Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/55 E. 2022/22 K. 14.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/55
KARAR NO : 2022/22

DAVA : Alacak (Hasılat Kirası Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/07/2020
KARAR TARİHİ : 14/01/2022

Mahkememize tevzi edilen davanın dosya üzerinden yapılan incelemesi sonucunda;
İDDİA ;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; taraflar arasında 08/03/2016 tarihinde imzalanan sözleşme uyarınca İzmir İli Çeşme İlçesinde İ…. ruhsat alanı içinde kalan 45.1922.98/4236529. 47-451963.72/4236500.49-451923.14/4236443.46-451882.40/4236472.43 koordinat noktaları içerisindeki maden sahasının davalı tarafından müvekkiline kiralandığını, sözleşme kapsamında ruhsat sahibi olan davalının söz konusu sahayı kurması için müvekkiline kiralayacağını; bu uğurda gerekli izinlerin alınması ile işletmenin faaliyete başlayabilecek bir halde teslim edilmesinin davalının sorumluluğunda olduğunu, müvekkilinin bir an önce faaliyete başlanabilmesi için saha alanında gerekli düzenlemeleri yaparak işe koyulduğunu, alanın kuruluma uygun olması için beton döktürdüğünü, birçok tadilat yaptırarak bu alanda iyileşme sağladığını, müvekkili, faaliyet hazırlık sürecinde ikili ilişkilere güvenerek sürecin hızlanacağını ve pürüzlerin aşılacağını düşünse de işin ruhsat sahibinin davalı olması sebebiyle sınırlı olarak işlemleri yürütebildiğini; davalıdan üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesini ve bir an önce hizmet vermeye başlamasını istediğini, sözleşmenin imzalanmasından kısa bir süre sonra 14/07/2016 tarihinde hazır beton santralinin kurulması ve fiili bir şekilde üretime başlanabilmesi için ilgili kuruma başvuru yapılmak istendiğini ancak davalı tarafça tamamlanacak evrakların başvuru dosyasında bulunmaması sebebiyle bu başvurunun tamamlanamadığını, ilgili evrakların temini için defalarca davalı ile iletişime geçilmişse de davalının bu evrakları taraflarına iletmediğini ve işin başlatılmasına art niyetli olarak engel olduğunu, davalının sözleşme ile üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle müvekkilinin gerekli başvuruları yapamadığını, ruhsat alınamadığını, öte yandan sözleşme konusu iş kapsamında esaslı ihtiyaç olan suyun sağlanması için yer altı suyu arama ve kullanma belgesi izni çıkartmak için gereken vekaletnamenin de davalı tarafça verilmediğini, davalının, müvekkiline İzmir …. Noterliği’nden 07/03/2018 tarihinde ihtarname çekerek sözleşmeyi feshettiğini; taraflar arasında düzenlenen sözleşmede kiranın ödenmesi konusunda belirli bir süre tayin edilmediği gibi; kiranın sahanın kurulumundan sonra ödenmeye başlanacağının ve hasılat üzerinden olacağının açıkça belirlendiğini, sözleşmede, kurulum esnasında bir kira bedelinin ödeneceği konusunda bir anlaşma olmadığını, sahanın tam anlamıyla işlerlik kazanması tarafların yükümlülükleri kadar idari birimlerden alınacak yasal izinlere de bağlı olduğundan ve bu izinlerin alınması da belirsiz süreli bir işlem olduğundan, bunun tek taraflı olarak müvekkili tarafından tayin edilmesinin bu süreçte mümkün olmadığını, davalının haksız fesihden sonra Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin….D. İş sayılı tespit dosyası ile “sözleşme hükümlerinin yerine getirilip getirilmediği” konusunda bir değerlendirme yapılmasının istendiğini, yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda “sahanın ıslah hale getirilmesi için çalışılmalara başlandığı, bu sahanın faaliyete geçirilmesi için belli birtakım malzemelerin yerleştirildiği, tesisin hayata geçirebilmesi için gerekli olan suyun ve elektriğin sağlanmadığı, alt yapı çalışmalarının başlanmadığı” hususunun belirlendiğini, taraflarınca şantiye alanına konulan agrega depolama ve bunkerlerinin olduğuna ilişkin tespit yapıldığını; müvekkilinin sözleşmeye uygun davranarak gerekli çalışmaları yapmaya başladığını, malzeme alımını gerçekleştirdiğini fakat davalının yapması gereken işlemleri hiç ya da gereği gibi yapmadığını belirterek, santral sahasında davalı yararına yapılan ve taraflarınca tespit edilemeyen iyileştirme işlemlerinin bilirkişi marifetiyle tespiti ile belirlenecek bedelin davalıdan tahsiline, davalının ekonomik durumunda meydana gelecek bir değişme halinde hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacağı gözetilerek alacağın teminat altına alınması amacıyla davalı adına kayıtlı olduğu belirlenecek araçlar ile taşınmazlar üzerine ihtiyati haciz niteliğinde ihtiyati tedbir konulmasına, sözleşmenin haksız feshinin tespiti ile müvekkilinin uğradığı zararlardan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 900.000,00 TL’nin fesih tarihinden itibaren ticari faizi ile davalıdan tahsiline, davalının santralinde bulunan tartı kantarının öncelikle aynen, mümkün olmaması halinde bedelinin faizi ile beraber müvekkiline iadesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP ;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; taraflar arasında davaya konu kiralama sözleşmesinin imzalandığını; sözleşmede bahsi geçen izinlerin alınması konusunda sorumluluğun müvekkilinde olmadığını, aksine davacı tarafta olduğunu, müvekkilinin ruhsatlar kendisine ait olduğu için ruhsat görüşlerini aldığını ve üzerine düşen görevi yerine getirdiğini, sözleşmeye göre beton santrali ruhsatı alma işinin Niba’ya ait olduğunu, yine sözleşmeye göre işyeri