Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/74 E. 2022/51 K. 20.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/74 Esas
KARAR NO : 2022/51

DAVA : Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 13/10/2020
KARAR TARİHİ : 20/01/2022

Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06/12/2021 tarih …. E. ……K. sayılı kararı üzerine dosyanın yukarıda belirtilen esasa kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili dava dilekçesi ile özetle; 01.10.2019 tarihinde davalı … sevk ve idaresindeki …plakalı araç ile müvekkillerinin murisi … sevk ve idaresindeki … plakalı araçların çarpışması neticesinde meydana gelen trafik kazasında …’ın vefat ettiğini, meydana gelen kaza neticesinde Tire 1.Asliye Ceza Mahkemesinin … E. Sayılı dosyasında dava açıldığını, yargılamanın halen devam ettiğini, davalı sürücüsünün kırmızı ışık ihlali yaptığını, müteveffanın … Gıda San.Tic.Ltd.Şti.de çalışarak ailesinin geçimini sağladığını, müteveffjanın 01.01.1975 doğumlu eşi Gülcan’ın, 02.04.2001 doğumlu kızı …’ın ve 23.07.1996 doğumlu Neslihan’ın müteveffanın ölümü ile maddi manevi desteğinden yoksun kaldığını, davanın HMK.m.107 göre belirsiz alacak davası olduğunu, müvekkillerinin müteveffanın vefatı sebebiyle derin üzüntü ve elem duyduklarını, manevi tazminat davası açma haklarının saklı tutulduğunu, davalı sigorta şirketi tarafından tanzim edilen … sayılı Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı …plakalı aracın dava konüsu kazaya karışması sebebiyle sigorta şirketine 31.10.2019 tarihinde başvurulduğunu, sigorta şirketi tarafından müvekkillerine bir miktar ödeme yapıldığını, ancak yapılan ödemenin eksik olduğunu, yargılama sırasında belirlenecek eksik miktarın davalı sigorta şirketinin poliçede belirlenen üst limit ile sınırlı kalmak kaydıyla davalı şirketten temerrüt tarihinden itibaren işletilecek faizi, diğer davalıdan olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile alınarak müvekkillere ödenmesi talebi ile iş bu davayı açtıklarını beyanla … için 1.000,00.TL, … için 1.000,00.TL, … için 100,00.TLolmak üzere toplam 2.100,00.TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının dâvalı sürücü yönünden olay tarihinden, sigortacı yönünden temerrüt tarihinden işleyecek mevduata uygulanan en yüksek temerrüt faizi, yargılama giderleri ve vekalet ücreti ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili 23.11.2020 tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili … sevk ve idaresindeki …plakalı araç 01.1 ….2019 günü seyir halinde iken kazaya karıştığını, diğer araç sürücüsü …’ın vefat ettiğini, Tire 1 Asliye Ceza Mahkemesinin … sayılı dosya kapsamındaki 29.10.2019 tarihli, 12.02.2020 tarihli bilirkişi raporu ve Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporlarının tamamında müteveffa …’ın asli kusurlu, müvekkili sanık sürücünün tali kusurlu olduğunun sabit olduğunu, meydana gelen kaza sebebiyle travma yaşayan müvekkilinin olay sebebiyle tutuklanması ve kolunun kırık olması sebebiyle uzun süre işlerini takip edemediğini, maddi, manevi zarara uğradığını, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle tazminat davası açma haklarını saklı tuttuklarını, kusur durumunun sabit olması sebebiyle iş bu davanın reddinin gerektiğini, müvekkilinin davacı ailenin destekten yoksun kaldığı makul bedeli ödemeyi defalarca teklif ettiğini, davacıların fahiş talepleri sebebiyle arabuluculuk görüşmelerinde de anlaşma sağlanamadığını, davalı …’un tali kusurlu olması sebebiyle davacıların sigorta şirketinden aldığı ödeme ile orantılılık ilkesine uygun olması nedenleriyle davalının taşınır ve taşınmaz malları üzerine konulan ihtiyati tedbirin kaldırılmasını ve sonuç olarak haksız ve yersiz davanın reddinin gerektiğini’” beyan ettiği görülmüştür.
CEVAP: …Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacılar tarafından huzurdaki davadan önce müvekkili şirkete başvurulduğunu, şirket nezdinde … numaralı hasar dosyası açıldığını, dosya kapsamında yapılan incelemeler sonucunda sigortalı aracın kusuru oranında 64.740,14.TL tazminat tutarının 04.12.2019 tarihinde davacılara ödendiğini, ödeme dekontunun ekte sunulduğunu, müvekkili şirketin poliçeden doğan sorumluluğunu yerine getirmiş olması sebebiyle davanın reddinin gerektiğini, siğortâ şirketinin sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğu gözetilerek öncelikle davacı tarafından sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunduğunun ispat edilmesi gerektiğini, kusur durumunun Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi tarafından tespit edilmesi gerektiğini, zarar hesaplamasının aktüer bilirkişiler tarafından yapılması gerektiğini, bilirkişi incelemesinde ödeme tarihindeki verilerin dikkate alınması gerektiğini, ödeme tutarının faiz ile güncellenerek hesaplanan tazminattan mahsubunun gerektiğini, müterafik kusur hususunun araştırılması tazminattan indirim yapılmasını talep ettiklerini, davacıların dava konusu kaza sebebiyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubunun gerektiğini, müvekkili şirketin sigorta bedelini ödeme yükümlülüğünün dava tarihinde muaccel hale geldiğini, Sayın Mahkemece faize hükmedilmesi halinde hükmedilecek faizin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiz olmasi gerektiğini, davacı yanın faize ilişkin taleplerinin reddi ile davanın açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine yargılama giderlerine ve vekalet ücretine hükmolunmaması gerektiğini, sonuç olarak davanın reddi ile yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma zazarına ilişkin maddi tazminat ile manevi tazminat talebine ilişkin tazminat davasıdır.
Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. …K. Sayılı 06/12/2021 tarihli kararı ile dosyanın“… HSK’nın 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ili mülki idare sınırı olarak belirlendiğinden görevli ve yetkili İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, kesin olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 karar sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. HD’nin 2021/2020 esas, 2021/2204 karar sayılı, 23.12.2021 tarihli emsal kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. HD’nin 2021/1750 esas, 2021/1641 karar sayılı,16.12.2021 tarihli emsal kararı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. HD’nin 2021/939 esas, 2021/1732 karar sayılı, 17.11.2021 tarihli emsal kararı, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. HD’nin 2021/1511 esas, 2021/1353 karar sayılı, 02.11.2021 tarihli emsal kararında “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının gerekçesi dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görevin dava şartı olduğu, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Tire 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
4-Kararın taraflara tebliğine,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 20/01/2022
Katip …
e-imza

Hakim…
e-imza