Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1385 E. 2021/276 K. 19.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1385
KARAR NO : 2021/276

DAVA : Ticari Şirket Feshi ve Tasfiyesi
DAVA TARİHİ : 13/12/2017
KARAR TARİHİ : 19/03/2021

Mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda;
İDDİA ;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; müvekkilinin, davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin diğer ortağının ve temsilcisinin ise dava dışı … olduğunu, müvekkilinin şirket hisselerinin bir kısmını …’a devrettiğini ve …’ın 27/12/2016 tarihli hisse devri sözleşmesi ile şirket ortağı olduğu gibi münferit şirket temsilcisi de olduğunu, ortaklar arasında güven ilişkisinin hiç kurulmadığını, …’ın şirket hisse devri nedeniyle müvekkiline devir bedeli olarak toplam 1.300.000,00 TL bedelli 6 adet çeki tanıkların huzurunda ciro ederek verdiğini, bu çeklerden ilki olan 31/01/2017 keşide tarihli 200.000,00 TL bedelli çekin bankaya ibraz edildiğini, diğer ortağın isteği üzerine iade alındığını ve çek bedelinin haricen diğer ortak tarafından ödendiğini, …’ın diğer çeklerle ilgili olarak müvekkili hakkında “hırsızlık” iddiası ile şikâyette bulunduğunu, şikâyetin İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasında incelendiğini, “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildiğini ve diğer ortak … hakkında “iftira” suçundan dolayı İzmir … Asliye Ceza Mahkemesi’nde … Esas sayılı davanın açıldığını, …’ın savcılık şikâyetinde “…dilekçeye eklediğim 6 adet çek borçlu … Tekstil tarafından benim şahsıma verilen çeklerdir… bu çeklerin arkasına ben ismimi yazıp imzalamıştım…” beyanında bulunduğunu, müvekkilinin … tarafından ciro edilen ve kendisine verilen çeklerden 31/03/2017 tarihli, 160.000,00 TL bedelli çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz ettiğini ancak İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında verilen tedbir kararıyla karşılaştığını, şirket ortağının çekin müvekkilinin elinde olduğunu bile bile “zayi nedeniyle çek iptali davası” açarak çek bedelinin ödenmesini engellemek için tedbir kararı aldığını, müvekkilinin davaya müdahil olduğunu, davanın “dava şartı yokluğu nedeniyle reddine” karar verildiğini, bu çekin İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında takibe konu edildiğini, bu dosyada çek keşidecisinin imzaya itiraz ettiğini, İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nde … Esas sayılı davanın açıldığını, yapılan bilirkişi incelemesinde “imzanın çek keşidecisine ait olmadığının” belirlendiğini ve takibin keşideci yönünden iptal edildiğini, müvekkilinin bu çekle ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasında “sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlarından dolayı şirket ortağı hakkında şikayette bulunduğunu, müvekkilinin yine …’ın ciro ederek verdiği çeklerden 31/06/2017 keşide tarihli, 160.000,00 TL bedelli çeki tahsil etmek amacıyla bankaya ibraz ettiğini, İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında verilen tedbir kararı ile karşılaştığını, şirket ortağının yine çekin müvekkilinin elinde olduğunu bile bile “zayi nedeniyle çek iptal davası” açarak çek bedelinin ödenmesini engellemek için tedbir kararı aldığını, müvekkilinin davaya müdahil olduğunu, çekin kaybedilmediğinin anlaşılarak dava hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” karar verildiğini, bu çekin İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında takibe konu edildiğini, çek keşidecisinin imzaya itiraz ettiğini, İzmir …. İcra Hukuk Mahkemesi’nde … Esas sayılı davanın açıldığını, yapılan bilirkişi incelemesinde “imzanın çek keşidecisine ait olmadığının” belirlendiğini ve takibin keşideci yönünden iptal edildiğini, müvekkilinin bu çekle ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasında “sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlarından dolayı şirket ortağı hakkında şikayette bulunduğunu, müvekkilinin yine …’ın ciro ederek verdiği çeklerden 31/09/2017 keşide tarihli, 310.000,00 TL bedelli çeki tahsil etmek amacıyla bankaya ibraz ettiğini, İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyasında verilen tedbir kararı ile karşılaştığını, şirket ortağının yine çekin müvekkilinin elinde olduğunu bile bile “zayi nedeniyle çek iptal davası” açarak çek bedelinin ödenmesini engellemek için tedbir kararı aldığını, müvekkilinin davaya müdahil olduğunu, verilen süreye rağmen istirdat davası açılmadığı için “davanın reddine” karar verildiğini, bu çekin İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında takibe konu edildiğini, çek keşidecisinin imzaya itiraz ettiğini, İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nde … Esas sayılı davanın açıldığını, yargılamanın devam ettiğini, müvekkilinin bu çekle ilgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasında “sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlarından dolayı şirket ortağı hakkında şikayette bulunduğunu, diğer ortağın müvekkilini “hırsızlık” ile suçladığını ancak şikayetin takipsiz kaldığını, tüm bu yaşananlar karşısında ortaklar arasında güven ilişkisi kurmanın mümkün olmadığını ve tüzel kişiliğinin amacının gerçekleştirilmesinin çok güç olduğunu, şirket ortağı …’ın “şirket temsilcisi” sıfatıyla herhangi bir kar payı ve ödeme yapmadığını, şirket kendisine aitmiş gibi tavır sergilediğini, şirketteki imza yetkisini kötüye kullandığını, TTK’nın 613. maddesi uyarınca rekabet yasağına aykırılık oluşturacak tavırlar sergilediğini ve rakip firmalarla alt kira ilişkisi kurduğunu, davalı şirketin faaliyette bulunduğu adresteki taşınmazın … Üniversitesi’ne ait olup oradan kiralandığını, diğer ortağın kira sözleşmesine aykırı davranarak alt kiracılık ilişkisi kurduğunu, haciz sırasında şirket adresinde “…” markası ile bir başka firmanın faaliyet gösterdiğinin belirlendiğini, diğer ortağın şirket adına yaptığı hukuki işlemler nedeniyle şirketin mali ve ticari itibarını sıkıntıya soktuğunu belirterek, öncelikle TTK’nın 636/4 maddesi uyarınca gerekli tedbirlerin alınarak şirketin yönetiminde oluşacak eksiklik ve zararların önlenmesi açısından tedbiren kayyım atanmasına, davalı şirketin feshine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP ;
Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; kusurlu olan kişinin kusuruna dayanarak dava açamayacağını, İzmir … Noterliği’nde düzenlenen 27/12/2016 tarihli, … yevmiye numaralı “limited şirket pay devir” sözleşmesi ile …’ın şirket ortağı ve temsile yetkili müdür olduğunu, şirket hisse devir sözleşmesinden açıkça anlaşıldığı üzere davacının şirket hisse devir bedelini tamamen alarak hisselerini devrettiğini, bu noktadan sonra davacının haksız şekilde ele geçirdiği çeşitli çekleri …’tan tahsil etme çabasına girdiğini, …’ın şirket merkezinde kullanmak üzere bulundurduğu toplam 6 adet çekin şirket ofisinden çalındığını, 31/01/2017 keşide tarihli çekin davacı tarafça bankaya ibraz edilmesi nedeniyle “iftira” suçlamasıyla dava açıldığını, yargılamasının sürdüğünü, icra tehdidi ile karşı karşıya kalan …’ın çeki ödemek zorunda kaldığını, dava dilekçesinde belirtilen çekler ile ilgili olarak davacının dava dışı ortak … hakkında “evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık” suçlamalarıyla suç duyurusunda bulunduğunu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … ve … sayılı soruşturmaları sonucunda takipsizlik kararlarının verildiğini, … sayılı soruşturmanın devam ettiğini, davacının, haksız şekilde ele geçirdiği çekleri tahsil etmek amacıyla işlemler yapması nedeniyle ortaklar arasındaki güven ilişkisinin kurulamamasında kusurlu olan taraf olduğunu, bu nedenle şirketin feshini ve tasfiyesini istemeye hakkının bulunmadığını, şirketin devamlılığı için davacının hiçbir emek ve mesaisinin bulunmadığını, şirketin faaliyeti için tüm masrafların … tarafından yapıldığını, alt kiracılık ilişkisi iddiasının dayanaksız olduğunu belirterek, davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise TTK’nın 636/3 maddesi uyarınca davacının veya dava dışı ortağın hissesinin değeri ödenerek payı ödenen ortağın şirket ortaklığından çıkarılmasına, şirketin devamına ya da uygun düşecek başka bir çözüme karar verilmesini, şirketin kayyım ile yönetilmesine ilişkin tedbir isteğinin reddedilmesini istemiştir.
