak başlatılan icra takibinin ve davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkilinin kefili olduğu sözleşme uyarınca kullandırılan kredi borcu ödendikten sonra 20/01/2016 tarihli yeni bir sözleşme daha imzalanarak kredi kullandırıldığını, müvekkilinin bu sözleşmenin kefili olmadığını, daha sonra akdedilen kredi sözleşmelerinden doğan kredi borçları nedeniyle daha önceki kredi sözleşmeleri için alınmış bulunan teminatlara müracaat edilmesinin mümkün olmadığı gibi genel kredi sözleşmelerinin birbirinden bağımsız olup bu nedenle müvekkiline karşı icra takibinde bulunulmasının mümkün bulunmadığını, müvekkilinin 15.04.2015 tarihinde davacı bankaya keşide ettiği ihtarname ile 13/04/2015 tarihinde hisselerini devretmesi nedeniyle davalı şirketin kullanacağı krediler için verdiği kefaletlerden ve garantilerden döndüğünü iyi niyetli ve basiretli bir tacir olarak bildirdiğini, TTK’nun 7.maddesi uyarınca asıl borçlunun borcunu ödemediğinin müteselsil kefile ihbar edilmedikçe temerrüt faizinden müteselsil kefilin sorumlu tutulamayacağını, müvekkiline bu konuda bir ihtarname tebliğ edilmediğini, müvekkilinin ödeme emriyle temerrüte düşmüş sayılması gerektiğini, davaya konu alacağın yargılamaya muhtaç ve müvekkilinin yalnız bir sözleşmenin kefili olması, alacağın hangi tarihli sözleşmeden kaynaklandığının bilinmemesi, müvekkiline bir bildirimde bulunulmaması nedenleriyle alacağın likit olmamasına bağlı olarak icra inkar tazminatı talep edilemeyeceğini, davacının müvekkiline ait olmayan yazı örneklerini taklit etmek suretiyle yeterince kötü niyetli davrandığını, haksız olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiği halde ihtiyati haciz kararı alarak takibe giriştiğini, bu nedenle davacı hakkında kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini bildirmiş, davanın reddine, davacı tarafın %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin borçlu, gerçek kişi davalının müteselsil borçlu ve kefil sıfatı ile yer aldıkları ticari nitelikli genel kredi sözleşmelerinden doğan borcun süresinde ödenmediği iddiası ile hesabın kat edilmesinden sonra yapılan icra takibinde davalıların icra dairesinin yetkisi ile borca ve ferilerine ilişkin yaptığı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davaya konu İzmir … İcra Müdürlüğü’nün …/… esas sayılı dosyasında; davacı banka, davalılar hakkında takibe ve davaya konu genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarının tahsili için 12/06/2017 tarihli takip talebi ve ödeme emri ile ilamsız icra yoluyla takip yapmış, ödeme emrinin davalılara tebliğinden sonra, davalı şirket yetkilisi tarafından yasal süre içinde sunulan 06/07/2017 tarihli itiraz dilekçesi ile yetkili icra dairesinin Fethiye İcra Dairesi olduğu iddiası ile icra dairesinin yetkisine itirazla birlikte 678 sayılı KHK nedeniyle takip yasağı bulunduğu bildirilerek icra takibine itiraz edilmiş, davalı … vekili tarafından yasal süre içinde sunulan itiraz dilekçesi ile davalının ikameti nedeniyle Karşıyaka İcra Dairelerinin yetkili olduğu iddiası nedeniyle icra dairesinin yetkisine itiraz ile birlikte borca ve ferilerine itiraz edilmiş, her iki davalının itirazları nedeniyle takip durmuştur.
Davanın, 6102 Sayılı T.T.K.’nun 5/a maddesi uyarınca zorunlu arabuluculuğa tabi olup bu şartın yerine getirilmemesi halinde davanın öncelikle bu yönden reddine karar verilmesi zorunludur. Her ne kadar davalı şirket yönünden arabuluculuk görüşmelerinin davalı şirketi temsile yetkili olmayan kişi ile yapıldığı anlaşılmış ise de; davacı tarafın davadan önce yasal düzenlemeye uygun olarak zorunlu arabuluculuk başvurusunu yerine getirdiği, davalı şirketi temsile yetkili kişiyi doğru olarak araştırıp belirleme ve arabuluculuk görüşmelerini gerçekleştirme faaliyetinin arabulucunun görevi içinde bulunmasına rağmen arabulucunun gereği gibi görevini yerine getirmeyerek davalı şirketi temsile yetkili olmayan kişi ile görüşmeleri gerçekleştirdiği, bu kusurun davacı tarafa yüklenerek davalı şirket hakkındaki davanın zorunlu arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı, arabulucu tarafından gözetilmeyen bu eksikliğin giderilerek davaya devam edilmesinin usul ve yasa gereği olduğu dikkate alınarak, 17/06/2020 tarihli duruşmada davacı tarafa arabuluculuk görüşmelerini usulüne uygun olarak tamamlaması konusunda süre verilmiş, davacı tarafça arabuluculuğa başvurulmuş ve eksiklik giderilmiş anlaşamama tutanağının düzenlenmesi ve sunulması ile birlikte bu konudaki dava şartı tamamlanmış olmakla davalı şirket yönünden zorunlu arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmemiştir.
