Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/278 E. 2021/628 K. 09.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/278
KARAR NO : 2021/628

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/03/2016
KARAR TARİHİ : 09/07/2021

Mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonucunda;
İDDİA;
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle; davalı …’nun, diğer davalı … ve dava dışı 4 arkadaşı ile birlikte 12/01/2016 düzenleme tarihli, 5.500.000,00 TL bedelli dava konusu çekin arkasına müvekkilinin başka bir belgedeki imzasını nakil suretiyle ciro imzası ile sahte bir çek oluşturarak bu çeki 14/01/2016 tarihinde … 3. … İzmir Şubesi’ne ibraz ettiğini, “çekin karşılığının bulunmadığı” hususunun çek arkasına yazdırılarak müvekkili hakkında bu çeke dayalı olarak İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, dava konusu çekin keşidecisinin …., lehtarının …, çek arkasındaki 1.cirantanın …, 2.cirantanın …, 3.cirantanın müvekkili …, 4 cirantanın … ve hamilin ise … olduğunu, bu imza sahiplerinin “özel evrakta sahtecilik”, “dolandırıcılık”, “resmi evrakta sahtekarlık”, “hırsızlık” gibi suçlardan hüküm giydiklerini, ceza davalarının bazılarının halen devam ettiğini, çeki müvekkiline cirolamış gözüken …’ın “silahla tehdit, gaspa teşebbüs” suçlarından …’in, “karşılıksız çek keşide etmek” suçlarından lehtar …’ün, “resmi belgede sahtecilik, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak-kamu kurum ve kuruşlarının zararına dolandırıcılık, bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık-resmi belgede sahtecilik” suçlarından yargılandıklarını, mahkemece yapılacak incelemede imzanın aidiyetinin belirlenmesi ile yetinilmemesi gerektiğini, dava konusu çekle ilgili olarak … Tıp Fakültesi Dekanlığı Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenmiş olan 15/02/2016 tarihli … sayılı bilimsel görüşte “dava konusu çekin arkasına müvekkilinin imzasının başka bir belgeden transfer edilerek (nakledilerek) konulduğu” hususunın belirlendiğini, bu raporun hazırlanmasından sonra İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptıkları başvuru üzerine … sayılı soruşturma kapsamında önemli bir belgenin ele geçirildiğini, bu belgenin müvekkilinin isim ve imzasının hangi evraktan dava konusu çeke nakledildiği hususunu açıkça ortaya koyduğunu, müvekkilinin İzmir … … Şubesi’ne verdiği 17/12/2015 tarihli talimat yazısında yer alan isim ve imzasının dava konusu çekte yer alan isim ve imza ile birebir aynı olduğunu, bu hususunun çıplak gözle dahi fark edilebileceğini, 03/03/2016 tarihli yazı ile “müvekkiline ait isim ve imzanın yer aldığı talimat evrakı aslının artık şubelerinde yer almadığının” bildirildiğini, müvekkilinin bu bankaya yazmış olduğu talimat yazısındaki isminin ve imzasının dava konusu çeke nakledildiğini, … … Şubesi tarafından Emniyet Müdürlüğü’ne sunulan talimata ilişkin bu belge müvekkiline hem e-posta hem de cep telefonu whatsap uygulaması aracılığıyla gönderilmiş olup, cep telefonuna gelen bu belgeye ait ekran görüntüsünün mahkemeye sunulduğunu, bu belgeden müvekkiline ait isim ve imzanın üzerinde yer alan “… San. ve Tic. A.Ş.” ibaresinin sonradan banka personelince kurşun kalemle eklendiğinin anlaşılmakta olduğunu, müvekkilinin gerçek hayatta davalı ve diğer kişileri tanımadığını, bu kişilerle hiçbir hukuki ve ticari ilişkisinin bulunmadığını, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı … tarafından hazırlanan 15/02/2016 tarihli hukuki görüşte “dava konusu çekin düzenleniş biçiminin ve daha sonra işleme konuş şeklinin hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığının” vurgulandığını, dava konusu çekin günümüz koşullarında çok yüksek miktarlı bir çek olduğunu, bu çekin 2 gün içerisinde tam 6 adet hukuki ilişkide ve 33.000.000 TL tutarlı işlemde kullanılmış olmasının hukuken ve fiilen imkansız olduğunu belirterek, müvekkilinin 12/01/2016 keşide tarihli, 5.500.000,00 TL bedelli çekten dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine, çekin iptaline, müvekkili yararına % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP;
