Emsal Mahkeme Kararı İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/137 E. 2021/324 K. 14.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/137
KARAR NO : 2021/324

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 10/06/2016
KARAR TARİHİ : 14/04/2021

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı … vekilinin 10/06/2016 harç tarihli dava dilekçesi ile; Müvekkili şirketle davacı şirketin hâkim hissedarlarının kardeş olup yıllarca birlikte çalıştıktan sonra 2003 yılında fabrika ve işletmelerini ayırdıklarını, aralarında iştigal konularında bir sorun çıkmaması için 21.07.2003 tarihli sözleşme imzaladıklarını, bu sözleşmeye göre müvekkili şirketin polistren köpük davalı …’nin ise polietilen film ve polistren rijit kap üretmeyi taahhüt ettiği, dava dışı …’nin ise plastik çember üretmeyi kabul ettiğini, bu sözleşmenin imzalanmasından itibaren 5 yıl içerisinde hiçbir şirketin diğerinin üretim konusuna el atmayacağını, diğer şirketin üreteceği ürünleri üretmeyeceğini aksi halde 1.000.000 USD cezai şart ödeyeceğini taahhüt ettiğini, bu sözleşmeye rağmen davalı …’nin polietilen film ve polistren rijit kap üretiminin dışında sözleşmeyi ihlal etme hazırlığına girişerek yurt dışından bu alanda üretim yapmaya yarayan makine ve cihazlar getirttiğini, 2005 Ağustos ayı içerisinde kendi fabrika binası içinde şirketin hâkim hissedarı …’in yanında sigortalı olarak çalışan … ve … isimli kişilerin adına …’ne kurdurduğunu, fabrika içerisinde bir alanı bu şirkete tahsis ettiğini, yurtdışından getirilen bu makineleri küçük bir bedelle …’ne kiralamış gösterdiğini ve polistren köpük üretmeye başladığını, davalı …’nin … ile arasındaki muvazaalı işlem nedeniyle 21.07.2003 tarihli sözleşmenin dolanarak müvekkilinin üretim sahasına müdahale edeceğini, bu konuda … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … Değişik iş sayılı dosyasında tespit yaptırıldığını ve 23.01.2006 tarihli bilirkişi raporunun alındığını, bu kapsamda İzmir … ATM’de … Esas sayılı dosyasıyla 50.000 USD cezai şart ve marka hakkının ihlali nedeniyle 10.000 TL manevi tazminat talepli dava açtıklarını, davanın görevsizlik kararıyla İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne gönderildiği ve bu Mahkemenin … Esas … Karar sayılı dosyasında yapılan yargılamayla bu Mahkemece değerlendirildiğini, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun m.4 ‘e aykırılık tespit edilmesiyle cezai şart talebinin reddine, 10.000 TL manevi tazminata hükmedildiği, bu kararın temyiz edilmesiyle Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas, … karar sayılı kararıyla 4054 sayılı kanun m.4’ün uygulanma yerinin bulunmadığı, 818 sayılı BK m.96/2 (97/2) ve 6762 sayılı TTK m.56 hükümlerinin uygulanmasının gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulduğunu, karar düzeltme talebinin ise reddedildiği, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esasına kayıtlı dosyanın halen devam ettiği, Yargıtay bozma kararında … ile …’nin muvazaalı ve birlikte hareket ettiğinin belirlendiğini, …’nin kurucu ortakları … ve …’ın 08.07.2009 tarihli kararla şirket hisselerine …, … ve …’e devrettiği, bu kişilerin aynı zamanda …’nin de ortakları olduğunu sözleşmedeki 5 yıllık cezai şart süresinin 21.07.2008 tarihinde bittikten sonra 2009 yılında hisse devrinin yapıldığını, 818 sayılı BK m.97/2’ye göre bir şeyin yapılmamasını taahhüt edip buna aykırı hareket eden tarafın zarar ve ziyanı ödemekle mükellef olduğunu, davalının akde aykırılığı nedeniyle cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde talep konusu yapılmayan 950.000 USD cezai şartın tahsili için davalı şirket hakkında İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasıyla takip yapıldığını, davalının yetki itirazında bulunduğunu, bunun üzerine dosyanın Kemalpaşa İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında icra takibi yapıldığı ve takibe itirazla takibin durduğunu belirterek itirazın iptali, takibin devamı, %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı … Vekilinin süresinde verdiği 12.07.2016 tarihli cevap dilekçesinde; davacı tarafın açmış olduğu davanın ve icra takibinin zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı ile davanın reddini talep ettiklerini, 21.07.2003 tarihli sözleşmeden kaynaklı tüm taleplerin sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl süreyle bağlayıcı olarak kabul edildiğini, 6762 sayılı TTK m.60 uyarınca 56. maddede yazılı davaların davaya hakkı olan tarafın bu haklarının doğumunu öğrendiği günden itibaren 1 yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağının belirtildiği, sözleşme tarihinden itibaren 5 yıl süreyle geçerli olarak sözleşmenin yapıldığını, 21.07.2008 tarihi itibariyle sözleşmenin sona erdiğini, ayrıca müvekkili aleyhine İzmir … ATM’de … Esas sayılı dosyasıyla açılan davanın halen İzmir Fikri ve Sınai Hakları Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasıyla derdest olduğunu, davacının 2006 yılında cezai şartları talep etme hakkını öğrendiğinin belirlendiğini, müvekkili aleyhine icra takibinin 12.06.2015 tarihinde başladığını, 6762 sayılı TTK m. 60 uyarınca zamanaşımının geçtiğini, TTK ‘nın Borçlar Kanununa göre özel kanun olduğunu, bu nedenle TTK hükümlerinin uygulanması gerektiğini, ayrıca davacının İzmir … ATM’nin … Esas sayılı dosyasıyla da sözleşmeden kaynaklı cezai şerh