Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/657 E. 2021/721 K. 28.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO2021/657
KARAR NO : 2021/721

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 18/09/2020
KARAR TARİHİ : 28/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesi ile özetle; davalı sürücü …’ın, sevk ve idaresindeki diğer davalı … …A.Ş. adına tescilli … plaka sayılı kamyonet ile Çanakkale istikametinden İzmir istikametine seyir halinde iken, Kabakum trafik ışıklarına geldiğinde gidiş istikametine göre yolun sağından, yanında bulunan … plakalı motosikleti eliyle itmek suretiyle yaya geçidinden karşıdan karşıya geçmekte olan müteveffa …’e, yaya geçidine gelmeden evvel yolun sağında ve solunda yaya geçidi yaklaşım levhası, kabakum meskun mahal tabelası, ışıklı işaret cihazı yaklaşım levhası, 50 km/saat azami hız sınırı levhası, yaya geçidi levhası, sarı fasılalı olarak yanıp sönen ikaz lambası bulunmasına rağmen hiçbir ikaz ve tedbirde bulunmayıp uyarıcı nitelikteki levhaları da dikkate almayıp meskun mahalde, yaya geçidinde ve sol şeritte, aşırı hızlı bir şekilde çarpması sonucu davacı müvekkillerin murisi …’in feci şekilde hayatını kaybettiğini, bu olay sebebi ile davalı sürücü sanık … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan Dikili.. Asliye Ceza Mahkemesi’nin …esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde mahkemenin … karar sayılı ve … tarihli kararı ile davalı sanık sürücü …’ın 2 yıl 1 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine ve verilen hapis cezasının para cezasına çevrilerek neticeten 15.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 6 ay süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına karar verildiğini, Davacı müvekkil …’in müteveffa …’in eşi, davacı müvekkiller … ve… …’inde müteveffanın çocukları olduğunu, trafik kazası neticesinde hayatını kaybeden müteveffa …’in 53 yaşında vefat etmiş olup geride bıraktığı eşi …, küçük oğlu …, kızı … ve oğlu …’in müteveffanın maddi desteğinden yoksun kaldıklarını, müteveffanın çiftçilik işi ile uğraşmakta ve her sene 270 dönüm tarlayı icara alıp buraya günebakan, mısır, buğday ekmekte olup müteveffanın elde ettiği gelir ile tüm aile geçimini sağlamakta olduğunu, Müteveffanın eşi davacı müvekkil …’in, ev hanımı olduğunu, Müteveffanın küçük oğlu …’ın, … Lisesi’nde 2. sınıf öğrencisi olduğunu, diğer müşterek çocukların da bekâr olup babalarının desteği ile hayatlarını idame ettirdiklerini, ailenin söz konusu kaza sebebiyle oldukça mağdur durumda olduklarını, davalı sürücü …’ın kaza sırasında kullandığı … plaka sayılı araç trafikte diğer davalı … …A.Ş. adına kayıtlı olduğunu, araç sürücüsü ile araç malikinin farklı kişiler olup araç malikinin 2918 sayılı KTK 85. madde hükmü gereği zarardan işleten sıfatıyla sorumlu olduğunu, davalıların müşterek ve müteselsil sorumlulukları bulunduğundan davanın her ikisine birlikte açıldığını, söz konusu aracın … A.Ş. 402189 nolu acente aracılığı ile … nolu sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu 99. madde uyarınca destekten yoksun kalma tazminatı ve maddi zararları ile ilgili olarak sigorta şirketine başvuruda bulunulduğu ve 03.01.2019 tarihinde … A.Ş. tarafından taraflarına 35.647,00 TL kısmi ödeme yapılsa da zararlarının tamamen giderilmediğini, bu sebeple Türk Ticaret Kanunu gereğince 27.01.2020 tarihinde zorunlu arabuluculuk yoluna başvuruda bulunmalarına rağmen 02.03.2020 tarihli Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağı ile sabit olduğu üzere arabuluculuk süreci, “anlaşamama” olarak sonlandırıldığını, müteveffanın ölümü ile davacıların tarifi mümkün olmayan acı ve elem duyduklarını, kaza dolayısıyla müteveffanın çocukları olan davacı müvekkiller … ve …’ın da maddi ve manevi her yönden en büyük destekçileri olan babalarını kaybetmeleri ve hayatları boyunca babalarının yokluklarını hissedecekleri kuşkusuz olup davacıların bu acı kaybın üzüntüsüyle psikolojilerinin ciddi anlamda bozulduğu ve hayatlarının alt üst olduğunu, bu nedenlerle; fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, belirsiz alacak davasının kabulü ile yargılama sırasında alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda talebi artırmak kaydıyla şimdilik davacı … için 1.000 TL, davacı … için 1.000 TL, davacı … için 1.000 TL ve davacı … için 1.000 TL destekten yoksun kalma, maddi tazminatın davalılar … ve … …A.