Emsal Mahkeme Kararı İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/802 E. 2023/131 K. 20.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/802
KARAR NO : 2023/131

DAVA : Elatmanın Önlenmesi (Banka Teminat Mektubundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/04/2022
KARAR TARİHİ : 20/02/2023

Mahkememizde görülmekte olan Elatmanın Önlenmesi (Banka Teminat Mektubundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından İzmir 15.Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı … arasında konut kredisi sözleşmesi imzalandığını, taşınmaz üzerinde müvekkili lehine ipotek tesis edildiğini, borcunu ödememesi nedeniyle icra takibi başlatıldığını, cebri icra sonucu üçüncü kişiye ihale edildiğini, bu sırada davalının personeli olan ve anılan kredi borçlusu kişinin zimmet suçu nedeniyle İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında yargılanmaya başladığını, burada taşınmaz üzerine tedbir konulduğunu, tedbirin satışa engel olmadığının bildirilmesi üzerine taşınmazın satışının yapıldığını, taşınmazın tescili ile üzerindeki tedbirin kaldırılması için İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurulduğunu, anılan mahkemenin taşınmazın tescilinde sakınca olmadığı ancak tedbirin satış bedeli üzerinden devam etmesi yönünde karar verdiğini, bu süreçte dava dışı borçlunun yargılaması devam ederken vefat ettiğini, ölüm nedeniyle davasının düşürülmesine karar verildiğini, tedbirin kaldırılarak satış bedelinin müvekkiline ödenmesi taleplerinin reddedildiğini, davalının muaraza yarattığını ileri sürerek, İzmir 23. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasındaki satış avansı ihale bedelinin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İzmir 15.Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/05/2022 tarih … E. … K. Sayılı Görevsizlik Kararı ile dava dosyası İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesine tevzi edildiği, bahsi geçen mahkemenin … Esas-… karar sayılı gönderme kararı ile dosya ” açılan davada İzmir 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ihtisas mahkemesi olarak görevli olduğunun belirlendiği anlaşılmakla, dosyanın HSK’nın iş bölümü kararı gereğince İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine,” karar verildiği ve dosya mahkememizin … esasına kaydı yapılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı, davaya konu taşınmazın maliki olduğunu, taraf sıfatı bulunmadığından davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğini, davanın, sıfat yokluğundan (husumetten) reddini talep ettiğini, somut uyuşmazlıkta müvekkili bankaya herhangi bir husumet yöneltilemeyeceğini, davacı yan, dava dilekçesinde; davaya konu İzmir 2 Ağır Ceza Mahkemesi … E sayılı dosyada konan tedbir kararına ilişkin olarak, zarara uğradıklarından bahisle müvekkili banka aleyhine davayı açtığını, müvekkili banka bu davanın tarafı olmadığını, müvekkili banka aleyhine açılan söz konusu davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, iddia edilen zararın meydana gelmesinde müvekkili bankanın hiçbir kusuru olmadığını, İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi … E sayılı dosyada sanık … zimmet suçu ile yargılanmış ve mahkumiyet kurulduğunu, sanık lehine bozma kararının gerekçesi; sanığın hüküm tarihinden sonra vefat ettiği anlaşıldığından, hakkındaki kamu davasının ölüm nedeni ile düşürülmesine karar verilmesi zorunluluğu olduğunu, vefat nedeni ile düşme kararı verilen sanığın suçu sabit olup; mahkemece kayıt altına alındığını, müvekkili banka zararı ödenmemiş olup, halen devam ettiğini, zarara ilişkin alacağı İzmir 15 İcra Dairesi … sayı ile icra dosyası konusu olup, hukuki süreç devam ettiğini, müvekkili bankanın zararı halen karşılanmadığından, ceza dosyasında mevcut tedbir kararına itiraza karşı beyanları yasaya uygun ve bu hususta müvekkili bankanın kusuru bulunmadığını, müvekkili bankaya karşı dava açılması usul ve yasaya aykırı olduğunu, usul ve yasaya aykırı olarak ikame edilen bu davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini savunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE & NETİCE VE KANAAT:
Davacı vekili 04/01/2023 tarihli beyan dilekçesiyle özetle; “…davalı tarafın davamızı kabul ettiğine dair beyanı tarafımıza tebliğ edilmiş olmakla; davalının kabulüne istinaden davamızın kabulüne karar verilmesini talep ediyoruz. Davalı tarafça da dosyaya sunulan protokol kapsamında davalı taraftan bu dosya ile ilgili olarak vekalet ücreti ve yargılama gideri talebimiz bulunmamaktadır. Bu kapsamda müvekkil Bankanın alacağının bir an önce tahsilinin temini ve usul ekonomisi açısından dosyanın ön inceleme duruşma günü beklenmeksizin ele alınarak davamızın kabulüne karar verilmesini..” talep etmiştir.
