Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/252 E. 2023/654 K. 07.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/252 Esas
KARAR NO : 2023/654
DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/03/2023
KARAR TARİHİ : 07/09/2023
Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizde yapılan yargılaması sonunda dava dosyası ve ekleri incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin, Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş bir tüzel kişi olduğunu, davacı şirketin Çimento fabrikası bulunduğunu, bu nedenle, davalı şirketten elektrik enerjisi satın aldığını, davalı şirketin, davacı şirketin aldığı elektrik enerjisine istinaden elektrik faturaları düzenlemiş olduğunu, davalı şirketçe düzenlenen faturalarda, sayaç okuma ve faturalama hizmetlerine karşılık olarak perakende satış hizmet bedeli, tüketilen enerji miktarı üzerinden nispi ücret olarak tahsil edildiğini, 2011 Ocak-2015 Aralık arası dönem için uygulanmak üzere 28/12/2010 gün ve 2999 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Kararı ile, 01/01/2011 tarihinden itibaren dağıtım şirketleri tarafından uygulanmasına karar verilen tarifelerin belirlendiği, 29/12/2010 gün ve 3002 sayılı Kurul Kararı ile de, 01/01/2011 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilen 21 dağıtım şirketi için tarife uygulamalarına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiş olduğunu, Danıştay …. Dairesinin … Esas sayılı dosyası ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 28/12/2010 tarih ve …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı ve 29/12/2010 tarih ve … sayılı kararları ile Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1, 3, 4 ve 11. maddelerinin ve Elektrik Dağıtım Bölgelerinde Uygulanacak Fiyat Eşitleme Mekanizması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ’in 7. maddesinin iptali amacıyla davada; Danıştay … Dairesinin 31/03/2015 tarih … Esas, … Karar sayılı ilamıyla “perakende satış hizmeti fiyatının abone başına sabit bir ücret olarak uygulanması gerektiğinden aksi yönde hüküm getiren, dava konusu Yönetmeliğin iptali istenilen 11. maddesinde ve dava konusu kararların bu Yönetmelik maddesi hükmünün yansıtıldığı kısımlarında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” gerekçesi ile Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğinin 11. maddesinin ve dava konusu kararların bu Yönetmelik maddesine göre tesis edilen kısımlarının serbest tüketiciler yönünden iptaline karar verildiğini ve 13/05/2019 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, kesinleşen karar uyarınca davacı şirketten tüketim miktarına göre alınan; sayaç okuma, faturalama hizmetlerine karşılık olarak alınan bir bedel olan Perakende Satış Hizmet Bedelinin tüketim miktarına göre alınmasının hukuki dayanağının ortadan kalktığını, 6446 sayılı Kanun ve dava konusu dönemde yürürlükte olan Serbest Tüketici Yönetmeliği çerçevesinde serbest tüketici olduğunun açıkça kesinleşen iptal kararı kapsamında olduğunu, konuya ilişkin olarak, davacı şirketle aynı konumdaki davacı şirketlerce açılan 2006 Eylül 2010 Aralık arası dönem için açılan davalarda, davaların kabulüne karar verildiğini, T.C. Yargıtay … Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın vermiş olduğu kararlar ile temel işlemin iptali ile temel işleme bağlı olan Kurul kararlarının hukuki dayanağının kalmadığını, 6446 sayılı Kanunda yer alan düzenlemelerin yürürlükte olan düzenlemeler için geçerli olduğu, iptal kararına bağlı olarak tüketim miktarına göre hesaplanarak fazladan alınan PSH bedelinin hukuki dayanağının kalmadığını ve davacı şirkete iade edilmesinin gerektiğinin açık olduğunu, bu sebeple 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa eklenen 5/A maddesi gereğince zorunlu arabuluculuğa başvurulduğunu, İzmir Arabuluculuk bürosuna yapılan başvuru sonrasında taraflar arasında anlaşma sağlanamamış olduğunu, davacı şirket ile yapılan sözleşme gereğince davalı … Elektrik Perakende Satış A.