DELİLLER ;
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı, İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı, İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı, İzmir …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı, İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyası, İzmir …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası, ticaret sicil dosyası, tanık anlatımları, bilirkişi raporu.
GEREKÇE ;
Dava; davalı şirketin 6102 sayılı TTK’nın 636. maddesi gereğince haklı sebeplerle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; “davalı şirketin feshi ve tasfiyesi konusunda haklı sebeplerin bulunup bulunmadığı” konusundadır.
Davacı, davalı şirkete İzmir …. Noterliği’nden gönderdiği … yevmiye numaralı ihtarname ile; “… Üniversitesi’ne ait … Yerleşkesi’nde bulunan … ada … parsel numarada kayıtlı arsanın sağlık, yaşam aktive merkezi olarak kullanılmak üzere 22/06/2015-21/06/2018 tarihleri arasında 3 yıl süre ile davalı şirkete kiralandığını, kendisinin, davalı şirketteki hisselerinin bir kısmını dava dışı …’a devrettiğini, kiracı davalı şirketin yetkilisinin … olduğunu, kendisinin şirketin yönetimi ile ilgisinin kalmadığını, sözleşmeye aykırılıklardan kendisinin hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını” bildirmiştir.
Davacı ayrıca … Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderdiği diğer bir ihtarname ile; “kendisinin davalı şirketin yönetimi ve temsili ile hiçbir ilgisinin kalmadığını, sözleşmeye aykırılıktan dolayı sorumluluğunun bulunmadığını” belirtmiştir.
Davacı vekili dosyaya ihtarnamelerde sözünü ettiği kira sözleşmesi ve taşınmaz kira şartnamesi örneklerini ve diğer mahkeme kararlarını sunmuştur.
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı incelendiğinde; … tarafından hasımsız olarak açıldığı, davacının asli müdahil olduğu, hasımsız çek iptali davası olduğu, 31/09/2017 keşide tarihli 310.000,00 TL bedelli, keşidecisi … olan çekin “kaybedildiğinin” ileri sürüldüğü, mahkemece çekin 29/09/2014 tarihinde takas yolu ile ibraz edildiğinin bildirilmesi nedeniyle istirdat davası açması konusunda davacı tarafa süre verildiği ancak TTK’nın 763. maddesi gereğince verilen süre içinde istirdat davası açılmaması nedeniyle “Davanın Reddine” ilişkin 06/11/2017 tarihli kararın verildiği görülmüştür.
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı incelendiğinde; … tarafından hasımsız olarak açıldığı, davacının fer’i müdahil olduğu, hasımsız çek iptali davası olduğu, 31/06/2017 keşide tarihli 160.000,00 TL bedelli, keşidecisi … olan çekin “kaybedildiğinin” ileri sürüldüğü, mahkemece “çekin kaybedilmediği, 3. kişilerin elinde olduğunun bilindiğinin bildirildiği, iptali istenen çek kaybedilmediğinden davanın konusunun kalmadığı” gerekçesiyle “Dava Hakkında Karar Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 17/07/2017 tarihli kararın verildiği görülmüştür.
İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı incelendiğinde; … Teks. Oto Gıda Tur. Tel. İth. İhr. San. tarafından … hakkında açılmış “imzaya ve borca itiraz” davası olduğu, bu davada “İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin konusu olan çekteki imzanın davacı şirket yetkilisine ait olmadığının” ileri sürüldüğü, mahkemece davacı şirket yetkilisinin imza örneklerinin alınarak ve imzasını içeren belge asıllarının getirtilerek bilirkişi raporu aldırıldığı, grafolog bilirkişi tarafından düzenlenen 18/09/2017 tarihli bilirkişi raporunda “çekin ön yüzü ve sağ alt tarafından bulunan keşideci imzasının …’ın eli ürünü olmadığının” bildirildiği, mahkemece haklı görülen “Davanın ve İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında davacının imzaya itirazının Kabulüne” ilişkin 26/10/2017 tarihli kararın verildiği görülmüştür.