Davalı … vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkilinin, davacı ile birlikte İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında “borçlu” konumunda olduğunu, bu icra takibinin alacaklısı olmadığını, borçlu konumunda bulunan müvekkili aleyhine diğer takip borçlusu tarafından menfi tespit davası açılmasının mümkün olmadığını, bu nedenle davanın müvekkili yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde sözü edilen davaların müvekkilinin eski tarihteki ticaretinden kaynaklı davalar olduğunu ve menfi tespit davası ile herhangi bir hukuki bağının bulunmadığını, davacı lehine verilen bilimsel görüşlerin her ikisinin de çek fotokopileri üzerinden yapılarak hazırlandığını, imza incelemesinin asıl evrak üzerinden yapılmadığını, bu nedenle sağlıklı bir sonuç elde edilemeyeceğini, emre yazılı kıymetli evrakta devrin ciro ile yapılabildiğini, TTK’nın 681 ve ilgili diğer maddelerinde ciro sayısına ilişkin bir düzenlemenin bulunmadığını, davacı tarafın senede karşı transfer sahteciliği iddiasında bulunması nedeniyle bu iddiasını tanık delili ile ispat etmesinin HMK’nın 201. maddesi gereğince mümkün olmadığını, alonj yapımının herhangi bir şekle tabi olmadığını, …’ın müvekkiline davacı vekilinin ileri sürdüğü imza aslını vermesinin mümkün olmadığını, kaldı ki bu belgenin aslının da bulunamadığını, davacı taraf bu belgeyi e-mail ve whatsap yolu ile gönderdiğini bildirdiğine göre talimatın aslının kendisinde olduğunu ve dosyaya sunması gerektiğini, iddia ile ilgili olarak Adli Tıp Kurumu’nda inceleme yaptırılmasını istediklerini, ispat yükünün menfi tespit davalarında takip alacaklısında olduğunu, müvekkilinin ispat yükümlülüğünün bulunmadığını belirterek, davanın öncelikle pasif husumet yokluğu nedeniyle, bu olmadığı takdirde esastan reddine, davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi diğer davalı …’ya usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş ancak bu davalı tarafından davaya cevap verilmemiştir.
GEREKÇE;
Dava; dava konusu çeke sonradan eklenen alonjun sahtecilik yoluyla oluşturulduğu iddiasına dayalı olarak ve İİK’nın 72. maddesi çerçevesinde açılmış menfi tespit davasıdır.
Davanın konusu olan İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası incelendiğinde; takip alacaklısı (davalı) … tarafından, takip borçluları …., …, …, (davacı) … ve (davalı) … hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatıldığı, takipte 5.500.000,00 TL’si çek bedeli olmak üzere faiz ve fer’ileri ile birlikte toplam 6.066.881,85 TL’nin tahsilinin istendiği, takibin dayanağının … İzmir … Şubesi’ne ait … seri numaralı, 12/01/2016 keşide tarihli, 14/01/2016 ibraz tarihli, 5.500.000,00 TL bedelli bir adet çek olduğu, çekin keşideci …. tarafından dava dışı … emrine düzenlendiği, çekin arka yüzünde …, …, …, … ve … isimli kişilerin cirolarının bulunduğu, takibin itirazsız kesinleştiği görülmüştür.
Davalılardan …, dava konusu çekte davacıdan sonra gelen ciranta olduğundan ve bu kapsamda kendisinden önce ciranta olarak gözüken davacıya karşı başvuru hakkının bulunduğundan söz edilebileceğinden, davalı … vekilinin pasif husumet yokluğuna ilişkin itirazının reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili; dava konusu çek arkasındaki müvekkiline ait isim ve imzanın, müvekkilinin … … Şubesi’ne verdiği bir talimattan nakledilerek daha doğrusu kesilerek çekin arka yüzüne taşındığını, hazırlık soruşturması aşamasında banka tarafından verilen cevapta “söz konusu talimat belgesinin aslının kendilerinden olmadığının” bildirildiğini, örneğinin gönderildiğini, talimat belgesinin örneği ile dava konusu çek arkasındaki müvekkiline ait ciranta isim ve imzası karşılaştırıldığında her ikisinin birebir aynı olduğunun çıplak gözle dahi görüldüğünü, çek arkasındaki müvekkilinin isim ve imzasını içeren bölümün, talimat belgesinden kesilen aslı olduğunu belirtmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; “İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı icra takibine dayanak olarak gösterilen … İzmir … Şubesi’ne ait … seri numaralı, 12/01/2016 keşide tarihli, 5.500.000 TL bedelli çekin arka yüzündeki davacı adına atılı isim ve imzanın başka bir belgeden nakil ve kesilmek yoluyla çekin arka yüzüne eklenip eklenmediği, çekte bu şekilde sahtecilik yapılıp yapılmadığı, davacının bu çek nedeniyle davalılara borcunun bulunup bulunmadığı” konularındadır.
