Emsal Mahkeme Kararı İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/645 E. 2022/146 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/645
KARAR NO : 2022/146

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 25/11/2020
KARAR TARİHİ : 16/02/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket, Türkiye ve dünya çapında pek çok ülkede özellikle otomotiv, üretim, montaj sektöründe kalite kontrol hizmeti veren yabancı menşeili bir şirkettir. Şirket; gerek tecrübesi, gerek fiziki donanımı gerekse personel donanımı yardımıyla firmaların henüz üretim aşamasında olan ürünlerinin kalite ve kontrolünü gerçekleştirerek, ürünlerin güvenli ve kaliteli olarak nihai tüketiciye ulaşmasını sağlamaktadır. Davalı … ile 07.09.2017 tarihinde müvekkil şirket arasında belirsiz süreli iş sözleşmesi akdedilmiştir. Davalı, müvekkil şirkette “Satış Destek – Müşteri İlişkileri Uzmanı” olarak çalışmaktadır. Asıl görevi Müşteri şirketlerle telefon, elektronik posta yolu vs. ile irtibatta kalmak, müşteri ilişkilerini güçlendirmek, şikayetlere çözüm bulmak, bunun yanı sıra müşterilere faturalarını göndermek, ödemelerini, ödeme şekillerini yahut bedelde indirim, taksit vs gibi her türlü finansal destek talepleri ile ilgilenmek ve takip etmektir. Davacının almış olduğu son net maaşı 2.768- TL dir. Davalı; görev tanımı gereği müvekkil şirketin her türlü müşteri bilgisi, hizmet içeriği, fiyat politikası ve bunun gibi. hususlarda şirket için ticari sır kabul edilen bir çok bilgiye haizdir. Bunun yanında davalı; müvekkil şirketin muhasebesini de çok iyi bilmekte, bu husustaki şirket artılarını ve eksilerini rakip firmalar lehine nasıl kullanabileceğini bilmektedir. Davalının müvekkil şirket ile iş akdi 17.12.2019 tarihinde sona ermiştir. Hali hazırda şüpheli ile müvekkil şirket arasında İzmir 11.İş Mahkemesinde …/… Esasına kayden görülmekte olan derdest bir dava mevcuttur. davalı ile müvekkil şirket arasında akdedilen belirsiz süreli iş sözleşmesinin 9. Maddesinde “Rekabet Etmeme” hükümleri düzenlenmiştir. Sözleşmenin anılı maddesi ile davalı; “…iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra 1 (bir) yıl süre ile işbu sözleşme gereği hizmet verdiği, çalışmalarını gerçekleştirdiği işyerinin bulunduğu coğrafi bölge içerisinde ve işverenin çalışma sahalarının bulunduğu bölgelerde yer alan ve işveren ile aynı sektörde faaliyet gösteren hiçbir işyerinde, bu sözleşme ile ifasını yüklendiği işleri Part-time olsa dahi, gerek kendisi gerek işverenle rekabette olan firmalara ve/veya başkaca üçüncü şahıslar nam ve hesabına yapmamayı, böyle bir işte çalışmamayı ya da böyle bir işe ortak ya da başka herhangi bir sıfat ve/veya görevle katılmamayı” kabul, beyan ve taahhüt etmiştir. Yine iş akdinin 10. Maddesi ile, sır saklama yükümlüğünün olduğunu, iş ilişkisinden doğan sadakat borcu ve güven ilişkisi gereği, işin ifası sırasında muttali olduğun ticari, mesleki, teknik bilgi, personel bilgileri gibi “iş sırrı, şirket sırrı” olarak nitelendirilebilecek her türlü yazılı veya sözlü bilgi, belge ve kayıtları kati suretle üçüncü kişilerle süresiz olarak paylaşmamayı serbest rıza ve iradesi ile kabul beyan ve taahhüt etmiştir. Ancak davalı, müvekkil şirket tarafından haricen edinilen bilgilere göre; şüpheli, henüz müvekkil şirket ile aralarındaki sözleşme gereğince yüklendiği rekabet etmeme yükümlülüğü sona