Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/529
KARAR NO : 2021/387
DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 01/06/2016
KARAR TARİHİ : 20/04/2021
Mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda;
İDDİA ;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin İzmir İli, Selçuk İlçesinde deri çanta aksesuar imalat-toptan-perakende işiyle uğraştığını, işletmesi için gerekli olan deri malzemesinin temini amacıyla İzmir’de ticari işletme işleten …’e 03/011/2014 düzenleme 15/12/2015 vade tarihli, 20.000,00-TL bedelli bonoyu düzenleyerek verdiğini ve karşılığında gerekli malzemeleri temin ettiğini, …’in de aynı şekilde malzeme temini amacıyla bu senedi ciro ettiğini, …’in müvekkiline “malzemeleri … olarak bilinen kişiden aldığını ve senedi ona verdiğini” söylediğini, kötü giden sezon sonucunda ticari itibarının zedelenmemesi amacıyla müvekkilinin “protestonun kaldırılması için senedin vadesinin ileri bir tarihe alınmasını” istediğini, bunun üzerine müvekkilinin ileri tarihli vade içeren yeni bir senet düzenlediğini, karşı tarafın “yeni senedin aynı yoldan kendisine geçmesini” istediğini, ikinci senedin aynı gün …’in ciro yapabilmesi için kargo yolu ile İzmir’e gönderildiğini, …’in de senedi kargodan aldığı 30/12/2015 tarihinde cirolayarak aynı gün kargo yoluyla senedi Kahramanmaraş’a gönderdiğini, davalının senedi aldığında protesto düzenleyen …bank’ın şubesine 05/01/2016 tarihinde giderek protestonun kaldırılmasını istediğini ve senedin aslını aldığını, ancak bu senedi müvekkiline göndermediğini, müvekkilinin ikinci senedi bankaya 27/01/2016 tarihinde ödediğini ve telefon ile … adıyla bilinen kişiyi arayarak “senedin neden gönderilmediğini” sorduğunu, onun da “… ile aralarındaki ticari ilişkide sorunlar olduğunu” söylediğini, müvekkili tarafından Selçuk Noterliği’nden 18/05/2016 tarihli, … yevmiye numaralı ihtarnamenin gönderildiğini, davalının 20/05/2016 tarihinde ödenmiş olan senet ile ilgili olarak İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında icra takibi başlattığını, bunun üzerine müvekkili tarafından “bedelsiz senedi kullanmak” suçu nedeniyle İzmir C. Başsavcılığı’na şikâyet dilekçesi verildiğini, soruşturmanın … sayılı dosyada yürütüldüğünü, davalının ne iş yaptığını bilmediklerini, müvekkili ile davalı arasında herhangi bir borçlandırıcı işlemin bulunmadığını belirterek, müvekkilinin 03/11/2014 düzenleme, 15/12/2015 vade tarihli, 20.000,00-TL bedelli bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip konusu alacağın % 20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP ;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacı iddialarının dayanaksız olduğunu, bedelsiz kalmış bir bononun söz konusu olmadığını, ortada iki bononun bulunduğunu, bunlardan birinin ödeme tarihinin 15/12/2015, diğerinin ödeme tarihinin ise 01/03/2016 olduğunu, müvekkilinin 40.000,00-TL tutarındaki alacağına karşılık üzerinde “nakden” kaydı bulunan ve iki farklı ödeme tarihi olan iki bonoya ilişkin ödeme gerçekleşmeyince bankaya 15/12/2015 ödeme tarihli bonoyu ödememe protestosu gönderilmesi amacıyla verdiğini, ancak protesto işleminin gerçekleşmesinin ardından davacının, müvekkilini arayarak “kredi çekeceğini ve protesto sebebiyle kredi kredibilitesinin düşeceğini” söyleyerek “protestonun kaldırılmasını” istediğini, müvekkilinin de protestoyu kaldırdığını, ancak ödemenin gerçekleştirilmediğini, davacının ödeme yaptığı bononun 23/01/2016 tarihli bono olduğunu, ödemenin 27/01/2016 tarihinde gerçekleştirildiğini ve hiç bir şekilde diğer bono ile ilgisinin bulunmadığını, basiretli bir tacirin asla bir bonoyu kargo aracılığıyla göndermeyeceğini, başlatılan icra takibinin tarihinin 17/05/2016 olduğunu, davacıya 18/05/2016 tarihinde ödeme emri tebliğ edildiğini, davacıya ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihin sözü edilen 18/05/2016 tarihli ihtarname ile aynı tarih olduğunu, bu hususun da davacının kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu belirterek, davanın reddine, müvekkili yararına % 40’dan az olmamak üzere tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER ;
İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı icra dosyası, senet, İzmir C. Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyası,
GEREKÇE ;
Dava; “bedelsizlik” hukuki sebebine dayalı menfi tespit davasıdır.
