Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/17 E. 2023/180 K. 14.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/17
KARAR NO : 2023/180

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 08/08/2014
KARAR TARİHİ : 14/03/2023

Yukarıda tarafları yazılı davanın mahkememizde yapılan yargılaması sonunda dava dosyası ve ekleri incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilin plastik poşet üretip bunları çeşitli marketlere sattığını, davalı şirketin de verdiği çeşitli siparişlerle plastik poşet ürettirip satın aldığını; taraflar arasındaki uygulama gereğince plastik poşetlerin davalı şirketin belirlediği lojistik şirketi aracılığıyla gönderildiğini; ilgili taşıyıcı ücretlerinin davalı tarafından belirlenip davacı tarafından ödendiğini; davalı şirketin zaman zaman taşıma bedelini değiştirdiğini; bu değişikliklerin çoğunlukla bir elektronik posta ekinde bildirildiğini; davalı şirketçe belirlenen bu bedellerin tahsilatının mal siparişleri için yaptığı ödemelerden mahsup edilerek gerçekleştirildiğini; davalı şirket ödemelerini 30-60 gün vadelerle gerçekleştirdiğinden, alacak-verecek durumunun bahsedilen mahsup işlemlerinin kontrolünden sonra değerlendirildiğini; davalı şirketin 01.11.2013 tarihinde taşıma bedelleri ile ilgili değişiklik bildiriminde bulunduğunu; bahsedilen mahsup uygulaması sonrası yapılan kontrollerde, davalı şirketin bir kısım mallara ilişkin paket sayılarını yanlış kaydetmiş olduğunun, bir kısım kalemlerde ise 01.02.2014 tarihinde yürürlüğe gireceği bildirilen birim fiyatları dikkate alınarak mahsupların gerçekleştirildiğinin, 01.03.2013-29.01.2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen teslimata ilişkin dökümlerin ilgili tarihte olması gereken lojistik birim fiyatlarıyla uyum sağlamadığının fark edildiğini; bu durumun davacıya yapılacak ödemeleri 39.164,20 TL tutarında eksilttiğini; bunun üzerine 20.05.2014 gün ve … seri ve sıra no’lu iade faturasının aynı günlü bir yazı ile davalı şirkete tebliğ edildiğini; davalı şirketin faturayı 23.05.2014 tarihinde teslim almış olmasına karşın içeriğine itirazda bulunmadığını; kesinleşen faturaya konu alacağın ödenmemesi üzerine davalı şirket aleyhine İzmir … İcra Müdürlüğünün … numaralı icra takibine girişilmek zorunda kaldığını; davalı şirketin takibe haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini belirterek, davalı şirketin İzmir … İcra Müdürlüğünün … numaralı dosyasına yaptığı itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı, cevaba cevap dilekçesinde özetle; TBK m. 20-25 hükümlerinde düzenlenen genel işlem koşulları ile ilgili hükümlerin somut olayda da uygulama alanı bulduğunu, tarafların tacir sıfatının bu konudaki denetimi etkilemeyeceğini; davalı şirketin tüm dünyada faaliyet gösteren büyük bir hipermarket olduğunu, maddi olanaklarının KOBİ ölçeğindeki davacı şirketten oldukça fazla olduğunu; davalının bu maddi imkanlarını kullanarak tedarikçileri ile ilişkilerinde çok çeşitli şartlar dikte ettiğini; bu şartları tek taraflı ve neredeyse tamamını kendi lehine olacak şekilde hazırladığını, herhangi bir hükmün herhangi bir şekilde tartışmaya veya müzakereye açılmadığını; davalının ileri sürdüğü delil kaydının da bu nitelikte bir sözleşme hükmü olduğunu; HMK m. 193/2 gereğince tarafların birinin ispat hakkını kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmelerinin geçersiz olduğunu; davanın 