Davalı şirketin 678 sayılı KHK nedeniyle hakkında takip yasağı bulunduğu iddia edilmiş ise de; hüküm tarihine kadar davalı şirket tarafından icra mahkemesine şikayet yoluna gidilerek icra takibinin iptali konusunda bir kararın sunulmadığı gibi icra takibinin yetkisiz icra dairesinde yapılmış olması ve yetki itirazında bulunulması halinde bu durumun dava ön şartı niteliğinde olmasına bağlı olarak takip yasağından önce incelenmesinin gerektiği göz önünde tutularak takip yasağı iddiası incelenip bu konuda bir karar verilmeksizin öncelikle icra dairesinin yetkisiz olduğu yönündeki dava ön şartı yokluğu inceleme konusu yapılmış ve karar verilmiştir.
08/12/2021 tarihli duruşmada davacı vekili, davaya konu alacağın davalı borçlu şirket tarafından ödendiğini bildirmiş, bu nedenle dava konusuz kalmış olsa da icra dairesinin yetkili olmadığına ilişkin itirazın davanın dinlenmesi için bir ön dava şartı olması nedeniyle öncelikle dava ön şartının varlığı konusunda inceleme yapılarak hüküm kurulmuştur.
İtiraz dilekçelerinin davacı tarafa tebliğ edilmemiş olması nedeniyle dava yasal süre içinde açılmıştır.
İtirazın iptali davalarında icra dairesinin yetkisine itiraz edildikten sonra mahkemenin yetkisine itiraz edilmesi halinde İ.İ.K’nun 50. maddesi hükmü göz önünde tutularak öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi, takibin yetkili icra dairesinde yapıldığının belirlenmesi halinde icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın iptaline karar verildikten sonra mahkemenin kendi yetkisini incelemesi gerekmektedir.
Yetkili icra dairesinde takip yapılması, geçerli bir icra takibinin varlığı yönünden zorunlu olup bu durum itirazın iptali davalarında dava şartlarından biridir. İcra müdürlüğünün yetkili olduğunu resen inceleme yetkisinin bulunmaması nedeniyle, bu dava şartı mahkeme tarafından resen gözetilmek zorundadır.
Somut olayda, her iki davalı yerleşim yeri itibariyle icra takibinin yetkisine yasal süre içinde itirazda bulunmuşlardır.
Her ne kadar davacı tarafça dava dilekçesinde; taraflar arasında düzenlenen genel kredi sözleşmelerinde yetkili icra dairesi ve mahkemesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 89.maddesi ve HMK’nun 10.maddesi gereği alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yeri olup banka genel müdürlüğü tarafından icra takibine geçmek üzere İzmir Hukuk İşleri Müdürlüğü’nün yetkili kılınması sebebiyle İzmir İcra Daireleri’nin yetkili olduğu iddia edilmiş ise de dosyada bir örneği bulunan kredi sözleşmesi örneğinin “Yetkili mahkeme, icra daireleri ve kanuni düzenlemeler” başlıklı 19. maddesinde yetkili mahkeme ve icra dairelerine ilişkin bir bölüm ayrılmasına rağmen yetkili icra dairesi ve mahkemesi bölümünün boş bırakıldığı, bir yer adının yazılı olmadığı, aynı paragrafta kredinin sonradan başka bir şubeye nakdedilecek olması halinde nakdedilen şubenin bulunduğu yer mahkeme ve icra dairelerinin de yetkili kılındığı, ayrıca bu durumun müşterinin ikametgahı ve bulunduğu yerin veya müşteriye ait mal ve değerlerin veya kredinin nakdedildiği şubenin bulunduğu yerin adli mercilerine başvurulmasına engel olmayacağının yazılı olduğu görülmüştür. Bunun yanında taraflar arasında düzenlenen kefalet hükmü başlıklı kefalet sözleşmesinde başkaca bir yetki düzenlemesine de yer verilmemiştir.
Sözleşmelerde yetkili kılınan bir yer belirlenmemekle birlikte yukarıda açıklanan ilave yetkili yerler belirlenmiş, kanunen yetkili mahkeme ve icra dairelerinin yetkileri saklı tutulmamıştır.
Davaya konu kredi ve kefalet sözleşmelerinde davalı şirketin adresi Fethiye, davalı …’in ise Pınarbaşı olarak gösterilmiş olup icra takibi ve dava tarihi itibariyle davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresinin Fethiye, davalı …’in adres kayıt sistemine kayıtlı adresinin ise Karşıyaka olduğu, icra takibindeki ödeme emrinde davalı şirketin adresinin Fethiye, davalı …’in ise Karşıyaka olarak gösterilip, ödeme emirlerinin bu adreslerde tebliğ edildiği görülmüştür. İcra takibinde davalılardan başkaca borçlu olan gerçek ve tüzel kişi borçluların hiç birinin adresi İzmir olarak gösterilmemiştir. Bunun yanında kredi sözleşmesinin yapıldığı şube davacı bankanın Fethiye şubesidir. Davalılar itiraz dilekçesinde takibin yetkisiz icra dairesinde yapıldığını, yetkili icra dairelerinin kendi yerleşim yerlerine göre Karşıyaka ve Fethiye İcra Daireleri olduğunu bildirmişlerdir. Bu bildirimler yetki itirazı yönünden usulüne uygun yetki itirazı niteliğindedir.