talebinde bulunduğunu ve bu davanın İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasıyla derdest olduğunu, belirterek cezai şart talebine ilişkin talebin derdestlik nedeniyle reddinin gerektiğini, şirketin ilk olarak 1979 yılında kurulduğunu, 1995 yılında şirketin bölünmesiyle … ve …’nin kurulduğunu, 2003 yılında da üretim alanının bölünmesine karar verildiğini, TTK m.56 kapsamında haksız rekabete ilişkin hükümlerin belirlendiğini, 4054 sayılı kanun haksız rekabet hükümlerine göre özel nitelikte bir kanun olduğunu, … unvanlı faaliyette bulunan 3 şirketin üretim alanları ve çeşitlerinin ayrı ayrı belirlendiğini ve birbirlerinin yaptığı üretimi yapmamayı taahhüt ettiklerini, sözleşmede üretim yapmama konusunda taahhüt bulunduğunu ancak bir başka firmanın yapmış olduğu ürünü satın alınarak piyasaya satışını engelleyen bir hükmün bulunmadığını, müvekkilinin bu sözleşme kapsamında üretimi yasaklanan ürünü yapmadığını, dava dışı …’nin bu ürünleri üretmesine engel bir hal bulunmadığını, bu ürünlerin sadece …’den değil başka firmalardan da satın alındığını, davacının iddiasını ispatlayamadığını, müvekkilinin davacıyla olan sözleşmeyi imzaladıktan sonra üretime ilişkin makinelerin atıl kaldığını, daha önceden satın alınan makinelerin da kullanılamaz duruma geldiğini, bu nedenle …’ne aylık 15.000 TL, yıllık 180.000 TL bedelle kiralandığını, …’nin muvazaalı olarak kurulmadığını, şirketin köpük kap ürettiğine ilişkin hiçbir delil olmadığını, böyle bir üretim yapmadığını, iddiaların hukuki dayanaktan yoksun olduğundan talebin reddinin gerektiğini, ayrıca istenen cezai şart miktarının da müvekkilinin ekonomik olarak mahvına sebebiyet vereceğini, cezai şartta indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddi ve %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davacı vekilinin 22.08.2016 tarihli replik dilekçesinde; davalı tarafın zamanaşımı definin yerinde olmadığını, davanın haksız rekabet veya haksız fiilden kaynaklanan bir dava olmadığını, 21.07.2003 tarihli sözleşmeden kaynaklanan cezai şartın tahsiline ilişkin açılan bir itirazın iptali davası olduğunu, 818 sayılı BK m.125’e göre her davanın 10 senelik zamanaşımına tabi olduğunu, 21.07.2003 tarihli sözleşmenin uygulanma süresinin 5 sene olduğundan 10 yıllık zamanaşımı süresinin 21.07.2008’de başlayıp 21.07.2018’de dolacağını, zamanaşımı definin reddinin gerektiğini, derdestlik iddiasının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını, 1.000.000 USD’lik cezai şartın 50.000 USD’lik kısmının İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde … Esas sayılı dosyasında, 950.000 USD’lik kısmının ise bu davada talep edildiğini, 1.000.000 USD’lik tutarlı cezai şartın 50.000 USD’lik kısmının dava konusu edilmiş olmasının geri kalan 950.000 USD’lik kısmı için takip yapmaya engel olmadığına, davalı şirket ile dava dışı … arasındaki muvazaa ilişkisinin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin kararında değerlendirildiğini, …’nin fabrika binası içerisinde düşük bir bedelle makineleri kiralamasının kötü niyeti gösterdiğini, davalı şirketin tüzel kişi tacir olduğunu, cezai şartın indirilmesini talep edemeyeceğini belirterek talebini tekrar etmiştir.
Davalı tarafın 19.09.2016 tarihli düplik dilekçesinde; davacının BK m.125’e göre 10 yıllık zamanaşımının dolmadığı iddiasının doğru olmadığını, 21.07.2003 tarihli sözleşmeden kaynaklanan tüm taleplerin zamanaşımına uğradığını, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında bozma kararında 6762 sayılı TTK’nın m.56 ve devamındaki hükümlerin tartışılması gerektiğinin belirtildiği, 6762 sayılı TTK m.62’de 58. maddede yazılı olan davaların bir yıl ve her halde 3 yılda zamanaşımına uğrayacağının belirtildiği, taraflar arasında yapılan sözleşmenin 21.07.2003 – 21.07.2008 arasını kapsadığını, 2015 yılına kadar TTK m.62’deki 3 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, ayrıca İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasının halen derdest olduğunu, 6762 sayılı TTK’nın 818 sayılı BK’ya göre özel kanun olduğunu, taraflar arasında yapılan sözleşmenin üretim yapmamayı taahhüt olarak belirlendiği, marka hakkına tecavüz edilmesinin söz konusu olmadığı, müvekkilinin sözleşmeye aykırı bir işlem veya eylem yapmadığını, yasaklanan ürünleri üretmediğini, davacı tarafın müvekkili ile muvazaalı ilişki bulunduğuna yönelik iddiasının mesnetsiz olduğunu, ayrıca … şirketi hisselerinin 2009 yılında müvekkili şirket hissedarları tarafından satın alınmasının sözleşmeye aykırı bir durum oluşturmadığını, müvekkilinin kiraladığı makineleri geri almak istediğini, ancak … yetkililerinin makineleri geri vermek yerine hisseleri devretmeyi kabul ettiklerini, 2009 yılında 158.000 TL devir bedeli ile hisselerin devredildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Dava; taraflar arasında yapılmış olan 21.07.2003 tarihli sözleşmeye istinaden haksız rekabet eyleminin tespiti, men’i ve 950.000 USD cezai şartın davalıdan tahsiline ilişkindir.
Tarafların delilleri toplanılmış ve değerlendirilmiştir.
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı dosyası, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası, 21.07.2003 tarihli sözleşme, dava dışı … ile yapılan kira sözleşmesi, …’nin hisse devir sözleşmesi, Kemalpaşa İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası incelenmiştir.