01.11.2013-01.02.2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen teslimatlar nedeni ile oluşan alacakların tahsiline ilişkin olduğunu, davalının 01.11.2013 itibariyle yürürlüğe koyduğu “Koli Başı Merkezileştirme Bedeli Listesi”ni dosyaya ibraz etmesi gerekirken, 01.02.2014 düzenleme ve yürürlük tarihli sözleşme ve listeyi dosyaya sunduğunu; dava konusu olayın davalının e-posta ekinde gönderdiği ve 01.11.2013 itibarı ile uygulanacağını bildirdiği taşıma ücretleri yerine 01.02.2014 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan ücretleri 2013 yılını da kapsayacak şekilde geçmişe dönük olarak uygulamasıyla oluştuğunu; aradaki ilişkiyi tek yanlı olarak belirleyen, nakliye bedelini sipariş ettiği ürünlerin bedelinden mahsup suretiyle kesen, taşıma birim fiyatlarını da tek yanlı olarak belirleyip davacıya tebliğ eden davalının ne kadar borçlu olduğunu bilebilecek durumda olduğunu, dolayısıyla alacağın likit olduğunu belirterek, davanın kabulüne karar vermesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında akdedilen Dağıtım ve Taşımacılık Sözleşmesinin Delil Sözleşmesi başlıklı 14. maddesi uyarınca davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının tek delil olacağının kabul edildiğini, taraflar arasındaki geçerli delil sözleşmesi dikkate alınarak yalnızca davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının dikkate alınması gerektiğini; davacıya karşı ödenmemiş borcu bulunmadığını; borcu kabul anlamına gelmemekle birlikte, takip konusu alacağın likit olmadığını, dolayısıyla davacının icra inkar tazminatı talep edemeyeceğini; davacının takibinin kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddine ve davacı şirket aleyhine kötüniyet tazminatı hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR: ** Bilirkişi raporunda özetle;
Uyuşmazlık konusu nakliye faturalarının düzenlendiği dönemde yürürlükte olan sözleşmenin her iki tarafça da ibraz edilemediği, dosyada yalnızca davalı tarafından ibraz edilen 01.02.2014 tarihli sözleşmenin yer aldığı görülmektedir. Davacı taraf sözleşmenin kendisinde olmadığını beyan etmiş olmasına karşın, davalı tarafın sayın Mahkemeniz tarafından talep edilmesine rağmen sözleşmeyi ibraz etmediği görülmektedir.
Davalı şirketin, 01.11.2013 tarihli e-postanın eki ile güncellenen lojistik bedellerinin listesini davacıya gönderdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 01.11.2013 ile yeni listenin yürürlüğe girdiği 01.02.2014 tarihleri arasında yapılan teslimatlara ilişkin taşıma ücretlerinin 01.11.2013 tarihli e-posta ekinde yer alan liste esas alınarak hesaplanması gerekmektedir.
Davacı tarafından 20.05.2014 tarihinde düzenlenip davalıya gönderilen iade faturası ekindeki liste dışında, davalıya hangi üründen, ne kadar gönderildiğine ilişkin herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu veri olmadan davacının davalıdan alacağının olup olmadığının tespit edilmesi olanaklı değildir. Böyle bir durumda, Yargıtay’ın bozma ilamı dikkate alındığında ispat yükü davacının üzerinde olduğundan alacağın ispat edilmemesi rizikosunun onun üzerinde kalması gerekecektir.
**Davalı … vekili ünvan değişikliği için beyan dilekçesi sunmuştur.
**Taraf vekilleri bilirkişi raporlarına karşı itiraz dilekçesi sunmuştur.
**SMMM bilirkişi tarafından yerinde incelemeye ilişkin beyan evrakı alınmıştır.
GEREKÇE :
Dava; Eksik ödenen nakliye bedellerinin tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali davasıdır.
