Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/1091 Esas
KARAR NO : 2021/312
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/11/2019
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı/borçlunun müvekkili şirkete olan borcunu zamanında ödemediğini bunun üzerine davalı aleyhine İzmir …. İcra Müdürlüğünde … Esas sayılı numarası ile icra takibinin başlatıldığını, davalının takip dosyasına itiraz ettiğini, davanın ticari nitelikli olduğundan dava açılmadan önce karşı tarafla uzlaşmak amacıyla arabuluculuğa başvurulduğunu, Kemalpaşa Arabuluculuk Bürosunun .. büro dosya no … arabuluculuk numaralı dosyasıyla yapılan arabuluculuk numaralı dosyasıyla yapılan arabuluculuk görüşmeleri sonucunda tarafların anlaşamadığını, tarafların arabulucunun yetkisine ilişkin bir itirazda bulunmadığını, ve arabuluculuk son tutanağının düzenlendiğini, taraflar arasında bir anlaşmanın sağlanamadığını iş bu itirazın iptali davasının açılması zorunluluğu hasıl olduğunu, müvekkil ile davalı taraf arasında dış ticaret işiyle uğraştıklarını davalı/borçlunun müvekkil şirketten ticaretini sürdürmek üzere iş bu paranın tarafına ödenmesi için müvekkil tarafından davalı defalarca uyarıldığını ek sürelerin verildiğini, ancak müvekkilinin iyi niyetinin suistimal edildiğini, davalı tarafın oyaladığını, ve sonuç olarak herhangi bir ödemenin yapılmadığını, açıklanan nedenlerle davalı/borçlu tarafından yapılan haksız itirazın iptalini ve takibin devamına karar verilmesini, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kaymak kaydıyla ile İzmir …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacak üzerinden %20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, yargılama giderleriyle vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesine karar verildi.
Davacılar vekilinin mahkememiz dosyası ile birleştirilmesine karar verilen İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesinin … Esas sayılı dosyasında yer alan dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalının dış ticaret ile uğraştıklarını, davalının müvekkili şirketten borç para istediğini ve müvekkilinin davalıya 25.500 EUR borç para verdiğini, paranın ödenmemesi nedeniyle 7.000 Euroluk kısmının tahsili amacıyla işbu davaya konu İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yaptığını, diğer 18.500 Euroluk kısmının tahsili amacıyla da İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile icra takibi yaptığını, davalının haksız itirazı ile icra takibinin durduğunu belirterek İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı icra dosyasına yapılan itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın dava dilekçesinde ileri sürdüğü aksine, davalı müvekille davacı arasında herhangi bir ödünç para ilişkisinin bulunmadığını, dilekçe ekinde ibraz edilen banka havale makbuzunda da söz konusu 18.500,00 Euronun borç olarak borç olarak verildiğine, gönderildiğine, dair bir ibarenin olmadığını, müvekkilinin dış ticaret ile uğraşmakta olduğunu, zaman zaman yurt dışında bulunduğunu, müşterilerinin siparişlerini karşılamak üzere, davacı ve dava dışı kişilerle sermayelerini bir araya getirmek suretiyle iş yaptığını, buna karşılık elde edilen kar siparişin ülke içerisinde temin edilmesi esnasında para koyan kişilerin arasında paylaşıldığını, davacı ve dava dışı üçüncü kişilerle bu şekilde ortak konulan paralarla defalarca mal temin edilip ihracat yapıldığını ve elde edilen gelirinin paylaşıltığını, davacının talep konusu yaptığı 18.500,00 Euro da bu amaçla gönderilmiş olduğunu, bunun sonucunda mahkemeniz tarafları ve konusu aynı olan … esas sayılı dosyasında talep edilen 7.000,00 Euro da davacının bu işten elde edeceğini düşündüğünün kar olduğunu, bu nedenle her iki davada toplamda 25.500,00 Euro talep ettiğini ilişkinin temeli bu olmakla borç para