Ş. Tarafından 2013 Nisan döneminden itibaren 2015 Aralık dönemi sonuna kadar … Çimento Fabrikasındaki tesisat numarası …, müşteri numarası … olan ve varsa bu fabrikaya bağlı diğer abonelikleri gereğince düzenlenen faturalarda fazladan alınan PSH bedelinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi akabinde HMK. m.107 gereği belirsiz olan alacak tutarının belirli hale gelmesinden sonra artırılmak üzere fazlaya ilişkin haklarının saklı tutarak şimdilik 20.000,00 TL’nin, ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek gecikme zammı ve gecikme zammının KDV’si ile iadesinin gerektiğini, fazlaya ilişkin dava haklarının saklı tutularak, davacı şirketin ödeme tarihlerinden itibaren 6183 sayılı Kanunun 51. maddesine göre işleyecek gecikme zammı ve gecikme zammının KDV.’si ile birlikte yargılama masrafları ve vekâlet ücretinin davalı şirketten tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin 2013 Nisan-2015 Aralık dönem aralığında elektrik sözleşmelerinden kaynaklı olarak düzenlenen faturalardan fazladan tahsil edildiğini iddia ettiği Perakende Satış Hizmet (PSH) bedelinin, ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek gecikme zammı ve bu bedel üzerinden tahakkuk ettirilen KDV’ nin iadesini talep ettiğini, davacı şirketin, davalı şirkete yöneltilen taleplerin kabulü mümkün olmadığını, dava konusu alacağın zaman aşımına uğradığını, davacı şirketin 2013 Nisan dönemi ve sonraki dönemlere ilişkin olarak PSH bedellerinin iadesine ilişkin iş bu davayı ikame etmişse de davacı şirketin iddia ettiği alacağı zaman aşımına uğradığını, gerek dava konusu edilen dönemde yürürlükte bulunan 818. sayılı Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi hükmü ve gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 82’nci maddesi gereğince dava yasal zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığından davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin gerektiğini, açılan davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesi mümkün olmadığını, davanın HMK. md. 107 düzenlemesine göre belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacı şirketin, dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin (objektif şekilde) imkansız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekmekte olduğunu, davacı şirketin elinde faturalarının mevcut olduğunu, yine talep ettiği bedelin faturalardaki karşılığını da bilmekte olduğunu, dolayısı ile talep konusu davacı şirketçe hesaplanabilir bir meblağ olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak görülebilmesi mümkün bulunmadığından re’sen bu hususun göz önünde alınarak davanın reddinin gerektiğini, esas yönünden davalı şirketin faaliyet konulardan biri, aboneliğe bağlı tüketime ilişkin faturalandırma işlemini yapma olduğunu, davalı şirketin, tüm faaliyetlerini, … ve … sayılı kanunlara göre düzenleyici ve denetleyici bağımsız idari otorite olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’nın mevzuat ve düzenlemelerine uygun olarak yürütmekte olduğunu, davalı şirket tarafından düzenlenen fatura bileşenlerinin tümünün EPDK tarafından belirlenmekte olduğunu, 875 sayılı Kurul Kararı Kısmen İptal Edilmiş Olmasının, Tarife Medolojisi’ni ortadan kaldırmamakta olduğunu, bununla birlikte Danıştay … Dairesinin …-…-…-…-… ve … E. sayılı dosyası ile “Kurul’un 28.12.2010 tarih ve …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … sayılı ve … sayılı kararları ile Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1, 3, 4 ve 11. maddelerinin ve Elektrik Dağıtım Bölgelerinde Uygulanacak Fiyat Eşitleme Mekanizması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğin 7. maddesinin iptali” istemiyle açılan davalarda, davaların kısmen reddi kısmen kabulü ile ” Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinin ve dava konusu kararların bu Yönetmeliğe göre tesis edilen kısımlarının