Emsal Mahkeme Kararı İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/204 E. 2022/600 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/204 Esas
KARAR NO : 2022/600

DAVA : Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/02/2019
KARAR TARİHİ : 06/07/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı …, davalı … Arsa ve Yapı Kooperatifi ile 14/10/1978 tarihinde anlaşmış olup 2 adet arsa payı karşılığında üyelik satın almıştır. Söz konusu anlaşmada davacı, davalı kooperatiften m2 si 60.00 TL den 400.00m2’şer alanlı 2 adet arsa payı karşılığı 2 adet üyelik satın almıştır. Yapılan anlaşma neticesinde davacı arsaların değerini taksitlerle ödeyecek, davalı kooperatif ise arsa paylarının ücretleri ödendikten sonra söz konusu taşınmazların üyeler adına tescil işlemini sağlayacaktır. Davacı …, 1978 yılında yapılan sözleşme uyarınca arsa paylarının ücretlerini ödemiş olup davalı kooperatif ise sürekli yeni borçlar çıkarmakta ve bu borçların ödenmesi neticesinde arsaların kur’a yoluyla tescilinin gerçekleştirileceğini söylemiştir. Bu süreçte davacı, davalı kooperatife mektuplar yazmış olup tescil işleminin ne zaman gerçekleştirileceğini sormuşsa da davalı kooperatif sürekli geçiştirmiş veyahut cevap vermemiştir. (Ek: Davacı tarafından kooperatife gönderilmiş mektuplar), söz konusu süreçte davacı 2 arsanın kendisine tescili için anlaşmasına ve arsaların ücretlerini ödemesine rağmen davalı kooperatif, davacının Almanya’da yaşamasını fırsat bilmiş, arsalardan 522 ada 5 numaralı parselin 105 cilt 10351 sayfasında 1/11/1985 tarih ve 2619 yevmiye nolu ifraz işlemi ile … Arsa Ve Yapı Kooperatifi adına kayıtlı iken 01/11/1985 tarih 2620 yevmiye numaralı ferdileşme işlemi ile … adına tescil edilmiştir. … davalı kooperatifin bir üyesidir. Söz konusu arsa … tarafından da 3/11/1986 tarih ………. yevmiye satış işlemi ile … adına tescil edilmiştir. Davalı kooperatif tarafından yapılan ferdileşme ana sözleşmeye, hukuka, kanuna aykırı bir devir işlemi olup muvazaalıdır. Davacı …’ın hak elde edememesi için yapılmış bulunan bu işlemde, davacının Almanya’da yaşaması firsat bilinip davacıyı bilgilendirmeyerek gizli işlemlerle devir işlemi gerçekleştirilmiştir. Kooperatifler Kanunundaki özel hüküm sebebiyle; konut yapı kooperatiflerinin ana sözleşmeleri, noterde tanzim edilmiş satış vaadi sözleşmesi hükmündedir. Yani kooperatife ortak olunması ile, kooperatif için taşınmaz mülkiyetini ortağa nakil borcu doğmaktadır. Bu sebeple, Yargıtay, kat mülkiyeti kurulmuş, kuralar çekilmiş veya üyeler arasında bir anlaşmaya varılmışsa; kooperatif yöneticilerinin ortaklar adına tapu vermekten kaçınmaları halinde, kooperatif ortaklarının dava yoluyla kendi tapularını alabilmesini kabul etmektedir. Dolayısıyla davalı kooperatifin üye ortak olan davacı … adına devir işlemini gerçekleştirmeyip muvazaalı bir şekilde başka bir üyeye devir ve bu devirden sonra 3. Kişiye devredilmek suretiyle tescil işleminin yapılması gerek kooperatifin ana sözleşmesi gerekse kooperatif kanunu ve hukuk düzenince korunması mümkün olmayan bir işlemdir. Davacı kooperatife üye ortak olup 2 arasa bedelini de ödemiştir. Dolayısıyla söz konusu arsaların kendisine tescil hakkını da kazanmıştır. Ancak yapılan yolsuzluklar neticesinde hak kaybına uğramış hakkını elde edememiştir. Kanuna göre Konut yapı kooperatifleri, ferdi mülkiyete geçip ortakların konutlarının tapularını almaları ile amacına ulaşmış sayılır ve dağılır. Ferdi münasebet işleri, yapı kullanma izninin almasını takip eden en geç bir yıl içinde sonuçlandırılmalıdır. Ancak bu süreye uyulmamasının sonuçları kanunda açıklanmamıştır. Kooperatif yöneticileri, kooperatifin sona ermesini, çok defa kişisel nedenlerle istememekte bu durum çeşitli uyuşmazlıklara neden olmaktadır. Söz konusu kooperatifin şu an hala üzerine kayıtlı olan ferdileştirilmemiş 2 tane arsası mevcuttur. Bu husus 25.09.2017 tarihli bilirkişi raporunda da mevcuttur. Kooperatifler tarfından, özellikle 80 ve 90 ‘lı yıllar sonrasında ülke genelinde büyük yolsuzluklar yaşanmış olmakla birlikte kooperatif amaçlarının geç veya güç gerçekleşmesi yahut hiç gerçekleşememesi