Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/627 E. 2021/702 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/627
KARAR NO : 2021/702

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 25/03/2019
KARAR TARİHİ : 21/09/2021

Ödemiş.. Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih … E. … K. sayılı kararı üzerine dosya mahkememize gönderilmiş olup, yukarıda belirtilen esasa kaydı yapıldı. Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA: Davacılar … ve … vekili dava dilekçesi ile özetle; Davacı müvekkilleri …’ın oğulları “olan …’nın … tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası neticesi vefat ettiğini, …’nın vefat ettigi bu kazanın, Müteveffânın kullandığı … plakalı motosiklete davalılardan .. tarafından kullanılmakta olan, ruhsat sahibinin ise davalı … olduğu … plakalı aracın tamamen şerit tecavüzü yaparak karşı şeride geçmesi ve çarpması sonucu meydana geldiğini, kaza sonrası tutulan trafik kazası tespit tutanağında davalı …’in asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, meydana gelen trafik kazası ile ilgili soruşturmanın halen Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma sayılı dosyası ile devam ettiğini, davacılar …’ın müteveffânın anne ve babası olduğunu, yıllarca gözlerinden sakınarak büyüttükleri biricik oğullarını hiç beklemedikleri anda kaybetmenin onları derinden sarstığını, yine müteveffâ oğullarının kendilerine sağladığı maddi destekten de yoksun kaldıklarını, oğullarının dönem dönem farklı işlerde sigortasız çalıştığını, davalılardan …’un bizzat haksız fiili ika eden sıfatı ile oluşan zararlardan sorumlu olduğunu, davalı …’in ise kazaya karışan … plakalı aracın ruhsat sahibi/işleteni olması hasebiyle oluşan zarardan sorumlu olduğunu, yine davalı … şirketinin, kazada asli kusurlu bulunan … plaka nolu aracın ZMMS poliçesini yapan şirket olarak 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91 ve devamı, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1401 ve devamı maddeleri uyarınca BK.49, madde geregi haksız fiil ika edenin ardılı sıfatıyla oluşan tüm maddi zararlardan, dolayısı ile destekten yoksun kalma tazminatından poliçe limiti ile sorumlu olduğunu, bu kapsamda davalı … şirketine 07.08.2018 tarihli dilekçeleri ile başvuru yapıldığını, başvuru neticesinde davalı şirket tarafından … numaralı dosyanın oluşturulduğunu, davalı şirketçe yapılan hesaplama sonrası taraflarına …tarihinde 142.305,78 TL ödendiğini, yine şirket tarafından yapılan aktüerya hesabına göre; müteveffânın eşi … için 74.245,69 TL. müteveffânın kızı küçük … için 24.709,20 TL müteveffânın annesi … için 26.023,30 TL , müteveffanın babası … için 17.327,59 -TL olarak hesaplandığını, davacı müvekkilleri anne-baba olarak davalı … şirketinden aldıkları miktarın toplamda 43.350,89 TL. olduğunu, müteveffânın gerçek kazanç durumu gözetilerek yapılacak hesaplama neticesi çıkacak destekten yoksun kalma tazminatının, poliçe limitinin dahi üzerinde olduğunu, buna rağmen davalı şirketçe sigorta limitinin altında yapılan ödemenin yetersiz olduğunu, yapılacak yargılama neticesinde davanın kabulüyle, davacı baba Süleyman için 50.000,00 TL ve davacı anne … için 50.000,00 TL olmak uzere toplam 100.000,00- TL manevi tazminatın olay tarihi olan … tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’den tahsiline, belirsiz alacak davasına konu talepleri açısından ise; yapılacak yargılama ve alınacak bilirkişi incelemesi sonrası HMK 107.madde uyarınca iddiayı genişletme ve zamanaşımı savunmasına tabi olmaksızın taraflarınca arttırılmak üzere; davalı … şirketi tarafından …tarihli ödemeler mahsup edildikten sonra her bir davacı için 500,00 TL’den olmak üzere toplam 1.000,00 TL maddi tazminatın, davalı … şirketinin sorumluluğu poliçe limiti olan 360.000,00 TL’yi aşmamak kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hükmedilecek tazminata gerçek şahıs davalı için haksız fiil tarihi olan … tarihinden, sigorta şirketine ise KTK 99. madde gereğince belirlenecek temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, yapılan ödemenin mahsup edilirken de bu tarihin dikkate alınmasına, yargılama giderlerinin davalılara yüklenmesine, lehlerine vekalet ücreti takdirine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; Müvekkilinin İzmir İli Ödemiş İlçesi ahrandı yolu mevkiinde … .. marka aracıyla ailesiyle birlikte düğün törenine giderken müteveffa … kontrolündeki … Plakalı motorla üzücü bir kaza olayı meydana geldiğini, bu yaşanan üzücü kazaya sebebiyet veren asıl kusurlunun Müteveffa … olduğunu, müvekkilinin kendi şeridinde giderken önüne çıkan motoru kurallara uygun şekilde geçmek için orta çizgiye yaklaştığını önündeki motoru geçtiğini ve kendi şeridine geri dönerken karşı şeritten farları olmayan ve hız limitlerinin çok üzerinde seyreden … kontrolündeki motorun müvekkilinin sol arka kapısına çarptığını ve üzücü kazanın bu şekilde meydana geldiğini, kamera kayıtlarının ve tanık beyanlarının motorsikletin farlarının olmadığını açıkça ispatladığını, müvekkilinin çok hızlı gelen ve farları olmayan motosikleti görmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kaza sonrası alınan raporda müvekkilinde 0 promil çıktığını yani alkolsüz olduğunu, ancak motor sürücüsü olan Müteveffa …’nın kanında 200 promil alkol çıktığını, olay yeri fotoğrafları, kamera kayıtları ve tanık beyanlarından motosiklet sürücüsü ve arkasındaki arkadaşında kask olmadığının anlaşıldığını, kaza sonrası müvekkilinin hemen durduğunu ve iki kere 112 yi arayarak ambulans istediğini, müteveffanın ve arkadaşının hayatını kurtarmak için elinden geleni yaptığını, kazaya asıl sebebiyet veren müteveffa … olduğu için açılan iş bu haksız davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise lehe olan hükümlerin uygulanmasına karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili dava dilekçesi ile; … tarihinde davalı tarafından sigortalı … plakalı aracın karıştığı trafik kazasında davacının yaralandığını, davacının kusuru bulunmadığını, davacı hakkında İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesince verilen raporda davacıda %13 oranında kalıcı sakatlık olduğunun belirlendiğini, olay ile ilgili olarak Ödemiş CBS nın … sayılı dosyası ile soruşturma açıldığını, kaza nedeniyle davacının uğradığı zarardan aracın sigortacısı sıfatıyla davalı şirketin sorumlu olduğunu, davalı şirkete yapılan başvuruların olumsuz cevaplandığını belirttiği, HMK 107. md gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak suretiyle davacının kaza nedeniyle mahrum kaldığı 100,00 TL maddi tazminatın davalının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekilinin cevap dilekçesi ile; davacı tarafından açılan davanın haksız olduğunu, davacı tarafından davalıya usulüne uygun olarak yapılmış bir başvuru bulunmadığını, davalı şirketin sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında, poliçe teminatı dahilinde ve poliçe teminat limitiyle sınırlı olarak sorumlu olduğunu, resmi kriterlere uygun bilirkişi raporu alınması gerektiğini, talep edilen tazminatların teminat kapsamı dışında olduğunu, davacının ancak dava tarihinden itibaren faiz talep edebileceğini belirttiği ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Asıl ve Birleşen Dava; trafik kazasından yaralanan davacıların cismani zararlarının tahsiline yönelik maddi tazminat davasıdır.
Ödemiş .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … esas, … karar sayılı 13.09.2021 tarihli kararı ile “…görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu; Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı gereğince “İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ilinin mülki sınırları” olarak belirlendiğinden dava dosyasının görevli ve yetkili Nöbetçi İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine/gönderilmesine, esas hükümle birlikte istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 kara sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK kararının gerekçesi dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görevin dava şartı olduğu, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.21/09/2021
Katip …
e-imza

Hakim..
e-imza