Kemalpaşa İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası incelendiğinde; Takip alacaklısı … ile takip borçlusu … aleyhine İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında 12.06.2015 tarihinde 950.000 USD asıl alacak üzerinden ilamsız icra takibine geçtiği, icra takibi dayanağının 21.07.2003 tarihli sözleşme olarak gösterildiği, borçlunun 17.06.2015 tarihinde yapılan tebligatta 19.06.2015 tarihinde itiraz ederek takibi durdurduğu, itirazında ödeme emrinin gönderilmediği, sözleşmenin geçersiz olduğu, cezai şartın talep edilmesini gerektiren bir eylemin olmadığı, zamanaşımının dolduğu talebinde bulunduğu, ayrıca davalı borçlunun 19.06.2015 tarihinde yetki itirazında bulunarak Kemalpaşa İcra Dairelerinin yetkili olduğunu, davanın İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde derdest olduğunun bildirildiği, bu itiraz üzerine takibin 19.06.2015 tarihinde durduğu, takibin talep üzerine Kemalpaşa İcra Müdürlüğü’ne gönderildiği ve … Esas sayısını aldığı, 30.06.2015 tarihide ödeme emrinin düzenlenerek borçluya gönderildiği, borçlunun 06.07.2015 tarihinde tebligat ödeme emrini aldığı ve 08.07.2015 tarihinde aynı sebeplerle borca itiraz ederek takibi durdurduğu, takibin aynı tarihte durduğu belirlenmiştir.
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı dosyasında davacının aynı taleplerle 1.000.000 USD cezai şart alacağının bulunduğunu belirterek haksız rekabetin men’i ve 50.000 USD cezai şartın ve 10.000 TL manevi tazminatın tahsilini talep ettiği, yapılan yargılamada Mahkemenin taraflar arasında 21.07.2003 tarihli sözleşmenin 4054 sayılı Rekabeti Korunmasına Yönelik Yasanın 4. maddesinde yer alan hükme aykırılık teşkil ettiği, bu yasanın 5. maddesi hükmüne göre şirketlerin rekabeti sınırlayıcı anlaşma yapamayacakları, aynı yasanın 56. maddesine göre sözleşme geçersiz olduğundan cezai şart talep edilemeyeceği, emredici kurallara aykırılık nedeniyle MK m.2’in uygulanamayacağı belirtilerek davanın reddine karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas, … Karar sayılı kararıyla 4054 sayılı kanun m.4-5 ve 56’ya göre yapılan değerlendirmede görevli Mahkemesi’nin ihtisas Mahkemesi olan İzmir’deki Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilerek kararın bozulduğu, Mahkemece 27.09.2011 tarih, … Esas, … Karar sayılı görevsizlik kararıyla dosyanın Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verildiği belirlenmiştir.
İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasının incelenmesiyle; Davacı …’nin davalı … aleyhine ve … aleyhine açmış olduğu davanın görevsizlik yoluyla İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nden gönderilmesiyle yapılan yargılamayla; … unvanının değerlendirildiği, davanın kısmen kabulü ile cezai şart talebinin reddine ve 10.000 TL manevi tazminata, davalılardan müteselsilen tahsiline karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas, … Karar sayılı ve 03.03.2015 tarihli kararla Mahkemenin 4054 sayılı kanun m.4 uygulama yerinin bulunmadığının nazara alınarak 818 sayılı BK m.96/2 (97/2) ve 6762 sayılı TTK m.56 ve devamına göre sözleşme hükümlerini tartışarak davalıların üretime yönelik faaliyetlerinin haksız eylem teşkil edip etmediğinin belirlenmesi neticesine göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararı bozduğu, Mahkemenin yaptığı değerlendirmenin bu kapsamda kalmadığı, ayrıca davalıların temyiz itirazına göre … ibaresinin tarafların markasında baskın unsur olmasına rağmen 1996 yılından beri fatura düzenlenerek kullanıldığı, buna sessiz kalınmasına rağmen TMK m.2’ye göre uzun süre sessiz kalınmasına rağmen dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiğinden bozulduğu, bozma üzerine Mahkemece yapılan yargılamada …, … sayılı kararla … markasının taraflar arasındaki sözleşmeden davalı tarafından kullanılmasına ilişkin bir takım kısıtlamalar bulunduğu, davalının polistren köpük ürünleri üretmemeyi taahhüt ettiği, iki şirket arasındaki bu sözleşmenin centilmenlik sözleşmesi olarak değerlendirildiği, TBK m.113’e göre emredici hükümlere aykırı olmadığı, bu sözleşme kapsamında davalının 1.000.000 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiği, sözleşmenin diğer tarafı davalının … firmasıyla anlaşarak sözleşmeyi ihlal ettiği, cezai şarttan sorumlu olduğu hükmüne varıldığı, hukukun genel ilkeleri ve marka hukukuna özgü koruma ilkeleri çerçevesinde davalının bu fiiline karşılık davacının bir süre sessiz kalmasını kabul ettiği anlamına gelmediği, belirtilerek bozma kapsamında … ibaresi/markasının polistren kap ve diğer mamulleri üretmede isminin kullanılmasının haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile bu ürünlerin kaldırılması ile davacıya teslimine, aynı zamanda manevi tazminattan ve 50.000 USD cezai şartın tahsiline karar verildiği belirlenmiştir.
İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde talep konusu olan davanın Mahkememizde açılan derdest davayla aynı talepleri kapsadığı, … markasının davalı tarafça kullanıldığı ve polistren köpük ürünleri üretildiği iddiasını taşıdığı, belirlenmiştir.