sonucunu doğurmuştur. Kooperatifler tarafından yapılan bu yolsuzluklardan davamızla ilgili olanlarından bazıları şöyledir; Kooperatif yöneticilerinin önce kendi üzerlerine aldıkları arsayı daha sonra kooperatife fahiş fiyatla satmaları, genel kurullarda vekaletle oy verme işlemlerinde herhangi bir şekil zorunluluğu bulunmaması nedeniyle sahte imzalarla vekaletname düzenlenmesi, kura çekimi işlemlerinde noterle gizli anlaşma yapmak suretiyle hile yapılması, bazı hisselerin kura dışı bırakılıp paylaşılması, kooperatif arsasının sahte genel kurul tutanağı düzenlemek suretiyle veya sahte imza atmak suretiyle ortaklardan habersiz satılması, kat karşılığı inşaat yapan kooperatiflerde kooperatifçe alınan gayrimenkullerin alımının tapu devri veya tapuya şerh verdirilecek satış vaadi sözleşmesi ile yapılmaması, konutların bitme aşamasında arsa sahiplerinin bu konutları başkalarına satmaları, yöneticilerin boş hisseleri cüzi bir aidat ödeyerek kendi aralarında paylaşmaları, daha sonra genel kurul kararıyla yen gırecek ortaklardan alınacak üyelik aidatının arttırılması, yöneticilerin ellerindeki cüzi fiyatla aldıkları hisseleri fahiş fiyatla yeni giren ortaklara devretmeleri, davalı kooperatif yöneticileri tarafından düzenlenen vekaletname davacıya sunulmuş ve davacının bu vekaletnameyi imzalaması ile tescilin gerçekleşeceğine inandırılması suretiyle davacının iyiniyetinden faydalanıp hile ile vekaletin imzalandırılması sağlanmıştır. Söz konusu vekaletname içeriği incelendiğinde kooperatife tanınan haklar, satış işlemi gerçekleştirmeye, satış vaadinde bulunmaya vb. gibi birçok haklar verilmiştir. Davacı tüm bu içeriği bilmeden tescil işleminin kendisi adına gerçekleştirileceği inancında vekaletnameyi imzalamıştır. Dolayısıyla içeriği bilmeden hile ile imzalandırılan vekaletname hukuka aykırıdır. Hileli vekaletnameye dayalı olarak tapuda devir işleminin davalı …’e yapılması ve …’in ise … adına tescili gerçekleştirmesi açıkça kötü niyetli bir işlemdir. yolsuzluklar dikkate alındığında söz konusu kooperatifin kötü niyetli olduğu aşikardır. Tapu iptal ve tescil davası nedenlerinden biride vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu iptal ve tescil davasıdır. Vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle yapılan tapu devir işlemleri hukuka aykırı olup, bu şekilde yapılan işlemlerin yarattığı mağduriyetler tapu iptal ve tescil davası ile giderilir. Kendisine vekaleten işlem yapma yetkisi verilen vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etmek zorundadır. Vekalet veren kişiye zarar verecek işlem ve davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa bile vekil her zaman vekalet verenin iradesine ve çıkarlarına uygun hareket etme yükümlülüğü altındadır, vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimsenin dahi belirtilmesi, vekile dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil sorumlu olur. Vekilin hukuka aykırı bir eylem ve işlemiyle vekalet verene ait bir gayrimenkulü devraldığını bilen veya olayın özelliklerine göre bilmesi gereken “üçüncü kişi alıcı” aleyhine tapu iptal ve tescil davası açılır. Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz (TMK md. 1024). Medeni Kanun’a göre, yolsuz tescili “bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi” başkaca bir delile gerek duyulmadan kötüniyetli addedilir. Üçüncü kişinin yolsuz tescili “bilen veya bilmesi gereken kişi” olup olmadığı şu olgular dikkate alınarak değerlendirilir, tarafların tapu devrinden önce birbirini tanıyıp tanımadıkları, akrabalık ilişkileri, ticari ve ekonomik ilişkiler, tarafların yaşadığı yer ve bu nedenle oluşan sosyal ilişkiler, tapu devir bedeli ve tarihi, davalı … kooperatif üyesi olup davalı kooperatif ile aralarında bir bağ olduğu ve kötü niyetli olarak çıkar sağlama amacıyla hareket ettiği aşikardır. davalı kooperatifin hileli işlem yapmak suretiyle satış yetkisi içerir biçimde vekâletname düzenlettirdiğini, düzenlenen vekâletname kullanılmak suretiyle de taşınmazının üye ortak … adına tescil edilmesi gerçekleşmiştir. Kanun her ne kadar 3. Kişinin iyiniyetini 10 yıl süre sonunda korumuş olsa da vekalet görevinin kötüye kullanılması hususunda bazı Yargıtay kararları mevcuttur. Yargıtay kararına göre; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Davacı’nın, İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2012/916 Esas sayılı dosyasında tapu iptal ve tescil istemiş mahkeme 2012/415 sayılı karar ile görevsizlik vermiştir. Bunun üzerine davacı görevli olan İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine dosyasını tevdii etmiştir. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı tapu tescil davasında davalı … Arsa Ve Yapı Kooperatifi’nin münfesih olması nedeniyle taraf teşkilinin olmaması durumu söz konusu olmuştur. Bunun üzerine davacı kooperatifin ihya edilmesi üzerine ihya davası açmıştır. Dava sürecinde kooperatifin 5 yıl içerisinde genel kurul toplantısı yapmamış olması sebebiyle münfesih olduğu ancak kooperatif hakkında açılmış bir dava söz konusu olduğu için kaydının silinmediği mahkemenin hükmü ile davanın kabulü, …nün Merkez 39874 nosunda kayıtlı … Arsa ve Konut Yapı Kooperatifinin dosya ile sınırlı olarak ihyasına karar verilmiştir. Davalı kooperatifin yetkili bir yönetim kurulunun bulunmaması sebebiyle tebligat yapılamaması üzererine İzmir 8. Asliye Ticaret Mahkemesi kararıyla ilan edilmiştir. 14/12/2017 tarihinde ise 3. Asliye Ticaret Mahkemesi … Esas sayılı dosya işlemden kaldırılmıştır. İzmir Ticaret Sicilinin açıklamalarında davalı kooperatifin yetkili bir yönetim kurulunun bulunamaması durumunundan bahsetmiştir. Dava sürecinde bilirkişi incelemelerinde ” davalı kooperatif tarafından davacıya 2 adet üyelik karşılığı arsa payı verilmesi kararlaştırılmasına rağmen ferdileşme sırasında davacı üye adına parsel tescil edilmemiş ancak iki adet arsa davalı kooperatif adına kayıtlı bulunmaktadır. Bu parsellerden 520 ada 3 parsel 319 m2 ve 515 ada 16 parsel 566m2 yüz ölçümündedir. Davalı kooperatif adına bulunan parsellerin yüz ölçümleri 885 m2’dir”. Denmektedir. Söz konusu bilirkişi raporu 25/9/2017 tarihinde hazırlanmış olup davalı kooperatifin yönetim kurulu bulunamamasına rağmen adına tescil edilen arsaların bulunması şüphe uyandırmaktadır. davacı, davalı kooperatiften 400.00m2’şer 2 arsa almış olup toplamda 800 m2 arsanın tescili davalı kooperatifçe ferdileştirme sırasında davacıya tescil edilmemiştir. Ancak şu an davalı kooperatif adına 2 adet arsa kayıtlı bulunmaktadır. Bu parsellerden 520 ada 3 parsel 319 m2 – 515 ada 16 parsel 566 m2 yüz ölçümündedir. Dolayısıyla yönetim kurulu bulunmayan davalı kooperatif adına kayıtlı 885 m2 yüz ölçümünde arsa bulunmaktadır. Bilirkişi raporunda bu arsaların 31.900,00 TL ve 56.600,00 TL değerinde olduğu hesaplanmaktadır. Mahkeme tarafından yapılacak inceleme ile tapunun iptali ve davacı adına tesciline veyahut bedellerinin ödenmesine karar verilmez ise kooperatifin uhdesinde bulunan 2 adet arsanın, sözleşme konusu arsaların m2lerine uygunluğu halinde davacıya devrinin yapılması veya m2lere uygunluğunun sağlanması bakımından kalan ücretin davalılardan alınarak ödenmesi suretiyle arsaların davacı adına tescilinin gerçekleştirilmesini istemek hakkaniyet ve adalet gereğidir. Zira davacı tarafından sözleşme konusu arsaların bedelleri yıllarca taksit taksit ödenmiştir. En nihayetinde dava bu aşamada tarafımıza gelmıştır Açıklanan sebepler dikkate alındığında işbu davayı açmak hasıl olmuştur. Davamızın kabulüne, yolsuz olarak yapılan tescil sebebıyle tapunun iptali ile tescilin davacı adına yapılmasına karar verilmesine, söz konusu istem Mahkeme tarafından uygun görülmez ise davacının ödemiş olduğu taşınmazların güncel bedellerinin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak, davacıya ödenmesi veyahut istemimiz uygun görülmez ise kooperatifin uhdesinde bulunan 2 tane arsanın sözleşme konusu arsaların m2lerine uygunluğu halinde davacıya devrinin yapılması, değeri az ise davalılardan parasal değeri kadar tamamlandırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekilinin cevap dilekçesi ile; “…davalı müvekkil …’ın babası …’in ortağı olduğu …. Arsa ve Yapı kooperatif’in 1.11.1985 tarihinde…….. yevmiye numaralı ferdileşme işlemi ile adına