ermeden; müvekkil şirket ile aynı faaliyet alanında iştigal eden, merkezi müvekkil şirket merkezi ile aynı binada olan ve hatta yöneticisinin müvekkil şirketin halihazırda “haksız rekabet sebebiyle “ davalık olduğu eski genel müdürü olan … Tesis Yönetim Hizmetleri AŞ. Isimli şirkette çalışmaya başlamıştır. Davalı yan; gerek sosyal medya üzerinden , gerekse kariyer ve iş alanında sıklıkla kullanılan Linkedin platform üzerinden bu hususu ilan etmiş, dahası halihazırda müvekkil şirket yetkililerinin deyim yerindeyse kulağına gitmesi için, mümkün olan her platformda “artık …’se rakip olarak çalışacağını, şirketin açıklarını zaten bildiğini, şirkete en çok rakip firması üzerinden zarar verebileceğini bildiğini, bundan sonar şirketin karşısında olduğunu …” belirtmekten çekinmemiştir. Tarafların anılı sözleşme ve hükümleri üzerinde mutabık kaldığı aşikardır. Buna rağmen davalı, rekabet etmeme yükümlülüğünün süresi bitmeden rakip şirkette çalışmaya başlamış, anılı hükme aykırı davranmıştır. Davalı işçinin bir dönem müşteri portföyünde bulunan şirkette davacı adına hizmet verip daha sonra potföyden çıktıktan sonra kısa bir süre içinde o şirkette görev alması, dava dışı şirketin çalışma konusuna girmiş olup davacı şirketin de konusunu oluşturan bir işte çalışma koşulunun gerçekleşmiş olduğunu gösterdiği gibi, müşteri portföyündeki bir şirket pozisyonunda bulunduğu anlaşılmaktadır.” Kararıyla, işçinin ayrıldığı yerden izin almadan rakip bir şirket kurmasını yahut rakip bir şirkette çalışmasını rekabet yasağı kapsamında saymıştır. Davalı rekabet etmeme ve sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranışları nedeniyle iş akdinin 9.maddesinde rekabet yasağının ihlali ve 10. maddesinde sır saklama yükümlülüğünün halinde, cezai şart ödemeyi taahhüt etmiştir. davalının rakip firma nezdinde çalışmaya başlaması-yargılama neticesinde de sabit olacaktır ki- cezai şartın gerçekleşmesine neden olmuştur. Davalının, iş akdinin 9.Maddesiyle, Rekabet Etmeme hükümlerine aykırı davranması halinde almakta olduğu son (net) maaşın 4 katı tutarında cezai tazminat ödeyeceğini beyan ve taahhüt ettiği ve 10.maddesinde sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle almakta olduğu son maaşın 2 katı tutarında cezai tazminat ödeyeceğini beyan ve taahhüt ettiği aşikardır. Keza davaya konu rekabet etme yasağı ile sır saklama yükümlülüğü iş akdinin sona ermesinden sonra da hüküm doğuracak vaziyettedir. Kaldı ki, müvekkil şirketin uğradığı zararı bu aşamada tam olarak tespit etmesi mümkün olmayıp davalının müvekkil şirket aleyhine sergilediği davranışları sürdürmesi nedeniyle müvekkilin zararı günden güne artmaktadır. Bu nedenle fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tuttuğumuzu da önemle belirtmek isteriz. Davalı yanın, müvekkil şirketten ayrıldıktan sonra rekabet yasağı bitmeden, rakip firmada çalışmaya başlamasının ve pozisyonu gereği bildiği, müvekkil şirketin teknik verilerini, müşteri politikasını, donanım ve sistem bilgisini müvekkil şirket aleyhine kullanmasının, müvekkil şirketin ticari sırlarını haksız rekabet yaratacak şekilde ifşa etmesinin, müvekkilin müşteri portföyünü halihazırda çalıştığı rakip şirkete aktarmaya çalışmasının rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı olduğu ve gerek taraflar arasındaki iş akdi hükümlerine, gerekse Ticaret Kanunu madde 55 ve devamı