Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/1007 E. 2022/4 K. 07.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1007
KARAR NO : 2022/4

DAVA : Tazminat (Trafik Sigortasından Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 30/10/2017
KARAR TARİHİ : 07/01/2022

Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19/10/2021 tarih ….. E. …. K. Sayılı görevsizlik kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edilmiş olup, yukarıda belirtilen esasa kaydı yapıldı. Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı taraf vekili dava dilekçesi ile özetle; “02/11/2016 tarihinde Dikili ilçesinde meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığını, kazada davalı …….’ın kusurlu bulunduğunu, davacının Dikili ilçesinde 2 adet dükkanının bulunduğunu, kaza sebebiyle hastanede tedavilerinden dolayı 75 gün iş gücünden olduğunu ve işine gidemediğini maddi zararının meydana geldiğini, maddi zararlarının tazmini için sigorta şirketine başvuru yaptıklarını ancak herhangi bir cevap alamadıklarını, olay sonucunda davacının uzun süre hastanede yattığını ve davalı tarafça aranmadığını davalının olay sonrasında büyük üzüntü ve travma geçirdiğini ayrıca psikolojik tedavi gördüğünü, birçok amaliyat geçirdiğini bu nedenlerle olay tarihinden başlamak üzere en yüksek banka faizi uygulanarak davalılardan müteselsilen 26.903,00 TL maddi tazminat ve olayın asıl suçlu ve sorumlusu davalı …’dan ( olay tarihinden başlamak üzere en yüksek banka faizi uygulanarak) 25.000.00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 51.903,00 TL nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile özetle; Müvekkili şirketin işbu dava kapsamında pasif husumet ehliyeti bulunmadığından ve bu nedenle müvekkili şirkete hiçbir surette sorumluluk tevcih edilemeyeceğinden, davacının haksız ve mesnetsiz iddialarına külliyen itiraz edilmesi ve davacı tarafından ikame edilen haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın müvekkili bakımından pasif husumet ehliyeti eksikliği nedeniyle reddine karar verilmesini, hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla, işbu dava bakımından zamanaşımı süresi dolmuş olduğundan, davacı tarafından ikame edilen davanın öncelikle zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeni ile reddine karar verilmesini, davaya konu araç, kiralama yapan şahsın kullanımında olmadan kazanın gerçekleştiğini, söz konusu aracın uzun dönem kiralandığını, bu nedenle gerçekleşen kazadan dolayı müvekkiline sorumluluk yöneltmenin mümkün olmadığını, ……. plakalı aracın, müvekkili tarafından kiraya verildiğini, kaldı ki …’ın müvekkili ile hiçbir bağının olmadığını, söz konusu kazanın da, bu kişi tarafından yapıldığını, müvekkili şirketin fiili tasarrufu bulunmadığı araçta KTK kapsamında işleten sıfatını haiz olmamasından dolayı müvekkili şirkete hiçbir surette sorumluluk yüklenemeyeceğini, kaldı ki davaya konu aracın davacının dava dilekçesinde de belirttiği üzere kaza tarihinde … Sigorta Şirketi nezdinde sigortalı bir araç olduğunu, davacının tazmin taleplerinin sigorta şirketi ve aracın sürücüsü ve kiracısı tarafından karşılanması gerektiğini, öncelikle kazanın nasıl meydana geldiğinin tam olarak belirlenebilmesi için bilirkişi incelemesi yapılmasını, buna ek olarak Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden de rapor alınmasını, davacı yanın hem zararını hem de zarar ile meydana gelen olay arasındaki illiyet bağını ispat edemediğini, bu sebeple davacının istemlerinin külliyen reddedilmesi gerektiğini, arz ve izah edilen nedenlerle, fazlaya ilişkin tüm talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; davanın taraflarının ıslah yolu ile değiştirilmesi mümkün olmadığından ıslah talebinin reddine ve müvekkili şirket açısından davanın husumet yönünden reddine, müvekkili şirkete ait