Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/35 E. 2022/13 K. 12.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/35
KARAR NO : 2022/13

DAVA : Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ : 07/09/2018
KARAR TARİHİ : 12/01/2022

Mahkememize tevzi edilen davanın dosya üzerinden yapılan incelemesi sonucunda;
İDDİA ;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; davalı kooperatifin 2017 yılı genel kurul toplantısının 12/08/2018 tarihinde Çeşme Belediyesi …yapıldığını, toplantıda görüşmelerin usul ve yasalara aykırı olarak yürütüldüğünü, usul ve yasaya, ana sözleşmeye aykırı kararların alındığını, tarafsız olması gereken divan başkanı …’ın üyelere eşit davranmadığını, gerek konuşma süreleri gerekse söz verme hitaplarında son derce yanlı, kaba, haddini aşan tavırlar sergilediğini, kimi üyelerin söz almadan konuşmalarına müdahale edilmediğini, bir üyenin oturma adabına uymadan kendisi ile diyaloglara girmesine izin verilirken, diğer üyelerin konuşmaları için sahneye gelmeleri adeta emredilerek psikolojik baskı uygulandığını, genel kurulda söz alan üyelerden …, …, …, …, …, …ve …’nun konuşmalarının tutanakta yer almadığını, bu üyelerin yönetim kuruluna yönelttiği sorulara cevap verilmediğini, yeni yönetim kurulu seçiminde üyelere seçimin ne şekilde yapılacağı sorulmadan, bu konuda genel kurul kararı alınmadan direkt blok liste ile seçime gidildiğini, blok liste dışında kişisel olarak aday olmak isteyenlerin adaylıklarının engellendiğini, 01/07/2017 tarihinde 2 yıllık süre için göreve getirilen denetleme kurulu üyelerini ekarte etmek için başvurulan blok liste ile seçime gidilmesinin hakkının kötüye kullanılması olduğunu belirterek, davalı kooperatifin 12/08/2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların iptaline, toplantıda alınan kararların ihtiyati tedbir yoluyla uygulanmasının durdurulmasına, davalı kooperatifin olağan ve yapılması zaruri faaliyetlerinin yürütülebilmesi için acilen kooperatife kayyım tayinine, 12/08/2018 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların uygulanması nedeniyle kooperatifin uğraması muhtemel zararların kooperatif yönetim kurulundan rücuen tahsiline, yargılama giderlerinin ve mahkeme vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP ;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının, genel kurul işleyişi ile ilgili iddialarının doğru olmadığını, kimsenin ve özellikle davacının söz hakkının kısıtlanmadığını, genel kurulda usule aykırı hiçbir uygulamanın olmadığını, davacı iddialarının tümünün gerçek dışı olduğunu, kooperatifin tasfiye halinde olduğunu, süregelen davaların bir türlü sonuçlanmaması nedeniyle tasfiyenin tamamlanamadığını, davacı denetleme kurulu üyesinin, kooperatif tüzel kişiliği aleyhine afaki nedenler öne sürerek dava açmasının, kooperatifin tasfiyesini geciktirmeye yönelik, kooperatifin maddi ve manevi olarak zarar göreceği bir süreci haksız ve kasıtlı olarak başlatmış olması anlamına geldiğini, kooperatifin bu nedenle doğacak zararlarının tazmini konusundaki yasal haklarını saklı tuttuklarını belirterek, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE ;
Dava; davalı kooperatif genel kurul toplantısında alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Çeşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29/12/2021 tarihinde kesinleşen 01/12/2021 tarihli, …/… Esas ve …/… Karar sayılı görevsizlik kararı ile; “Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesi ile mahkemenin görevsiz hale geldiği, görev kuralları, kamu düzeninden olup, HMK’nin 114/1-c fıkrası uyarınca mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu, yine HMK’nin 115/1 hükmüne göre mahkemenin görevli olup olmadığını yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetmesi gerektiği, görevli mahkemenin İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu” gerekçesiyle dava dosyasının mahkememize gönderildiği görülmüştür.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, derdest olan davaların yeni mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 04/04/2019 tarihli, 2017/11-10 Esas ve 2019/401 Karar sayılı kararı;
“…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin “İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, bu kararda “derdest davaların Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceği” yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu oluşturan her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, bu durumda da taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığından, görev konusu dava şartlarından olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceğinden, mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğuna, mahkememiz ile Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından, mahkememizin görevsizlik kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmaması durumunda görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiğinden HMK’nın 21. ve devamı maddeleri uyarınca yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM ; Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Mahkememizin görevsiz olması, uyuşmazlığın çözümünde Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi’nin görevli olması nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın USULDEN REDDİNE,
2-Mahkememiz ile Çeşme Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından, mahkememizin kararının istinaf kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi durumunda görevli mahkemenin (yargı yerinin) belirlenmesi için HMK’nın 21. ve devamı maddeleri uyarınca dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
3-Harç ve yargılama giderlerinin 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesi uyarınca görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 12/01/2022

Başkan …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Katip …
E-imzalıdır