Emsal Mahkeme Kararı İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/708 E. 2021/756 K. 22.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/708 Esas
KARAR NO : 2021/756

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 08/05/2017
KARAR TARİHİ : 22/10/2021

Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/09/2021 tarih … E, … K. sayılı kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edildiği ve dosyanın yukarıda belirtilen esasa kaydının yapıldığı görülmekle dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesine verilen 08/05/2017 tarihli dava dilekçesi ile, 18/09/2015 tarihinde meydana gelen yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasında, davalı …’un sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracı ile davacının maliki olduğu ve olay günü sevk ve idaresinde bulunan … plakalı araca çarptığını, meydana gelen trafik kazasında davacının, ağız ve çene bölgesinden yaralandığını, çenesinde kırık oluştuğunu ve dişlerinin kırıldığını, bu durumun hastane raporları ile sabit olduğunu, trafik kazası tespit tutanağında davalı tarafın sola dönüş kuralına riayet etmediğinden ve yasal sınırın üzerinde alkollü araç kullanmaktan dolayı kusurlu olduğunu ve kazanın bu sebeple meydana geldiğini, tahkikat sonucunda davacının maddi zararının değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere bu aşamada asgari 11.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiilin gerçekleştiği tarih olan 18/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
Dava dilekçesi davalı … şirketine tebliğ edilmiş, davalı … şirketi tarafından verilen 30/05/2017 tarihli yanıt dilekçesi ile, davacı şirketçe sigortalı … plakalı aracın da karıştığı 18/09/2015 tarihli kazada yaralanan davacının malul olduğu iddiası ile maddi tazminat talepli olarak ikame edilen davanın haksız ve hukuka aykırı olduğu için reddedilmesi gerektiğini, davadan önce davacının davalı şirkete eksik evrakla başvurduğunu, eksik evrakların tamamlanmasının istendiğini ancak davalının eksik evrakları tamamlamaması sebebiyle dosya kapsamında yapılan araştırma ve incelemenin bitmesi beklenmeden davanın ikame edildiğini, davalı şirketin sorumluluğunun poliçe limitleri dahilinde sigortalı araç sürücüsünün kusuru ile sınırlı olduğunu, maluliyet varlığı ve oranının belirlenmesi hususunun Adli Tıp Kurumu tarafından yerine getirilmesi gerektiğini, zarar hesabı için seçilecek bilirkişinin Aktüerler siciline kayıtlı kişilerden olması gerektiğini, davacının söz konusu olaydan dolayı sosyal güvenlik kurumundan herhangi bir ödeme alıp almadığının tespiti gerektiği, haksız ve mesnetsiz davanını reddini, yargıalma giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Dava dilekçesi davalı …’a tebliğ edilmiş, … vekili tarafından verilen 31/05/2017 tarihli yanıt dilekçesi ile, açılan davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, Ödemiş …. ASLCM’nin … esas sayılı dosyası ile davalının sanık olarak yargılandığını ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini, ceza dosyası ve kaza tespit tutanakları incelendiğinde yaşanan olayda asli kusurlunun davacı yan olduğunu, davalıya atfedilen kusur oranını kabul etmediklerini, davalının da olay nedeniyle yaralandığını, hem kendisinin hem de aracının zarar gördüğünü, davacının diş kırığı nedeniyle 3 aydan fazla süre çalışamadığı bu nedenle elde edeceği gelirden mahrum kaldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, lehlerine yargılama gideri ve vekalet ücreti takdir edilmesini talep ettikleri görülmüştür.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava;18/09/2015 tarihinde meydana gelen yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasında, kazaya karışan … plakalı araçta oluşan bakiye hasar ve bakiye değer kaybı ile cismani zararının tazmini istemi ile açılan tazminat davasıdır.
Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esas, … karar sayılı 07/09/2021 tarihli kararı ile “…görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu; Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı gereğince “İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları” olarak belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Nöbetçi İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine/gönderilmesine, esas hükümle birlikte istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 kara sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde;
İş bu dava 08/05/2017 tarihinde açılmış ve Ödemiş … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas numarasına kaydedilmiştir. Davanın açıldığı tarih itibariyle Mahkemenin görevi ve yetkisi konusunda bir uyuşmazlık dosyada tespit edilememiştir.
Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerekmektedir.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Aynı kararda karar tarihinde derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerekmektedir. İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin yasal bir düzenleme yapılmamıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık yönünden görevli ve yetkili mahkeme davanın açılmasından önce kanunen belirli olan Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmamaktadır.
Mahkemece her ne kadar Hakimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli, 608 sayılı kararı ile, Ödemiş Asliye Hukuk Mahkemelerinin ticaret mahkemesi sıfatının kaldırıldığı gerekçe gösterilerek dava tarihi itibariyle, mahkemenin iş bu dosyaya bakmakla görevli olmadığı belirtilmiş ise de, Hakimler ve Savcılar kurulu tarafından verilen kararın içeriği itibariyle, mahkemenin ticaret mahkemesi sıfatının kaldırıldığını gösterir bir husus tespit edilemediği, yine mahkeme kararında dayanılan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/19086 esas, 2015/1163 karar sayılı kararında bahsi geçen HSYK kararı ile Deniz İhtisas Mahkemesi olarak İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin belirlendiği ve bu uyuşmazlıklara ilişkin yapılan belirlemenin TTK md 5/2 hükmüne dayandırıldığı, kanuna dayalı şekilde yapılan işlem ile mahkememize devrine karar verilen dosyanın mahkememize gönderilmesine dayanak işlemlerin birbirinden farklı olduğu, bu nedenle devir kararında dayanak gösterilen Yargıtay Kararının iş bu dava dosyasına uyarlanabilecek hususlar taşımadığı anlaşılmıştır.
Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen devir kararının yasa yolu açık olarak hükme bağlandığı, kararın taraflara tebliğ edildiği ve herhangi bir yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşme işleminin yapılması sonrası mahkememize gönderildiği ve bu hali ile verilen kararın görevsizlik kararı olarak kabul edilip mahkememizce olumsuz görev uyuşmazlığının çıkarılması gerektiği anlaşılmıştır.
HMK md.114/1-c hükmüne göre görev dava şartı olup, HMK md.115/2 hükmüne göre ise iş bu dava şartının davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği düzenlenmiş olup bu hali ile mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmesi gerektiği anlaşılmış aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın, HMK md. 114/1-c ve md.115/2. Hükümleri uyarınca dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE,
Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
Görevli mahkemenin HMK md.20/1 uyarınca Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesi(Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyle ) olduğuna,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde başvuruda bulunulduğu takdirde dava dosyasının çıkarılan olumsuz görev uyuşmazlığı nedeniyle görevli mahkemenin belirlenmesi için İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3- Kararın Kanun yoluna başvuruya konu olması ve istinaf isteminin bu nedenle reddine karar verilmesi ve bu şekilde kararın kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde başvuru olduğu takdirde dosyanın görevli ve yetkili Ödemiş Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından ele alınmasına,
4-Kararın taraflara TEBLİĞİNE
Dair karar, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesine başvuru yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda açıkça okundu.22/10/2021

Yazman …
e-imzalıdır

Yargıç …
e-imzalıdır