serbest tüketiciler yönünden iptaline” karar verildiğini, Danıştay … Dairesinin 31/03/2015 tarihinde vermiş olduğu kararlarda geçen “Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğinin 11. maddesinin ve dava konusu kararların bu Yönetmelik maddesine göre tesis edilen kısımlarının serbest tüketiciler yönünden iptaline” hükmü dolayısıyla Kurulun 28/12/2010 tarihli … sayılı Kararının da kısmi olarak (2011 yılı Ocak-Mart Ulusal Tarife) sayaç okumaya ilişkin perakende satış hizmet bedelinin serbest tüketiciler yönünden iptali söz konusu olduğunu, Benzer bir konu olan, Danıştay …. Dairesince … sayılı Kurul Kararına ilişkin olarak verilen kararlar bakımından ise perakende satış hizmeti fiyatına(sayaç okuma) ilişkin mevzuatta gerekli işlem ve değişiklikler tesis edildiğinden dolayı herhangi yeni bir karar alınmadığını, sonuç olarak Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 11. maddesinin ve dava konusu kararların bu Yönetmelik maddesine göre tesis edilen kısımlarının “serbest tüketiciler yönünden iptaline” hükmü dolayısıyla 28/12/2010 tarihli ve … sayılı Kurul Kararının da kısmi olarak (sayaç okumaya ilişkin perakende satış hizmet bedeli) serbest tüketiciler yönünden iptali söz konusu olduğunu, bunun dışında kurul tarafından alınan herhangi bir tarihteki herhangi bir ulusal tarife kararı için verilmiş bir iptal kararı bulunmadığını, iptal hükmünün uygulanabilirliği salt EPDK tarafından belirlenen limiti geçen tüketiciler için olmadığını, davaya dayanak edilen kararda serbest tüketiciler için bir iptalin mevcut olduğunu, bu da sadece ikili anlaşma yoluyla elektrik kullanan tüketicilere işaret etmekte olduğunu, PSH bedelinin “psh Sayaç Okuma” ve “psh Diğer” unsularından oluşmakta olduğunu, davacı şirketin talebinde “psh Diğer” unsurunu göz ardı ettiğini, davaya konu edilen dönemde kWh başına tahsil edilen bedelin ne kadarının “psh Sayaç Okuma” bedeli ve ne kadarının “psh Diğer” bedeli olduğunun, EPDK tarafından belirlenmediğini, davacı şirketin sadece PSH Sayaç Okuma Bedelini Kullanarak hesaplama yapmasının, hatalı ve hukuka uygun olmayan sonuçlar doğurduğunu, davacı şirketin bu yanlış yaklaşımı ile belirlendiği hesaplamanın doğal olarak yanlış olduğunu, … sayılı Kanunda dağıtım tariflerinin ve perakende satış tarifelerinin dağıtım ve perakende satış faaliyetine ilişkin hangi mal ve hizmet maliyetlerini içermesi gerektiğinin ifade edildiğini, ancak tarifelere ilişkin detaylar ikincil düzenlemeler ile Kuruma bırakıldığını, kurum düzenlemeye tabi faaliyet nedeniyle oluşan pek çok maliyet kaleminden hareketle serbest ve serbest olmayan tüketiciler hakkında geçerli olacak tarifeleri onaylamakta olduğunu, hukuki olarak var olan düzenleyici işleme güvenilerek yapılmış bireysel işlem, sonradan düzenleyici işlemin iptal edilmesi sebebiyle hukuka aykırı hale gelmediğini, ihtirazi kayıt olmadan yapılan ödemenin istirdadı’nın da mümkün olmadığını, özel hukuk tüzel kişisi olan davacı tarafın istirdadını istediği alacağa ödeme tarihinden itibaren 6183 sayılı amme alacaklarının tahsili usulü hakkında Kanun’un uygulanması talebinin yasal bir dayanağının olmadığını, açıklanan nedenlerden dolayı davacı şirketin talep ve iddialarını kabul etmemekle birlikte davalı şirketin tabi olduğu yasal mevzuat ve düzenlemeler uyarınca gerçekleştirmekle yükümlü olduğu işlemler bakımından talep edilen alacak iddiası yönünden, davanın düzenleyici kurum olan EPDK’ya ihbarını talep ettiklerini, haksız açılan davanın, davalı şirket yönünden öncelikle usulden ve neticeten esastan reddini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR: Davalı … Perakende A.Ş.’den davacı şirkete ait tüm abonelik sözleşmeleri, ayrıca aboneliklere ait 2013-2015 yılları ödemelerin tamamı ve … Çimento Fabrikasındaki tesisat numarası … olan, müşteri numarası … olan aboneliğine ilişkin elektrik faturalarına ait ödeme belgeleri ve ayrıntılı tüketim ekstreleri celp edilmiştir.
GEREKÇE :
Dava, davalı tarafından abonelik sözleşmesi kapsamında alınan perakende satış hizmet bedelinin HMK 107. Maddesi uyarınca tahsili amacıyla açılan alacak davasıdır.
Öncelikle açılan davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmayacağı konusunda değerlendirme yapılmıştır; 6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, …-… esas ve .. karar sayılı ilamı)
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.(Yargıtay … Hukuk Dairesi … E. , … K. Sayılı ilamı) Kısmi dava, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür. Belirsiz alacak davasına gelince; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.(Yargıtay … Hukuk Dairesi … E. , … K. Sayılı ilamı)
6100 sayılı Kanun ile alacak miktarının belirsiz olduğu durumlarda davacıya dilerse belirsiz alacak davası, dilerse de kısmi dava açabilme imkanı getirilmiştir. Belirsiz alacak davası ile kısmi dava konusu, amacı ve sonuçları bakımından birbirinden tamamen farklı iki dava türüdür. Her iki davanın mahkemeden istenen hukuki korumaya göre eda davası olması ve ortak bazı özelliklerinin bulunması bu sonucu değiştirmemektedir. Belirsiz alacak davası açan davacı, kısmi davanın sonuçlarından yararlanamayacağı gibi, kısmi dava açan davacı da belirsiz alacak davasının sonuçlarından yararlanamaz. Hâkim de kısmi dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davaya da kısmi dava olarak devam edemez (Yar. HGK, …-… E., … K. ve 02/03/2016). Kısmi davada zamanaşımı, yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla artırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder.
Bilindiği gibi 6100 sayılı Kanun’un 24. maddesinde düzenlenen tasarruf ilkesi gereği davacı davasını açarken, talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmek zorundadır (HMK. m.119/1-ğ). Talep sonucu hukuki dinlenilme hakkının kullanılması, davacının hukuki yararının ve açılan davanın niteliğinin tespit edilebilmesi açısından da önemlidir. Davacı, talep konusunun sadece bir kısmı hakkında hüküm elde etmek üzere bir dava açtığında mahkeme, davacının hakkının aslında daha fazla olduğunu tespit etse bile, taleple bağlılık kuralı gereği davada talep sonucu olarak gösterilen miktarı aşacak şekilde karar veremez. 6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak, belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirlenebilir alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir. Aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur. Böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır (H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, … 2013, s. 454).
Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanun’un 119/2 maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Dairemizin 31.12.2012 tarih … esas … karar sayılı kararı).(Yargıtay … Hukuk Dairesi … E. , … K. Sayılı ilamı) Somut olayımızda; davacı dava dilekçesinde taraflar arasında daha öncesine dayalı abonelik sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşmeler ve Mahkemece davacıya ait müşteri numarasından varsa bu fabrikaya ait diğer aboneliklerin tespitinden sonra 2013 yılından itibaren haksız alınan PSH bedelinin tam ve kesin belirlenmesinden sonra tahsilini talep etmiştir. Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olması belirsiz alacak davası açılması için yeterli değildir. Davacıya ait olan ve dava dilekçesinde belirtilen müşteri numarası dışındaki aboneliklerin davacı tarafından tespitinin mümkün olduğu, dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan faturalardan da perakende satış bedelinin ayrı ayrı miktar itibariyle yer aldığı, davacının davayı açıkça HMK 107. Maddesi uyarınca açtığını belirtmesi, bu nedenle davacı tarafından talep sonucunun tespit edilebileceği anlaşıldığından davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yararı olmadığı kanaatiyle davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL maktu ret harcından davacı tarafından peşin yatırılan 341,55 TL harcın mahsubu ile bakiye 71,70 TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 64,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT. hükümlerine göre 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan kullanılmayan gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 6100 sayılı yasanın 345. Maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süresi içerisinde Bölge İstinaf Mahkemesine başvuru yolunun açık olduğu açıkça okunup usulünce anlatıldı. 15/09/2023
Katip …
E-imza
Hakim …
E-imza