03/11/2015 düzenleme, 15/12/2015 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli bono incelendiğinde; davacı tarafından, … isimli kişi emrine düzenlendiği, …’in cirosu ile takip alacaklısı davalıya geçtiği, senet üzerinde “malen” ve “nakden” ibaresinin bulunmadığı görülmüştür.
29/12/2015 düzenleme, 23/01/2016 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli bono incelendiğinde; davacı tarafından, … emrine düzenlendiği, üzerinde “nakden” ibaresinin bulunduğu ve …’in cirosu ile takip alacaklısı davalıya geçtiği görülmüştür.
İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında davalı tarafından davacı hakkında 17/05/2016 tarihinde kambiyo takibi başlatılmış, takibin dayanağı olarak 03/11/2014 düzenleme, 15/12/2015 ödeme tarihli, 20.000,00-TL bedelli bono gösterilmiştir.
Taraflar arasında; “ticari bir ilişkinin bulunduğu, davacı tarafından davalıya 03/11/2015 düzenleme, 15/12/2015 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli ve 29/12/2015 düzenleme, 23/01/2016 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli bono olmak üzere toplam iki adet bononun düzenlenerek ve imzalanarak verildiği” konularında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; “davacı vekilinin ileri sürdüğü şekilde 29/12/2015 düzenleme, 23/01/2016 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli ikinci bononun, ilk bononun ödeme tarihinin ileriye atılması amacıyla ve bu bononun yerine geçmek üzere aynı borç kapsamında verilmiş bir bono mu olduğu yoksa davalı vekilinin savunduğu şekilde her iki bononun da davalı alacağına karşılık mı düzenlenip verildiği, taraflar arasında davamızın konusu olan 03/11/2015 düzenleme, 15/12/2015 ödeme tarihli 20.000,00-TL bedelli bononun düzenlenmesini gerektirir ticari bir ilişkinin bulunup bulunmadığı, bu bononun bedelsiz kalıp kalmadığı, davacının bu bono nedeniyle davalıya borcunun bulunup bulunmadığı, tazminat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği” konularındadır.
Davamızın konusu ile ilgili şikayet üzerine İzmir C. Başsavcılığı’nın … sayılı dosyasında soruşturma başlatılmış, sonucunda; “şikayete konu olayın alacak-borç ilişkisinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık niteliğinde olduğu, kamu adına soruşturmayı gerektirir bir suçun bulunmadığı” gerekçesiyle 28/07/2016 tarihinde “kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” karar verilmiş, yapılan itirazı inceleyen İzmir … Sulh Ceza Mahkemesi tarafından “itirazın reddine” ilişkin 17/10/2016 tarihli, … D.İş sayılı karar verilmiştir.
