Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/725 E. 2021/797 K. 18.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/725 ESAS
KARAR NO : 2021/797 KARAR

DAVA : Menfi Tespit (Alım Satım)
DAVA TARİHİ : 29/05/2019
KARAR TARİHİ : 18/10/2021
GEREKÇELİ K.TARİHİ : 19/10/2021
Mahkememizde görülen Menfi Tespit (Alım Satım) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı … tarafınden müvekkili hakkında Bergama İca Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile senetli icra takibi başlatıldığını, müvekkilin ne bu kişiye ne de diğer davalılarcı böyte bir borcu bulunmadığını, davalı alacaklı, Berguma İcra Müdürlüğünün … takip sayılı dosyası ile müvekkili hakkında 19.10.2017 tanzim ve 15.02.2919 vade tarihli 107.500,00 TL miktarlı bir bonoya dayanarak icra takibi başlatıığını, senet incelendiğinde ciro silsilesinin görüldüğünü, 10 örnek ödeme emri müyekkile 25.03.2019 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkilinin … plaka sayılı traktörü satın alma hususunda … Tur. Nak. … İnş. Taahhüt ve Oto Kom. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile anlaştığını, 17.01.2017 tarihli fatura düzenlendiğini, adı geçen faturada … ve Traktör San. A.Ş.nin 31.10.2016 tarihli … seri no’lu faturasına istinaden kesilmiştir ibaresi yer aldığını, müvekkilinin aralarındaki anlaşmaya uygun olarak traktörün resmi satışını yapılmasından yaklaşık iki ay önce traktörü fiilen teslim alarak kullanmaya da başldığını, sözkonusu senede dayalı borcun 82.500,00 TL lik kismi müvekkil tarafından senet alacaklısı olan … Nakliyat … İnşaat. Taahhüt Oto Kom. San.ve Tic. Ltd. Şirketinin ekteki Kınık Zıraat Bankasının 20.01.2019 tarihli dekontundan anlaşıldığı üzere banka aracılığı ile ödendiğini, müvekkilinin adı geçen bankadan 82.500,00 TL lik kredi kullandığını ve kredi miktarı, … plakalı traktörü satın aldığı firma olan … Nakliyat … İnşat) Taahhüt Oto Kom. San. ve Tic. Ltd. Şti.’ni hesabına aktarıldığını, senedin lehtarı olan … Nakliyat … İnşaat. Taahhüt Oto Kom. San.ve Tic. Ltd. Şirketi ile müvekkili arasındaki temel borç ilişkisinin müvekkilinin ödeme yapması ile sona erdiğini, temel borç ilişkisinden sorumlu tutuma imkanı kalmayan müvekkilinin borcu ödemekten kaçınma hakkı ve menfi tespit davası açma hakkının bulunduğunu, müvekkilinin hukuki haklarının kısıtlanması kastıyla senet ücünçü kişilere ciro edilerek mağdur edildiğini, senet alacaklısı gibi görünen … ‘ın ise faal ticaret erbabı olmadığını, dolayısıyla kendisinden önceki ciranta … ile de böyl ebir ticari ilişkisinin yüksek miktarları bir alışverişinin bulunmasının mümkün olmadığını, şu şahsın mevut maddi durumu böyle bir alacağı doğuracak nitelikte olmadığını belirterek müvekkilinin bedelsizlik ve hükümsüzlük nedeni ile davalılara icra takibine ve senede konu borcununun bulunmadığının tespiti ile takibe konu seneden ve takibin iptaline, takibin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine açılan hukuki dayanağı olmayan davayı kabul etmediklerini, dava konusu alacak müvekkil açısından zamanaşımına uğradığını, takip ve alacak kambiyo senedine dayandığını, takibe konu senet sebepten mücerret olup, borç senedi olduğunu, davacı yanın, dava dilekçesinde öne sürdüğü hususlar yani diğer davalılar ile arasındaki ilişkiler ve işbu davadaki iddiaları HMK 200 m. Düzenlenen senetle ispat zorunluluğu ve HMK 201. Maddede düzenlenen senede karşı tanıkla ispat yasağı düzenlemesi göz önüne alınarak, bu davada haklılığını ortaya koyamayacağını, davacı yanın iddialarını yazılı belge ile ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin iyi niyetli alacaklı konumunda olup, davalılar arasındaki ilişkileri bilmediği gibi, hukuken bilmesi de beklenemeyeceğini, davacı yanın zaman kazanımı ve takibi sürüncemede bırakmaya yönelik açmış olduğu işbu davadaki taleplerinin reddi ile %20’den az olmamak üzere, kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı … Nak.Akar.Gıda İnş.Taah.Oto.Kom.San ve Tic. Ltd.Şti. Vekili cevap dilekçesinde özetle; Bergama İcra Müd.nün … E.sayılı takip dosyası ile davalı … tarafından davacı … aleyhine, 10.10.2017 tanzim ve 15 şubat 2019 ödeme tarihli 107.500,00 TL bedelli bononun tahsili için takip başlatıldığı takibe konu bononun lehdar kısmında … İnş.Taah.Oto Kom.San ve Tic.Ltd.