Davalı vekili 28/12/2022 tarihli dilekçesiyle özetle; “..davacı tarafından müvekkilimiz aleyhine yukarıda esas numarası belirtilen dava açılmıştır. Aleyhimize açılan davayı kabul ediyoruz. Kabule ilişkin beyanımızın davacı tarafa tebliğe çıkarılmasını talep ederiz.Davaya konu , İzmir 23.İcra Müdürlüğünün … (Yeni no:…) sayılı dosyasında mevcut tutarın davacıya ödenmesine muvafakat ediyoruz.Kabul beyanımıza göre karar verilmesini, bu beyanımızın ön inceleme duruşmasından önce yapıldığının dikkate alınarak müvekkilimize yükletilecek harç, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinde müvekkilimiz lehine indirim yapılmasını talep ederiz…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Somut olayda davalının personeli olan, öncesinde davacıdan konut kredisi kullanan kişinin, sonrasında davalı nezdinde çalışırken zimmet suçu işlediğinden bahisle ceza yargılaması sırasında ölmesi nedeniyle ipoteğe ve ceza yargılamasında ihtiyati tedbire konu taşınmaz bedelinin kime ödenmesi gerektiği yönünde taraflar arasında anlaşmazlık çıktığı hususu uyuşmazlık konusu olmadığı ve dava, sıra cetveline itiraz davası niteliğinde bulunmadığı, çekişmenin giderilmesi amaçlı olduğu anlaşılmıştır.
Davaya son veren taraf işlemleri olan feragat, kabul ve sulh, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 307 ilâ 315. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak davaya son veren taraf işlemleri hüküm kesinleşinceye kadar yapılabilir. Bir başka ifade ile taraflar davayı kabul ederek ya da davadan feragat ederek veya sulh sözleşmesi yaparak yargılamanın her aşamasında ve hatta kanun yollarında herhangi bir hükme gerek kalmaksızın davayı sona erdirebilirler. Ancak bu işlemler vekil tarafından yapılacaksa vekilin vekâletnamesinde özel yetkinin bulunması gerekir (HMK m. 74).
Tarafların vekaletnamesinin incelenmesinde muhtevalarında davayı kabul etme yetkilerinin olduğu anlaşılmıştır..
Davacı vekili 20/02/2023 tarihli duruşmadaki beyanında; “…davalılar ile anlaşmaya varılmış olup davamızda anlaşmış bulunmaktayız bu sebeple davamızın kabulüne karar verilmesini talep ederiz, davalı taraflardan yargılama gideri ve vekalet ücreti gideri talebimiz yoktur..” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davalı vekili 20/02/2023 tarihli duruşmadaki beyanında; “…tarafımızca ödemeye muvafakat gerçekleşmiştir, kabul nedeniyle tarafımıza vekalet ücreti ve yargılama gideri yüklenmemesini talep ederiz..” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davadan feragat, davayı kabul ve sulh, içerikleri itibariyle birer maddi hukuk işlemi olmakla birlikte, yapılış şekli itibariyle birer usulü işlemdir. Bu nedenle söz konusu işlemler bir taraftan maddi hukuk anlamında uygulama imkânı bulan iradeyi bozan hâllere dayanılarak iptal edilebilirken, diğer taraftan kesin hüküm gibi sonuç doğurmaktadır.
Davadan feragat, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir (HMK m. 307). Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan kısmen veya tamamen vazgeçer.
Davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir (HMK m. 308/1). Davayı kabul eden davalı, bu şekilde, davacının talep sonucu bölümünde istemiş olduğu hakkı kısmen veya tamamen kabul eder.
Davadan feragat ve davayı kabul tek taraflı usul işlemidir; bu nedenle karşı tarafın izni ve mahkemenin onayına gerek kalmaksızın hüküm ifade eder. Sulh ise bir sözleşme olup, iki taraflıdır ve yapılabilmesi için her iki tarafın iradesinin birbiri ile uyuşmasını gerektirir.
Somut olayda 21/12/2022 tarihli Sulh ve İbra Protokola iki tarafça imzalandığı için sulh sözleşmesinden ayrıca bahsedilmesi gerekir.
Sulh sözleşmesi ile taraflar birbirinden karşılıklı olarak ödünlerde (tavizlerde, fedakârlıklarda) bulunarak aralarında mevcut bir hukuki ilişki üzerindeki anlaşmazlığa veya tereddüt (kararsızlık) hâline son veren ve tam iki taraf borç yükleyen bir sözleşmedir (Tandoğan, Haluk; Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C. 1, İstanbul, 1988, s. 14).
Uygulamada ve teoride kabul edilmekle birlikte 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan sulh, ilk defa HMK ile düzenlenmiş ve HMK’nın 313. maddesinde bir kurum olarak yer almıştır. Anılan maddede sulh; “görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme” olarak tanımlanmıştır (HMK m. 313/1).