araç, uzun dönemli olarak işletildiğinden, Karayolları Trafik Kanunu’nun emredici hükümleri mucibince ve Yargıtay’ın müstekar içtihatları ile de sabit oluğu üzere, müvekkili şirketin işbu dava bakımından pasif husumet ehliyeti bulunmadığından, öncelikle davanın müvekkili açısından pasif husumet ehliyet eksikliği nedeniyle reddine, zamanaşımı itirazları göz önüne alınarak davanın zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının yaptığı hesaplamalar afaki olduğu için külliyen reddine, işbu haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın her halükarda külliyen reddine, yargılama masrafı ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
CEVAP : Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan dava ve taleplerin haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, müvekkilinin yurt dışında yaşamını ikame ettirmekte olup, yaz aylarında kısa bir dönem için Türkiye’de bulundukları sırada işbu kazanın meydana geldiğini, Dikili Asliye Ceza mahkemesi’nin ……..Esas sayılı dosyasında müvekkilinin ve yanında yolcu olarak bulunan eşinin ifadelerinin alındığını, söz konusu 02.10.2016 tarihli kazanın … caddesinde müvekkilinin … Eczanesinin önünde ilaç almak için dörtlü flaşörleri yakarak durması sırasında arkadan hızla gelen ve kaskı ve gerekli donanımları üzerinde olmayan davacının yönetiminde bulunan…plakalı motosikletin yavaşça kapıyı açmak için araladığı sırada kapının alt tarafına çapması ile yere düşmesi şeklinde olduğunu, olay anında müvekkilinin davacının yanına gittiğini ambulans çağrıldığını ve akabinde yurtdışına çıktığından açılan davalardan ve ceza davalarından yeni haberinin olduğunu, gerek ceza davasında ve gerekse hukuk davasında tebligat yapılamadığından dolayı keşif ve kusur oranları belirlemesinin yapılamadığını, öncelikle kazanın nasıl meydana geldiğinin tam olarak belirlenebilmesi için bilirkişi incelemesi ve keşif yapılması akabinde oranın tam olarak saptanması noktasında dosyanın Adli tıp ihtisas dairesine gönderilmesi gerektiğini, müvekkilinin yönetiminde olan …..plakalı aracın 26.08.2016 ve 26.08.2017 tarihleri arasında geçerli olmak üzere ……. numaralı Zorunlu Mali mesuliyet Sigortası ile şahıs başına maluliyet halinde 310.000,00 TL ve maddi hasarda da araç başına 31.000,00 TL azami hadlerle … sigortaya sigortalandığını, bu yüzden motosiklet sürücüsünün ilgili zorunlu mali mesuliyet sigortasına yasal süre zarfında müraacatının gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla söz konusu maddi tazminat taleplerinin zorunlu sigorta kapsamında kalan talepler olduğunu, davacının olayda kusurlu olduğunu, bu kusurun tam kusur olmasa dahi kabul anlamına gelmemekle kaydıyla müterafik kusur prensibi gereği bir şekilde davacının birlikte kusuru bulunmakta olduğunu, davacının kaza tarihinden itibaren avans faiz oranında faiz isteminin de yerinde olmadığını, öncelikle söz konusu olayın trafik kazası niteliğinde olup, TBK. haksız fiil sorumluluğu içinde değerlendirilmekle olaya yasal faiz dışında bir faiz uygulanmasının mümkün olamayacağını, olaya en yüksek banka faizi istenmesinin hukuken mümkün olmadığını, maddi tazminat istemleri kaleminde taleplerinin hepsinin afaki talepler olduğunu, arz ve açıklanan sebepler ve inceleme sırasında görülecek sair sebeplerle hukuki mesnetten yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … Sigorta Anonim Şirketi davaya cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin … E. …….. K. Sayılı 19.10.2021 tarihli kararı ile dosyanın“… HSK’nın 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile İzmir Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin İzmir ili mülki idare sınırı olarak belirlendiğinden görevli ve yetkili İzmir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine, istinaf kanun yolu açık olmak üzere ” karar verildiği görülmüştür.
Gönderme kararı ile gelen dosya mahkememize tevzi edilmiş ve yukarıdaki esas numarasını almıştır.
08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlenmiştir. Anılan kararda, halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/11-10 esas, 2019/401 karar sayılı, 04.04.2019 tarihli emsal kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. HD’nin 2021/2020 esas, 2021/2204 karar sayılı, 23.12.2021 tarihli emsal kararı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. HD’nin 2021/1750 esas, 2021/1641 karar sayılı,16.12.2021 tarihli emsal kararı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. HD’nin 2021/939 esas, 2021/1732 karar sayılı, 17.11.2021 tarihli emsal kararı, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. HD’nin 2021/1511 esas, 2021/1353 karar sayılı, 02.11.2021 tarihli emsal kararında “…Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve 551 sayılı KHK’nın 146’ncı maddesi nazara alındığında eldeki davada görevli mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa 08.07.2013 tarihinde faaliyete geçen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin (veya ihtisas mahkemelerinin) kuruluşu da mutlaka ayrı (özel) bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37’nci maddesinde belirtilmiştir.
Türk medeni yargılama hukukunda özel kanunlarla kurulmuş özel mahkemeler; kadastro mahkemeleri, icra mahkemeleri, tüketici mahkemeleri, aile mahkemeleri, fikri ve sınaî haklar hukuk mahkemeleri, denizcilik ihtisas mahkemesi ile iş mahkemeleridir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararında fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri konusunda İstanbul ve Ankara’da kurulup, faaliyete geçirilen fikri ve sınai haklar hukuk mahkemelerinin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 551 sayılı Patent Haklarının Korunması, 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması, 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin Korunması, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnamelerinden kaynaklanan hukuk davaları için ihtisas mahkemeleri olarak belirlenmesine, yargı çevrelerinin ise kuruldukları yerin mülki hudutları olarak tespit edilmesine; fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde, yukarıda zikredilen Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için; bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin yetkilendirilmesine, ilgili mahkemelerin yargı çevrelerinin ise adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsayacak şekilde belirlenmesine karar verilmiştir. Halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönündeki direnme kararında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, bir kısım üyeler tarafından eldeki davada HSYK’nın 24.03.2005 tarihli ve 188 sayılı kararı gereğince derdest davalara mahkemelerince devam edileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle dava açıldıktan sonra kurulan Manisa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklindedir.
Emsal HGK ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarının gerekçesi dikkate alınarak somut olay değerlendirildiğinde; 08 Temmuz 2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı kararı ile “İzmir Asliye Ticaret Mahkemeleri yargı çevresi İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç)” şeklinde belirlendiği, anılan bu kararda, derdest davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı, Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sının 37. Maddesindeki “kanuni hakim güvencesi” ilkesinden hareketle uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olayın, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olması ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmesi gerektiği, o hâlde İzmir ilindeki Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin genişletilmesine ilişkin kararda ve yasada zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlığın, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenmesi gerektiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra yetki alanı HSK kararı ile genişletilmiş olan mahkememizin davaya bakmasına olanak bulunmadığı görevin dava şartı olduğu, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilebileceği anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2-Mahkememiz kararının istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde mahkememiz ile Dikili 1. Asliye Hukuk Mahkemesi arasında olumsuz görev uyuşmazlığı çıktığından görevli mahkemenin tayini için HMK’nun 21. ve devamı maddeleri uyarınca yargı yeri belirlenmesi için dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
3-HMK.nun 331/2.maddesi uyarınca harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
4-Kararın taraflara tebliğine,
İlişkin, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde, mahkememize veya bulunduğu yerde varsa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, yoksa Asliye Hukuk Mahkemesine verilecek istinaf dilekçesi ile, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde, istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.07/01/2022

Katip …
e-imza

Hakim….
e-imza