İzmir … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı incelendiğinde; … tarafından hasımsız olarak açıldığı, hasımsız çek iptali davası olduğu, 31/03/2017 keşide tarihli, 160.000,00 TL bedelli çekin “kaybedildiğinin” ileri sürüldüğü, mahkemece gider avansını yatırması konusunda davacı vekiline kesin süre verildiği ancak “gider avansının yatırılmadığı ve yatırılmayacağının bildirildiği” gerekçesiyle “Davanın Usulden Reddine” ilişkin 24/11/2016 tarihli kararın verildiği görülmüştür.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyası incelendiğinde; müştekinin …, şüphelinin … olduğu, 1.300.000,00 TL tutarındaki 6 adet müşteri çekinin şüpheli tarafından ele geçirilerek kullanıldığının ileri sürüldüğü, şüpheli hakkında “hırsızlık” suçu nedeniyle soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda “müştekinin, şüpheliden satın almış olduğu şirket hissesi karşısında şüpheliye şikayete konu 6 adet müşteri çekini imzalayıp verdiği, daha sonra şirket hissesini devralmaktan vazgeçip anlaşmayı bozmaya çalıştığı, şüphelinin buna yanaşmaması üzerine müştekinin bu kez bu çeklerin rızası dışında elinden çıktığı yolunda şüpheli hakkında şikayette bulunduğu, böylece müştekinin iftira suçunu işlediği ve hakkında iftira suçundan dava açıldığı, şüpheli yönünden 6 adet çeki çaldığına ilişkin yeterli delil elde edilemediği” gerekçesiyle “Kamu Adına Kovuşturma Yapılmasına Yer Olmadığına” ilişkin 18/04/2017 tarihli kararın verildiği görülmüştür.
İzmir …. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası incelendiğinde; …’ın “müşteki sanık”, …’in “müşteki” olarak yer aldığı atılı suçun “iftira”, suç tarihinin 06/02/2017 olduğu, iddianamede; “…’ın şirketin % 50 hissesini satın alıp karşılığında toplam 1.300.000,00 TL tutarında 6 adet müşteri çekinin arkasını tanıkların yanında imzalayıp mağdura verdiği, mağdurun da notere giderek şirket pay devri sözleşmesini imzaladığı, şüphelinin daha sonra bu anlaşmadan vazgeçerek mağdurdan çekleri iade etmesini istediği, mağdurun çekleri iade etmemesi üzerine şüphelinin mağdurun bu çekleri çaldığını iddia ederek şikayette bulunduğu, mağdur hakkında hırsızlık suçundan soruşturma yapılarak şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı, mağdur tarafından çalındığı iddia edilen çeklerin şüpheli tarafından şirket pay devri sözleşmesi karşısında mağdura verildiği sonucuna varılarak mağdur hakkında ek takipsizlik kararı verildiği, tanıkların iddiayı doğruladıkları, böylece şüphelinin işlenmediğini bildiği bir suçu işlenmiş gibi göstererek iftira suçunu işlediği” tespitine yer verildiği görülmüştür.
İzmir … İcra Hukuk Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası incelendiğinde; … tarafından, … hakkında açılan davanın yapılan yargılaması sırasında 30/09/2017 keşide tarihli 310.000,00 TL bedelli çekteki keşideci adına atılmış imzanın … elinden çıkıp çıkmadığı ve değer yönünden tahrifat bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi raporu aldırıldığı, grafolog bilirkişinin düzenlendiği 26/03/2018 tarihli raporda “bu çekteki keşideci imzasının … elinden çıkmadığının ve sahte atıldığının” bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekili, yukarıda belirtilen ve delil olarak dayandığı bu kararlar ve aldırılan bilirkişi raporlarından hareketle şirket ortakları arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalktığını, imza yetkisinin kötüye kullanıldığını, şirketin mali ve ticari sıkıntıya düşürüldüğünü ileri sürerek, tasfiyesinin istenebilmesi yönünden haklı sebeplerin ve şartların oluştuğunu bildirmiştir.
Mahkememizin 06/03/2018 tarihli kararı ile birlikte davalı şirkete mali müşavir … denetici kayyım olarak atanmıştır.
İzmir … Noterliği’nde düzenlenen 27/12/2016 tarihli, … yevmiye numaralı “limited şirket pay devir” sözleşmesi ile davacı, davalı şirketteki 400 adet hisse payını şirketin aktif ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçlarıyla birlikte 10.000,00 TL bedelle dava dışı …’a devretmiştir. Devir konusu Ticaret Sicil Gazetesinin 23 Ocak 2017 tarihli nüshasında yayımlanmıştır.
…’nün 04/04/2019 tarihli yazısında; davalı şirket ortaklarının davacı … Birgin ile dava dışı … olduğu, şirket temsilcisinin 27/12/2016 tarihinden itibaren … olduğu, “….” sicil numarasında kayıtlı davalı şirketin adresinin “… Caddesi, No: …, … olduğu bildirilmiştir.
Davacı tanığı … anlatımında; “Davalı şirket 2016 yılında davacı tarafından kurulmuştur. Şirketin bütün işleriyle dışarıdan davacının eşi … ilgileniyordu. Kendisinin şirkette ortaklığı söz konusu değildi ancak şirkette duruyordu. Ben de şirketin kuruluşunda bu şirkette çalışmaya başladım. …’in yanında çalışıyordum. Ön muhasebe de dahil olmak üzere genel anlamda davalı şirketin bütün işleriyle ilgileniyordum zaten tarafıma bu konuda vekalet de verilmişti. Davacı da şirkete gelip gidiyordu. Daha sonra 2016 yılında davacı, şirketteki hissesinin yarısını …’a devretti. Bu devir karşılığında toplam 6 adet çeki bu kişiden aldı. Çeklerden bir tanesi ödendi ancak kalanları ödenmedi. Bu çeklerle ilgili olarak dava açıldığını ve bu davaların devam ettiğini biliyorum. Hisse devriyle birlikte … davalı şirkete münferit imza ile temsile yetkili temsilci olarak atandı. Zaten kendisinin şirket yetkilisi olmasıyla birlikte ben de işten çıkarıldım. İşten çıkarılmam konusunda herhangi bir gerekçe gösterilmedi. Hisse devir sözleşmesinden yaklaşık 3- 4 gün sonra işten çıkarıldığım için hisse devri sonrasında davacı ile … arasında gerçekleşen olayları bizzat görmedim. Ben sonra dışarıdan …’ın “yukarıda belirttiğim çeklerin çalındığını, bu çeklerin davacı tarafından çalındığını” söylediğini duydum Hatta bu konuyla ilgili olarak bizler mahkemede ifade verdik. Çünkü çeklerin alınması sırasında ben iki tarafın avukatı olan …’in yanındaydım yani sözünü ettiğim 6 adet çek benim de hazır olduğum bir ortamda …. tarafından düzenlenip imzalanmak suretiyle hisse devri karşılığı davacıya verildi. Sözünü ettiğim hisse devri ve buna karşılık çeklerin alınması aşamasında tüm işlemler her iki tarafın avukatı … tarafından yürütüldü. Kendisi de bu konuda bilgi sahibidir. Bu çekler verildikten sonra bir dökümü hazırlanarak bu döküm Av. …’in kendi kasasına konuldu. Ben işten çıkarıldıktan sonra vekaletnamem sona erdirilmediği için şirket borçları ile ilgili olarak bir kısım kurumlardan ve bankalardan telefonla arandım ve şirket borçlarının ödenmediği tarafıma söylendiğinde ben de bu durumu …’a bildirdim. Kendisi bana halledeceğini söylüyordu. Hatta şirketin borç durumunu davacının eşine de bildiriyordum. Davacının eşinin yanında çalışmaya devam ettim. Davacıdan ve eşinden …’ın davacıyı davalı şirkete almadığını ve kovduğunu duydum ancak bu konuda bizzat görgü sahibi değilim.” demiştir.