HMK’nın 200. maddesi çerçevesinde davacı vekilinin tanık dinletme isteğinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili; gönderilen protestonun tarihinin 29/12/2015 olduğunu, bunun ikinci bononun düzenlenme tarihinden önce bir tarih olduğunu belirtmiştir. Davacı tarafın ileri sürdüğü bu delil kesin bir delil değil, bir karine olarak görülmüştür. Protestoyu destekleyen bir delil bulunmadığından, protestodan hareket edildiğinde senede karşı güven ortadan kalkacağından, bir iddianın senede bağlanması mümkün iken karine ile çözülemeyeceğinden ve tacir olan davacıdan beklenen davranış da daha dikkatli ve basiretli bir tacir gibi davranması olduğundan, bu iddiaya değer verilmemiştir.
6102 sayılı TTK’nın 687. maddesinin 1. fıkrasında; “Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Mahkememizce; “davacı vekilinin dilekçesinde ileri sürdüğü müvekkili davacı ile dava dışı … arasındaki ilişkinin 3. kişi olan davalıya ileri sürülebilmesi için, 6102 sayılı TTK’nın 687/1 maddesi gereğince davalının, davacının dava dışı …’e borcu olmadığını bilmesi, bile bile onun zararına davranması ve kötü niyetli olması gerektiği, bu açıdan da ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın ise bu iddiasını senet gücünde yazılı delillerle ispat etmesi gerektiği, davacı tarafın bu iddiayı ispata yarar yazılı delil göstermediği, dilekçelerinde açık bir şekilde yemin deliline de dayanmadığı, davanın ispatlanamadığı” gerekçesiyle “Davanın REDDİNE, Davalı vekilinin tazminat isteğinin reddine” ilişkin 07/11/2017 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı karar verilmiştir.
Verilen bu karara karşı davacı tarafça istinaf yoluna gidilmiştir.
Mahkememiz kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi’nin 13/05/2020 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı kararı ile ortadan kaldırılmıştır.
Kararda;
“Davacı vekili, davalının cevap dilekçesindeki beyanlarının çelişkili olduğu ve giderilmediği, tanık dinleme talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu, davacının 02/05/2017 tarihli ıslah dilekçesinin gerekçeli kararında hiç değerlendirmeye alınmamış olduğu, davalının dava konusu senetlere ilişkin başlatılan soruşturma dosyasındaki beyanlarının değerlendirilmediği, o beyanlar ile senetteki ciro zincirinin koptuğu ve davalının yetkili hamil olmadığı, ıslah dilekçesinin dikkate alınması gerektiği bu sebeple istinaf ettiği görülmüştür.
Davacı vekilinin tanık dinletme talebinin reddine ilişkin olarak dava konusu dikkate alınarak, HMK 200/2. maddesi uyarınca ve davalı vekilinin muvafakatlerinin olmadığına ilişkin beyanı karşısında mahkemece reddedilmesine ilişkin olarak herhangi bir hukuka aykırılık görülmemiştir.
Dosya kapsamına bakıldığında icra dosyasının ve davacı tarafın dayandığı protesto evrakının dosya içerisinde olmadığı görülmüştür. Dava konusu senet metninden anlaşılacağı üzere davacı keşideci, davalı ciranta konumundaki yetkili hamildir. Bu doğrultuda TTK 687.md. uyarınca davacının, davalının senedi iktisap ederken bilerek davacının zararına hareket ettiğini ispatlaması gerekir. Yani ispat yükü davacıdadır. Davalının ceza soruşturması kapsamında vermiş olduğu ifadenin iş bu davada ispat yükünü değiştirir nitelikte olmaması sebebiyle hükme esas alınmamasında bir isabetsizlik olmadığının kabulü gerekir. Davacı yan, dava konusu iki senetten sonraki tarihli senedin ilk senedin ödeme tarihinin ileriye atılması amacıyla ve bu bononun yerine geçmek üzere aynı borç kapsamında verilmiş bir bono olduğunu iddia etmişse de bu hususu yazılı bir belge ile ispatlayamamıştır.
Davacının dava dilekçesi ile yemin deliline dayandığı görülmüş olmakla mahkemenin kararında dayanmadığından bahisle hareket etmesi hukuka aykırı olmuştur.