Mahkememizce verilen … Esas … Karar sayılı ilamı ile verilen karar Yargıtay … Hukuk Dairesinin … Esas … Karar sayılı ilamı ile “Dava, eksik ödenen nakliye bedellerinin tahsili için yapılan takibe itirazın iptali davasıdır. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiştir. Davalının davacıya kestiği lojistik bedeli fiyat farkına ilişkin dört adet faturayı davacı defterine işlemiştir. Davacının sekiz günlük faturaya itiraz süresi geçtikten sonra bu dört adet fatura içeriğinin yanlış olduğu gerekçesiyle kestiği 39 bin TL’lik fiyat farkı iade faturası davalı tarafından kabul edilip iade edilmemiştir. Ancak davalının gönderdiği ilk faturalara itiraz edilmemiş olması nedeniyle davacı tarafça keşide edilen davaya konu iade faturasına itiraz edilmemiş olması tek başına davalı muhatabı borçlu kılmaz. Bu durumda somut olayda davalı tarafça taraflar arasındaki mevcut ticari uygulamaya göre keşide edilen ve davacı tarafın da itiraz etmemesi ve defterine kaydetmiş olması nedeniyle ispat yükü davacıda olup mahkemece davacının kestiği iade faturasına konu olan bu bedelin dayanağını diğer delillerle (sözleşme, faturalar, defterler, vb.) ispatlaması gerektiği değerlendirilmek suretiyle sonuca varılması gerekirken bu durum incelenmeden eksik inceleme ile sadece iade faturasının karşı tarafa tebliğ edilmiş ve bu faturaya itiraz edilmemiş olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış” gerekçesi ile bozulmuş olup Mahkememizin yukarıdaki esasına kayıt yapılarak yargılamaya devam olunmuştur.
Dosyaya sunulan 8/04/2022 tarihli bilirkişi raporunda “Uyuşmazlık konusu nakliye faturalarının düzenlendiği dönemde yürürlükte olan sözleşmenin her iki tarafça da ibraz edilemediği, dosyada yalnızca davalı tarafından ibraz edilen 01.02.2014 tarihli sözleşmenin yer aldığı görülmektedir. Davacı taraf sözleşmenin kendisinde olmadığını beyan etmiş olmasına karşın, davalı tarafın talep edilmesine rağmen sözleşmeyi ibraz etmediği görülmektedir. Davalı şirketin, 01.11.2013 tarihli e-postanın eki ile güncellenen lojistik bedellerinin listesini davacıya gönderdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 01.11.2013 ile yeni listenin yürürlüğe girdiği 01.02.2014 tarihleri arasında yapılan teslimatlara ilişkin taşıma ücretlerinin 01.11.2013 tarihli e-posta ekinde yer alan liste esas alınarak hesaplanması gerekmektedir. Davacı tarafından 20.05.2014 tarihinde düzenlenip davalıya gönderilen iade faturası ekindeki liste dışında, davalıya hangi üründen, ne kadar gönderildiğine ilişkin herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu veri olmadan davacının davalıdan alacağının olup olmadığının tespit edilmesi olanaklı değildir. Böyle bir durumda, Yargıtay’ın bozma ilamı dikkate alındığında ispat yükü davacının üzerinde olduğundan alacağın ispat edilmemesi rizikosunun onun üzerinde kalması gerekecektir.” değerlendirme yapıldığı, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan belgelerden sonra da bilirkişiler tarafından değerlendirme yapmak üzere dosya bilirkişi heyetine tevdii edilmiş olup düzenlenen 07/07/2022 tarihli bilirkişi raporunda “01.01.2014 tarihli sözleşmenin “Koli Başı Lojistik Hizmet Bedeli” başlıklı 4.1. maddesine göre, listedeki lojistik hizmet bedelleri, listede belirtilen uygulamaya geçiş tarihlerinden sonra Dağıtım Merkezine