Davacı tanığı … anlatımında; “Davacı benim eşim olur. Benim asıl işim ve şirketim Kuşadası’ndadır. Davalı şirketi bu nedenle davacı üzerinden kurduk. Benim davalı şirkette herhangi bir ortaklığım olmadı. Daha sonrasında davalı şirketin faaliyette bulunduğu ve üniversiteye ait sahanın sit alanı olması, daha önceki ortaklarla yaşanan bir takım sorunlar ve asıl işimizin Kuşadası’nda olması nedeniyle davalı şirkete yeterince zaman ayıramamadan dolayı davacının davalı şirketteki hissesini devretme kararı aldık. Amacımız tüm hissenin devrini yapmaktı ve bu nedenle de devri kime yapabileceğimiz konusunda Av. … ile Av. …’ya danıştık. Kendileri bize üç isim verdiler. Bunlardan bir tanesi …’tı. Avukatlar bu isimleri tesadüf gibi gösterdiler hatta bu kişiler için emin kişiler olduklarını söyleyerek garanti verdiler. Hisse devir bedelinin bu kişiler tarafından ödenmemesi durumunda ödemenin kendileri tarafından yapılacağını dahi sözlü olarak taahhüt ettiler. Biz de bu kişileri tanımadığımız için avukatların bu sözlerine güven duyduk ve daha öncesinden tanımadığımız …’a davacının bir kısım hisseleri noterde yapılan hisse devir sözleşmesiyle devredildi. Bize avukatlarımızın isim olarak öneride bulundukları … ve … isimli kişi ile … isimli kişiler avukatlar … ve …’nın bulunduğu ortamda yani bu avukatların ofisinde benim mali müşavirim olan ve tanık olarak bulunan …’ın ve …’in hazır oldukları ortamda hisse devri karşılığında 6 adet çek verildi. Belirttiğim kişiler ben de dahil olmak üzere avukatlık bürosunda iken bir ara Av. … ile …, … ve … isimli kişiler birlikte başka bir odaya girdiler. Pazarlığı masaya yatıracaklarını, ödeme yapıp yapamayacaklarını konuşacaklarını söylediler. Yaklaşık on dakika sonra tekrar bizim yanımıza 6 adet çekle geldiler. Çekleri ben gördüm. Çeklerin ön yüzlerinde keşideci imzaları atılmış haldeydi. … bana keşideci imzalarının … tarafından atıldığını, zira bu kişinin kendisinin mali tüm işlemlerini yürüttüğünü ve çeklerin ödemelerinin de bu kişi tarafından yapılacağını söyledi. Daha sonra benim ve diğer tanıkların yanında tüm çeklerin arka yüzlerine … tarafından bizim huzurumuzda ciro imzaları atıldı, isimleri yazıldı. Daha sonra çeklerin dökümleri bir listeye yazıldı. Bu listenin altına da ‘çekleri alan’ olarak …, ‘çekleri veren’ olarak ise …’ın isimleri yazıldı ve imzaları alındı. Bu liste avukatların kasalarına konuldu. Daha sonra … tarafından ileriki tarihlerde çeklerin çalındığı ileri sürülünce biz de bu listeyi mahkemeye sunmak için avukattan istedik. Kendisi vermedi. Hisse devrinden sonra davalı şirkete bizim yardımcı olarak bıraktığımız tüm elemanlarımız … tarafından işten çıkarılmaya başlandı. Davacının ve benim aramalarıma hiç bir şekilde cevap verilmedi. Zira; bu aramalar şirketin muhasebesi anlamında bilgi almak için yapılan aramalardı. Davalı şirketle ilgili olarak hiç bir şekilde bilgi alamadık. Ayrıca davacıya herhangi bir kar payı ödenmedi. Davalı şirketin borçları hakkında da herhangi bir bilgimiz olmadı. Hisse devrinden sonra davalı şirkete eşimle birlikte bir kez gittik ancak … ve … isimli kişiler tarafından ağza alınmayacak sözlerle küfredildi. İçeriye alınmadığımız için şirkete giremedik. Davacı eşimin hala şirkette hissesi bulunmaktadır. Davalı şirket adresi tahliye edilmiştir. Hırsızlar tarafından içerideki demir aksamların söküldüğünü, eşyaların parçalandığını öğrendik. Davalı şirketin üzerine kayıtlı herhangi bir taşınmazı ve aracı yoktur. 600 tane düğünlerde kullanılan …. marka plastik sandalye vardı. Bunları tanesi 80,00 TL’den 2016 yılı Temmuz ayında ben almıştım. Gerçi sandalyelerle birlikte şirketin jeneratörü, 20 mt totem, su depoları, büro ve düğünde kullanılacak mobilyalar gibi malları vardı. Bu mal varlıklarından ne kadarının şirket kayıtlarında gözüktüğü konusunda bilgim yoktur. Şirketin bir an önce kapatılmasında yarar bulunmaktadır. Zira; şirket borçlarıyla ilgili olarak sürekli aranmaktayız. Davacı 2016 yılında davalı şirketi devraldıktan sonra herhangi bir faaliyet olmamıştır. Daha öncesinde düğün organizasyonları yapılıyormuş. Biz hisse devri aşamasında …’a ve diğerlerine ‘şirketin bu adreste yani kiralanan adreste düğün organizasyonu, ata binme, kahvaltı, toplantı vs organizasyonların yapılabileceğini, bu şekilde para kazanılabileceğini, ancak bizim bunu beceremediğimizi, zira rektörlüğün üzerimize çok geldiğini, yine aynı şekilde sit alanı olduğu için belediyeden de bir engelleme geldiğini’ söyledik. Kendileri yapabilirlerse yapmalarını söyledik. Hatta bu sözler üzerine … abisinin … İlçe Başkan yardımcısı olduğunu, bu nedenle belediye ve rektörlükle iyi ilişkiler çerçevesinde bu işleri yapabileceklerini söyledi. Rektörlüğe ait saha rektörlük ile davacı arasında imzalanan sözleşmeyle kiralanmıştır. Biz bu işe girdiğimizde ve sahaya ilk gidip baktığımızda alt yapısı dahi yoktu. Kanalizasyon yoktu. Elektrik çekilmemişti. Tasfiyesi, su bağlantısı, yolu yoktu. Metruk bir binadan elektrik ve su getirilebileceğini belirledik. 17 dönüm içerisinde belirttiğim bu işler bizzat tarafımızca yapıldı. Ayrıca iki katlı binanın restorasyon işi yapıldı. Hisse devrinden sonra … tarafından söz konusu inşaatta su sızması yani akma olduğu bildirildi ancak ben zaten en başında hisse devri işlemleri sırasında esasında bu yerin devralınmasının çok uygun olmadığını, düşük devir bedeliyle işi bırakacak olmamızın sebebinin buradan herhangi bir randıman alınamayacak olması olduğunu, yukarıda belirttiğim gibi belediye rektörlük ile çok uğraşmak durumunda kalacaklarını karşı tarafa bildirmiştim. Hatta akmanın olduğu yıl kar yağışı da olduğu, biz devretmiş olduğumuz için akma ya da sızma karşısında herhangi bir müdahale yapmamız söz konusu olamazdı. Bu nedenle de herhangi bir müdahale yapılmadı.” demiştir.