Kredi sözleşmelerinde taraflarca uyuşmazlığın çözümündeki yetkili yerin belirlenmediği, sözleşmede yalnız kredinin şubeler arası nakledilmesi ile müşterinin yerleşim yeri ve mal varlığının bulunduğu yerin yetkili olacağının kararlaştırıldığı, dava dilekçesinde icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın iptali konusunda davacı banka Genel Müdürlüğü’nün İzmir Bölge Müdürlüğü’nü yetkili kıldığı dışında hiç bir açıklamaya yer verilmediği ve bu konuda bir delil ve belge sunulmadığı gibi davaya konu kredinin bir başka şubeye nakdedildiğine dair bir iddiada bulunulmadığı, sözleşmedeki tarafların yerleşim yerinin İzmir olduğu ya da İzmir’de mal varlıklarının bulunduğu yönünde bir iddiada da bulunulmadığı, davaya konu kredi sözleşmesinde imzası bulunan davalı kefil gerçek kişinin yerleşim yerinin Karşıyaka, davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresinin Fethiye olduğu gibi, icra takibinde borçlu olarak gösterilen hiç bir gerçek ve tüzel kişinin adreslerinin İzmir olarak gösterilmediği, bu duruma göre takibin İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesi ile HMK’nun yetkiye ilişkin düzenlemelerine göre belirlenecek icra müdürlüklerinde yapılabileceği, bu bağlamda alacağın para borcundan kaynaklanması nedeniyle TBK’nun 89. ve HMK’nun 10. ve 14. maddeleri ile Türk Ticaret Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen teselsül karinesinin somut olayda uygulanması gerektiği, buna göre takibin sözleşmelerin düzenlendiği ve ifa edileceği yerde yapılabileceği gibi genel yetki kuralı gereğince sözleşmede taraf olan borçlu ile müteselsil kefillerin yerleşim yeri mahkemesinin yetki alanında da yapılabileceği, sözleşmelerin düzenlendiği ve ifa edileceği yerin davacı bankanın Fethiye Şubesi olup HMK’nun 6. ve 7. maddeleri uyarınca sözleşmede taraf olan bütün davalıların sözleşmedeki yazılı yerleşim yerlerinin de İzmir olmadığı ve farklı farklı adresler olduğu, davacı banka Genel Müdürlüğü’nün İzmir Bölge Müdürlüğünü tahsilat için yetkili kılmasına ilişkin kendi iç işleyişine ilişkin işlemin yetki kuralını değiştirecek nitelikte bir işlem kabul edilmesinin mümkün bulunmadığı göz önünde tutulduğunda İzmir İcra Dairesi’nin yetkili olmadığı, bu durumda icra takibinin yetkisiz icra dairesinde yapıldığı anlaşılmakla geçerli bir icra takibinin bulunmaması nedeniyle dava koşulu gerçekleşmediğinden HMK’nun 114 (2) ve 115 (2) maddeleri uyarınca özel dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Davanın, dava ön şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verildiğinden davacı tarafın icra inkar tazminatı ile davanın esası hakkında karar verilmemesi nedeniyle davalı … vekilinin kötü niyet tazminatı istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı bankanın Genel Kredi Sözleşmelerinden doğan alacağının tahsili için yaptığı icra takipleri için açtığı itirazın iptali davaları yönünden harçtan muaf olmadığı, 6219 Sayılı Kanuna geçici 5.madde olarak eklenen hükümde bu davalar yönünden bir muafiyetin tanımadığı dikkate alınarak davacı banka dava harçlarından sorumlu tutulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Gerektirici Nedenlerle:
1-Davanın, dava ön şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE,
2-Davacı tarafın icra inkar tazminatı ile davalı …’in kötü niyet tazminatı istemlerinin reddine,
3-Davacı tarafın 6219 sayılı … Bankası T.A.O. Kanunu geçici 5.maddesi uyarınca harçtan muaf olması nedeniyle harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davalı taraflar yararına A.A.Ü.T’nin 7 (2) maddesi uyarınca takdir edilen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yatırılan gider avasından yapılan yargılama gideri bulunmadığı dikkate alınarak bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A (14) maddesi uyarınca 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinden oluşan yargılama giderinin davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
8-Taraflarca peşin olarak yatırılan gider avansından artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı, davalı Star…Şirketi vekilinin yokluğunda HMK’nun 343 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/12/2021

Başkan …
(E-İMZA)

Üye …
(E-İMZA)

Üye …
(E-İMZA)

Katip …
(E-İMZA)