ruhsatını alabilmesi için üst kapama, laboratuvar, çökertme havuzları, artezyen ve elektrik bağlantısı vb gibi kısımların davacı tarafından bitirilmesi gerektiğini, zira; bu imalatlar yapılmadan Valilik Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nın işyeri açma ruhsatı verdiğini, karşı tarafın isteği ile elektrik abone güç artırımı için Mehmet Yapar isimli kişiye vekalet verildiğini, proje hazırlandığını fakat davacının güç artırımı için teminatı yatırmadığını, hatta bu yüzden önceden aynı alanda Doğusan firması adına düzenlenmiş 18/04/2021 tarihli ve 659 sayılı 3.sınıf GSM ruhsatının da iptal edildiğini, müvekkilinin zarara uğradığını, karşı taraf basiretli tacir olup, müvekkilinden şifahen istekte bulunulduğu şeklindeki iddiasının hele ki işlerin takibi için verilmiş bir vekaletname varken abesle iştigal olduğunu, sözleşmenin 7. maddesinde işletme şekli ve şartlarının açık bir şekilde düzenlendiğini, imalatları izinlere uygun olarak kiracı yani davacının yapması gerektiğini, yine Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dosyasındaki tespit ile de sabit olduğu üzere davacının daha ilk etapta sözleşmeye aykırı davrandığını ve kantarın koordinatlar dışına kurulduğunu, 2016 yılında müvekkilinin santral için ön onay aldığını, sözleşmenin bu tarihte imzalandığını ama davacının tesise 2018 yılında geldiğini, aradan geçen 2 yıl boyunca müvekkilini oyaladığını, taraflarınca hiçbir sonuç alınamayan ve de mağduriyet oluşan durum için karşı yana İzmir … Noterliği’nin 07/03/2018 tarihli …. yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini, bu tarih itibariyle sözleşmenin feshedildiğini, dava açma zamanaşımı süresinin dolduğunu, karşı yana açıkça 30 günün sonunda artık hiçbir hakları kalmayacağı hususunun bildirildiğini, ihtarın tebliğinden sonra 30 gün geçtiğini ve sözleşmenin sona erdiğini, bu tarihten sonra aradan 2 yıl geçtiğini, bu davanın kötü niyetle ve haksız olarak açıldığını, karşı yanın dava açma hakkının bulunmadığını, dilekçede bahsedilen … konusunun dava ile hiçbir ilgisinin olmadığını, basiretli tacir olan davacının kendi kusuru ile sözleşmenin feshine sebep olduğunu, müvekkilini zarara uğrattığını, bu konuda karşı dava açma haklarının saklı kaldığını, kaldı ki sahada yapıldığı iddia edilen iyileştirmeler vs diğer işlemler davacının sözleşmeye göre yapması gereken işlemler olup, bunların dahi yerine getirilmediğini, bu iyileştirmeleri yaptığını ve/veya sahada kendisine ait kantar veya başkaca bir malzeme olduğunu ispat yükünün davacıda olduğunu belirterek, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE ;
Dava; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğinin tespiti ile uğranılan maddi zararın tahsili istemine ilişkindir.
Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28/12/2021 tarihinde kesinleşen 10/11/2021 tarihli,…. Esas ve … Karar sayılı görevsizlik kararı ile; ” Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesi ile mahkememizin görevsiz hale geldiği, görev kuralları, kamu düzeninden olup, HMK’nin 114/1-c fıkrası uyarınca mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu, yine HMK’nin 115/1 hükmüne göre mahkemenin görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetmesi gerektiği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine görevli mahkemenin İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu” gerekçesiyle dava dosyasının mahkememize gönderildiği görülmüştür.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, derdest olan davaların yeni mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 04/04/2019 tarihli, 2017/11-10 Esas ve 2019/401 Karar sayılı kararı;
“…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin “İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, bu kararda “derdest davaların Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceği” yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu oluşturan her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, bu durumda da taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığından, görev konusu dava şartlarından olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceğinden, mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğuna, mahkememiz ile Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından, mahkememizin görevsizlik kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmaması durumunda görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiğinden HMK’nın 21. ve devamı maddeleri uyarınca yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM ; Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Mahkememizin görevsiz olması, uyuşmazlığın çözümünde Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi’nin görevli olması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın USULDEN REDDİNE,
2-Mahkememiz ile Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından, mahkememizin kararının istinaf kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi durumunda görevli mahkemenin (yargı yerinin) belirlenmesi için HMK’nın 21. ve devamı maddeleri uyarınca dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve yargılama giderlerinin 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesi uyarınca görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/01/2022

Başkan…
¸E-imzalıdır
Üye …..
¸E-imzalıdır
Üye……
¸E-imzalıdır
Katip …
¸E-imzalıdır