maddelerine aykırılı teşkil ettiği ve aynı zamanda TCK 62 bağlamında suç teşkil ettiği aşikardır. Bu konuda davalı hakkında aynı zamanda İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. İzmir Cumhuriyet Savcılığı’nın …/… Sor. Numarası üzerinden yapmış olduğu soruşturma devam etmektedir. Müvekkilin tüm müşteri portföyünü, özellikle yabancı menşeli şirketlerin iletişim ağını, müvekkilin müşterilerine verdiği hizmetin içeriğini, fiyat tekliflerini ve diğer her türlü hizmeti çok iyi bilen davalının, müvekkile karşı haksız rekabet suçu işlediği ve müvekkili maddi manevi zarara uğrattığı aşikardır. Önemine binaen yinelemek isteriz ki; müvekkil şirketin eski genel müdürü
…, müvekkil şirketten 16.09.2019 tarihinde istifa etmiş ve akabinde müvekkil şirketin, müşteri portföyünü, ticari ağını, personellerini kullanarak, kendi adına, müvekkil ile aynı faaliyet alanında, “… Tesis Yönetim Hizmetları AŞ” adında bir kalite kontrol şirketi kurmuştur. Şu hususu da önemle belirtmek İsteriz ki; dava dışı … kurduğu şirketi gizlememiş, şirket merkezini, müvekkil şirketin şirket merkezi ile aynı binada kurmuştur. müvekkil şirketin adresi “… Mah. … Cad. No:…/… … …” iken, şüphelinin şirketinin adresi “… Mah. … Cad. No:…/… … …” dir. Müvekil şirketin insan kaynakları müdürü, pazarlama müdürü, satın alma müdürü gibi kilit personel kadrosunu da kendi şirket bünyesine almış, müvekkil şirkete tabiri caizse hem içten hem de dıştan saldırmaya başlamıştır. Davalı … da yine, müvekkilin beyaz yaka personelleri arasında müşteri ilişkileri hususundaki kilit personelidir.Gerek diğer personeller, gerekse müvekkil şirketin ticari politikasi için işbu dava son derece mühimdir. Zira kanaatimizce işbu davada verilecek karar, diğer porsoneller açisindan da emsal teşkil edecek ve müvekkil şirket lehine bir caydırıcılık oluşturacağını beyan ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; davalının iş akdinin 9. maddesine aykırı hareketi sabit olduğundan , davalı tarafından, 4 net maaş tutarındaki 11.072 – TL cezai tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte ödenmesine, iş akdinin 10. maddesine aykırı hareketi sabit olduğundan , davalı tarafından, 2 net maaş tutarındaki 5.536-TL cezai tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte ödenmesine, davamızın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “… müvekkil dava dilekçesinin geldiğini tesadüfen 08.12.2020 tarihinde öğrenmiştir. Davacı tarafından müvekkil aleyhine açılan davada; müvekkilin ilk tebligatın geldiği aşamada geçici olarak konutunda olmaması ve söz konusu davanın ayrıntılı ve kapsamlı bir dava olması nedeniyle dava dilekçesinin müvekkilin öğrendiği tarihinden itibaren işleyen 2 haftalık sürenin bitiminden itibaren cevap süresinin 1 ay uzatılmasına karar verilmesi talebimiz mahkemece reddolunmuştur. müvekkil, davacı şirkette müşteri ilişkileri uzmanı olarak belirsiz süreli iş sözleşmesi ile 07.09.2017- 16.12.2019 tarihleri arasında çalışmıştır. Davalı müvekkil 3.134 TL net ücret ile çalıştırılmıştır. Müvekkilin son 1 yıllık primleri ödenmemiştir. İş sözleşmesinde prim ödemesi yapılacağı açıkça belirtilmiştir.Müvekkil cumartesi- pazar gelen müşteri maillerini cevaplamakla ,hafta sonları da çalıştırılmıştır. Buna ilişkin herhangi bir ödeme yapılmamıştır. Müvekkil geriye dönük primlerinin ödenmesini istemiş ve bunun üzerine müvekkile iş tanımı dışında çeviri işleri yaptırılmaya başlanmış, başka çalışanların işleri verilmeye başlamış, yaklaşık 2 yıldır aynı kılık kıyafet ile çalışmasına rağmen giyim- kuşam üzerinden iş kanunu gereği haksız ve rahatsız edici tutumlar içine girmişlerdir. Müvekkil tüm bu sebepler nedeniyle rapor almak zorunda kalmış ve işe devam edemeyeceğine karar vermiştir. müvekkil iş sözleşmesini feshetmek zorunda bırakılmıştır. İşçilik alacaklarının faizi ile birlikte tahsili talebi ile İzmir 11.