tescil edilmiştir. … adına tescilli olan arsayı 03.11.1986 tarih ve …… yevmiye numaralı işlemi ile de diğer davalı … Dinğersu adına devretmiştir. Öncelikle davacı tarafın hiçbir iddia ve talebini kabul anlamına gelmemekle beraber işbu dava zamanaşımına uğramış olup öncelikle zamanaşınmı bakımından reddi gerekmektedir. Bu nedenlerle zamanaşımı iddiamızı tekrar ederek davanın zamanaşımından reddi gerekmektedir. Davacı taraf dava dilekçesinin 12. maddesinde İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil davası açtıklarını ve davanın 14.12.2017 tarihinde takipsizlikten işlemden kaldırıldığını beyan etmişlerdir. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin……Esas sayılı dosyasından verilme …….. Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli karar ile de anılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. davanın açılma tarihi olan 01.02.2019 tarihi itibariyle de anılan İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …….. Esas, ……. Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli kararı kesinleşmemiştir. Bu nedenle de işbu davada derdestlik itirazında bulunmaktayız. derdestlik; tarafları, dava sebebi (vakıaları) ve dava konusu (talep sonucu) aynı olan bir davanın görülmekte iken ikinci kez açılmış olmasıdır. Derdestlik dava şartlarından olup,resen dikkat alınması gerekmektedir. Mahkemenin taraflar arasında davaya konu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu sübjektif hakkın özüne dair bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında davaya konu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraza ilişkindir.Bu davada da davalı müvekkilin babasının adına kooepatif tarafından ferdileşrtirilerek tescili yaptırılan arsasını03.11.1986 tarih ve 1672 yevmiye numaralı işlemi ile de diğer davalı … ……… adına devretmesinden dolayı açılan tapu iptal davasıdırı. Yapılan bu işlemde hiçbir hata ve noksanlık olmaması sebebi açılan dava hakszı ve yasaya aykırıdır. Davacının anladığımız kadarı ile davalı ……… Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi ile aralarında husumet olup söz konuus davanın kooperatife karşı açılması gerekmektedir. Davalı müvekkilere karşı açılan dava haksız olup yasal dayanaktan yoksundur. Bu husumet davacı ile davalı kooperatif arasındadır. Müvekkilime karşı dava açılması ve 1986 yılına kadar malik olan ve o tarihte devredenve davacı ile hiçbir şekilde illiyet bağı olmayan bir işlemden dolayı dava açılması hakkın kötüye kullanılmasıdır.Haklar kullanılırken ve borç altına girilirken iyi niyet kurallarına uyum asıldır. Haklar başkalarını zararlandırma amacıyla kullanılamaz. Kullanılmasını yasa korumaz. Bir kimsenin hakkını kullanmasından yararına bir durumun doğması o hakkın iyi niyetle kullanılmış olmasıyla olasıdır. Kötü niyetle kullanılmış hak sahibine hukuken korunmaya değer bir yarar sağlayamaz. Yasal hak iyi niyetli olduğu sürece hukuki sonuç doğurur. Kötü niyetli davranışlar hukukun koruması dışındadır. Davacının tapu iptali istemi kabul edilmediği takdirde güncel değerini yasal faizi ile istemeside yasaya aykıırıdır. Davacının hiçbir iddiasını kabul anlamına gelmemekle beraber bir an için davacının iddiaları kabul edilse bile davalı müvekkilimin babası 03.11.1986 tarihinde tapuda işlem yapmış ve tapsunu devretmiştir. Davacıya karşı bir borcu ve sorumluluğuda yoktur. Güncel değerin dikkate alınması gibir bir durum hiçbir şekilde söz konusu olamaz aksi bir durum bile olsa 03.11.1986 tarihinde ki değer dikkate alınması gerekir. Bütün bu nedenlerle davacının haksız ve yasaya aykırı davasının reddi gerekmektedir. Öncelikle işbu davanın zamanaşımı ve derdestlik itirazımız nedeniyle reddine, davada davalı-müvekkil …’ın davalı olma ehliyeti bulunmadığından, davacı tarafından, davalı-müvekkiller … ve … aleyhine açılan işbu davanın husumet ehliyeti yokluğundan reddine, davacı tarafından, davalılar aleyhine açılan işbu davanın usulden ve esastan reddine, dava masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesi..” şeklinde talepte bulunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; “…Davalı müvekkil …’nın babası …’in ortağı olduğu …… Arsa ve Yapı kooperatif’in 1.11.1985 tarihinde ……yevmiye numaralı ferdileşme işlemi ile adına tescil edilmiştir. … adına tescilli olan arsayı 03.11.1986 tarih ve 1672 yevmiye numaralı işlemi ile de diğer davalı … Dinğersu adına devretmiştir. Öncelkle davacı tarafın hiçbir iddia ve talebini kabul anlamına gelmemekle beraber işbu dava zamanaşımına uğramış olup öncelikle zamanaşınmı bakımından reddi gerekmektedir. Bu nedenlerle zamanaşımı iddiamızı tekrar ederek davanın zamanaşımından reddi gerekmektedir. Davacı taraf dava dilekçesinin 12. maddesinde İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……. Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil davası açtıklarını ve davanın 14.12.2017 tarihinde takipsizlikten işlemden kaldırıldığını beyan etmişlerdir. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……. Esas sayılı dosyasından verilme ……… Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli karar ile de anılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Davanın açılma tarihi olan 01.02.2019 tarihi itibariyle de anılan İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……. Esas, …… Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli kararı kesinleşmemiştir. Bu nedenle de işbu davada derdestlik itirazında bulunmaktayız. Derdestlik; tarafları, dava sebebi (vakıaları) ve dava konusu (talep sonucu) aynı olan bir davanın görülmekte iken ikinci kez açılmış olmasıdır. Derdestlik dava şartlarından olup, resen dikkaet alınması gerekmektedir. Mahkemenin taraflar arasında davaya konu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu sübjektif hakkın özüne dair bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında davaya konu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraza ilişkindir. Bu davada da davalı müvekkilin babasının adına kooepatif tarafından ferdileşrtirilerek tescili yaptırılan arsasını 03.11.1986 tarih ve 1672 yevmiye numaralı işlemi ile de diğer davalı … Dinğersu adına devretmesinden dolayı açılan tapu iptal davasıdırı. Yapılan bu işlemde hiçbir hata ve noksanlık olmaması sebebi açılan dava hakszı ve yasaya aykırıdır. Davacının anladığımız kadarı ile davalı …… Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi ile aralarında husumet olup söz konuus davanın kooperatife karşı açılması gerekmektedir. Davalı müvekkilere karşı açılan dava haksız olup yasal dayanaktan yoksundur. Bu husumet davacı ile davalı kooperatif arasındadır. Müvekkilime karşı dava açılması ve 1986 yılına kadar malik olan ve o tarihte devreden ve davacı ile hiçbir şekilde illiyet bağı olmayan bir işlemden dolayı dava açılması hakkın kötüye kullanılmasıdır. Haklar kullanılırken ve borç altına girilirken iyi niyet kurallarına uyum asıldır. Haklar başkalarını zararlandırma amacıyla kullanılamaz. Kullanılmasını yasa korumaz. Bir kimsenin hakkını kullanmasından yararına bir durumun doğması o hakkın iyi niyetle kullanılmış olmasıyla olasıdır. Kötü niyetle kullanılmış hak sahibine hukuken korunmaya değer bir yarar sağlayamaz. Yasal hak iyi niyetli olduğu sürece hukuki sonuç doğurur. Kötü niyetli davranışlar hukukun koruması dışındadır. Davacının tapu iptali istemi kabul edilmediği takdirde güncel değerini yasal faizi ile istemeside yasaya aykırıdır. Davacının hiçbir iddiasını kabul anlamına gelmemekle beraber bir an için davacının iddiaları kabul edilse bile davalı müvekkilimin babası 03.11.1986 tarihinde tapuda işlem yapmış ve tapsunu devretmiştir. Davacıya karşı bir borcu ve sorumluluğuda yoktur. Güncel değerin dikkate alınması gibir bir durum hiçbir şekilde söz konusu olamaz aksi bir durum bile olsa 03.11.1986 tarihinde ki değer dikkate alınması gerekir. Öncelikle işbu davanın zamanaşımı ve derdestlik itirazımız nedeniyle reddine, davada davalı-müvekkil …’nın davalı olma ehliyeti bulunmadığından, davacı tarafından, davalı-müvekkil Ümit Sabuncu aleyhine açılan işbu davanın husumet ehliyeti yokluğundan reddine, Davacı tarafından, davalı-müvekkil … aleyhine açılan işbu davanın usulden ve esastan reddine, dava masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline..” şeklinde karar verilmesini talepte bulunmuştur.
Davalı Ümit Sabuncu vekili cevap dilekçesinde özetle; “…davacı taraf dava dilekçesinin 12. maddesinde İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil davası açtıklarını ve davanın 14.12.2017 tarihinde takipsizlikten işlemden kaldırıldığını beyan etmişlerdir. İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasından verilme … Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli karar ile de anılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir, davanın açılma tarihi olan 01.02.2019 tarihi itibariyle de anılan İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli kararı kesinleşmemiştir. Bu nedenle de işbu davada derdestlik itirazında bulunmaktayız. Derdestlik; tarafları, dava sebebi (vakıaları) ve dava konusu (talep sonucu) aynı olan bir davanın görülmekte iken ikinci kez açılmış olmasıdır. Derdestlik dava şartlarından olup, Mahkemece resen her aşamada gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK derdestlik konusunu dava şartı olarak düzenlemiştir. HMK’nun 114/1 maddesinde aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olması gerektiği dava şartı olarak belirtilmiştir. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunulabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemenin HMK 115 maddesi gereği dava şartı noksanlığı nedeniyle davayı usulden reddetmesi gerekir. Bir davada derdestliğin kabul edilebilmesi için varlığı gerekli üç koşul birlikte aranır. Bunlar: 1- Bu davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açılmış olması; 2- Davanın görülmekte (derdest) olması; 3- Daha önce açılmış ve görülmekte olan o dava ile ikinci davanın yani bu davanın aynı olması koşullarıdır. davanın açılma tarihi olan 01.02.2019 tarihi itibariyle de anılan İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı ve 20.03.2018 tarihli kararı, yani davanın açılmamış sayılması kararı temyizi kabil nitelikte olup kesinleşmemiştir, yani derdesttir. Dava Tapu İptali ve Tescil davası olup, bu tür davanın hangi şartlar veya daha geniş bir yorum ile dava şartları tahakkuk ettiğinde kim yada kimlere karşı açılacağı bellidir. İşbu davada davalı-müvekkil Ümit Sabuncu’nun davalı olma yani pasif husumet ehliyeti yoktur. Kaldı ki, husumet yönü mahkemece resen göz önünde tutulur. (Yargıtay 15. HD. nin 25.02.1992 T., 1992/3772 Esas, 1992/876 Karar sayılı kararı).Belirtmek gerekir ki, usul hukukunda; kural olarak bir kişinin davaya dahil edilmesi (katılması) suretiyle taraf durumunu alması ve o kişinin leh ve aleyhine hüküm kurulmasına olanak yoktur. Eğer, taraflar arasındaki dava sonunda verilecek hüküm davanın tarafı olmayan bir kişinin hukukunu etkileyecekse Mahkemece yapılması gereken iş, ilgilisine o kişi hakkında yöntemine uygun dava açmak üzere uygun bir mehil vermek, eğer dava açılırsa açılan dava dosyasını 6100 sayılı HMK’ nun 166. maddesine göre eldeki dava dosyası ile birleştirmek ve aynı yasanın 27. maddesine göre taraf teşkilini bu şekilde sağlayıp savunma ve delillerini topladıktan sonra bir hüküm kurmak olmalıdır. Çünkü, 6100 sayılı HMK’ na göre, açılmış bir davaya teşmil yoluyla üçüncü bir kişinin davalı olarak dahil edilmesi mümkün olmadığı gibi, ıslah yolu ile de hasım değiştirilmesi ve üçüncü bir kimsenin davada davalı olarak yer almasının istenmesi mümkün değildir. Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, davaya konu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Mahkemenin taraflar arasında davaya konu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemeyeceğinden, dava sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, davaya konu sübjektif hakkın özüne dair bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında davaya konu hakkın doğumuna engel olduğu için defi değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraza ilişkindir. Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir sübjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir sübjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, “sıfat” yerine “husumet” terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu sübjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece resen göz önünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir defi de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde resen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur. Husumetin varlığı olgusu ise dava şartıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesi gereğince de mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır ve dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Nitekim yukarıda söz edilen mevzuat hükümleri doğrultusunda 14.09.1983 tarih 1980/4-1714, 1983/803 Karar sayılı Hukuk Genel Kurulu kararında da bu görüş benimsenmektedir. Ayrıca 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava şartlarını düzenleyen 114. maddesinin d bendinde “Tarafların taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları” dava şartı olarak düzenlenmiştir. Aynı kanunun 115. maddesi gereğince; “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, her aşamada araştırır. Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” hükmü amirdir. Hal böyle olunca, işbu dava, ikamesi esnasında dahi dava şartı ve hukuki yarar şartı yokluğunda açılmış demektir ve bu nedenle de işbu davanın dava şartı yokluluğundan reddi gerekmektedir. Şu anda işbu davada, dava şartları oluşmamış, dava şartları gerçekleşmemiş bir dava ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır. İşbu davamızda dava şartı oluşmadığından davacının davacı olma hakkı da (aktif husumet) ve davalının da davalı olma hakkı (pasif husumet) gerçekleşmemiştir ve davacının dava açmakta hukuki yararı da bulunmamaktadır. Çünkü, dava şartı; mahkemelerin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi, yani davayı esastan inceleyebilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan hallerdir. hukuki yarar; davacının mahkemeden talep ettiği hukuki himaye ihtiyacı olup, davacının hukuki himaye talep etmesinde himayeye değer bir yararı olmalıdır. Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli olmayıp, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması da gerekmekte olup, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Haklar kullanılırken ve borç altına girilirken iyi niyet kurallarına uyum asıldır. Haklar başkalarını zararlandırma amacıyla kullanılamaz. Kullanılmasını yasa korumaz. Bir kimsenin hakkını kullanmasından yararına bir durumun doğması o hakkın iyi niyetle kullanılmış olmasıyla olasıdır. Kötü niyetle kullanılmış hak sahibine hukuken korunmaya değer bir yarar sağlayamaz. Yasal hak iyi niyetli olduğu sürece hukuki sonuç doğurur. Kötü niyetli davranışlar hukukun koruması dışındadır. Kaldı ki, davacı anayasal bir hak olan dava açma haklarını, inandırıcı, gerçekçi ve samimi bir şekilde kullanmamıştır. Davacı anayasal bir hak olan dava açma hakkını kötüye kullanmaktadır. Davacı davaya konu hususları yeterince ve gereğince araştırmadan ve düşünmeden işbu davayı ikame etmiştir… Durum davacı tarafından gereği ve yeteri kadar araştırılmadan iddia, dava ve talepte bulunulması halinde, hukuka uygun olan bu dava ve talep ve hak kullanma, amacından saptırılmış olur ve dava edilen tarafı bilerek veya ağır kusurla zarara sokmak amacıyla kullanılmış olur ve bu takdirde de hukuka aykırılık ortaya çıkmış olur. Kötüye kullanılan bu hak, kanunen himaye görmez. Bu hususun davanın her aşamasında ileri sürülmesi ve hatta mahkemenin kendiliğinden (re’sen) nazara alması gerekir. Haksız yere ve kötü niyetle açılmış davalarda, kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Ancak her hak gibi, dava hakkı da sınırsız değildir. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun Dürüst Davranma alt başlıklı 2. maddesinde herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ilkesine yer verilmiş, devamında da bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz kuralı getirilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun iyi niyet başlıklı 3. maddesinde ise Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz, denilmektedir. Dürüstlük kuralı bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlak ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir. Hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler Hakkın kötüye kullanıldığı savunma olarak ileriye sürülmüş olmasa dahi bu husus defi değil itiraz olarak kabul edildiğinden hakim, dava dosyasından anlaşılan böyle bir durumu resen göz önüne almak zorundadır öncelikle işbu davanın derdestlik itirazımız nedeniyle reddine, davada davalı-müvekkil Ümit Sabuncu’nun davalı olma yani pasif husumet ehliyeti bulunmadığından, davacı tarafından, davalı-müvekkil Ümit Sabuncu aleyhine açılan işbu davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine, davacı tarafından, davalı-müvekkil Ümit Sabuncu aleyhine açılan işbu davanın usulden ve esastan reddine, Dava masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini…” şeklinde talepte bulunmuştur.
Ticaret Sicili Müdürü Mehmet Ak cevap dilekçesinde özetle: “…sicil kayıtlarının tetkikinde kooperatifin 08/11/1977 tarihinde kurulduğu, en son tescil edilen genel kurulunun 30/11/1998 tarihinde tescil edildiği, 6102 Sayılı Yasanın geçici 7. Maddesi gereği 11/06/2013 tarihinde münfesih sayılarak tescilli adresine ihtarda bulunulduğu, bu hususun 25/04/2013 tarih 8307 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı, yasal süresi içerisinde ihtarımıza yanıt verilmemesi nedeniyle 23/05/2014 tartihinde sicil kaydının resen silindiği, bu hususun 12/06/2014 tarih 8589 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı tespit edilmiştir. İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin…….E 16/10/2014 tarihli kararı ile ise kooperatifin ihyasına karar verildiği, söz konusu ihya kararının 16/07/2015 tarihinde tescil edildiği tespit edilmiştir. Müdürlüğümüz tarafından yapılan işlemlerde herhangi bir hukuka aykırı husus bulunmamaktadır. Bununla birlikte işbu davanın konusu tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacının dava dilekçesinde bahsetmiş olduğu iddia ve taleplere ilişkin olarak Müdürlüğümüzün herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Müdürlüğümüz tarafından yapılan işlemlerden dolayı herhangi talep bulunmamaktadır. Dolayısırla Müdürlüğümüze husumet yöneltilmesi mümkün değildir. Müdürlüğümüz davanın konusu ve talep edilen hususlarda Müdürlüğümüzün bilgisi ve Müdürlüğümüz tatafından gerçekleştirilmiş herhangi bir işlem bulunmadığından Müdürlüğümüz açısından husumet yönünden davanın reddine ve Müdürlüğümüz alevhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmemesine karar verilmesini..” şeklinde talepte bulunmuştur.
Davalı … Dinğersu mahkememizde alınan beyanında: “….Biz söz konusu taşınmazı 1986 yılında …den satın aldık. Söz konusu taşınmaz daha önce ………Arsa ve Yapı Kooperatifinin arsası iken Ümit Sabuncu kooperatifi yönetmekteydi kooperatif ortaklarından birinin üyelik aidatını ödememesi nedeni ile kooperatife ait bu arsa …’e satılmış … de bu arsayı aldıktan sonra adı geçen kooperatife ayrıca üye olmuş … arsayı aldıktan ve kooperatife üye olduktan 2 yıl sonra bu taşınmazı bana sattı dolayısıyla ben de bu arsayı alarak kooperatif üyesi olmuş oldum ve aidat ödemeye başladım. … taşınmazı bana saattıktan sonra üyelikten kendisi doğal olarak üyelikten çıkmaktadır. Ayrıca teblişgat üzerine dosyaya yapmış olduğum yazılı beyanımı tekrar ederim ben 1986 yılından beri bu tapu nedeniyle vergi ödemekteyim ve halen söz konusu taşınmazın kaydı üzerimdedir buna ilişkin tapu belgesinin bir suretini dosyaya ibraz ediyorum . Açılan davanın reddini istiyorum ben ev sahibi olmak amacıyla arsa aldım kooperatife üye oldum halen tarafıma verilmiş herhangi bir bina yoktur söz konusu arsa keçi barınağı olarak kullanılmaktadır. Asıl mağdur olan benim. Kooperatif evi yapmadığı gibi yıllardır vergi ödüyorum..” şeklinde beyanda bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE & NETİCE VE KANAAT:
Tüm dosya kapsamı birlikte incelenmekle;
Davacının kooperatif hukukundan kaynaklı bir kısım hak iddiası ve taleplerde bulunduğu, buna göre;
” yolsuz olarak yapılan tescil sebebıyle tapunun iptali ile tescilin davacı adına yapılmasına karar verilmesine, söz konusu istem Mahkeme tarafından uygun görülmez ise davacının ödemiş olduğu taşınmazların güncel bedellerinin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak, davacıya ödenmesi veyahut istemimiz uygun görülmez ise kooperatifin uhdesinde bulunan 2 tane arsanın sözleşme konusu arsaların m2lerine uygunluğu halinde davacıya devrinin yapılması, değeri az ise davalılardan parasal değeri kadar tamamlandırılmasına”
Şeklinde alternatifli olarak dava ve taleplerin var olduğu görülmüş ise de,
Zamanaşımına dair gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (madde 126/4) , gerekse de meri 6098 sayılı ile Borçlar Kanunu ile kooperatif kaynaklı talep ve dava hakları 5 yıllık zamanaışımına tâbi kılınmışlardır.
“II. Beş yıllık zamanaşımı
MADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.”
Bu anlamda dava konusu hadisede davacının talep muhtevasının da yolsuz tescil kaynaklı terditli talepler olduğu görülmekle davanın butlana, muvazaaya dayalı klasik tapu iptal tescil davalarından olmayıp esas itibari ile kooperatif işlem ve tasarrufları kapsamında yapılmış hususlara dair olduğu, bu doğrultuda … vekilinin zamanaşımı def’i yerinde görülmekle davalı ve diğer davalıların husumet, derdestlik ile sair esasa dair ididalarının ve davacı iddialarının değerlendirilme imkanının bulunmadığı,
Bu itibarla davacının zaman itibari ile dava ve talep hakkının zamanaşımına uğraması sebebi ile dava ve talepde bulunamayacağı kanısına varılmış olmakla davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davacının davasının zamanaşımı sebebi ile REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL maktu ilam harcının, peşin alınan 170,78 TL harçtan mahsubu ile kalan 90,08‬ TL’nin kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama harç ve giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı … mirasçıları ve davalı …, davalı ……….. ile davalı … kendisini duruşmalarda vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne göre 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılara müştereken ve müteselsilen verilmesine,
5-Davacının yatırdığı gider avansından kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde re’sen iadesine,
6-Davalı Davalı … mirasçılarının yatırdığı delil avansından kullanılmayan kısmının, karar kesinleştiğinde re’sen iadesine,
Dair ; davacı vekilinin yüzüne karşı ve davalı vekilinin yokluğunda;
Dair karar HMK 341 vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer mahkemeye verilecek dilekçe ile istinaf yoluna başvurabileceği belirtilerek;
Açıkça okunup usulden anlatıldı.06/07/2022

Katip …
¸e-imza

Hakim …
¸e-imza