kabul edilen ürünler için geçerli olacak ve sözleşmenin başlangıç tarihinden önce taraflar arasında yürürlükte olan bir sözleşme var ise lojistik hizmet bedellerine ilişkin maliyetlendirme ve fatura, o sözleşmeye İstinaden yapılacaktır. Ancak davalı şirket, lojistik hizmetlerinin maliyetini artıran herhangi bir değişikliğin meydana gelmesi hâlinde, lojistik bedellerini tek taraflı olarak artırmaya ve yenilemeye yetkili kılınmıştır Bu hâlde, yeni bedeller davacı-tedarikçiye bildirilecek ve bedellerin geçerli olduğu tarihten itibaren sevk edilen ürünlere uygulanacak, hesaplanan lojistik bedelleri, aylık periyotlar hâlinde davacı-tedarikçiye fatura edilecektir. Sözleşme ekinde yer alan listede lojistik hizmet bedellerinin uygulamaya geçiş tarihleri belirtilmediğinden, listedeki bedellerin sözleşmenin yürürlüğe girdiği 01.01.2014 tarihinden sonra yapılacak teslimatlara uygulanacağı, dolayısıyla 01.01.2014 tarihli sözleşmenin ekinde yer alan taşıma bedellerinin bu tarihten önceki teslimatlara uygulanması mümkün değildir. Taraflar arasındaki e-posta yazışmaları incelendiğinde, 01.01.2014 tarihli sözleşmede yer alan hükümlere benzer bir uygulamanın taraflar arasında mevcut olduğu ve davalı şirketin, 01.11.2013 tarihli e-postanın eki ile güncellenen Lojistik bedellerinin listesini davacıya gönderdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 01.11.2013 ile yeni listenin yürürlüğe girdiği 01.01.2014 tarihleri arasında yapılan teslimatlara ilişkin taşıma ücretlerinin 01.11.2013 tarihli e-posta ekinde yer alan liste esas alınarak hesaplanması gerektiği, taşıma birim ücretleri, taşınan her ürün için ayrı ayrı belirlendiğinden, toplam taşıma ücretinin hesaplanabilmesi için davalı tarafından düzenlenen Kasım ve Aralık 2013 aylarına ait faturalara konu teslimatın hangi ürünlerden ve kaç koliden oluştuğunun tespiti gerekmektedir. Ancak yapılan incelemede bu hususa ilişkin herhangi bir belgenin tespiti yapılamadığı” şeklinde değerlendirme yapıldığı, davacı vekili tarafından bilirkişi raporunda eksikliği tespit edilen evraklar dosyaya sunulmuş olup bu belgeler ile yapılan değerlendirme sonucu düzenlenen 11/11/2022 tarihli bilirkişi raporunda ” Dosyada mevcut 01.02.2014 tarihli sözleşmenin Amaç ve konusu başlığı altında Tedarikçi sözleşme hükümleri çerçevesinde …’ya Satışını yaparak … Mağazalarına teslim etmekle yükümlü olduğu malların … ‘nın ilgili mağazalarına ayrı ayrı sevk nakliye ve teslim işlemlerini gerçekleştirmek yerine … Dağıtım Merkezinin sunduğu, lojistik hizmetlerini alarak söz konusu mallara ilişkin depolama, mağazalara sevk ve teslim işlemlerini …’nın dağıtım merkezi aracılığı ile gerçekleştirmeyi amaçlamakta …’nın Tedarikçiye vereceği siparişlere konu malların tedarikçi tarafından …’nın talimatlarına uygun olarak paketlenmesi ve …’nın Dağıtım Merkezine Nakliye ve teslimine ilişkin koşul ve hükümleri düzenlemektedir.” şeklinde düzenlendiği, dosyada mevcut 01.02.2014 tarihli sözleşmenin Sözleşme Bedeli Başlıklı 4.1.1. Maddesinin Tedarikçi Dağıtım Merkezi Üzerinden işlem gören tüm kolileri için koli başına belirlenen lojistik hizmet bedellerini içeren listede belirtilen bedeli …’ya Ödeyecektir.”şeklinde düzenlendiği dosyada mevcut 01.02.2014 tarihli sözleşmenin Dağıtım Merkezine Mal kabulü Başlıklı 6. 5. maddesinin … Dağıtım Merkezi çalışanları tarafından gerçekleştirilecek mal kabul kontrolleri bittikten sonra tedarikçiye veya personeline dağıtım merkezine sevk ettiği ürünlerin miktarlarının tastik edildiği yada varsa tutarsızlıkların belirtildiği bir mal kabul fişi verilecektir. Söz konusu mal kabul fişi dağıtım merkezi tarafından tedarikçiden teslim alınan ürünlere ilişkin delil niteliğine haizdir” şeklinde düzenlendiği, 01.02.2014 tarihli sözleşmenin Çeşitli Hükümler Başlıklı 10.1. maddesinin Tedarikçi Sözleşmeye konu işi ile ilgili olarak istihdam ettiği/edeceği işçilerden dolayı yasaların kendisine yüklemiş olduğu, mükellefiyetleri eksiksiz olarak yerine getirecektir. Tedarikçi … Dağıtım Merkezinde çalışacak işçi listesini değişiklik ile ilaveleri, fazla mesai tatil çalışmalarını …’ya yazılı olarak bildirecektir.” şeklinde düzenlendiği, yine dosyada mevcut 01.02.2014 tarihli sözleşmenin Genel Hükümler Başlıklı 10. maddesinin “Mahsup etme hakkı … İş bu sözleşmeden kaynaklanan ve tedarikçiye fatura ettiği herhangi bir alacağını tedarikçi tarafından düzenlenen herhangi bir faturanın karşılığında yapılacak ödemeden mahsup hakkına sahiptir. Tedarikçi, … tarafından yapılan mahsup işlemi tarihinden itibaren on (10) takvim günü içerisinde sözkonusu mahsup işlemine karşı itirazını, bu itirazını destekleyen belgelerle birlikte göndermediği takdirde söz konusu mahsup işlemini kabul etmiş sayılır ve mahsup işlemine karşı itiraz etmemeyi kabul eder”şeklinde hüküm altına alındığı, Yargıtay … Hukuk Dairesinin 19.09.2018 tarihli ve E. …, K…. sayılı bozma kararında belirtildiği üzere. davalı tarafından davacıya gönderilen faturaların içeriğinin yanlış olduğu iddiasının davacı tarafından ispatlanması gerekmektedir. 08.04.2022 tarihli raporda da belirtildiği üzere, söz konusu lojistik bedeli faturalarının içeriğinin doğru olup olmadığı ancak taşımaya konu plastik poşetlerin cinsi ve miktarı tespit edildikten sonra değerlendirilebilir. Davacı taraf yerinde inceleme sırasında söz konusu teslimatların içeriğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığı gibi davacı taraf sözleşmeye göre 10 gün olarak belirlenen süreden yaklaşık 3 ay sonra, nakliye bedellerinin 01.11.2013 tarihinde yürürlüğe giren tarife yerine 01.02.2014 tarihinde yürürlüğe girecek olan tarifeye göre hesaplandığını ileri sürerek, fazladan alındığını iddia ettiği 20.05.2014 tarihli fatura ile 39.164.20 TL’nin iadesi için dava konusu tarihli faturayı düzenlemiş ve bu faturaya dayalı olarak davalıya karşı icra takibine başlamış olduğu anlaşıldığından davacı tarafın, davalının gönderdiği faturaların içeriğini yanlış olduğu yönündeki ıddiasını ispatlayamadığı” şeklinde değerlendirme yapıldığı anlaşılmıştır.
Öncelikle taraflar arasında hukuki ilişki olup olmadığı, varsa hukuki ilişkinin niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu sebeble de davacı ve davalının ileri sürmüş olduğu iddialar, vakıalar ve bunları ispat edip etmedikleri ve ispat yükünün kimde olduğu hususuna değinmekte yarar vardır.
HMK 190. maddesi “”İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. ” hükmü mevcuttur.
İleri sürülen bir önermenin doğruluğu hususunda kanaat oluşturmak için bir nedenselliğin ortaya konulması olarak tanımlanabilen ispat, yargılama hukuku açısından dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir.
İspatın konusu olan vakıalar, hukuk açısından doğrudan önem taşıyan veya dolaylı olarak önem taşıyan vakıalar olarak ayrılabilir. Hukuk açısından doğrudan önem taşıyan olaylar; hukuken hakların ve hukuksal ilişkilerin doğumu, değişmesi, işlemez duruma gelmesi, doğumunun engellenmesi veya doğduktan sonra düşmesine yol açan olaylardır. Hukuk açısından dolayısıyla önem taşıyan ve “emareler (belirtiler) ” olarak da tanımlanan olaylar ise; hak ve hukuksal ilişkilerde yukarıda belirtilen durumların meydana gelmiş olduğu, kendilerinden olağan yaşam deneyimleri kuralları uyarınca anlaşılabilen, bir başka deyişle bir eylemsel karine bağının kurulmasına olanak veren olaylardır. Emareler, ancak hâkimin delilleri serbestçe değerlendirme (takdir) serbestisinin bulunduğu (HMK madde 198), bu serbestinin özel kurallar ile sınırlanmamış olduğu (HMK madde 200 ve 201 gibi) durumlarda ispat konusu olabilir.(…; (1980), …, (2. Baskı), …, Kazancı Matbaacılık Sanayi. sf. 19.)
İspatın, doğrudan delil göstererek ispat ve dolaylı ispat olarak ayrıma tabi tutulup, dolaylı ispatın emareler ile ispat olarak değerlendirildiği, bu kapsamda emareyi bir delil vasıtası olarak değil, ispata yardımcı, kanuni maddi unsura uymayan yabancı vakıalar olarak nitelendirildiği de görülmektedir.( …; (1990), Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, …, Kazancı Kitap Ticaret. sf. 120, 121.)
İspat yükü belli bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğinin anlaşılamaması, yani olayın ispatsız kalması yüzünden hâkimin aleyhte bir kararıyla karşılaşma tehlikesidir. Bu tanımda asıl davayı kaybetmek tehlikesinden değil, hâkimin aleyhte bir kararı ile karşılaşma tehlikesinden bahsedilmesi dikkate değerdir. Zira yalnızca davanın asıl konusu bakımından değil, aynı zamanda bir ön sorun veya bir ara sorun hakkında da iki tarafın birbirine zıt olarak ileri sürdükleri olayların hiçbirinin ispat edilememesi olasılığı vardır. Bu durunda hâkimin yapacağı iş söz konusu sorun bakımından ispat yükünü taşıyan tarafın, o sorunda ileri sürdüğü istemi reddetmek olacaktır.(…; İspat Yükü, sf. 3)
İspat yükü taraflar için bir yükümlülük (mükellefiyet) değil, sadece bir yüktür (külfettir). Taraf kendisi tarafından ispatı gereken bir vakıayı ispat edemezse, karşı taraf (ve mahkeme) onu mutlaka ispat etmesini isteyemez (yükümlülük). Bilâkis kendisine ispat yükü düşen taraf, o vakıayı ispat edememiş sayılır; meselâ, kendisine ispat yükü düşen ve fakat bunu yerine getiremeyen taraf davacı ise, davasını ispat edememiş sayılır ve dava bu nedenle reddedilir.(Kuru; …; …; sf. 370.)
Davanın itirazın iptali davası olması, Yargıtay …. Hukuk Dairesinin … Esas … Karar sayılı ilamı ile davalı tarafça taraflar arasındaki mevcut ticari uygulamaya göre keşide edilen ve davacı tarafın da itiraz etmemesi ve defterine kaydetmiş olması nedeniyle ispat yükünün davacıda olduğunun bildirilmesi, davacının dosyaya sunduğu belgeler ve yerinde inceleme yetkisi verilmek suretiyle düzenlenen bilirkişi raporlarında da davacının davasını ispat edemediği anlaşılmakla davacının davasının reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davanın REDDİNE
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL harcın peşin olarak alınan 477,50 TL harçtan düşülmesi ile kalan ‭297,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerine bırakılmasına,
4-Dava şartı arabuluculuk ücreti olan ve 6325 sy Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-13 maddesi uyarınca tarafların anlaşamamaları nedeniyle Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan 1.320,00 TL’nin davada haksız çıkan davacıdan alınarak HAZİNE’YE GELİR KAYDINA,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafça yatırılan gider avansından kalan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 14/03/2023

Katip…
e-imzalıdır

Hakim ….
e-imzalıdır