Şti. Yazılı olduğunu, bononun tanzim tarihi 10.10.2017 ve vade tarihi 15.02.2019 olduğunu, takip konusu bono arkasındaki ciro silsilesinde, şirketimizin takip konusu bonoyu … … isimli kişiye ciro ettiğini, bononun varlığının kabulü anlamına gelmemekle birlikte, sahte imza ile ciro edilmesi ciro zincirini keseceğinden, bononun tedavülü geçersiz olup bu davada bize husumet yöneltilemeyeceğini, dava dilekçesinin 2. sayfasında, “…ödeme emrinin tebliğinden sonra müvekkilce … Ltd.Şti. ile temasa geçilmiş, ve yapılan görüşmelerde senet arkasındaki kaşenin şirkete ve imzanın da şirketi temsile yetkili bir kişiye ait olmadığı ve bu senedin kendilerine hiç ulaşmadığı bilgisi verilmiştir. Dolayısıyla icra takibine konu senede ilişkin olarak ciranta gibi görünen …’nin şirket adına senet alma gibi bir yetkisi bulunmadığı gibi…” beyanlarına yer verilerek, davacı tarafça bu bononun tedavülünden sorumlu olmadıklarının takibin başladığından beri bilinmekte olduğunu, takip konusu bono nedeniyle müvekkilime husumet yöneltilebilmesi için öncelikle 107.500,00 TL bononun, davacı tarafından bizzat şirketlerine ve yetkili temsilcisine teslimi hususunu ispat etmesi gerektiğini, görüldüğü üzere davacı tarafından şirketimize değil, bir başka şahsa verilen, varlığı, tarihi miktarı şirketimizce kabul edilmeyen, müvekkili şirketten ciro edilemeyen bir bonoya karşı açılan menfi tespit davasında şirketimiz hiçbir hukuki yarar olmadığı halde hasım gösterildiğini, her ne kadar bahse konu traktör satışı nedeniyle davacıdan 28.366,25 TL alacaklı olduklarını, ancak bu ilişkinin dava konusu bono dışında başka bir borç ilişki olduğunu ve bu davada takas mahsup işlemine konu edileyeceğini, müvekkili şirket açısından davanın kötü niyetli olduğunu, husumet yönünden müvekkilim şirket açısından davanın reddine karar verilmesini, dava müvekkilime karşı kötüniyetli açıldığından davanın reddine ve lehlerine vekalet ücreti ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava, bonoya dayalı olarak başlatılan icra dosyasında davacının borçlu olmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır.
Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 01/10/2021 tarihli, 2019/314 Esas ve 2021/541 Karar sayılı kararı ile; “Hakimler ve Savcılar Kurulunun 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı gereğince dosyanın esasının incelenmesi için ihtisas mahkemesi olarak görevli ve yetkili İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne devredilmesi” gerekçesiyle dava dosyasının mahkememize gönderildiği görülmüştür.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, derdest olan davaların yeni mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun emsal nitelikteki 04/04/2019 tarihli, 2017/11-10 Esas ve 2019/401 Karar sayılı kararı;
“…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 07/07/2021 tarihli 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin “İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, bu kararda “derdest davaların Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceği” yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu oluşturan her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, bu durumda da taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşıldığından, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığından, görev konusu dava şartlarından olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceğinden, mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Bergama 2. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davayı görmeye mahkememizin görevsiz olup Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olması sebebiyle dava dosyasının Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine,
2-Bergama 2. Asliye Hukuk Mahkemesi ile mahkememiz arasında oluşan görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’ne tevdiine,
3-Yargılama giderlerinin nihai kararda dikkate alınmasına,
4-Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda kararın niteliği gereği kesin olarak karar verildi.18/10/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim …
¸e-imzalıdır