İş Mahkemesi …/… E. dava açmıştır. … Kalite Kontrol Ltd.Şti’den ayrıldıktan yaklaşık 10 ay sonra 07.09.2020 tarihinde Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü yardımı ile iş bulabilmiştir. Yani müvekkil COVİD19 salgınında 10 ay boyunca işsiz kalmıştır. Bu konuda SGK dökümleri sarihtir. Müvekkilin işe başlayarak rekabet yasağına aykırı davrandığı iddia edilen … Tesis Yönetim Hizmetları AŞ’de resmi olarak işe başlama tarihi 06.12.2020’dir…. ülkemizdeki diğer taşeron firmalar gibi asgari ücret ile personel işe alıp üzerine %3 – %5 kar koyan normal bir taşeron firmadır, iş yapış şekli olarak fiyat politikası, mali yapısı açısından teknik ve özel bir niteliği olmayan bir firmadır. Her taşeron firma gibi uzman olduğunu belirttikleri kalite kontrol alanında işçilik ve insan kaynağı hizmeti vermektedir. … şirket kuruluş sözleşmesine bakıldığında cıvata bile sattığı yazmaktadır. …’in şirket kuruluş sözleşmesinde belirttiği bir sürü alan için haksız rekabet iddiasında bulunması bünyesinde çalışan insanların sürekli işsiz kalması gibi bir karine üzerine kuruludur. … Tesis Yönetim Hizmetları AŞ teknik anlamda sadece “kalite kontrol” hizmeti veren bir şirket değildir. Aksamı olan her türlü teçhizatın, bakımı, kontrolü ve temizliğini de içerek şekilde “endüstriyel ürün kontrolü” ve metot mühendisliği gibi …’in hizmet kapsamında olmayan hizmetleri dahi vermektedir. Şikayet dilekçesinde …’in müvekkilin kilit persone olduğu iddia edilmektedir. Oysa müvekkilin kilit personel olması gibi bir durum söz konusu değildir. … yasal primleri kendisinden izin alınmadan kesildiği için ve diğer sebeplerden dolayı iş akdini fesih etmiştir. 10 ay kadar işsiz kalmış, daha sonra İşkur eğitim programı kapsamında işe başlamıştır. SGK kayıtlarının incelenmesi önemlidir bu konuda. … Tesis Yönetim Hizmetleri A.Ş. isimli şirketinin faaliyet alanı tesis yönetim hizmetleridir. Şikayetçi şirket ile bu şirketin faaliyet alanıyla şikayetçi şirketin faaliyet konusu birbirinden tamamen farklıdır. Müvekkilin çalışmakta olduğu şirket tesis yönetim (temizlik, bakım, imalat destek, lojistik destek, mühendislik hizmeti vb faaliyetler) iken şikayetçi şirket sadece kalite kontrol firmasıdır. Şirket 07.05.2019 tarihinde kurulmuş olmasına rağmen ilk faturasını 31.01.2020 tarihinde kesmiştir. Şikayet dilekçesinde, Proservice şirketinin ve benim haksız rekabet ve rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı olduğu iddia edilen davranışlarının, net olarak anlaşılabilmesi için olayların tarihsel sıralamasını yeniden belirtmek isteriz:07.05.2019-…’in bilgisi dahilinde Proservice kurulmuştur. 22.07.2019-… istifa dilekçesini vermiştir.16.09.2019-… iş sözleşmesi feshedilmiştir. 16.12.2019-Müvekkil iş sözleşmesini feshetmiştir. 