Ş. yönünden kaza tarihi olan 18.09.2018 tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için 50.000 TL, davacı … için 30.000 TL davacı … için 30.000 TL, davacı … için 30.000 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 18.09.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … …AŞ ‘den müştereken ve müteselsilen tahsiline, davalılar adına kayıtlı bulunan taşınır ve taşınmaz malların 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi için tespit edilecek taşınır ve taşınmaz malları üzerine teminatsız olarak devri önleyici ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesi ile özetle; Davalılar vekili … tarihli cevap dilekçesi ile; Dava konusu olan İzmir Çanakkale yolu üzerinde Kabakum mahalle girişi yakınlarında meydana gelen trafik kazası dikkatle irdelendiğinde müvekkil şirkete ait aracı kullanan müvekkil …’un kazanın oluşumunda herhangi bir kusuru olmadığının açıkça anlaşıldığını, kazanın gerçekleştiği İzmir- Çanakkale yolu çift şeritli ve ayrılmış bir yol olup müvekkil …’un 70-80 km/s gibi normal bir hızla seyir etmekte iken Kabakum mahallesi girişinde bulunan trafik ışıklarına yaklaştığı esnada yolda bulunan, yaya geçidi yaklaşım levhası ve Kabakum meskun mahal tabelası ile ışıklı işaret cihazı yaklaşım levhası, 50 km/saat azami hız sınırı levhasını ve yaya geçidi levhalarını gördüğünü ve ayağını gazdan çekerek hızını azalttığını, kendisine yeşil yanmakta olan ışıklara yaklaştığında, müteveffanın kendisine göre yolun sağ tarafında yolun dışında trafik ışıklarının az ilerisinde camekanlı ve kırmızı tabelası olan mekanın önünde bir kişi ile konuştuğunu, elinde kendisine göre sağ tarafında bir motosiklet olduğunu ancak motosikletin üzerinde olmadığını ve motosikletin ışıklarının yanmadığını, kendisine yeşil ışık yanmakta iken tam ışıklardan geçtiği esnada ise bu şahsın hiç sağına soluna bakmadan motoru itekleyerek hızlıca yaya geçidine doğru yola çapraz bir şekilde karşıya geçmek için koşturmaya başladığını gördüğünü, müvekkil …’un bu esnada sol şeritte olmasına rağmen fren yaparak sola manevra yapmasına rağmen kurtaramadığı, yolun orta çizgisini geçmesinin hemen akabinde sol şerit üzerinde müteveffanın motoruna binmeye çalıştığı esnada çarpışmanın gerçekleştiğini, ifadeler dikkatle okunduğunda müvekkil …’ un müteveffaya değil, müteveffanın araca doğru koşmak suretiyle müvekkil …’un kullandığı araca sağ tarafından (sağ aynayı kıracak şekilde ) çarptığı anlaşılmakta olup müvekkillerin söz konusu kazanın oluşumunda hiçbir kusurunun bulunmadığını, söz konusu kazaya ilişkin olarak Dikili … Asliye Ceza Mahkemesi’nin …E. sayılı dosyası ile yapılan yargılama neticesinde her ne kadar müvekkilin mahkûmiyetine karar verilmişse de söz konusu karara karşı tarafımızca İstinaf yoluna başvurulmuş olup söz konusu kararın kesinleşmediğini, söz konusu karara dayanak bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelerin eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeye dayalı olup kesinlikle kabul edilemeyeceğini, esas alınan Adli Tıp Bilirkişi raporunda bulunan “sanık sürücü … idaresindeki kamyonet ile her ne kadar kendisine hitaplı trafik ışıkları yeşil yandığı sırada seyir halinde olsa da ışık kontrollü yaya geçidine yaklaşırken hızını uygun seviyeye getirmemesi ve seyrini tedbir alabilecek seviyede kontrollü bir şekilde sürdürmesi, motosikleti ile yaya halde karşıdan karşıya geçmeye çalışan müteveffa yayaya karşı zamanında etkin fren tedbiri alması gerekirken bu hususlara yeterince riayet etmediği” şeklindeki değerlendirmenin yersiz ve bir o kadarda yasal dayanaktan yoksun olduğunu, ceza dosyası incelendiğinde müvekkil …’un kazanın oluşumu öncesini ve kazanın gerçekleşme anını ayrıntılı olarak ifade ettiği görülecektir. Dikkat edilirse kaza akşam saat 22.00 sıralarında meydana gelmiş olup eğer müvekkil …’un gerçekten hızlı ve dikkatsiz gitseydi akşam vakti karanlıkta bu ayrıntıların hiçbirisini anlatabilmesinin mümkün olmayacağını, müvekkil …’un sol şeritte olmasına rağmen ve de kullandığı aracın ağır bir araç olması ve manevra kabiliyeti düşük olmasına rağmen fren yaparak olabildiğince sola kaçtığı, ancak kendisine doğru koşmakta olan müteveffadan kaçamadığını, müteveffanın, kamera kayıtlarından da anlaşılacağı üzere, müvekkile yeşil ışık yanmakta iken ana yola fırladığı ve kazanın olmasına sebep olduğunu, müvekkil …’ un ve tanık …’ nın da anlatımlarında açıkça belirtildiği üzere müteveffa, müvekkil tam ışıklardan geçmek üzereyken koşmak suretiyle çok ani olarak hareketlenmiş olup o kadar kısa mesafede değil müvekkilin, hiçbir sürücünün etkili önlem alması ve bu kazadan kaçınabilmesinin mümkün olmadığını, müvekkil …’un normalde de dikkatli bir insan olup bugüne kadar hiç kaza yapmadığını, Müvekkilin ceza dosyasında verdiği ifadesi de değerlendirildiğinde müvekkilin müteveffaya ve olayın oluşumuna dair çok ayrıntılı bir ifade verdiğini, yapılan otopsi sonucunda Adli Tıp raporuna göre müteveffanın kanında 188 mg/dl ethanol bulunduğunun tespit edildiği, bu oranın yasal sınırın neredeyse 4 katı olup bu oranın müteveffanın kendisine yanan kırmızı ışığa dahi aldırmaksızın nasıl hiçbir şekilde sağına soluna bakmadan ana yola fırladığı hususunu kati bir şekilde açıkladığını, müteveffa motosikletine binmeye çalıştığı esnada gerçekleşen bu kaza sırasında müteveffanın ne üzerinde, ne de motosikletinde kask dahi bulunmamakta olup müteveffanın kırmızı ışık ihlali, alkollü araç kullanma, kask takmama gibi birçok trafik kuralını ihlal ettiğini, yaya olarak da kabul edilse, araç sürücüsü olarak da kabul edilse kamera kayıtlarından da anlaşılacağı üzere alkollü olan müteveffanın, müvekkile yeşil ışık yanmakta iken ana yola fırladığı ve kazanın olmasına sebep olduğunu, 2918 Sayılı Kanun uyarınca araçların zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmadan trafiğe çıkmalarının mümkün olmadığını, davacı tarafın dava dilekçesinde … nolu zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi kapsamında kendilerine 03.01.2019 tarihinde 34.647,00 TL. ödeme yapıldığını belirtmişse de müvekkilin aracının Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasını yapan … AŞ. Genel Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak … nolu zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi uyarınca … AŞ. tarafından davacılara ne kadar ödeme yapıldığının sorularak tüm belge ve evrakların celbini, kusura ilişkin yapmış olduğukları tüm itiraz ve beyanları baki kalmak kaydı ile tazminat hesabında düşülmesi gerekeceğinden SGK na müzekkere yazılarak davacılara bağlanan maaş olup olmadığının sorulması, varsa peşin değerli sermaye değerinin celbinİ, söz konusu araca ilişkin olarak … SİGORTA AŞ. tarafından … nolu tüm oto sigorta poliçesi yapılmış olup rücu hakkı doğabileceğinden davanın … Sigorta Anonim şirketi’ ne ihbar edilmesini, bu nedenlerle müvekkillerin söz konusu kazanın oluşumunda hiçbir kusurları olmadığından haksız davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat davasıdır.
Dikili .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esas, … karar sayılı … tarihli kararı ile “…görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu; Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı gereğince “İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları” olarak belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Nöbetçi İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine/gönderilmesine, esas hükümle birlikte istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 kara sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Dikili 2. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görevin dava şartı olduğu, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Dikili 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Dikili 2. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/…maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Dikili 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK.nun 331/…maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 28/09/2021

Katip …
¸e-imzalıdır

Hakim..
e-imzalıdır