Davacı tanığı … anlatımında; “Davalı şirket ilkin 2015 yılında davacı ile ve … isimli kişi tarafından iki ortaklı olarak kurulmuştur. Şirketin kuruluş işlemleri mali müşavir olarak bizzat tarafımca gerçekleştirilmiştir. Daha sonra yaklaşık bir yıl kadar bu şirket iki ortaklı limitet şirketi olarak devam etti ve birinci yıl sonunda … hissesini devretti. Rektörlüğe ait saha davalı şirketin kurulduğu tarihte rektörlükten kiralanmıştı ve kuruluştan itibaren bu sahanın çevre düzenlemesi, dizayn vs. işlemleri davalı şirket tarafından yapıldı. İşlemler bittikten sonra bu sahada düğün, atlarla rehabilitasyon, restoran gibi organizasyonlar yapılarak hizmetler verildi. Davalı şirket iyi iş yapıyordu ancak henüz yeni olması sebebiyle kara geçme aşamasında değildi. Bu şirket her ne kadar davacı üzerindeyse de şirketin işletmesi dışarıdan davacının eşi … Bey tarafından yapılıyordu. Yani bu kişi ilgileniyordu. Daha sonra davacı, davalı şirketteki hissesinin tamamını devretmek istedi. Bunun belli bir sebebi olup olmadığını bilmiyorum ancak yorulduklarını ve Devletle uğraşmak istemediklerini söylüyorlardı. Ben hisse devredilecek kişinin her iki tarafın avukatları olan … Bey ve … Bey tarafından bulunduğunu ve önerildiğini biliyorum. Zira; bu avukatlarla …’ın yanındaki … Bey çok samimiydiler. Hatta aralarında bir nevi baba oğul ilişkisi gibi bir ilişki vardı. Bunu da bu şekilde dillendiriyorlardı. Hisse devir işlemlerinin yapıldığı gün önce sözünü ettiğim bu avukatların bürosuna gidildi. Büroda ben de vardım. Davacı, davacının eşi … Bey, … ve karşı tarafta …, … Bey ve … Bey vardı. Bir de bürolarında olduğumuz avukat beyler vardı. Hepimiz aynı odadaydık ancak karşılıklı olarak grup halinde oturuyorduk. Masanın başında … Bey, … Bey, … ve avukatlar vardı. Ayrıca … Bey de yine masa başındaydı. Biz öbür tarafta oturuyorduk. Sayısını bilmiyorum ancak hisse devri karşılığı düzenlenen çeklerin kim tarafından imzalandığını ben görmedim. Masanın başında imzalandığını biliyorum ancak benim dikkatimi çeken bir husus bu konuyla daha ziyade … değil … Bey ile … Bey ilgileniyorlardı. Çeklerin kim tarafından imzalandığını görmedim ve bilmiyorum. Sonra ben muhasebe anlamında elimizde çeklerin listesinin olması gerektiğini söyledim. Bunun üzerine çeklerin listeleri tutanağa döküldü. Bu tutanak … ve davacı tarafça imzalandı. Ben tutanağın bir fotokopisini istedim ancak bana verilmedi. Hatta Av. … bu listenin kendisinde duracağını, ödeme yapılmadığında kendisinin ödemeyi yapacağını, bu konuda garanti verdiğini söyledi ve listeyi kendi kasasına aldı. Daha sonrasında davacının sözümona bu çekleri çaldığı ileri sürülmüş ancak kesinlikle böyle bir olay yoktur. Zira; çekler bizzat huzurumuzda … ve belirttiğim kişiler tarafından davacıya kendi rızaları ile ve aralarındaki hisse devir anlaşması gereğince verilmiştir. Aynı gün notere gidilerek hisse devir sözleşmesi düzenlenmiştir. Zira; çeklerin tamamı ödendikten sonra davacı geri kalan hissesini de ayrıca devredecekti ancak bir tanesinin ödendiğini biliyorum. Diğerleri ödenmedi. Karşı taraf şirket hissesini devralma konusunda çok aceleci davrandı hatta ben devrin yapıldığı gün …’a şirketi görüp görmediklerini sordum ve şirketi görmelerini, cariler hakkında bilgi almalarını, hatta oradan çıkarak şirketi görebileceklerini, kendilerine davacının bu konuda yardımcı olabileceğini söyledim. Onlar çok ortada bir cevap vererek geçiştirdiler. Hisse devrinden sonra yaklaşık bir haftalık bir süreç içerisinde buradaki tüm çalışanların işlerine son verildi. Benim de görevime son verildi. … Hanım’ın da görevine son verildi. Ben de işten ayrıldığım için davacı ile … arasında kişisel olarak sorun yaşanıp yaşanmadığı konusunda bilgi sahibi değilim ancak davacıdan kendisinin hisse devri sonrasında şirkete alınmadığını ve şirketin faaliyeti ya da muhasebesel işlemleri konusunda kendisine herhangi bir bilgi verilmediğini duydum. Hatta bir keresinde … telefonda aradı. Şirketin borçları sebebiyle bir takım kurumların sıkıştırdığını söyleyerek temsil değişikliği yapacaklarını söyledi. Ancak iki ortağın da imzası gerekliydi. Ben de kendilerine davacının çeklerini ödemediklerini, ödeme yapmadan davacıdan bu konuda yardımcı olmasını bekleyemeyeceklerini söyledim. Daha sonra bir daha aramadılar. Davalı şirket üzerine kayıtlı taşınır ve taşınmaz mal varlığı bulunmamaktadır. Davalı şirketin demirbaş listesi bulunmaktadır. Faturalar geldikçe şirketin edindiği taşınır mal varlıkları kayıtlarına işlenmiştir. Ben görevim sona erdiğinde davalı şirketin defter ve belgelerini tutanak karşılığında yeni muhasebecisine teslim ettim.” demiştir.