verildiğini, iddiasının dayanağının bulunmadığını, davacının sunmuş olduğu yazışma kayıtları da, iddiası ve talep ettiği miktarla çelişmekte olduğunu daha ilk mesajda 16.06.2017 tarihinde müvekkilinin” 25 bin Euron var mı ihracat olacak 120 gün vadeli müsait olunca ararsın konuşalım” dediğinin görüldüğünü, sonuç itibariyle davacının sunmuş olduğu yazışma kayıtlanın dahi, tarafların birlikte ortak iş yaptıklarını koydukları paraya göre kar payı aldıklarını, ancak dava konusu parayla yapılan ihracatın bedelenin tahsil edilemediğini, bu nedenle her iki tarafın da zarara uğradığını yine davacının bu işe iddia ettiği gibi 25.500,00 Euro değil sadece 18.500,00 Euro yatırdığını bu bedelin gerçekte bir taraflar arasında bir alacak/borç ilişkisinin bulunmadığını, ve bu nedenle davasında haksız olduğunun anlaşıldığını, yapılan işin sonucunda kar gibi zararın da muhtemel olduğunu, tarafların riski paylaştığını ancak müvekkilin de eline geçen bir bedelin olmadığı için davacının da müvekkilden herhangi bir talep hakkının bulunmadığını, sunulu nedenlerle haksız ve yersiz açılan davanın reddiyle%20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına davacıdan tahsiline ve yargılama giderleriyle vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilinin Mahkememiz dosyası ile birleştirilmesine karar verilen İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyasında yer alan cevap dilekçesi özetle: davacı tarafın sunmuş olduğu yazışma kayıtlarında iddia ettiği ve talep ettiği miktarla çeliştiğini, 16/06/2017 tarihinde müvekkilinin “25 bin Euron varmı ihracat olacak 120 gün vadeli müsait olunca ararsın konuşalım” dediğini, ancak davacı tarafından talep edilen 25.500,00 Euro olduğunu, müvekkiline gönderilen miktarın ne de gönderildiği iddia edilen miktarın olmadığını, 26/06/2017 tarihinde davacının yapılacak işle ilgili açıklama istediğini, ve müvekkilinin de aynı tarihte buna cevap verdiğini, 06/07/2017 tarihinde 2019/1091 esas sayılı davanın konusu olan 18.500,00 Euro nun müvekkiline havale edildiğini makbuzundan anlaşıldığını, sonuç itibariyle davacının sunmuş olduğu yazışma kayıtlarında dahi tarafların ortak iş yaptıklarını koydukları paraya göre kar payı aldıklarını, ancak dava konusu parayla yapılan ihracatın bedelinin tahsil edilemediğini, bu nedenle her iki tarafında zarara uğradığını, yine davacının bu işte iddia ettiği gibi 25.500,00 Euro olmadığını sadece 18.500,00 Euro yatırdığını, bu bedelin gerçekte bir borç ilişkisinden kaynaklanmadığı için müvekkilinin defter ve belgelerinde kayıtlı olmadığını taraflar arasında bir alacak/borç ilişkisinin bulunmadığını, dava konusu yapılan 7.000,00 Euro gibi bir miktarın da müvekkile hiç bir zaman gönderilmediğini bu nedenle davanın haksız olduğunu, yapılan iş sonucunda kar gibi zararın da muhtemel olduğunu, tarafların riski paylaştığını, ancak müvekkilinin de eline geçen bir bedelin olmadığını, bu nedenle davacının da müvekkilinden bir talep hakkının bulunmadığını, sunulan nedenlerle haksız ve mesnetsiz ve yersiz açılan davanın reddiyle, %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
1-Kemalpaşa Arabuluculuk Bürosunun … nolu dosya numarası Arabuluculuk Bürosunun … numaralı dosyası,
2-İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
3-İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası,
4-Davalıya ait ticaret sicil kayıtları,
5-Davalıya ait vergi sicil kayıtları,
6-Davalıya ait esnaf sicil kayıtları,
7-Taraflara ait ticari defter ve kayıtlar,
8-Türkiye … Bankası Anonim Şirketi … Şubesi’ne ait … referans numaralı dekont sureti,
9-Asıl dosya kapsamında alınan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 20/10/2020 havale tarihli raporu,
9-Birleşen dosya kapsamında alınan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 19/10/2020 havale tarihli raporu,
10-Sair deliller.