Hemen belirtilmelidir ki tarafların aralarındaki uyuşmazlığı anlaşarak gidermesi anlamına gelen sulh sözleşmesinin kurulması için tıpkı diğer sözleşmelerde olduğu gibi karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları, yani icap (öneri) ve kabul bulunmalıdır. Bu icap ve kabul açık olabileceği gibi zımni (örtülü) de olabilir. Bu sözleşme ile taraflar dava konusu uyuşmazlığa bir fedakârlık ve özveri göstererek son verirler. Genellikle, davacı talep sonucunun bir bölümünden feragat ederek ve davalı da davacının talep sonucunun kalan bölümünü kabul etmek suretiyle sulh sözleşmesi hukuken vücut bulur. En önemlisi bunun sonucunda uyuşmazlık ortadan kaldırılmış sayılır. Bu nedenle sadece tarafların üzerinde tasarruf yetkisine sahip oldukları davalar bakımından söz konusu olur.
Sulh yapılması kural olarak şekle tabi değildir. Ancak HMK’nın 154/3-ç maddesinde mahkeme huzurunda yapılan sulhlar için bir geçerlilik şartı öngörülmüştür. Buna göre, taraflar mahkeme huzurunda sulh olmak istediklerini bildirdikleri taktirde, bu sözlü beyanlarının tutanağa geçirilerek sulh olan taraflara okunması ve imzalattırılması gerekmektedir. Sulhun yazılı olarak yapılması hâlinde ise tarafların bu konudaki beyanlarını içeren dilekçelerinin tutanağa yazılarak eklenmesi gerekir (HMK m. 154/4). Bu hükümden hareketle sulhun tutanağa geçirilmesinin, taraflara okunmasının, onların onayının alınmasının ve (varsa) itirazlarının da tutanağa geçirilmesinin sulhun sonuç doğurabilmesi için zorunlu şartlar olduğu söylenebilir (Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, İstanbul, 2001, s. 3753).
Sulhun şekli konusunda üzerinde durulması gereken bir başka husus da mahkeme dışında yapılmış olan sulh sözleşmesinin mahkeme içi sulhe dönüşebilmesi için mahkemeye verilmesi ve mahkeme tarafından tutanağa geçirilmesi, duruşmada taraflara okunması, okunduğunun da duruşma tutanağına yazılması ve ondan sonra tutanağın taraflarca imzalanması gerekmektedir. Burada sulh sözleşmesinin içeriğinin ayrıca duruşma tutanağına geçirilmesine de gerek yoktur. Çünkü duruşma tutanağına eklenen belgeler de tutanak hükmündedir (Tanrıver, Süha; İlâmlı İcra Takibinin Dayanakları ve İcranın İadesi, Ankara, 1996, s. 90).
Sulhun etkisi HMK’nın 315. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Şu hâlde mahkeme içi sulh, mahkeme tarafından bir hüküm verilmesine gerek olmaksızın davayı sona erdirir. Tarafların sulh yapmaları durumunda mahkeme sulh sözleşmesine göre karar verecek; taraflar sulhe göre karar verilmesini istemezlerse “karar verilmesine yer olmadığına” karar vermek suretiyle yargılamaya son verecektir. Diğer bir deyişle, mahkeme içi sulh davayı kendiliğinden sona erdirdiğinden mahkemenin bu sonucun ortaya çıkmasını sağlamak için ayrıca bir hüküm vermesine de gerek yoktur. Zira sulhun temel işlevi hükmün tamamlayıcısı olmak değil; hüküm yerine geçmektir. Dolayısıyla sulhun bizzat kendisinin ayrıca bir mahkeme hükmü verilmesine gerek olmaksızın doğrudan doğruya davayı sona erdirmesi doğaldır. Bu bakımdan mahkemenin vereceği “esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı” davanın sulh nedeniyle konusuz kaldığını tespit ve tevsikten öte bir anlam taşımayacaktır (Tanrıver, s. 97).
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; taraflarla anlaşma sağlanan ve mahkememize ibraz edilen protokol ve taraf vekillerinin duruşmadaki beyanları doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davanın KABULÜNE,
2-Davayı kabul ve sulh muhakemenin ilk celsesinden önce vuku bulduğundan Harçlar Kanunu 22. maddesi gereğince peşin alınan 6.890,49 TL harçtan alınması gerekli 179,90 TL harcın 1/3’ü olan 59,96 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 6.830,53‬ TL nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacının yapmış olduğu yargılama harç ve giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Bakiye avans hakkında HMK’nın 333. maddesine göre işlem yapılmasına,
5-Taraf vekillerinin talebi bulunmadığından yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-HUAK 18/A Maddesi gereğince zorunlu arabuluculuk kapsamında suç üstü ödeneğinden ödenen 1.320,00 TL ara buluculuk giderinin 6831 Sayılı Yasa hükümlerine göre davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
Dair ; davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı;
Dair karar HMK 341 vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer mahkemeye verilecek dilekçe ile istinaf yoluna başvurabileceği belirtilerek; Açıkça okunup usulden anlatıldı.20/02/2023

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza