Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/832 E. 2021/920 K. 16.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/832
KARAR NO : 2021/920

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 23/08/2019
KARAR TARİHİ : 16/11/2021

Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07/09/2021 tarih ….E……K. sayılı kararı üzerine dosya mahkememize tevzi olmakla, yukarıda belirtilen esasa kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili dava dilekçesi ile özetle; Sigorta kuruluşu tarafından sigortalanmış olan davalı …’ın yönetimindeki, diğer davalı … ‘a ait olan … Plakalı Kamyonet ile müvekkili … yönetimindeki … Plakalı motosikletin çarpışması sonucu meydana gelen kaza neticesinde müvekkilinin ağır olarak yaralandığını, 09.05.2015 tarihinde meydana gelen kazada 04.01.2016 tarihli ceza mahkemesi dosyasına sunulmuş olan İstanbul Adli tıp trafik ihtisas dairesi raporunda …’ın asli kusurlu bulunduğunu, ayrıca müvekkiline kaza sonrasında Ödemiş Devlet Hastanesi tarafından %17 oranlı özürlü sağlık kurulu raporu verildiğini, müvekkilinin kazadan sonra uzun bir süre çalışamadığı gibi tedavisi bu süre zarfında devam ettiğinden ve sürekli masraf yapmak zorunda kaldığından dolayı da mağdur olduğunu, iki çocuk babası olan ve evli olan müvekkilinin bu süreçte yaşadığı sıkıntılardan dolayı eşinden ayrıldığını, kaza sonrası davalı … sigortaya yaptıkları başvuru sonucu bir kısım ödeme yapıldığını daha sonra Sigorta Tahkim Komisyonuna yaptıkları başvuru ile müvekkiline sigorta şirketi tarafından bir kısım ödeme daha yapıldığını, Yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda kazada kusuru olmayan müvekkilinin zararının tam karşılanmadığı için Sigorta şirketinin sürekli sakatlık halinde sorumlu olduğu poliçe limitinin tamamının ödenmesi gerektiğini, diğer davalıların ise bugüne kadar herhangi bir ödeme yapmadıklarını, arabuluculuk başvurusunda bulunulmuş olup, olumsuz sonuçlandığını, müvekkilinin kaza öncesi kepçe operatörü olarak …Tarım Ürünleri ve Tic. Ltd. Şti.’nde asgari ücretin oldukça üzerinde bir maaşla çalışmakta iken kaza sonrası işten çıkarıldığını, müvekkilinin kaza sonrası uzun süre yoğun bakımda kaldığını, kazadan uzun bir süre sonra da eşinin bakımına muhtaç olan müvekkilinin kaza nedeniyle hafızasını da kaybettiğini, başına aldığı darbe sonucu tutarsız konuşmalar yaptığını tuvaletini bile yardım olmadan yapamadığını, müvekkilinin kazadan sonra uzun süre çalışamadığı gibi tedavisi devam ettiğinden, sürekli masraf yapmak zorunda kaldığını, mağdur olduğunu, olay nedeniyle ağır yaralanan müvekkilinin hem maddi hem de manevi olarak kayba uğradığını, kesinleşen Ödemiş 2.Asliye ceza Mahkemesi ….E.-…K. Sayılı ceza dosyasından da anlaşılacağı üzere kazada asli kusurlu bulunan … isimli kamyonet şoförünün adli para cezası aldığını, maddi tazminat hesabının kusur ve ücret durumu taraflar arasında uyuşmazlık konusu olup bağlanan gelirlerinin ilk peşin değerleri de bilinmediği, talep konusunun hesap gerektirdiği hususları da dikkate alındığında şu aşamada maddi tazminatın miktarının tartışmalı ve belirsiz olduğunu, bu nedenle müvekkilinin fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı … şirketinin poliçe limiti dahilinde, diğer davalıların da ödemesi gereken maddi tazminat için iş bu davayı açmaları gerektiğini, belirttikleri hususlar göz önüne alınarak fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak üzere, bilirkişi incelemesinden sonra ıslah edilmek üzere, şimdilik 500,00-TL maddi tazminatın davalı …, diğer davalı … tarafından kaza tarihi olan 09.05.2015 tarihinden, sigorta şirketinden ise ihbar tarihi olan 23.07.2016 tarihinden itibaren yasal faizi masrafları ve vekalet ücreti birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı …. vekili cevap dilekçesi ile özetle; Davacı tarafça müvekkili sigorta şirketine başvurulmuş olup, müvekkili sigorta şirketince 26.05.2017 tarihinde 50.232,00-TL ödeme gerçekleştirildiğini, bu ödemeye rağmen davacı tarafça huzurdaki dava dışında daha önce Sigorta Tahkim Komisyonu’nun … Esas …. Karar sayılı dosyası ile dava açıldığını, İşbu davanın, 24.10.2017 tarihinde sonuçlandığını, davacı tarafça ilamın İzmir… İcra Müdürlüğü’nün …Esas sayılı dosyası ile icraya konulduğunu ve bu icranın 24.11.2017 tarihinde müvekkili sigorta şirketince 50.600,00-TL daha ödenerek kapatıldığını, görüldüğü üzere, davacı tarafça daha önce açılmış ve sonuçlanmış bir dava bulunmasına rağmen huzurdaki davanın açıldığını, davacının haksız ve kötü niyetli olarak aynı kaza ve aynı konuya ilişkin olarak müvekkili şirkete başka bir dava açtığından dolayı derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın beyanına göre 09.05.2015 tarihli trafik kazasına karıştığı belirtilen … plaka sayılı aracın müvekkili şirkette, …..nolu poliçe ile zorunlu mali mesuliyet (trafik) sigortası ile sigortalı olduğunu, söz konusu poliçede teminatın sakatlanma kişi başı 268.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, sigortalı araç sürücüsüne isnat edilen kusurun kabul edilemez olduğunu, dava konusu kazanın oluşumunda, müvekkili tarafından sigortalı olan … plaka sayılı aracın kusurunun bulunmadığını, kazanın oluşumundaki tüm kusurun davacı tarafın sevk ve idaresinde olan … plaka sayılı araca ait olduğunu, sigortalı araç sürücüsünün kusursuzluğu nedeniyle poliçe sorumluluğunun bulunmadığını, davacı tarafından iyileşme sürecinde bakıcı gideri talep edilmişse de iyileşme ve tedavi dönemindeki bakıcı giderlerinin tedavi gideri olarak değerlendirildiğini tedavi giderinin 6111 sayılı yasa sonrası ile Sosyal Güvenlik Kurumuna devredildiğini, davacının iyileşme sürecindeki bakıcı gideri talebinin reddinin gerektiğini, davacının maluliyet tespitinin, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden yapılması gerektiğini, müvekkili şirkete tüm belgelerle birlikte kaza ve hasar ihbarında bulunulduğunu, ödeme yapılması ve daha önce görülmüş bir dava bulunması sebebiyle başvurunun reddedildiğini, buna rağmen davacı tarafından kötü niyetli olarak huzurdaki davanın açıldığını, dolayısıyla temerrüde düşürülmemiş olup, faiz talebinin reddinin gerektiğini, açıklanan ve sayın mahkemece re’sen dikkate alınacak nedenlerle; davanın derdestlik nedeniyle reddine, davacının haksız ve mesnetsiz davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerine yüklenmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; öncelikle davaya karşı zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davaya konu edilen olay üzerinden çok uzunca bir süre geçtiğini ve yasalarda belirlenen süreler içerisinde dava ikame edilmediği için müvekkili yönünden davanın zamanaşımına uğradığını, yetki itirazında bulunduklarını, müvekkilinin davaya konu edilen aracı 08/05/2015 tarihinde diğer davalı … ve eşi …’a tanıklar huzurunda satış yaptığını, 11/05/2015 tarihinde Turgutlu ….Noterliğinin …. yevmiye numaralı araç satış sözleşmesi ile de aracın satışının davalı …’ın eşi …’a yapıldığını, dolayısı ile müvekkili tarafından araç satışının fiilen gerçekleştirilmiş ve tesliminin sağlanmış olduğunu, müvekkilinin yaşanan olayla ilgili sorumluluğunun bulunmadığını, bu nedenle müvekkili yönünden davanın reddini talep ettiklerini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte diğer davalı …’ın yargılandığı ve müvekkilinin taraf olmadığı Ödemiş 2.Asliye Ceza Mahkemesinin ….. E. ….K. sayılı dosyasında belirlenen kusur oranlarını kabul etmelerinin mümkün olmadığını, kusur durumu ile ilgili yeniden rapor alınmasını talep ettiklerini, davacı tarafça ortaya konulan özür durumu iddiasının gerçeklikle bağdaşmadığını, mahkemece tam teşekküllü sağlık kuruluşlarından ve Adli Tıp kurumundan rapor alınarak davacının iddia etmiş olduğu engel durumunun tespit edilmesini talep ettiklerini, davacı tarafın kaza öncesinde yapmış olduğu işlerle ilgili iddiasının gerçeği yansıtmadığını, gelir durumunun yüksek beyan edilerek tazminat oranlarının arttırılmak istendiğini, müvekkillerince yapılan araştırma neticesinde davacının sağlıklı bir şekilde iş hayatına devam ettiğinin ve birçok işte çalıştığının tespit edildiğini, mahkemece SGK kayıtlarının istenilerek durumun tespit edilmesini talep ettiklerini, davacı tarafça diğer davalı ….’den tahsilatlar sağlandığını, söz konusu tahsilat ve ödeme hususlarının tespiti ile mükerrer tahsilat ve ödemenin önüne geçilmesini talep ettiklerini, davacı tarafından talep edilen faiz oranı ve faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, müvekkilinin dava konusu olaydan kaza anında haberdar olmadığını, kaza olayından yıllar sonra böyle bir hadisenin varlığından haberdar olduğunu, dolayısı ile faiz başlangıç tarihi olarak kaza tarihinin talep edilmesinin yersiz olduğunu, bu nedenle de davanın reddini talep ettiklerini, arz ve izah edilen nedenlerle davanın bütün talep yönleri ile reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; davacının trafik kazasında yaralanması nedeniyle oluşan maluliyetine ilişkin maddi tazminat davasıdır.
Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 07/09/2021 tarih … Esas ….. K. sayılı kararı ile “ Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile Ödemiş Asliye Hukuk Mahkemelerinin Ticaret Mahkemesi sıfatının kaldırılması nedeniyle, iş bu dava tarihi itibariyle Mahkememizin bu dosyaya bakmakla görevli olmadığı ” gerekçesi ile dosyanın İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne devrine, istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 kara sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görevin dava şartı olduğu, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
4-Kararın taraflara tebliğine,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 16/11/2021

Katip …
e-imza

Hakim…
e-imza