Davalı tarafın cevap dilekçesinde yer alan zamanaşımı, derdestlik itirazlarının incelenmesiyle; İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinde davacının … Esas … Karar sayılı kararla aynı konuda tarafları ve sebebi aynı olan ancak kısmi dava açtığı, derdest davamızın ise talep edilen cezai şartın geri kalan kısmına ilişkin olması nedeniyle derdestlik dava şartının gerçekleşmediği belirlenmekle; derdestlik dava şartı itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalının diğer itirazı olan zamanaşımı definin değerlendirilmesiyle de; talep konusu alacağın sözleşmeye dayalı olduğu, sözleşme kapsamında zamanaşımının değerlendirilmesinin gerekli olduğu, ancak bu incelemenin esasa girilmesiyle yapılması gerektiği, davanın görevli mahkemede görülmesi gerektiği, davacının talebinin daha önce İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan ve … Esas, … Karar sayılı dosyasında hükme bağlanan kararın Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas, … Karar sayılı 25.11.2010 tarihli kararıyla görev yönünden bozulduğu ve davacının talep konusu olan 950.000 USD cezai şartın değerlendirilmesinin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname m.71’e göre İhtisas Mahkemesi İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi tarafından görülmesi gerektiği belirtildiğinden görevsizlik kararı verilmiştir.
Mahkememizce verilen bu görevsizlik kararı İstinaf … HD sinin … Esas ve … karar sayılı kararı ile kaldırılmış ve taraflar arasındaki ihtilafın “haksız rekabetten doğan cezai şart istemine ilişkin olduğu” belirtilerek görevli mahkemenin İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu gösterilmiştir.
Mahkememizce bu karar kapsamında yargılamaya devam olunmuş ve zamanaşımı defi değerlendirilmiştir.
Taraflar arasındaki ihtilafın İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında yer alan uyuşmazlık konusu alacağın Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin … Esas, … Karar sayılı ve 03.03.2015 tarihli kararla Mahkemenin 4054 sayılı kanun m.4 uygulama yerinin bulunmadığının nazara alınarak 818 sayılı BK m. 96/2 (97/2) ve 6762 sayılı TTK m.56 ve devamına göre sözleşme hükümlerini tartışarak davalıların üretime yönelik faaliyetlerinin haksız eylem teşkil edip etmediğinin belirlenmesine ve bu durumun neticesine göre bir karar verilmesi gerektiğinden kararı bozduğu tespit edilmekle haksız rekabet hakkındaki hükümler tartışılmalıdır.
6103 sayılı TTK nın yürürlük kanunu m. 2/1-a ve m.6 gereği zamanaşımı süresi hakkında 6762 sayılı TTK m. 56 – 65 arasındaki hükümler uygulanacaktır. Somut olayda davacının davasının haksız rekabete dayalı 6762 sayılı TTK m. 58 de yer alan bir hukuk davası olup davalının zamanında verdiği cevap dilekçesinde de belirttiği üzere haksız fiile dayalı bu dava da eTTK m.62 ye göre “eTTK–m.62) 58 inci maddede yazılı davalar, davaya hakkı olan tarafın bu hakların doğumunu öğrendiği günden itibaren bir yıl ve her halde bunların doğumundan itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; ceza kanunları gereğince daha uzun bir müruruzaman müddetine tabi olan, cezayı müstelzim bir fiil işlenmiş bulunursa, bu müddet hukuk davaları hakkında da caridir.” hükmü gereği zamanaşımına uğramıştır. Davacı taraf 21.07.2003 tarihli sözleşme kapsamında bu haksız rekabet koşulları oluştuğu iddiasıyla İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesinde 10.02.2006 tarihinde … esas sayılı dosya ile dava açmıştır. TTK m.58 deki şartların oluştuğunu iddia etmiş ve 1.000.000 USD olarak kararlaştırılan cezai şarttan 50.000 USD sini talep etmiştir.
Bu halde davacının bu şartlarda geri kalan cezai şart alacağını talep etmesi için süre “bu hakkın doğumunu öğrendiği tarihten itibaren” başlamış olup 1 yıllık ve 3 yıllık süre dolmuştur. Ayrıca ceza zamanaşımı müddetleri de 765 sayılı TCK m.102/4f ve 103 ile yine 5237 sayılı TCK m.66 / 1-e bendi gereğince dolduğu kabul edilerek davacının takip yaptığı 12.06.2015 tarihi itibarıyla davalı gerek icra dosyasında ve gerekse derdest dava da zamanaşımı definde bulunduğundan haksız rekabete dayalı bu davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen bu karar davacı tarafından yeniden istinaf edilmekle, İzmir BAM … Hukuk Dairesinin 05.02.2020 tarihli … Esas … Karar sayılı kararıyla Mahkememiz kararı ” …Davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, cezai şarta ilişkin hükümlerin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaat ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevk etmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.) 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 161. maddesi (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesi) uyarınca sözleşmenin tarafları cezai şartın miktarını tayinde serbest iseler de hâkim fahiş gördüğü cezaları tenkisle mükelleftir. Ancak, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 24. maddesi (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 22. maddesi) uyarınca tacir sıfatını haiz bir borçlu cezai şartın (ceza koşulu) fahiş olduğu iddiasıyla cezanın indirilmesini mahkemeden isteyemez. Sadece cezai şart, miktar itibariyle tacirin ekonomik mahvına sebebiyet verecekse tacir bu nedenle cezai şartın ahlak ve adaba aykırılığından bahisle tenkisini isteyebilir (Yargıtay 11. HD’nin 17.11.2015 t.li, 2015/607 E. 2015/12131 K. sayılı kararı).
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmede tarafların 5 yıl süre ile diğer tarafın ürünlerini ürettiği takdirde, bunu yapan taraf diğer tarafa 1.000.000 USD cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt etmiş olmakla, öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/I. (BK. md. 158/I) maddesindeki seçimlik ceza koşulu (cezai şart) niteliğindedir.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan davalar, 818 sayılı BK’nın 125. maddesi (6098 sayılı TBK’nın 146. maddesi) uyarınca on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Zamanaşımının kesilmesi sebeplerini düzenleyen 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi) gereğince; borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse ya da alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa zamanaşımı kesilir.
Somut olayda, 21.07.2003 tarihli sözleşmede davalı …. ceza-i şart sorumluluğunu 5 yıl süreyle üstlenmiştir. 5 yıllık süre 21.07.2008 tarihinde dolmuştur. Buna göre, sözleşmeye aykırılık nedeniyle zamanaşımı süresi 21.07.2018 tarihinde dolacak olup, zamanaşımının kesildiği 12.06.2015 takip tarihi ve dava tarihi itibarıyla zamanaşımı süresi henüz dolmamıştır. Mahkemece davanın takip ve dava tarihi itibarıyla zamanaşımına uğramamış olması nedeniyle yargılamaya devamla, kısmi dava niteliğindeki İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı dosyası sonucu da dikkate alınıp, tarafların tüm delilleri hep birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, ilk derece mahkemesi tarafından davanın haksız rekabetten kaynaklandığından bahisle zamanaşımı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olması isabetsiz olup, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazları yerinde görülmüştür.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verildiğinden, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. … ” gerekçesiyle kaldırılmıştır.
Kaldırma kararı gereğince zaman aşımının kesildiği, 818 sayılı BK m. 133 ( TBK m. 154 ) gereğince davacının icra takibi ile zaman aşımının yeniden başladığı, taraflar arasında ki sözleşmenin ihlal edilmesi nedeniyle rekabet yasağı sözleşmesinin ihlal edildiği, bu halde uygulanması gereken sürenin 10 yıl olduğu ve 10 yıllık süre içerisinde de takip yapılıp dava açıldığını, zaman aşımı süresinin dolmadığı (21.07.2018 tarihinde dolacak olan zaman aşımının 12.06.2015 tarihinde takip ve dava yoluyla kesilmesi nedeniyle) ayrıca İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Mahkememizce verilen görevsizlik ve zaman aşımına dayalı ret sebepleri gerekçeli kararda da yer aldığı üzere Yargıtay … Hukuk Dairesinin İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı kararının değerlendirilmesi sırasında yapılan tespitlere dayalıdır.
Somut olayda 3 ayrı şirketin yaptıkları 21.07.2003 tarihli sözleşme ile rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma yaptıkları ve bu anlaşma gereğince davacı şirketin iştigal alanına giren ürünlerin … ve … tarafından üretilmemesi her üç şirketin ayrı ürünler üreterek faaliyetlerini sürdürmesi ve bu sürenin 5 yıl süre ile tespit edildiği belirlenmiştir.
İzmir … ATM e açılan ve Yargıtayın görev yönünden incelenmesi ile yargılama yapılmasını kabul etmediği, İzmir … ATM 27.10.2008 tarihli … Esas … sayılı kararına konu olan davada davacı taraf tedbir talepli 10.02.2006 tarihli dilekçesinde hem haksız rekabet ve hem de TTK m. 57/5 gereğince … ünvanının davalı … tarafından kullanılmasının engellenmesine yönelik haksız rekabet ve markanın korunması yönünde dava açtığı, İzmir … ATM tarafından görev alanına girilmediği halde marka konusunun da değerlendirildiği ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında ki Yasanın 4. maddesinde belirtilen ve teşebbüsler arası anlaşmalar uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin yaptığı piyasayı manipüle edici hükümler ihtiva eden bu kanunun 4. maddesi ihlal edildiği gerekçesiyle inceleme yapıldığı ancak aynı yasanın 56. maddesine istinaden bu sözleşmenin geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davanın temyiz edilmesi nedeniyle Yargıtay … Hukuk Dairesince … Esas … sayılı 25.11.2010 tarihli kararla davanın içerisinde … markasına tecavüz kavramı da bulunduğundan ve 556 sayılı KHK nın 71. maddesine istinaden bu davalarda görevli mahkemenin İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin olduğu bahisle görev yönünden kararın bozulduğu ve bu karara istinaden dosyanın İzmir … ATM tarafından Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderildiği ve İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince … Esas … Karar sayılı 04.12.2013 tarihli kararla … markası konusunda inceleme yapıldığı ve … markasının tecavüze uğrayıp uğramadığı, haksız rekabet koşullarının bulunup bulunmadığı incelendiği, inceleme sonucunda markaya tecavüz olduğunun tespit edilerek manevi tazminata ve buna ilişkin faaliyetlerin durdurulmasına karar verildiği ancak Cezai Şarta ilişkin olarak ise Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun m. 4 ki hükümlere aykırı sözleşmenin geçersiz olduğundan bahisle cezai şarta hükmetmediği belirlenmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay … Hukuk Dairesi … Esas … Karar sayılı kararıyla İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin kararını 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun m.4 de ki hükümlerin somut olayda uygulanamayacağı ancak 818 sayılı BK m.97/2 ve 6762 sayılı TTK m. 56 hükümleri gereğince davalının üretime yönelik faaliyetlerine Haksız Eylem niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi ve Marka yönünden de “meyve ve yumurta viyollerinin” markaya tecavüz teşkil edip etmediğinin, bu emtiaların 1996 yılından beri kullanıldığı belirtilerek, TMK m.2 e aykırı olup olmadığı yönünden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, bozmayla İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esasına kayıtlanan davada … Karar sayılı 11.10.2016 tarihli kararla yapılan yargılamada … markasının kullanılmasının markaya tecavüz teşkil edip etmediğinin değerlendirildiği ve bu değerlendirmede 1996 yılından beri bu markanın davalı tarafça kullanılmasının davacı tarafından kabul edildiği anlamına gelmediği, böylece 2003 tarihine kadar bu markanın ortak kullanılması nedeniyle TMK m.2 de ki hakkın kötüye kullanılması niteliğinde markanın tecavüzüne izin verildiği anlamına gelmediğinden markaya tecavüzün oluştuğu belirtilmiş, ayrıca buna dayanak 10.000 TL manevi tazminata ve haksız rekabete ilişkin olarak da 818 Sayılı Borçlar Kanunu m.2 gereğince belli bir eylemi yapmama borcunu ihlal eden davalı yönünden sözleşmede ki 1.000.000 USD nin şimdilik talep edilen 50.000 USD lik kısmının 818 Sayılı BK m.161/son ve TBK m.182/son gereğince ekonomik mahvına sebep olmayacağından tenkis edilmeksizin 50.000 USD nin davalılardan tahsiline karar verdiği ve bu kararında temyiz edilmesiyle Yargıtay … Hukuk Dairesinin … Esas … Karar sayılı 11.12.2018 tarihli kararıyla sadece davalı … yönünden kararın bozulduğu, bu davalı yönünden sözleşmenin tarafı olmaması nedeniyle Cezai Şarta hükmedilemeyeceğine karar verildiği, diğer davalı yönünden ise temyiz sebepleri kabul edilmeyerek kararın onandığı belirlenmiştir.
Mahkememizce tüm bu açıklanan hususlar değerlendirildiğinde; gerek görev ve gerekse zaman aşımı yönünden değerlendirilmesinde davaya konu sebebin öncelikle taraflar arasındaki yapılmış olan 21.07.2003 tarihli Rekabet Yasağı Sözleşmesinin ihlaline dayanması olduğu tespit edilmiş olup, davacı taraf dilekçesinde rekabet yasağının ihlal gerekçesinin … markasının davalı tarafından kullanılması nedeniyle Haksız Rekabet oluşturduğu ve … markasına tecavüzün menine karar verilmesini talep ettiği değerlendirilerek görevsizlik kararı verilmiştir. Gerçekten de davacının temelde dayandığı rekabet yasağının ihlali gerekçesi … markasının davalı ve onun üretim yaptırdığı … nin davacının ürettiği polistiren köpük ürünlerinin üretilmemesine ilişkin olduğu tespit edilmiştir.
Yargıtay … Hukuk Dairesi de zaten İzmir … ATM nin kararını bozarken gerekçesinde bu durumu belirtmiştir. Yani sözleşmenin ihlalini TTK m. 56-57 ve 58 olarak değerlendirmiş aynı zaman da 556 sayılı KHK m. 71 de ki görevli mahkemenin Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu belirterek görevli mahkemeyi tayin etmiştir. Somut olayda da mahkememizce incelenecek olan sözleşmenin ihlal edilip edilmediği … Markasının bu anlamda kullanılıp kullanılmadığına dayalı olacaktır. Yargıtayın haklı olarak belirttiği bozma gerekçesine dayalı olarak görevsizlik kararı verilmiştir. Ayrıca cezai şart konusunda da her ne kadar gerek istinafa ilişkin davacının ibraz etmiş olduğu hukuki görüş ve gerekse İstinaf … Hukuk Dairesinin kaldırma kararında taraflar arasında ki ilişkinin Cezai Şart yönünden incelenmesinde sözleşmenin Rekabet Yasağı Sözleşmesi olarak kabul edilmesine istinaden 10 yıllık zaman aşımı süresinin geçmediği gerekçesiyle Mahkememizce verilen zaman aşımı kararının kaldırıldığı belirtilmiştir.
Mahkememizce kaldırma kararı gereğince işlem yapılacağından artık bu halde taraflar arasında ki sözleşmede yer alan Rekabet Yasağının ihlal edilip edilmediği konusunda İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin … Esas … Karar sayılı dosyasında ki tespite göre değerlendirme yapılacak olursa (kaldı ki bu karar her iki taraf yönünden verilen karar onanmış olmakla Mahkememiz içinde bağlayıcı olarak değerlendirilmiştir.) Davalı şirketin rekabeti kısıtlayıcı sözleşmeyi ihlal ettiği, … markasının haksız olarak kullandığı, bu marka altında polistiren kap, meyve ve yumurta viyolleri ürettiği tespit edilmekle bu makinelerin sökülmesine ve tecavüzün ve haksız rekabetin menine karar verildiğinden artık Cezai Şart yönünden de kesinleşen bu karar gereğince Mahkememizce ayrı bir inceleme konusu yapılmaksızın cezai şarta hükmetmek gerekmiştir.
Buna göre cezai şart miktarı yönünden davalının savunması da değerlendirilecek olursa cezai şartın fahiş olup olmadığı, indirip yapılıp yapılmayacağı, konusunda 21.07.2003 tarihli sözleşme kapsamında tarafların bu tarih itibariyle ekonomik durumları, sözleşmenin niteliği, şirketlerin reel durumları, iş hacmi ve kar potansiyeli dikkate alınarak bu cezai şartın tacirin mahvına, ekonomik özgürlüğün kabul edilemez derecede sınırlandırılması ile tehlikeye sokmasına veya sonlanmasına neden olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğinden bu konuda davalı tarafın defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak sözleşmenin niteliği, davacının ve davalının yaptığı işin hacmi, davalının iş hacmi, kar potansiyeli, sözleşme anındaki şirketin reel değeri ve bu durumun mevcut halde bu cezai şart üzerinden belirtilen şartlar gereği davalının ekonomik özgürlüğünü tehlike altına sokup sokmadığı konularında (gerekirse davacının da defter ve kayıtları incelenerek) defter ve kayıtlar incelenerek bilirkişi incelemesi yapılmasına, bilirkişi olarak …, … ve …’ndan rapor alınmasına karar verilmiş ve bilirkişilerden önce 07.12.2020 tarihli ön rapor ve daha sona 01.03.2021 tarihli asıl rapor alınmıştır. Ön raporda bilirkişiler bazı belge ve kayıtların ibraz edilmesini talep etmiş, bu kayıtların ibrazıyla ise 01.03.2021 tarihli raporu düzenlemişlerdir. Bu raporda; davalı …’ye ait 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008 yıllarına ait ticari defterlerinin incelendiği, defterlerin açılış – kapanış tasdiklerinin yapıldığı, davalı şirketin defter ve kayıtlarının incelenmesiyle sözleşmenin konusunun 5 yıl süreyle olup, karşılıklı olarak üretim yapamayacakları hususlarının düzenlendiğini, bu tarih itibariyle şirketin mal varlığının tespit edilmesiyle davalı şirketin bilanço büyüklüğüne göre %51,09 cezai şartı karşılayabildiği, 2003 yılı toplam satışlarına oranının ise %39,07 oranında karşıladığı, 21.07.2003 sözleşme tarihi itibariyle; cezai şartın davalı şirketin kaydi aktifine (bilanço büyüklüğüne) oranı %51,09, cezai şartın davalı şirketin 2003 yılı toplam satışlarına oranı %39,07 ve cezai şartın davalı şirketin kaydi özvarlığına oranı %139,29 olduğu, davalı şirketin kaydi özvarlığının sözleşmedeki cezai şart miktarına yetmediği, sözleşme tarihi itibariyle sözleşmedeki cezai şart tutarının ödenmesi halinde şirketin borca batık duruma düşeceği; 12.06.2015 icra takip tarihi itibariyle; cezai şartın davalı şirketin kaydi aktifine (bilanço büyüklüğüne) oranı %5,77, cezai şartın davalı şirketin 2015 yılı toplam satışlarına oranı %8,16 ve cezai şartın davalı şirketin kaydi özvarlığına oranı %30,02 olduğu, icra takip tarihi itibariyle sözleşmedeki cezai şart miktarının ödenmesi halinde davalı şirketin kaydi özvarlığının üçte birinin azalacağı, 10.06.2016 dava takip tarihi itibariyle; cezai şartın davalı şirketin kaydi aktifine (bilanço büyüklüğüne) oranı %5,64, cezai şartın davalı şirketin 2016 yılı toplam satışlarına oranı %84 ve cezai şartın davalı şirketin kaydi özvarlığına oranı %57,31 olduğu, dava tarihi itibariyle sözleşmedeki cezai şart miktarının ödenmesi halinde davalı şirketin kaydi özvarlığının yarısından fazlasının azalacağı belirtilmiştir.
Bu rapora karşı davacı vekili 15.03.2021 tarihli beyan dilekçesiyle; bilirkişi raporundaki tespitlere katılmadıklarını, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 161. maddesi (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182. maddesi) uyarınca sözleşmenin tarafları cezai şartın miktarını tayinde serbest olduğunu, 6762 sayılı TTK m. 24 (6102 sayılı TTK m. 22) uyarınca tacir sıfatını haiz bir borçlu cezai şartın fahiş olduğu iddiasıyla cezanın indirilmesini mahkemeden isteyemeyeceğini, karşı yanın cezai şartın indirilmesi talebinin, davalının tacir olması ve cezai şartın sözleşmeden doğması nedeniyle reddinin gerektiğini, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında alınan 22.06.2016 tarihli bilirkişi raporu ile davalının sermaye ve varlıklarında ciddi oranlarda artış bulunduğunu, net kârlılıklarında artışlar bulunduğunun tespit edildiğini, bu raporun ve kararın bilirkişilerce dikkate alınmadığını, sözleşme tarihi itibariyle değerlendirme yapılmasının hatalı olduğunu, ayrıca cezai şartın ödenmesi tarihindeki davalı/borçlu şirketin ekonomik durumunun değerlendirmesinin gerektiğini, sözleşmenin imzalanmasından sonra davalı/borçlu şirketin ekonomik durumunun sürekli olarak iyiye gittiği ve cezai şartı da ödememek adına muvazaalı işlemlerle farklı bir şirket kurarak, makinelerini ve fabrika binasını kiralayarak cezai şart borcundan kurtulmaya çalıştığını, 2005 yılı itibariyle de cezai şartın fahişinin araştırılması gerektiğini, davalı şirketin mevcut mal varlığının satışa çıkarıldığını belirterek davanın kabulünü talep etmiştir.
Bu rapora karşı davalı vekili 19.03.2021 tarihli beyan dilekçesiyle; bilirkişilerin sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle cezai şartın değerlendirmesini yaptıklarını ve şirketin ekonomik anlamda mahvına sebep olacağının tespit edildiğini, bilirkişilerin diğer tarihleri de yaptıkları incelemede de her hâlükârda cezai şartın tacirin mahvına sebep olacağının tespit edildiğini, müvekkilinin ekonomik durumundun değerlendirilmesine ilişkin tespitin sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle yapılması gerektiğini, sözleşme imzalanırken taciri borca batıracak şekilde cezai şartın hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu, Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarında da cezai şartın fahiş olup olmadığının tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ekonomik gücü, sözleşmenin süresi, alacaklının asıl borcunu ifa etmesi halinde elde edilmesi yarar, cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar, makul / adi ölçü ile sözleşmeye aykırı davranılması üzerine alacaklıların uğrayacağı zarar, borçlunun kusur derecesinin dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini, sözleşmedeki cezai şartın uygulanması halinde kaydi öz varlığının 3/1’inin azalacağını, bunun da tacirin mahvına sebep vereceğini belirterek davanın reddi ve davacının %20 kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının cezai şart yönünden sorumluluğunda ise; TBK m. 182/f.3’ya göre cezai şartın indirilmesi konusunda ticari işler ve tacirler bakımından uygulanıp uygulanmayacağı hususunda TTK’nın 22’nci maddesinde buna açıklık getirilmekte ve TTK m. 22/f.1’da TBK m. 182/ f.3 düzenlenen cezai şartın indirilmesinin mahkemeden istenemeyeceği belirtilmiş olmakla birlikte Yargıtay uygulamasında fahiş nitelikte bulunan ve tacirin mahvına sebep olacak cezai şartın indirilmesi kabul edilmiştir.
