Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/535 E. 2022/918 K. 08.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/535
KARAR NO : 2022/918

DAVA : Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/06/2022
KARAR TARİHİ : 08/11/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili duruşmada tekrar ettiği dava dilekçesi ile özetle; Müvekkilinin … mahallesi … Caddesi no ,… Torbalı İzmir adresindeki zeytinlik vasıflı taşınmazın maliki olduğunu, davalıların da toptan zeytin alımı işi yaptıklarını, Ekim 2016 da … Gıda Tic. A.Ş. (… Zeytincilik) ile arasında zeytin alım işi yapıldığını ve …’nun da bu alım satım işine aracılık ettiğini, davalı …’nun aracı olarak 18.10.2016 tarihinden itibaren müvekkiline ait zeytinlikten … Gıda Tic. A.Ş. (… Zeytincilik) adına zeytin alımına başladığını, 27.10.2016 tarihi itibariyle yapılan ödemeler düşüldükten sonra cari hesapta bakiye 53.652,50 TL borcun kaldığının görüldüğünü ve söz konusu borcun … Gıda Tic. A.Ş.’ye bildirildiğini, … Gıda Tic. A.Ş. paranın ödenmek üzere …’na verildiğini söylediğini, ancak söz konusu tutarın müvekkiline ödenmediğini, davalılardan …’nun daha sonra kendi adına alımlara başladığını, ancak yapılan ödemeler düşüldükten sonra 15.12.2016 tarihi itibariyle cari hesapta bakiye 95.821,10 TL borç kaldığının görüldüğünü, bunun üzerine 03.05.2017 tarihli ihtarname ile durumun bildirildiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, o tarihte borcun 53.652,50 TL’sinden … ve … Gıda Tic. A.Ş. ‘nin müteselsil olarak borçlu olup kalan 42.168.60 TL’sinden sadece …’nun sorumlu olduğunun ihtar edildiğini, böylece söz konusu ihtarname ile mutabık kalınan 95.821,10 TL’nin ödenmesi, ödenmediği taraflar hakkında gerekli yasal işlemlere başlanılacağının haber verildiğini, 03.05.2017 tarihli ihtardan sonra davalıların ödeme yapılacağını belirterek müvekkilini oyaladıklarını, ancak borcun ödenmemesi üzerine davalılar hakkında Torbalı İcra Müdürlüğü’nün …/… E. sayılı dosyası ile genel haciz yoluyla icra takibi başlatıldığını, davalı-borçluların haksız ve yersiz olarak borca itiraz edip takibi durdurduklarını, bir yandan da ödeme yapacaklarını söyleyerek zaman kazandıklarını, müvekkilini oyaladıklarını, arabuluculuğa başvurulduğunu ancak sonuç alınamadığını, sözleşmenin ifa yerinin Torbalı olduğunu, ancak değişen mevzuat gereği davanın niteliği itibariyle Torbalı’da Asliye Ticaret mahkemesi bulunmadığından davanın İzmir’de açıldığını, alacağın 53.652,50 TL’sının … ve … Gıda Tic. A.Ş. den müştereken ve müteselsilen, 42.168.60 TL’sının …’ndan, (ihtarnamenin tebliğ tarihi 09.05.2017 den itibaren) işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin (arabuluculuk vekalet ücreti de dahil) karşı yana yükletilmesine (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Gıda San. ve Tic. A.Ş. vekili duruşmada tekrar ettiği cevap dilekçesi ile özetle; usul ve esas itibariyle haksız davanın reddinin gerektiğini, davacının ‘tacir’ sıfatını haiz olup-olmadığının taraflarınca bilinmediğini, tacir değil ise işbu davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olacağını, bu hususta gerekli araştırmanın yapılması gerektiğini, davalı olarak gösterilenler arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığını, zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi’nin her 2 davalı bakımından da genel yetkili mahkeme olduğunun kabul edilemeyeceğini, bu itibarla huzurdaki davada, İstanbul Mahkemeleri ve icra dairelerinin yetkili olduğunu, zamanaşımının gerçekleştiğini, davanın reddini talep ettiklerini, davacı iddialarının basiretle hareket etmekle mükellef olan tacir kavramı ile bağdaşmadığını, davacı …’in, müvekkili firmadan 53.652,50 TL. alacağı olduğunu iddia ettiğini, bu iddiasının (hiç şüphesiz) senetle (yazılı-kesin delille) ispat zorunluluğu kapsamında olup ancak yazılı/kesin delil ile ispat edilebileceğini, dava dilekçesinden …’nun hangi sıfatla hareket ettiğinin (davacı ile olan ilişkisinin sebebinin) anlaşılamadığını, davacının iddiası bağlamında, …’nun ‘komisyoncu’ olarak mı, ‘vekil’ olarak mı, ‘simsar’ olarak mı, ‘yüklenici’ olarak mı vs. hareket ettiğinin ileri sürüldüğünün anlaşılamadığını, davacının, hukuka aykırı delil bildirdiğini, rıza hilafına ses kaydı (kişisel veri) almak TCK kapsamında suç olduğu gibi, hukuk yargılamasında da Sayın Mahkeme’ce dikkate alınmayacağını, hukuka aykırı delilin dosyadan çıkarılması gerektiğini, … ile davacı arasındaki cari hesap ilişkisinin, müvekkilini ilgilendirmediğini, arz ettikleri ve taraflarınca gözetilecek diğer nedenlerle; usul ve esas itibariyle haksız davanın reddine, yargılama giderlerinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili duruşmada tekrar ettiği cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin tacir olmadığını, işbu davanın TTK nun 4. maddesinde sayılan ticari dava niteliğindeki davalardan da olmadığını, davanın görevli Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılması gerektiğini, sayın Mahkemece davanın görev yönünden reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davanın yetki yönünden de reddine karar verilmesini talep ettiklerini, işbu davanın ticari dava niteliğinde olmadığını, bu nedenle, İzmir Mahkemeleri’nin yetkisiz olduğunu, işbu davaya bakmakla yetkili mahkemenin müvekkilinin adresinin bulunduğu Ödemiş Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle davanın yetki yönünden de reddine karar verilmesini talep ettiklerini, işbu davanın müvekkili ile diğer davalı aleyhine birlikte açılmasının hukuki dayanağının olmadığını, müvekkili ile diğer davalının dava arkadaşı olmadığını, diğer davalı ile davacı arasında alacak borç ilişkisi varsa bunun müvekkilinin dışında olduğunu, müvekkili ile diğer davalı arasında hiçbir hukuki bağ olmadığını, bu nedenle davaların ayrılmasını talep ettiklerini, davanın Zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davalının delil listesinde yer alan telefon görüşmelerinin delil olarak kabul edilmesinin de mümkün olmadığını, davacı, müvekkili ile arasında yapılan telefon görüşmelerini kayıt altına aldı ise bu kaydın müvekkilinin bilgisi ve onayı olmadan yapıldığını, müvekkilinin onayı alınmadan ses kaydı yapılmış ise, davacı hakkında TCK kapsamında şikayet hakkının saklı olduğunu, davacının telefon görüşmeleri olarak bahsettiği delilin hukuka aykırı olarak onay alınmaksızın ses kaydı alınmış olması nedeniyle, hukuken delil başlangıcı olarak dahi kabul edilmesinin mümkün olmadığını, HMK 189. maddesi gereği hukuka aykırı olarak elde edilen işbu delilin davanın ispatında dikkate alınmasının mümkün olmadığını, sunulan nedenle, davacı yanın telefon görüşmeleri olarak bildirdiği delilinin reddine karar verilmesini talep ettiklerini, işbu davanın esas yönünden de haksız ve dayanaksız olduğunu, davacı yanın 5 yıl önce de müvekkili aleyhine haksız ve dayanaksız icra takibi başlattığını, işbu takibe de müvekkilinin itiraz ettiğini ve davacının işbu haksız takibin devamı için itirazın iptali davası ikame etmediğini, çünkü alacağının olmadığını, davacının iddia ettiği gibi 6 yıl önce yapılan alışverişten bu kadar yüksek tutarda alacağı olsaydı, bu alacağın tahsili için 5 yıl önce açtığı icra takibine müvekkili tarafından itiraz edildiği halde, işbu davayı açmak için bu kadar uzun süre beklemesinin olağan olmadığını, ispat yükünün davacıda olduğunu, davacının işbu davasını yazılı delille ispatlamak zorunda olduğunu, taraflar arasında cari hesap olduğunun da doğru olmadığını, müvekkili ile davacı arasında cari hesap sözleşmesi olmadığını, hiçbir zaman da olmadığını, arz edilen ve re’ sen dikkate alınacak nedenlerle, haksız ve yersiz davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Esnaf/Tacir Araştırması: Davacı ve davalı …’nun gerçek kişi olması nedeniyle esnaf/tair olup olmadığının tespiti için yazılan yazılara verilen cevaplardan; Davacının ve davalının gerçek kişi olarak ticaret siciline kayıtlı olmadığı, davacının dava dışı bir takım şirketlerde ortak olması nedeniyle dava dışı şirketler adına ticaret sicilinde kaydının bulunduğu, davacının esnaf ve sanatkar kaydının bulunmadığı, davacı adına vergi kaydının bulunmadığı, davalı …’nun usulüne göre işletme defteri tuttuğu, 2. Sınıf tacir olduğu, gayrisafi milli hasılasının 27.545,21 TL olduğu, bu miktarın bilanço esasına göre defter tutma hadlerinin altında kaldığı tespit edilmiştir.
Dava, tarımsal ürün satış sözleşmesi kapsamında bakiye satış bedeline ilişkin alacak davasıdır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1. maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari ava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre bir uyuşmazlığın ticari nitelikte olabilmesi için, her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirmesi yahut aynı maddenin alt bentlerinde düzenlenen istisnalardan birine dahil olması gerekmektedir.
TTK’nın 14. maddesine göre “Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.” Aynı Kanunun 17. maddesi hükmünce de; “iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Diğer taraftan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce re’sen incelenir.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tâbi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
19.02.1986 tarih ve 19024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK’nın 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Dosya kapsamından, davacı …’in ve davalı …’nun gerçek kişi olarak vergi kayıtları incelendiğinde davacının şahıs olarak mükellefiyet kaydının bulunmadığı, bir kısım şirketlerin ortağı olarak tüzel kişi şirketler adına vergi mükellefiyet kayıtlarının olduğu, davalının …’nun işletme hesabına göre defter tuttuğu, vergi mükellefi, en son vergi beyannamesindeki gayrisafi hasılası miktarının bilanço esasına göre defter tutma hadlerinin altında kaldığı, her iki tarafın da ticaret sicilinde gerçek kişi olarak tacir kaydının bulunmadığı, davacı …’in kendi adına kayıtlı zeytin bahçesindeki zeytin tarımsal ürününün, davalı …’nun aracılığı ile diğer davalı şirkete satışından kaynaklanan alacak davasında, davacının ortağı olduğu şirketler adına zeytin satışında bulunduğunu iddia etmeyip tam tersi gerçek kişi olarak kendi adına kayıtlı zeytin bahçesindeki ürünlerin kendisi adına satışına ilişkin olarak bakiye satış bedeli alacağını talep ettiği, davacı ve davalı …’nun tacir sıfatını haiz olmayıp, esnaf olduğu, davacının ve davalı gerçek kişinin tacir sıfatına sahip olmaması sebebiyle davanın nispi ticari dava olarak kabul edilemeyeceği, ayrıca davanın TTK’ nun 4. maddesinde düzenlenen mutlak ticari dava niteliğinde de olmadığı, TTK’nın 4. maddesindeki yasal düzenlenme karşısında uyuşmazlığın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği, Yargıtay 20. HD:’nin 2015/10410 esas, 2015/1025 kara sayılı, 03/11/2015 tarihli, 2015/15241 esas, 2016/788 karar sayılı, 25/01/2016 tarihli yargı yeri belirleme kararlarının, Yargıtay 19. HD’nin 2015/15811 esas, 2016/5002 karar sayılı, 21/03/2016 tarihli kararının da aynı yönde olduğu anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu anlaşılmakla, HMK.nun 115/2.maddesi uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2-Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331. Maddesi uyarınca harç vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
ilişkin, taraflar vekillerinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.08/11/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır