Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/636 E. 2021/705 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/636
KARAR NO : 2021/705

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/04/2018
KARAR TARİHİ : 21/09/2021

Ödemiş … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih… E. … K. sayılı kararı üzerine dosyanın yukarıda belirtilen esasa kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili Ödemiş … Asliye Hukuk Mahkemesinde tekrar ettiği dava dilekçesi ile özetle; Davacı müvekkili firmanın inşaat, taahhüt ve dekorasyon işleri yaptığını, davalının da asansör montaj ve bakım işi yapan bir kuruluş olduğunu, davacı müvekkilinin kuruluş … İlçesi ….Sokakta bulunan, Pafta: … Ada: … Parsel: … tapuya kayıtlı taşınmaz üzerine yaptığı inşaata “1 Adet – 81 – 1 A – 3 standartlarına uygun 10 kişilik 800 kapasiteli 6 kat 6 duraklı tam otomatik asansörü” yapım işini karşı tarafa verdiğini, bu iş karşılığında karşı tarafa 30.06.2017 keşide tarihli 10.000 TL’ lik, 30.01.2018 keşide tarihli 10.000 TL’ lik ve 15.06.2018 keşide tarihli 10.000 TL’ lik toplam 30.000,00 TL’ lik çek verildiğini, bu çeklerden 30.06.2017 ve 30.01.2018 keşide tarihli çeklerin … Bankası Şubesi aracılığı ile ödendiğini, aradan bunca zaman geçtikten sonra, karşı tarafın hala edimlerini yerine getirmediğini, sözleşmede öngörülen nitelikteki asansörü tamamlayıp vermediğini, hatta sözleşmenin alt kısmına 05.03.2018 tarihinde yüklenici firma yetkilisinin 30.000.00 TL sözleşme bedelinin tamamını almış olmasına karşılık, asansörü teslim edemeyeceğini kendi el yazısı ile yazarak imzalayıp verdiğini, bunun üzerine, davalı kuruluşun sözleşme gereğince üstlenmiş olduğu edimlerini yerine getirip getirmediğinin saptanması İçin Ödemiş …. Asliye Hukuk Mahkemesinin… D. iş sayılı dosyasıyla, yapılan tespitte davalının edimlerini yerine getirmediğinin ve 1 adet 10 kişilik 800 kg. kapasiteli 6 duraklı tam otomatik insan asansörü yapımına başlandığının, bu sebeple bazı asansör parçalarının temin edilerek yerine montajının yapıldığının belirlendiği fakat asansörün ilgili yönetmeliklere ve mahkeme dosyasında bulunan sözleşmeye uygun şekilde tamamlanmayarak kullanıma hazır hale getirilmediğinin tespit edildiğini, bilirkişi raporunda; Mahkeme dosyasında bulunan asansör montaj yapım sözleşmesine uygun bir asansörün inşaata monte edilmediğinin, montajı yarım bırakılan asansörde mevcut bulunan parçalara, gerekli parça ve malzemelerin temin edilerek ilave montaj yapılması halinde, asansörün ilgili yönetmeliklere uygun şekilde kullanıma hazır hale getirilebileceğinin, gerekli parça ve malzemelerin temin edilerek ve ilave montaj yapılarak asansörün kullanıma hazır hale getirilebilmesi için; malzeme, işçilik, montaj vb. giderler dahil olmak üzere yaklaşık olarak 27.000,00- TL. bedel gerektiğinin belirtildiğini, bu nedenle öncelikle dava konusu 15/06/2018 keşide tarihli 10.000,00 TL. lik çek üzerine İİY’nın 72.maddesi gereğince ihtiyati tedbir kararı verilerek, ödeme yasağı konulmasına ve borçlu bulunmadıklarının saptanması ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla şimdilik 27.000,00 TL. tazminatın, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine, tespit ve yargılama giderleriyle Avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı taraf vekili Ödemiş ..Asliye Hukuk Mahkemesinde tekrar ettiği cevap dilekçesi ile özetle; müvekkili şirket aleyhine açılan tazminat ve menfi tespit davasının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davalı müvekkili şirket ile davacı şirket arasında gerçekleştirilen sözleşme gereğince müvekkili şirketin, 30.000,00-TL karşılığında bir adet asansör yapımını üstlendiğini, müvekkili şirketin yapımını üstlendiği bu ansansör için gerekli olan tüm malzemeleri asansörün kurulacağı binaya getirdiğini ve montaj aşaması başladığı sırada müvekkilinin işçileri işi bıraktığından işin tamamlanamadığını, işin tamamlanmaması üzerine davalı müvekkilinin, işi sürüncemede bırakmamak için davacının isteği üzerine işi tamamlayamayacağına dair imza attığını, bu imza sırasında da montaj işçiliği için gerekli olan bedeli müvekkilinin ödemeyi taahhüt ettiğini, taraflar arasında bu şekilde anlaşma sağlanmış olmasına rağmen davacı tarafından kötü niyetle işbu davanın açıldığını, mahallinde yapılan tespit sonrası dosyaya sunulan raporda mevcut parçalara ilave parçaların alınması ve montaj için 27.000,00-TL’ nin gerekli olduğu belirtilmiş ise de bilirkişinin bu raporunu kabul etmediklerini, zira sözleşmeye konu olan asansörün gerekli olan tüm parçalarının müvekkili tarafından asansörün kurulacağı binaya getirildiğini, sadece montajın yapılmasının kaldığını, bilirkişi raporunda belirtildiği şekilde asansörün kurulması için 27.000,00-TL masraf gerekmediğini, dava dilekçesinde, sözleşme gereğince davalı müvekkiline ödenmesi gereken bakiye 10.000,00-TL’ lik çekin keşide tarihi gelmeden iptali talep edilmiş olmasına rağmen bu çek ödenmiş gibi ayrıca müvekkilinden 27.000,00-TL tazminat talep edildiğini, davacı tarafın ödeme yapmadığı bir bedeli davalı müvekkilinden talep etmesinin hukuken mümkün olmadığını, açıklanan nedenlerle, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan davanın reddine, lehlerine yargılama gideri ve avukatlık ücreti takdirine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; eser sözleşmesi uyarınca eksik işlerin tamamlanması için maddi tazminat ve eser bedeline mahsuben verilen çekin bedelsiz kalması nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır.
Ödemiş .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin… esas, … karar sayılı ….tarihli kararı “…görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu; Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun …tarih ve 608 sayılı kararı gereğince “İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları” olarak belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Nöbetçi İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine/gönderilmesine, esas hükümle birlikte istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun … esas, … kara sayılı,… tarihli emsal kararı “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi ve dosya kapsamı dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Ödemiş..Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görev dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Ödemiş ..Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Ödemiş. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Ödemiş ..Asliye Hukuk Mahkemesi GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi. 21/09/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim…
e-imzalıdır