DAVA KONUSU:
Asıl ve birleşen dosyalar açısından açılan davalar, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davacı tarafça davalıya verildiği iddia edilen borçtan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takiplerine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili taleplerine ilişkin olduğu tespit edildi.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinde İcra Takibine İtirazın İptali; ”Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.
Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İcra ve İflas Kanunu’nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku, 2006, s. 219, 223).
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır. Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden; davanın reddi halinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi, davanın kabulü halinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden; mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi halinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkar tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.
Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlarının bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.02.2020 tarihli ve 2017/3-957 E., 2020/99 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı … vekilinin, davacı şirketin davalıdan olan alacağının tahsili amacıyla davalı …’a aleyhine 123.113,14-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalının süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, davacı … vekilinin, davacı şirketin davalıdan olan alacağının tahsili amacıyla davalı …’a aleyhine 46.549,17-TL üzerinden icra takibi başlattığı, davalının süresinde yapmış olduğu itirazı üzerine icra takibinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanun’un 5. maddesinde de ticari davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları yer almaktadır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesi hükmüne göre bu Kanun’da düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar. (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı-İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Ticari davalar ise aynı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, Kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yeterli görülmüştür.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu İle Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir.
Taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davacı tarafça davalıya verildiği iddia edilen borçtan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takiplerine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili taleplerine ilişkin olarak mahkememizde ikame edilen iş bu dava açısından mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi çerçevesinde davalı …’ın 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığı, tacir olup olmadığı, ticari işletmesinin bulunmadığı ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalının ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığının belirlenmesi amacıyla mahkememizce İzmir Vergi Dairesine, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkerelere verilen cevaplarda davalının herhangi bir gelir unsurundan dolayı mükellefiyet kaydına rastlanmadığının, ayrıca yazılan müzekkere cevaplarında da davalının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin ve ticari işletmesinin bulunmadığının belirlendiği, belirtilen çerçevede davalının tacir olduğunun ve taraflar arasındaki işin davalının ticari işletmesini ilgilendirdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 08/10/2019 tarih ve 2019/4302 Esas 2019/5615 Karar sayılı ilamında aynen; ”…Dosya kapsamında, her ne kadar davacı tacir ise de, davalının gerçek kişi olduğu ve tacir olmadığı ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olmadığı, takibinin cari hesap extresine dayalı ilamsız takip olmasına göre uyuşmazlığın, asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir…” denilerek davalının tacir vasfının bulunmaması durumunda taraflar arasında cari hesap ilişkisi bulunsa dahi görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu belirtilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin 12/04/2017 tarih ve 2017/194 Esas, 2017/262 Karar sayılı ilamında da aynen; ”….uyuşmazlık konusu davalı şirkete ait taşınmazlardaki kaba, ince sıva, alçı sıva ve şap dökülmesi işinin davalı şirketin ticari işletmesi ile ilgili olduğu hususunda hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak davacı gerçek kişi olup, işletmesinin ticari işletme vasfında olup olmadığının ve bu itibarla davacının tacir sayılıp sayılmayacağının tespiti için 6102 Sayılı TTK’nın 11. maddesi kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için … Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne Dairemizce yazılan yazıya verilen yanıtta, davacının bina inşaatı yapımı ve sıva işi faaliyetini 30/11/2010 tarihinde terk ettiği, bu nedenle bu belirlemelerin yapılamadığı bildirilmekle, davacının işletmesinin ticari işletme vasfında olduğunun tespiti yapılamadığından, davacının işletmesinin ticari işletme olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, eldeki davaya bakma görevi 6100 HMK’nın 2.maddesi uyarınca Asliye Hukuk mahkemesine ait olup mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın göreve ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken görevsiz mahkemece davanın görülerek sonuçlandırılmış olması nedeniyle davacı avukatının istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin HMK’nın 355/(1) ve 353/(1)-a-3 maddeleri doğrultusunda kabulü ile; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/11/2016 tarih ve 2015/108 Esas, 2016/965 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur…” ibarelerine yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde; ”Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükmü düzenlenmiştir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir.
Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m.303) (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s.3005).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c.. Maddesinde düzenlendiği üzere mahkemenin görevli olması dava şartları arasında sayılmıştır.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde ise; ”Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.” hükmü yer almaktadır.
Tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları, Kemalpaşa Arabuluculuk Bürosunun… nolu dosya numarası Arabuluculuk Bürosunun … numaralı dosyası, İzmir …. İcra Dairesinin… Esas sayılı dosyası, İzmir …. İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyası, davalıya ait ticaret sicil kayıtları, davalıya ait vergi sicil kayıtları, davalıya ait esnaf sicil kayıtları, taraflara ait ticari defter ve kayıtlar, Türkiye … Bankası Anonim Şirketi … Şubesi’ne ait … referans numaralı dekont sureti, asıl dosya kapsamında alınan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 20/10/2020 havale tarihli raporu, birleşen dosya kapsamında alınan Serbest Muhasebeci Mali Müşavir bilirkişinin 19/10/2020 havale tarihli raporu ve sair deliller birlikte değerlendirildiğinde, davalara konu uyuşmazlıkların taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davacı tarafça davalıya verildiği iddia edilen borçtan kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine başlatılan icra takiplerine davalı şirket tarafından süresinde yapılan itirazların iptali ve asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsili taleplerine ilişkin olduğu, İzmir Vergi Dairesine, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğüne ve İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasına yazılan müzekkerelere verilen cevaplarda davalının herhangi bir gelir unsurundan dolayı mükellefiyet kaydına rastlanmadığının, ayrıca yazılan müzekkere cevaplarında da davalının 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 11. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesi kapsamında kapsamında esnaf işletmesi için ön görülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerinin ve ticari işletmesinin bulunmadığının belirlendiği, belirtilen çerçevede davalının tacir olduğunun ve taraflar arasındaki işin davalının ticari işletmesini ilgilendirdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari olduğundan bahsedilemeyeceğinden yerleşik Yargıtay içtihatları ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları da göz önünde bulundurularak mahkememizin iş bu dava açısından görevsiz olduğu, dava şartlarının bulunup bulunmadığı mahkemece re’sen gözetileceği, dava şartı noksanlığını belirleyen hakimin davayı usulden reddetmekle yükümlü olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlendiği üzere dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin aksine bir düzenleme bulunması durumunda asliye hukuk mahkemesi olduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu anlaşılmakla, usul ekonomisi ve yargılamanın süratle bitirilmesi ilkeleri nazara alınarak ve takdiren yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi yollamasıyla 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğu sebebiyle açılan davanın usulden reddine vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Asıl ve birleşen dosyalar yönünden ayrı ayrı açılan davanın USULDEN REDDİ İLE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında İzmir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 115/2. maddesi gereğince mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 20.maddesi gereğince, tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep edebileceklerinin, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,
3-Tarafların görevsizlik kararının kesinleşmesinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesini talep etmeleri durumunda dosyanın görevli İZMİR NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Yargılama giderlerinin görevli mahkemece dikkate alınmasına,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer ya da başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ne verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.15/04/2021
Katip …
e -imzalıdır
Hakim …
e -imzalıdır
Bu belge 5070 sayılı kanun kapsamında DYS üzerinde hazırlanmış ve e-imza ile imzalanmıştır.