07.09.2020 İşkur eğitim programı desteği kapsamında asgari ücret ile çalışmaya başlamıştır. davacı tarafın dayanak yaptığı sözleşme hükmünün Anayasaya aykırılığı nedeniyle geçersiz olması, bu hükmün çalışma sürecinde müvekkil üzerinde baskı aracı olarak kullanılması, davacı tarafın dava dilekçesinde haksız rekabetin nasıl oluştuğunu ve ne gibi zararlara uğradığını açıklamamış olmaması, müvekkilin iş pozisyonu itibariyle rekabet yasağını gerektirecek bir çalışmasının olmaması ve iş akdini haklı nedenle fesh etmiş olması koşulları birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. davacı taraf dilekçesinde cezai şart şeklindeki düzenlemenin zararla ilişkilendirilmemesi gerektiği iddiasındadır. Ancak daha önce de bahsettiğimiz üzere Yargıtay 11. Hukuk Dairesi aynı görüşte olmayıp zarara dayanmayan haksız rekabet iddiasının dikkate alınmaması gerektiği sonucuna varmıştır. Ancak davacı tarafın dayanadığı cezai şart şeklindeki düzenlemede geçerlilik şartlarına haiz değildir.Zira tüm çalışanlara matbu olarak imzalatılan sözleşmede ki cezai şartta rekabet yasağı hükmü bölgesel bir sınırlama içermediğinden ve Anayasal çalışma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan geçersizdir. Davalı işverenin kurduğu psikolojik baskının amacı, müvekkili işten ayrılmaya zorlamak değil aksine başka bir iş yerinde çalışamayacağını düşündürterek kendi iş yerinde olumsuz koşullarda çalışmaya zorlamaktır. davacı şirket çalışma süresi boyunca müvekkile karşı sürekli olarak baskı unsuru olaraka kullanılan ve Anayasanın çalışma özgürlüğü ilkesine aykırı rekebet koşulu hükmüne dayanarak müvekkile karşı iş bu davada oldukça yüksek miktarlı bir dava açmıştır. Müvekkilin işçilik alacaklarını dahi ödemeyen davalının müvekkili baskı altında tutarak olumsuz şartlarda çalışmaya zorladığı açılan bu davadan dahi açıkça anlaşılmaktadır. Müvekkil iş akdini fesh ederken de çektiği ihtarnamede yaşadığı olumsuzlukları anlatmıştır ve İzmir 11.İş Mahkemesi …/… E. Derdest dosyada davası görülmektedir. Sonuç olarak müvekkile, davacı işverenin iş sözleşmesine koyduğu ; “…iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra 1 (bir) yıl süre ile işbu sözleşme gereği hizmet verdiği, çalışmalarını gerçekleştirdiği işyerinin bulunduğu coğrafi bölge içerisinde ve işverenin çalışma sahalarının bulunduğu bölgelerde yer alan ve işveren ile aynı sektörde faaliyet gösteren hiçbir işyerinde, bu sözleşme ile ifasını yüklendiği işleri Part-time olsa dahi, gerek kendisi gerek işverenle rekabette olan firmalara ve/veya başkaca üçüncü şahıslar nam ve hesabına yapmamayı, böyle bir işte çalışmamayı ya da böyle bir işe ortak ya da başka herhangi bir sıfat ve/veya görevle katılmamayı” şeklindeki hüküm Türkiye Cumhuriyeti dahilinde işverene rakip hiç bir firmada hiç bir görevde çalışamayacağına dair Anayasaya aykırı hükümdür…” şeklinde beyanda bulunarak haksız ve kötü niyetle açılmış davanın reddine ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava; haksız fiilden kaynaklanan tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Asliye Ticaret Mahkemeleri, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. Maddesi gereğince ticari davalara bakmakla görevlidir.
Ticarî davalar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1. maddesinde sayılmış olup, buna göre, “Her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın aynı maddenin a), b), c), d), e) ve f) bentlerinde sayılan davalar” ticari dava olarak adlandırılmıştır.
TTK’nun 4. maddesine göre; tarafların tacir olup olmadıklarına ve dava konusu edilen işin ticarî nitelikte olup olmadığına bakılmaksızın ticarî dava olarak sayılan dava türleri mutlak ticarî davalar, tarafları tacir olan ve tarafların ticarî işletmesi ile ilgili olan uyuşmazlıklar nispi ticari davalardır. Bir davanın nispi ticari dava sayılabilmesi için; uyuşmazlığın her iki tarafının tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticarî işletmesi ile ilgili olması gerekli ve zorunludur.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesini değiştiren 6335 sayılı Kanun ile asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki, iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp, görev ilişkisi haline getirilmiştir. Görev ilişkisi mahkemece re’sen davanın her aşamasında nazara alınan ve kamu düzeninden sayılan bir dava şartıdır. Ancak, 6335 sayılı Yasa’nın 38. maddesi uyarınca 6102 sayılı TTK’na eklenen geçici 9. madde ile bu kanunun göreve ilişkin hükümlerinin, bu kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalarda uygulanmayacağı, bu davaların açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanısıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari dava sayılır. Anılan Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir.
7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu madde 5/1-a maddesinde; 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakmakta görevli mahkeme İş Mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.
Hizmet akdinin sonlanması ve sonraki döneme dair rekabet yasağına dair mevzuatın ve tatbikatın analiz edildiği örnek birkaç istinaf ilamı incelenecek olur ise;
“…Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun 444/1. maddesinde, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebileceği düzenlenmiştir.
25/10/2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğü giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5/1-a maddesindeki düzenleme ile, (…) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin dava ve işlere İş Mahkemelerinin bakacağı hüküm altına alınmıştır. Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümü, hizmet sözleşmelerine ilişkin olarak 393 ve 469. maddeler arasındaki düzenlemelerden oluşmaktadır. İşçinin rekabet yasağına ilişkin 444. madde de bu bölümde düzenlenmiştir.
İşçinin hizmet akdinin sonlanmasından sonra oluşan rekabet yasağının, haksız rekabet ve gizlilik yükümlülüklerine aykırılık nedeni ile açılan tazminat davalarının Yargıtay’ın istikrarlı içtihatlarına göre ticaret mahkemelerinin bakmakla görevli olduğu kabul edilmekteydi. Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 4/1-c maddesinde Türk Borçlar Kanununun rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447. maddelerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olarak kabul edilmiş ve TTK’nın 5/1. maddesinde de aksine hüküm bulunmadıkça, tüm ticari davaların asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir. Ancak Mahkemelerin görevi davanın açıldığı durum ve koşullara göre belirlenir. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5/1-a maddesine göre işçinin rekabet yasağının da yer aldığı TBK’nın Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine ilişkin işçi ve işveren arasındaki ilişkiden kaynaklanan davalarda iş mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir. 7036 sayılı yasanın 5. maddesinin gerekçesinde yapılan değişiklikle, iş mahkemelerinin görev alanının genişletildiği ve böylece iş mahkemelerinin işçi ve işveren arasındaki tüm ihtilafları çözmekle görevlendirilerek tam bir ihtisas mahkemesi olarak kabul edildiği, bu yaklaşımla işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda istikrarlı kararların verilmesinin sağlanacağı ve uzmanlık sebebiyle kısa sürede daha güvenilir sonuçlar elde edileceği ve yargı yoluna başvuranların haklarının daha iyi korunacağı belirtilmiştir.
Taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesi her ne kadar iş sözleşmesinden sonraki döneme ilişkin ise de TBK’nın 444/2. maddesinde açıkça; rekabet yasağı kaydının, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerli olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre rekabet yasağının konusunu, işçinin iş ilişkisi içinde öğrendiği işverene ilişkin bilgiler oluşturmaktadır. TBK’nın 446. maddesinde de, rekabet yasağına aykırı davranan işçinin, bunun sonucu olarak işverenin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlü olduğu ve işçinin kararlaştırılmışsa cezai şarttan da sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Yürürlük tarihi Türk Ticaret Kanunundan daha sonra olan ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan özel nitelikteki 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 5. Maddesinde, iş sözleşmesinin devamı veya sona ermesinden sonra açılan davalar ayırımı yapılmamıştır.Buna göre, temelinde iş akdine bağlı olan sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın çözümünde İş Mahkemesi görevlidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115. maddelerine göre görev, dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınması gerekir. Bu nedenle, mahkemece davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ..”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi .Dosya No: 2021/649 -Karar No: 2021/1584
“…..Davalılardan …’nun davacı şirkette belirsiz süreli hizmet sözleşmesi ile yurt dışı satış bölümünde pazarlama uzmanı olarak, SGK. Kaydına göre ise pazarlama uzmanı olarak çalıştığı, 11/09/2018 tarihinde işten ayrıldığı anlaşılmıştır.