Bu sebeple öncelikle davacının dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanmış olduğu anlaşıldığından davacının davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmekte olup, kararın kaldırılarak kanuni dinlenme hakkının ve iki aşamalı ilk derece yargılaması yapılması yönündeki davacının kanuni dinlenme hakkının ihlal edilmemesi için davacıya yemini hangi konuda vereceği hususu sorularak takip eden usuli işlemlerin gerçekleştirilmesi için kararın kaldırılarak dosyanın HMK nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kararı veren mahkemeye iadesine dair aşağıdaki şekilde hükmün kurulması gerekmiştir” denmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi’nin 13/05/2020 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı kararı çerçevesinde davalı, talimat yolu ile usulüne uygun olarak “dava konusu; keşidecisi davacı …, lehtarı … ve …’den sonra gelen ciranta ve son hamili … olan 03/11/2014 düzenleme, 15/12/2015 vade tarihli, 20.000,00-TL miktarlı senedi …’den aldığı, … ve …’den alacaklı olduğu, ayrıca bu alacaklı olduğu senet için ödememe protestosu düzenlenme tarihi olan 17/12/2015 tarihinde elinde keşidecisi davacı …, lehtarı … ve …’den sonra gelen ciranta ve son hamili … olan 29/12/2015 düzenleme, 23/01/2016 vade tarihli, 20.000,00-TL miktarlı diğer bir senedin de mevcut olduğu, 03/11/2014 düzenleme tarihli senedin, 29/12/2015 düzenleme tarihli senetle ödenmediği, bu iki senedin birbiri ile bağlantılı olmadığı ve birbirinden farklı borçları içerdiği” konusunda yemin yapmıştır.
Tüm dosya içeriğine göre; davacı vekilinin dilekçesinde ileri sürdüğü müvekkili davacı ile dava dışı … arasındaki ilişkinin 3. kişi olan davalıya ileri sürülebilmesi için, 6102 sayılı TTK’nın 687/1 maddesi gereğince davalının, davacının dava dışı …’e borcu olmadığını bilmesi, bile bile onun zararına davranması ve kötü niyetli olması gerektiği, bu konuda ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacı tarafın ise bu iddiasını senet gücünde yazılı delillerle ispat etmesi gerektiği, davacı tarafın bu iddiayı ispata yarar yazılı delil göstermediği, davacı tarafın yemin deliline dayandığı, davalının “dava konusu; keşidecisi davacı …, lehtarı … ve …’den sonra gelen ciranta ve son hamili … olan 03/11/2014 düzenleme, 15/12/2015 vade tarihli, 20.000,00-TL miktarlı senedi …’den aldığı, … ve …’den alacaklı olduğu, ayrıca bu alacaklı olduğu senet için ödememe protestosu düzenlenme tarihi olan 17/12/2015 tarihinde elinde keşidecisi davacı …, lehtarı … ve …’den sonra gelen ciranta ve son hamili … olan 29/12/2015 düzenleme, 23/01/2016 vade tarihli, 20.000,00-TL miktarlı diğer bir senedin de mevcut olduğu, 03/11/2014 düzenleme tarihli senedin, 29/12/2015 düzenleme tarihli senetle ödenmediği, bu iki senedin birbiri ile bağlantılı olmadığı ve birbirinden farklı borçları içerdiği” konusunda usulüne uygun olarak yemin yaptığı anlaşıldığından, davacı tarafça ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacının takibinde haksız ve kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilmediğinden, davalı vekilinin tazminat isteği reddedilmiştir.
HÜKÜM ; Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin tazminat isteğinin reddine,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL harcın peşin olarak alınan 341,55 TL harçtan düşülmesi ile kalan 282,25 TL harcın karar kesinleştiğinde isteği halinde davacı tarafa iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerine bırakılmasına,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayarak artan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yokluklarında, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 20/04/2021
Katip …
E-imza
Hakim …
E-imza