Davalı tanığı … anlatımında; “Ben yaklaşık 4-5 yıl önce davalı şirkette o tarihte şirket yetkilisi olan ve aynı zamanda davacının eşi olan … Bey’in yanında çalışmaya başladım. Benim işim kafeterya ve düğün salonu olarak kullanılan alanın su işlerine bakmaktı. 7- 8 ay çalıştıktan sonra … Bey şirketin battığını söyleyerek benimle birlikte bir çok kişiyi işten çıkardı. Ben bu işten çıkarıldıktan yaklaşık 3-5 ay sonra oranın yeniden açılacağını duydum ve önünden geçerken de faaliyet olduğunu görünce hayırlı olsun demek için gittim. Orada … vardı. Kendisini daha önceden tanımıyordum. Orada tanıştık. Kendisine daha öncesinde orada çalıştığımı ve o yerin su ve elektrik tesisatını iyi bildiğimi söyledim. … da bana iş teklif etti. Ertesi günü çalışmaya başladım. Ben oraya gittiğimde kafeteryanın çatısı kar yağışı nedeniyle çökmüş durumdaydı. İçerideki masa sandalyelerde ve bar kısmında epey hasar vardı. Televizyonlar dahi arızalanmıştı. Ben işleri tamamlamak için ve hasarların onarımı için yaklaşık birbuçuk ay kadar orada kaldım. Bu yerin yeniden açılması yaklaşık 7-8 ayı buldu. Ben işe girdiğimden itibaren davacıyı bir kez gördüm. O da … Bey’in çalıştığı dönemdeydi. İşlerle sürekli olarak muhasebeci … Hanım ilgileniyordu. … Bey dahi haftada bir iki kez geliyordu. … Üniversitesi burayı tahliye etti. Tahliye olurken ben söz konusu işten ayrıldım. Ayrıldığım tarihte burada faaliyet vardı, kazanç elde ediliyordu ancak davalı şirketin borçları da vardı. Ben oradayken iki kez haciz geldi. Ben hali hazırda davalı şirketin ne durumda olduğunu bilmiyorum. Çoğu işçinin ve dışarıdan çalışılan şirketlerin davalı şirketten alacaklarının olduğunu biliyorum. … şirketi devraldıktan sonra … Bey’i ve eşini hiç bir şekilde şirkette görmedim. Alacaklı olanlar sürekli … Bey’i arıyorlardı ancak telefona bakmıyordu. Alacaklı olan kişiler ve şirketler alacaklarının ödenmesi için … Bey’i arıyorlardı. … kendisine gelindiğinde ödemeleri yapıyordu. Yani alacaklı olanlar …’a gittiklerinde … tarafından kendilerine alacaklı oldukları miktarlar ödeniyordu. Ben tahliye öncesinde işten ayrılmıştım ve kafeteryada çoğu masa sandalye gibi malzemelerin haczedildiğini biliyorum. Ben işten ayrılırken bu malzemeler hacizli olarak oradaydı ama halen orda olup olmadığı konusunda bilgim yoktur. Ben işten ayrıldıktan sonra birkez kafeteryanın önünden geçtim. Camları sökük vaziyetteydi ancak içeri girmedim ve bakmadım.” demiştir.
Davalı tanığı … anlatımında; “Ben 2018 yılı Ocak ayında davalı şirket nezdinde çalışmaya başladım. Toplam çalışma sürem bu tarihten itibaren 1 yıldır. Halkla ilişkiler bölümünde çalışıyordum. İşe başlarken davalı şirket yetkilisi … ile görüştüm. Varılan anlaşma üzerine çalışmaya başladım. Ben işe başladığımda şirkete ait kafeterya faaliyet halindeydi. Sadece ufak tefek onarım işleri vardı. İşleyişle ilgilenen kişi …’dı. Ben ne davacıyı ne de eşi … Bey’i hiç bir şekilde görmedim. Gelen giden olmadı. Zaten görsem de tanımam. Benim duyduğuma göre eski dönemden şirketin borçları varmış hatta şirkete alacaklıları geliyordu. Bunun üzerine … davacıyı ve eşini telefonla arıyordu ancak ulaşamıyordu. Ben alacaklı olanların alacaklı olduğu paraların … Hanım ve … Bey döneminden olan alacaklar olduğunu düşünüyorum ancak tam ayrıntısını bilmiyorum. Gözümle görmedim ve tanık olmadım ancak bir kısım alacaklıların alacaklarının … tarafından ödendiğini duyuyordum. Daha sonra bu iş yeri tahliye olduğu için iş yerinden ayrıldım. Şirketin borçlu olduğunu duyuyordum ancak borç miktarı konusunda bilgim yoktur. Şirketin masa sandalye gibi eşyaları vardı. Bunların ne olduğu konusunda bilgim yoktur. Bildiğim kadarıyla masa ve sandalye dışında şirketin kayda değer bir malı yoktu. Bunların da haczedilip haczedilmediği ya da nerede oldukları konusunda bir fikrim yoktur.” demiştir.
Davalı vekili; müvekkili aleyhine İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı 13/02/2019 tarihli tahliye tutanağından söz konusu taşınırların (masa vs..) alacaklı davacı kurum çalışanı …’ya yediemin sıfatıyla bırakıldığını öğrendiklerini, kalan sandalye vs’nin ise tahliyeden sonra kaybolmuş ve çalınmış olduğundan tahliye sonrası müvekkili şirketin ederi ve değeri olmayan bu grup malları akıbetine bıraktığını ve kalan mallarının nerede olduğunu bilmediklerini bildirmiştir.
Davacı vekili; müvekkilinin şirket hissesinin bir kısmını diğer ortağa devrederken şirketin en az 1.300.000,00 TL değerinde sabit yatırım ve taşınırlarının bulunduğunu, şu an nerede oldukları ve akıbetleri hakkında müvekkilinin hiçbir bilgisinin bulunmadığını, müvekkilin bildiği kadarıyla davalı şirketin adına kayıtlı taşınmaz ve araç bulunmadığını ancak masa, sandalye, jeneratör, kameralar ve kamera sitemi, kilittaşlar, parkeler, oyun alanı malzemeleri vb. taşınır sabit yatırım ve demirbaşlarının bulunmakta olduğunu, taşınır malların listesi ve faturaları, çevre düzenlemesi, inşaat teslim tutanağı vb. tüm belgeler ile taşınmazda bulunan tüm taşınırlara ait fotoğrafların 22/02/2019 tarihli ihtiyati tedbir isteklerini içeren dilekçeleri ekinde dosyaya sunulduğunu, bu taşınır malların müvekkilinin hissesini devrettiği tarih itibariyle şirketin “İzmir ili, … İlçesi,…. Mahallesi, … Caddesi No:…” adresinde bulunan işletmesinde ve şirket ile diğer ortak … tasarrufuna bırakıldığını, bilgi verilmemesinden dolayı bu tarih itibariyle müvekkilinin bu malların nerede ve kimde olduğunu bilemediğini bildirmiştir.
İzmir … İcra Müdürlüğü’nün… sayılı dosyasından gelen 04/04/2019 tarihli cevabi yazıda; …’nın alacaklı İzmir … Üniversitesi Rektörlüğü çalışanı olduğu, çalışan olarak yediemin olmayı kabul ettiği bildirilmiştir.
Mahkememizce davalı şirkete ait ticari defterler, dayanağı belgeler ve masa, sandalye vs malzemeler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Mali müşavir …, nitelikli hesaplama uzmanı … ve mobilya ve dekorasyon alanında uzman …’den oluşan bilirkişi heyeti 02/10/2020 tarihli raporlarında özetle; davacı tarafın 22/02/2019 tarihli ihtiyati tedbir istekli dilekçesi ekinde sunduğu listede yer alan mobilyaların ve ürünlerin yapılan piyasa araştırmasına göre yaklaşık bedellerinin toplam 101.000,00 TL olduğunu, bu ürünlerin tarafların ifadelerinden de anlaşılacağı üzere kaybolduğunu ve çalındığını, bu nedenle taraflarca ürünlerin olduğu yerle ilgili adres gösterilemediği için değerlendirmenin dosya üzerinden yapıldığını, bu ürünlerin dosya üzerinden belirlenen 101.000,00 TL değerleri üzerinden yaklaşık % 20 kullanım ve yıpranma bedeli olan 20.200,00 TL düşüldükten sonra yaklaşık toplam bedellerinin 80.800,00 TL olduğunu, davalı şirket defterlerinin delil niteliğinin bulunduğunu, toplam 20.000,00 TL tutarındaki şirket sermayesinin 10.000,00 TL’sinin …’a, 10.000,00 TL’sinin …’e ait olduğunu, kayyım raporu ekinde sunulan bilanço tablosu incelendiğinde “şirketin öz sermayesinin -229.818,97 TL olduğunun, aktifler toplamının borçlarını karşılamadığının, yani şirketin borca batık durumda olduğunun” görüldüğünü, şirketin 2016 yılı ticari defterlerinde davacının hesabının “431 ortaklara borçlar” ana hesabı altında sürekli olarak kullanıldığını, adeta kasa hesabı yerine konduğunu, 01/01/2016 tarihli yevmiye açılış kaydında hesabın 77.681,46 TL alacaklı olarak kaydedildiği halde 31/12/2016 tarihli 76. madde yevmiye kapanış kaydında hesabının 1.740.900,64 TL alacak bakiyesinin 2017 yılına devrettirildiğini, buna ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadığını, … özel maliyetler ana hesabı altında … ada … parsel çevre düzenlemesi hesabının 1.305.366,31 TL tutarı ile 2017 yılına hesabın devrettirildiğini, bu hesabın ayrıntılarının da sunulmadığını, kayyımın 20/12/2018 tarihli raporunda “şirket merkez adresi için tahliye kararı çıkarıldığı ve işyerinin kapatılacağı, faaliyetine devam etmeyeceği” bilgisinin mahkemeye sunulduğunu, davalı şirket vekilinin beyanına göre şirketin faal olmadığını, davalı şirketin mali müşavirinden istemelerine rağmen 2018 yılına ait yıllık kurumlar vergisi beyannamelerinin incelemeye sunulmadığını, bu nedenle 2016 yılını zarar ile kapatan şirketin 2017 yılı faaliyetleri, harcamaları ve karlılık durumuna ilişkin inceleme yapılmasının mümkün olmadığını, dosyaya sunulan 06/12/2018 tarihli kayyım raporunda şirketin 01/01/2018-30/09/2018 döneminde 332.899,91 TL net satışlar yaptığı, buna karşılık aynı dönemde 10.225,63 TL vergi öncesi kar elde ettiğinin belirlendiğini, teknik ve mali incelemeler kapsamında davalı şirketin diğer ortağı … tarafından rekabet yasağına aykırı davranıldığı iddiasıyla ilgili bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığını, TTK’nın 636/3 maddesi gereğince her ortağın haklı sebeplerin varlığı halinde mahkemeden şirketin feshini isteyebileceğini, ispat yükünün davacıya ait olduğunu, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalktığı sonuç ve kanaatine ulaşılmasının mümkün olduğunu, takdiri mahkemeye ait olmakla birlikte taraflar arasındaki devir bedeli olarak davacıya verildiği ileri sürülen dava dışı diğer ortak …’ın davalı şirket merkezinden çalındığını iddia ettiği ve bu kapsamda çek iptalleri, menfi tespit davaları, evrakta sahtecilik, dolandırıcılık, hırsızlık gibi suçlamalar ve bu kapsamda devam eden yargılamalar dikkate alındığında aradaki güven ilişkisinin ortadan kalktığı ve bu durumun şirketin feshi bakımından haklı sebep oluşturduğu sonucuna varılmasının mümkün olduğunu, dosyada yer alan belge ve bilgilerin davalı şirketin faaliyetine devam etmediği, borca batık durumda olduğu yönünde olduğunu, davalı şirketin faaliyetlerine devam etmediğinin kabulü halinde şirketin uzun süreden beri faal olmamasının, ana sözleşmedeki amaç ve konusunu gerçekleştirmemesinin ve gelir elde etmemesinin de TTK’nın 636/3 maddesi anlamında şirketin feshi için haklı sebep sayılacağını, davacının kar payı dağıtımı yapılmaması, inceleme haklarını kullanamaması, şirket yetkililerine ulaşamaması kapsamındaki iddialarının ortağın şirketten çıkması için haklı bir sebep oluşturabileceğini, davalı defterlerinin sunulmaması nedeniyle davacı ortağın payının gerçek değerine ilişkin bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığını, davalı vekilinin cevap dilekçelerinde davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenerek çıkarılmasını istediğini ancak bu isteğin yerine getirilebilmesi için davalı şirket defterlerinin, işletmelerinin, faaliyetlerinin ve varlıklarının değerlemesinin yapılarak karar tarihine en yakın gerçek değerinin belirlenmesi gerektiğini ancak bu aşamada bunun belirlemesinin mümkün olmadığını bildirmişlerdir.
Aldırılan bilirkişi raporu somut olaya uygun, denetlenebilir nitelikte ve hüküm kurmaya elverişli bulunmuştur.
Olayda uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 636. maddesinde; “(1) Limited şirket aşağıdaki hâllerde sona erer: a) Şirket sözleşmesinde öngörülen sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle. b) Genel kurul kararı ile. c) İflasın açılması ile. d) Kanunda öngörülen diğer sona erme hâllerinde. (2) Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, müdürleri dinleyerek şirketin, durumunu Kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler, buna rağmen durum düzeltilmezse, şirketin feshine karar verir. (3) Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. (4) Fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir. (5) Sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 636/3. maddesine göre, limitet şirket ortağı, haklı bir sebebin bulunması durumunda, şirketin feshini mahkemeden isteyebilir. Haklı sebebin belirlenmesi hususunda hakimin geniş bir takdir hakkı bulunmaktadır. Hakim, haklı sebebin bulunduğuna kanaat getirse bile, şirketin yaşatılması ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru ise, fesih kararı yerine, fesih isteğinde bulunan ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. Bu maddede haklı sebeple ilgili bir tanımlama yapılmadığı gibi haklı sebebin kapsamı da belirtilmemiştir. Bu durumda haklı sebep her olayın özelliğine göre farklılık gösterebilecektir. Haklı sebebin var olup olmadığı belirlenirken kollektif şirketlere ilişkin düzenlemeden yararlanmak mümkündür. Zira; Türk Ticaret Kanunu’nun kollektif şirketlerle ilgili 245. maddesinde haklı sebep tanımı yapılmış ve hangi olayların haklı sebep sayılacağı örnekleme yolu ile belirtilmiştir. Bu maddenin I. fıkrasında; “…a. Bir ortağın, şirketin yönetim ve işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması, b. Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi, c. Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması, d. Bir ortağın, uğradığı sürekli hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi gibi haller haklı sebeplerdendir.” düzenlemesine; II. fıkrasında ise; “a, b, c bentleri gereğince kendisinde fesih sebebi doğmuş olan ortağın dava hakkı yoktur.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddede haklı sebebe verilen örnekler her ne kadar ortağa ilişkin olsa da maddenin örnek verici niteliği gereği ortak dışı sebepler de haklı sebep olarak kabul edilebilecektir. Dolayısıyla haklı sebep, ortak dışı haklı sebepler ve ortağa ilişkin haklı sebepler olarak, kusurlu ve kusursuz haklı sebep olarak karşımıza çıkabilecektir. Ortak dışı haklı sebepler, ortakların kişilik alanı dışında, şirkete ilişkin veya şirketin de tamamen dışında objektif nedenlerdir. Özetle; tarafların şahıslarını ilgilendiren ya da kendilerinin dışında gerçekleşen olayların ortaklık ilişkisini zedelemesi ya da devamını imkansız kılması durumunda haklı sebebin var olduğundan söz edilebilecektir. Bu davanın açılabilmesi için haklı sebeplerin ortaya çıkmasında davacı ortağın kendi eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla feshe dayanak gösterilen haklı sebeplerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekecektir. Bu davayı açma hakkı, haklı sebepte kusuru bulunmayan ortağa aittir.
Sunulan ve toplanan deliller, taraflar arasında görülen ceza davaları, dinlenen tanık anlatımları, aldırılan bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; mahkememizce, davalı şirketin feshini isteyen davacı ortağın ve diğer ortağın menfaati ile fesih halinde zedelenmesi muhtemel bütün menfaatleri karşılaştırılmıştır. Ayrıca fesih davası açmanın, davacı ortak için tek çözüm (son çare) olup olmadığı hususu da dikkate alınmıştır. Davalı şirketin dava dışı diğer ortağı olan …’ın, davacıdan devraldığı bir kısım hissenin devri karşılığı davacıya verdiği 1.300.000,00 TL bedelli çeklerin “davalı şirket merkezinden çalındığını” ileri sürmesi ile bunun devamında çeklerle ilgili iptal ve menfi tespit davaları açması, aynı kapsamında davacı hakkında “hırsızlık” iddiası ile şikayette bulunmuş olması, akabinde taraflar arasında zincirleme şekilde dava sürecinin başlamış bulunması karşısında; davalı şirket ortakları olan davacı ile dava dışı … arasındaki güven ilişkisinin ciddi bir şekilde zedelendiği hatta ortadan kalktığı, buna davalı şirkette uzun süredir faaliyetin bulunmaması ve ekonomik olarak zayıflaması hususu da eklendiğinde davacı yönünden haklı sebebin oluştuğu kanaatine varılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 636. maddesinin 3. fıkrası gereğince haklı sebebin bulunduğuna kanaat getirilse bile, şirketin yaşatılması ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru ise, fesih kararı yerine fesih isteğinde bulunan ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebilecek ise de; aldırılan bilirkişi raporuna, denetim kayyımının düzenlediği bilançoya ve hatta davalı şirket temsilcisinin kabulüne göre davalı şirketin usun süredir faaliyetine devam etmediği, borca batık durumda olduğu, kayyım raporu ekinde sunulan bilançoya göre şirketin öz sermayesinin -229.818,97 TL olduğu, aktifler toplamının borçlarını karşılamadığı anlaşıldığından ve bu durumda davalı şirketin ana sözleşmedeki amaç ve konusunu gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı, bundan sonrasında şirket ortaklarının bir araya gelme ihtimalinin bulunmadığı, davalı şirketin devamında yarar bulunmadığı kanaatine ulaşıldığından, davacı vekilinin haklı görülen fesih ve tasfiye davasının kabulüne, denetim kayyımı olan …’in tasfiye işlemlerini gerçekleştirmek üzere tasfiye memuru olarak atanmasına karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM ; Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davanın KABULÜ ile;
…’nde “…” sicil numarasında kayıtlı davalı …’nin 6102 sayılı TTK nın 636. maddesi uyarınca FESİH ve TASFİYESİNE,
2-Tasfiye memuru olarak mali müşavir (kayyım) …’in atanmasına,
3-Tasfiye memuruna denetim kayyımlığı görevinden dolayı mahkememizin 29/06/2018 tarihli ara kararı ile birlikte taktir olunan aylık 1.500,00 TL tutarındaki ücretin tasfiye sonuçlanıncaya kadar davalı şirketin malvarlığından karşılanmak üzere aynı miktarda ve tasfiye memuru ücreti olarak devamına,
4-Tasfiye memurunun mahkememizin bu kararının kesinleşmesinden ve aylık tasfiye memuru ücretinin yatırılmaya başlanmasından sonra göreve başlamasına,
5-Durumun … Müdürlüğü’ne bildirilmesine,
6-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 59,30 TL nispi ilam harcından, peşin alınan 31,40 TL harcın düşülmesi ile kalan ‭27,9‬0 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak, Hazineye gelir kaydına,
7-Davacının yatırmış olduğu 31,40 TL başvurma harcı ve 31,40 TL peşin harç toplamı olan ‭62,8‬0 TL’nin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
8-Davacının yapmış olduğu 361,50 TL’si tebligat-posta gideri, 2.000,00 TL’si kayyım ücreti ve 3.000,00 TL’si bilirkişi ücreti gideri olmak üzere toplam 5.361,50 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
9-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
10-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; davacı ve davalı vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 19/03/2021

Başkan …
E-imza

Üye …
E-imza

Üye …
E-imza

Katip …
E-imza