Talep konusu olan 950.000 USD cezai şart tutarının fahiş olduğu iddiasının TMK m.2/2 ye aykırı olması halinde TTK m.22 gereğince TBK m.182/3 fıkrasında yer alan cezai şartın indirilmesi hükmünün uygulanmayacağı yer almış ise de, bu cezai şartın tacirin mahvına, ekonomik özgürlüğünün kabul edilemez şekilde sınırlandırıp tehlike altına sokması veya sonlanmasına neden olacak (iflasına sebep olması hali gibi ) nitelikte olması halinde cezai şartın indirilmesi söz konusu olacağından bu kapsamda bir değerlendirme yapılması gerekmiştir. Özellikle miktar yönüyle ahlaka, adaba ve kanunun emredici hükümlerine aykırı düşen cezai şarta yalnızca tacirin basiretli davranma yükümlülüğünü öne sürerek müdahale edilememesi hukuka ve hakkaniyete aykırı düşecektir. Buna göre davacının ve davalının yaptıkları sözleşmenin niteliği, davalının iş hacmi, kar potansiyeli, sözleşme anındaki şirketin reel değeri, defter ve kayıtları incelenerek ne miktarda cezai şart ödemesinin uygun olabileceği, tarafların defter ve kayıtları incelenerek değerlendirilmiştir.
Cezai şart yönünden ise, TBK 179/1 göre seçimlik bir cezai şart olup bu şarta dayalı olarak davacı akdin icrasını değil, sözleşmenin feshini ve cezai şartın ifasını talep etmektedir. Aslında sözleşmenin feshi ile cezai şart talebi mümkün olmamasına rağmen taraflarca aksi kararlaştırılması mümkündür.
Yargıtay, borçlu tacir tarafından taahhüt edilen cezai şartın, ekonomik özgürlüğü yok edip etmeyeceği, ekonomik geleceği tehlikeye düşürüp düşürmeyeceği, ahlak ve adaba aykırı bulunup bulunmayacağı gibi hususların değerlendirilmesi gerektiği yönünde kararları bulunmaktadır. Cezai şartın ahlaka aykırılığı söz konusu olduğu durumlarda doğrudan cezai şartın YHGK, 20.03.1974 T., 1970/1053 E. 1974/222 K. sayılı kararında yer aldığı üzere kısmen iptal edilmesi de mümkündür. TBK m. 27 /2 ye göre böyle bir uygulama mümkündür.
Sözleşmenin niteliği, davalının iş hacmi, kar potansiyeli, sözleşme tarihi itibariyle / tarihindeki şirketin gerek sözleşmenin yapıldığı, gerekse dava tarihi itibariyle reel değeri değerlendirilerek defter ve kayıtları da incelenerek sözleşmenin değeri ile taahhüt edilen miktar değerlendirilerek 1.000.000 USD cezai şartın sözleşme tarihi itibariyle ekonomik mahvına sebep olup olmayacağının değerlendirilmiştir. Alınan bilirkişi raporuna göre davalı şirketin 1.000.000 USD cezai şarta konu bedeli ödemesi halinde şirketin mahvolacağı ve ekonomik açıdan toparlanamayacağı, bu yüzden hükmedilecek cezai şartın miktarının indirime tabi olması gerektiği belirlenmiştir.
Yargıtay’ın da kabul etmiş olduğu üzere tacirin ekonomik mahvına sebep olabilecek nitelikte ki bu derece yüksek cezai şartın indirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki TL’nin mevcut ekonomik koşullarda değer kaybı da aşırı değer kazanan USD karşısında bu indirimi gerekli kılmaktadır. Bu nedenle mahkememizce takdir en davacının cezai şart alacağının davalının mali durumunun dikkate alınarak (bilirkişi raporunda yapılan tespitler dikkate alınarak) toplam sözleşmede kararlaştırılan 1.000.000 USD’nin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinde talep edilen 50.000 USD’den geri kalan ve talep edilen 950.000 USD’den indirim yapılarak 450.000 USD’ye hükmedilmesine karar verilmiştir.
Ayrıca takdiri indirim yapılan cezai şart alacağı reddedilen tutar üzerinden yerleşmiş Yargıtay içtihatları gereğine davalı lehine vekalet ücreti verilmemiştir (Yargıtay 11 HD’nin 07.12.2020 tarihli … E. – … K. sayılı kararı ile 10.11.2020 tarihli … E. – … K. sayılı kararları).
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Sebeplerle;
Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile;
Davacının davalı …. yönünden Kemalpaşa İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosya ile yapmış olduğu takibe itirazın kısmen iptaliyle takibin 450.000 USD cezai şart alacağının takip tarihinden itibaren hesaplanacak 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesi gereğince devlet bankalarınca USD cinsi üzerinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanarak fiili ödeme günündeki döviz satış kuru üzerinden -.TL karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
Cezai şarta ilişkin alacak taraflar arasında ki yargılama ile belirlenmiş olup likit olmadığından davacı tarafın %20 icra inkar tazminatı talebinin reddine,
Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 89.123,03 TL harçtan dava açılışında alınan 31.527,23 TL peşin harcın mahsubu ile eksik alınan 57.595,80 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Davacı tarafından yargılama gideri olarak yapılan başvuru harcı 29,20 TL ve peşin harç 31.527,23 TL ile yazışma ve tebligat gideri 303,70 TL olmak üzere toplam 31.860,13 TL’nin davanın kabul-red oranına göre 31.700,33 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan miktarın davacı üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yargılama gideri olarak yapılan yazışma ve tebligat gideri 50,00 TL ve bilirkişi ücreti 2.100,00 TL olmak üzere toplam 2.150,00 TL’nin davanın kabul-red oranına göre 1.131,50 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kalan miktarın davalı üzerinde bırakılmasına,
Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden AAÜT’nin 13/1. maddesine göre belirlenen 78.463,98 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile vekili yararına davacıya verilmesine,
HMK m. 333 gereği gider avansından artanın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı ve gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 14/04/2021

Başkan …
E-İmzalıdır

Üye …
E-İmzalıdır

Üye …
E-İmzalıdır

Katip …
E-İmzalıdır