Davalılardan …’in davacı şirkette belirsiz süreli hizmet sözleşmesi ile satış pazarlama bölümünde marka yöneticisi olarak, SGK. Kaydına göre ise marka uzmanı olarak çalıştığı, 07/09/2018 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin özel şartlar bölümünde işçinin işten ayrıldıktan sonra rekabet yasağının ihlali halinde son bürüt ücretin 10 katı tutarında cezai şartın ödeneceğinin düzenlendiği görülmüştür.
Davanın yasal dayanağı 6098 sayılı TBK’nın 444-447. maddeleri arasında yer almaktadır. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 5/1-a maddesine göre: “6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinde bakılır.
7036 sayılı kanun, yeni ve özel kanun olarak 6102 sayılı TTK’ dan sonra yürürlüğe girmiş ve TTK’nın 4/1-c maddesindeki düzenlemenin uygulanma imkanını ortadan kaldırmıştır.
Dolayısıyla, davacı vekilinin istinafına dayanak teşkil ettirdiği iş akdi kapsamında işçinin rekabet yasağına aykırılık iddiasına dayalı davalarda, Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki önceki tarihli Yargıtay kararlarının da 7036 sayılı kanundaki belirtilen düzenlemeye göre (rekabet yasağına aykırılığın iş akdinin devamı veya feshinden sonra olup olmadığına bakılmaksızın) somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığından, uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan, Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevli olup mahkemece iş mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde davanın esası hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 9 HD.’nin 01/06/2021 tarih ve 2021/3076 Esas – 20219789 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.)…”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi .Dosya No: 2021/1660 -Karar No: 2021/1568
Davaya konu somut olay; Davanın konusu hizmet akdine dayandığı, bu cümleden olarak belirsiz süreli iş akdi ile çalışan davalının sözleşmenin 9.maddesine muhalefet ve bu anlamda global tesisi isimli bir başka şirkette çalışması sır saklama ve rekabet yasağının ihalli ididası ile 2 ve 4 misli maaş üzerinden cezai şart alacağına müstenid olduğu,
Bu cihetle davacı davasında, işçinin sadakat borcunun özel bir görünümü olan sır saklama yükümlülüğü ve rekabet yasağına dayandığı, 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanun uyarınca hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakmakta görevli mahkeme İş Mahkemeleri olduğu, uyuşmazlıkların çözüm yerinin iş mahkemelerinin olduğu nazara alınarak davaya bakma görevinin İzmir İş Mahkemelerine ait olduğu, mahkememizin görevsiz olduğu dikkate alınarak dava şartı yokluğundan, davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davanın HMK’nun 114/1-c.maddesi gereğince görevsizlik nedeniyle HMK’nun 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Kararın kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmesi halinde veya kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde taraflarca mahkememize başvurulması halinde dosyanın görevli ve yetkili İzmir İş Mahkemesi’ne gönderilmesine, yasal süre içerisinde başvuru yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına,
3-HMK 331/2 maddesi gereğince harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
4-Mahkememiz görevsizlik kararı sonrasında görevli ve yetkili mahkemede yargılamaya devam edilmemesi halinde bu husus belirtilerek mahkememize başvurulması halinde harç ve yargılama giderleri konusunda mahkememizce karar verilmesine,
Dair, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda verilen karar, HMK 341 vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer mahkemeye verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yoluna başvurabileceği belirtilerek açıkça okunup usulden anlatıldı.16/02/2022

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza