Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/330 E. 2021/698 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/330
KARAR NO : 2021/698

DAVA : Alacak (Ticari Nitelikteki İnanç Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/07/2020
KARAR TARİHİ : 21/09/2021

Mahkememizce verilen … tarih … esas ve …karar sayılı karar, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. H.D.’nin … tarih ve … esas , …karar sayılı ilamı ile bozularak, mahkememizin yukarıda belirtilen esasına kaydı yapıldı. Yapılan açık yargılama sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili dava dilekçesinde özetle; Kardeş olan müvekkilleri ile davalı şirket sahipleri arasında anlatılacak vakıaların yaşandığı tarihte yakın bir arkadaşlık ve güven ilişkisinin mevcut olduğunu, bu nedenle Eylül 2015 yılından itibaren müvekkillerinin davalı şirkette hem işçi olarak çalıştıklarını hem de davalı ile yapmış oldukları inançlı işlemlerle davalıya gayri resmi servis taşımacılığı faaliyetinde bulunduklarını, müvekkillerinin ilk olarak … servis plakalı (yeni plakası … olan),….marka aracı servis plakası hariç olmak üzere 70.000TL.ye satın aldıklarını, servis plakasını da kiralamak sureti ile hem davalı şirkete sabah akşam işçi servisi taşımacılığı yapmış olduklarını hem de okul servisliği yapmış olduklarını, ancak okul servisliği hizmetinin davalı ile ilişkisi olmadığını, bu süre zarfında aracı, müvekkillerinden …’in şoför olarak kullanmış olduğunu, 2016 yılına kadar bu durumun devam ettiğini, 2016 yılında servis plakası kira bedelinin fahiş miktarda yükselmesi üzerine okul servisliği işinden vazgeçilmiş olduğunu, davalı şirket ortaklarından … ile anlaşmak sureti ile ruhsat sahibi görünen … tarafından aracın davalı şirkete satış gösterilerek davalı adına tescil edildiğini, bu aracın davalı adına tescil edildikten sonra yine davalıya günlük 150TL.den, sabah ve akşam olmak üzere servis hizmeti vermeye müvekkilleri tarafından devam edilmiş olduğunu, şoförlüğünü yine …’in yapmış olduğunu, ödemeleri de müvekkillerden …’in davalıdan aldığını, bahse konu aracın tüm masraflarının (mazot parası hariç) müvekkilleri tarafından yapılmış olduğunu, mazot parasının davalı şirket tarafından ödenmiş olduğunu, davalı şirkete servis hizmeti yapılırken, şirketin çalışan sayısının artması üzerine ilave servis aracına ihtiyaç hasıl olması nedeni ile eski plakası …, yeni plakası … plakalı … marka aracı Bursa’da bulunan …Otomotiv isimli firmadan müvekkillerinden …’in kendi adına satın aldığını ve akabinde … tarafından davalı şirkete satış gösterilmek sureti ile devredildiğini, bu aracın da önceki araç gibi aynı şartlarda davalıya servis hizmeti verdiğini, şoför olarak müvekkillerinden …’in çalıştığını, bu esnada müvekkillerinden …’in davalı şirkette part time çalışan olarak gösterilmiş olduklarını, SGK primlerinin de müvekkillere aylık olarak servis hizmeti karşılığında ödenen paradan düşülmek sureti ile ödendiğini, geçen zaman içinde yeniden servis aracına ihtiyaç olması nedeni ile bu defa da … plakalı 2011 model … marka başka bir aracın müvekkilleri tarafından Bursa’dan satın alındığını, bu aracın da yine tekrardan davalı şirket adına devir için satış masrafı ödememek adına davalı şirketin, müvekkillerinden….’e vermiş olduğu vekaletname ile vekaleten davalı şirket adına tescil edildiğini, müvekkillerinin kayıt dışı olarak davalıya servis hizmeti verdiklerini, bu araçların her ne kadar davalı şirket adına tescil edilmiş olsa da esas itibari ile müvekkillerine ait olduğunu, bu araçların tüm satış bedellerinin ve sair ödemelerinin müvekkilleri tarafından yapılmış olduğunu, müvekkillerinin bu iş ve işlemler için krediler çektiklerini, araçların mazot parası haricindeki tüm bakım, onarım vergi ve sair harcamalarını kendilerinin yaptığını, davalı ile müvekkilleri arasında kayıt dışı olan bir cari hesabın bulunduğunu, servis hizmeti için yapılan ödemelerin bu hesap ile müvekkillerine yapıldığını, müvekkilerinin … Turizm olarak cari hesapta kayıtlı olduklarını, bu dönemde müvekkillerinden …’in de kadrolu işçi olarak depo sorumlusu sıfatı ile davalı şirkette işçi olarak çalıştığını, öte yandan …’in zaman zaman da ikinci maddede belirtilen aracın şoförlüğünü de yaptığını, (servis hizmeti için), …’nin müsait olmadığı zamanlarda da …… isimli dava dışı üçüncü bir şahsın ücreti mukabilinde şoförlük yapmasının müvekkilleri tarafından sağlandığını, hatta bu kişinin (şoförün) ödemelerinin de müvekkili …’nin banka hesabından yapıldığını, davalının ayrıca … adlı başka bir firmadan da servis hizmeti almakta iken, müvekkillerinin bu firmadan yaklaşık %10 daha düşük bedel ile hizmet vermeleri nedeniyle bu durumun davalının da çıkarına uygun geldiğini, davalı şirket sahiplerinin, Ağustos 2019 tarihinde müvekkillerinin bu servis hizmetlerinden dolayı kendilerinden haksız olarak fazladan para tahsil ettiklerini ileri sürerek müvekkillerinin şirkete 400.000TL. borçlu olduğunu ifade ettiklerini, müvekkillerinin böyle bir durumun gerçek olmadığını hatta imkansız olduğunu ifade ettiklerini, davalı şirket yetkililerinin bu durumu kabul etmeyerek, sadece birinci maddede zikredilen …marka aracı müvekkillerinden …’e satış göstermek sureti ile iade ettiklerini, kalan iki araca borca karşılık el koyduklarını belirttiklerini, yapılan tüm görüşmelerden hiçbir neticenin alınamadığını, müvekkillerinin davalının el koyduğu, aslında kendilerine ait olan iki aracın, davalı tarafından Manisa’da muhtemelen otomobil galerisine satıldığını öğrendiklerini, yapılan Arabuluculuk görüşmesinden de netice alınamadığını, tüm bu nedenlerle davalı adına tescil edilen ve haksız olarak bir kısım bahanelerle müvekkillerine iade edilmeyen motorlu araçlarla ilgili bedelin iadesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalıya dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, ancak bir cevap dilekçesi vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Bozma öncesi karar : “Davacının arabulucuya başvurmadan ve başvuruya ilişkin son tutanağı ibraz etmeden dava açtığı, 6325 sy yasanın 18/A-2. Bendi uyarınca arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddileceği öngörüldüğünden ” gerekçesi ile davacının açmış olduğu alacak davasının dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İstinaf ilamı : İzmir BAM 13. HD’nin …esas, …karar sayılı … tarihli kararında “İlk derece mahkemesince öncelikle davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğu usulünce araştırılarak görevli mahkemenin tespit edilmesi, ticaret mahkemesinin görevli olduğunun anlaşılması halinde şimdiki gibi, ticaret mahkemesinin görevli olmadığının tespiti halinde ise asliye hukuk mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken dosyaya bu hususlara ilişkin belgeler kazandırılmadan ve davalının cevabı alınmadan eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan ” gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Esnaf – Tacir araştırması : Davacılar … ve …’in vergi dairesinde mükellef kayıtlarının bulunmadığı, davacı …’in işletme hesabına göre defter tuttuğu, 1. Sınıf tacir sayılmadığı ve gayri safi iş hasılatının 2758,00-TL. olduğu, her üç davacının da gerçek kişi tacir olarak ticaret sicil müdürlüğünde kaydının bulunmadığı bildirilmiştir.
Dava, inançlı işleme dayalı alacak davasıdır.
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı, aynı Kanunun 5. maddesinin ikinci fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalara ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4/1. maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari ava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre bir uyuşmazlığın ticari nitelikte olabilmesi için, her iki tarafın da ticari işletmesini ilgilendirmesi yahut aynı maddenin alt bentlerinde düzenlenen istisnalardan birine dahil olması gerekmektedir.
TTK’nın 14. maddesine göre “Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.” Aynı Kanunun 17. maddesi hükmünce de; “iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Diğer taraftan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce re’sen incelenir.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tâbi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
19.02.1986 tarih ve 19024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK’nın 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Dosya kapsamından, davacıların gerçek kişi olduğu, ticaret sicil müdürlüğünde şahıs olarak tacir kayıtlarının bulunmadığı, davacı …’in vergi mükellef kaydının olmadığı, davacı …’in potonsiyel mükellef olduğu, …’in ise işletme esasına göre defter tuttuğu, gayri sahi milli hasılasının esnaf işletmesi sınırını aşmadığı, dolayısıyla davacıların tacir sıfatını haiz olmadığı, taraflardan birinin tacir sıfatına sahip olmaması sebebiyle davanın ticari dava olarak kabul edilemeyeceği, ayrıca davanın TTK’ nun 4. maddesinde düzenlenen mutlak ticari dava niteliğinde de olmadığı, TTK’nın 4. maddesindeki yasal düzenlenme karşısında uyuşmazlığın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği, Yargıtay 20. HD:’nin … esas, …kara sayılı, …tarihli, .. esas, …karar sayılı, … tarihli yargı yeri belirleme kararlarının, Yargıtay 19. HD’nin …esas,… karar sayılı, … tarihli kararının da aynı yönde olduğu anlaşılmakla mahkememizin görevsizliğine ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu anlaşılmakla, HMK.nun 115/2.maddesi uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2-Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK’nun 331. Maddesi uyarınca harç vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
ilişkin, davacı asiller …, … ve … ile davacılar vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar, açıkça okunup, usulen anlatıldı.
21/09/2021

Katip …
e-imzalıdır

Hakim
e-imzalıdır