Davacının İzmir … … Şubesi’ne verdiği 17/12/2015 tarihli belge (talimat yazısı) incelendiğinde; … A.Ş. … Şubesi’ne hitaben yazılmış olduğu, sağ üst köşesinde 17/12/2015 tarihinin yazılı olduğu, yazı içeriğinin “Firmanızın nezdindeki tüm hesaplara … TCKN’lu … para yatırmaya yetkilidir.” şeklinde olduğu, sağ alt kısımda ise “… SANAYİ VE TİCARET A.Ş.” unvanının, bunun da hemen altında “…” ismi ile üzerinde bir adet imzanın bulunduğu görülmüştür.
Davacı vekili dosyaya 07/04/2017 tarihli uzman raporunu sunmuştur. Bu raporda; “dava konusu çek üzerindeki 4.ciro imzasının ve isim ve soy isim yazısının davacının eli ürünü olduğu, daha öncesinde başka bir amaçla davacı tarafından iradesi ile atılmış imzanın davacı iradesi dışında alonj olarak çeke nakledildiği, çek üzerindeki bu imzanın bitiş kısmında yer alan kuyruk bölümünün alonj yapıştırıldıktan sonra farklı fiziki nitelikte kalemle tamamlama (ekleme) suretiyle oluşturulduğu, bu çerçevede gerek imza gerekse yazıyı içeren alonjun başka belgeden kesilerek tümden eklendiği ve alonj içinde de minik bir sahteciliğin yapıldığı, bu alonj üzerindeki imza ile … … Şubesi’ne ait 17/12/2015 tarihli yetki belgesindeki imza ve yazıların tam olarak üstü üste çakıştığı, bunun da ortada iradi olarak imzalanmış iki belgenin olmadığı hususunu ortaya koyduğu, 17/12/2015 tarihli belge aslının imza içeren kısmının kesilmek suretiyle tahrif edildiği, bu nedenle belgenin orijinalinin temin edilemeyeceği, çekin bu şekilde sahte olarak işleme sokulduğu” yönünde tespit ve görüşlerin ileri sürüldüğü görülmüştür. Bilirkişiler, raporlarında resimlere de yer vermişler ve bu resimlerle çek ile belgedeki imzanın çakıştırılmasını düzenli ve sistematik şekilde ortaya koymuşlar, imzaya ait çıkıntıyı (kuyruğu) yakınlaştırarak göstermişlerdir.
Dava konusu olayla ilgili şikayet üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasında hazırlık soruşturması başlatılmıştır. Anılan soruşturma sonucunda İzmir …Ağır Ceza Mahkemesi’nde … Esas sayılı kamu davası açılmıştır.
Soruşturma çerçevesinde İzmir Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nden aldırılan uzman raporunda da; 17/12/2015 tarihli dilekçe fotokopisindeki isim yazısı ve imzaların inceleme konusu çekin ilk sırasında ekli alonj kâğıdı üzerindeki 4.cirantanın isim yazısı ve imzasıyla birebir aynı olduğu ve çakıştığı, dilekçe fotokopisinin aslında bulunan ıslak isim yazısı ve ıslak imzanın bulunduğu bölümden kesildikten sonra çekin arka yüzüne ciranta olarak tahrifen eklenmiş olduğu, ilk bakışta dikkat çekmeyeceği bildirilmiştir.
Soruşturma dosyasına davacı tarafça … tarafından verilmiş 15/02/2016 tarihli hukuki görüş sunulmuştur. Bu görüşte de davacı iddialarının doğruluğuna dikkat çekilmiştir.
Mahkememizce … Adli Tıp Kurumu Grafoloji İhtisas Dairesi Başkanlığı’ndan bilirkişi raporu aldırılmıştır.
Kurum tarafından düzenlenen 26/12/2017 tarihli raporda; 17/12/2015 tarihli belgenin fotokopi olduğu; fotokopi belgeler, bilgisayar ortamında hazırlanmış belgeler, faks çıktısı ve karbon suret belgelerde bazı tanı unsurları kayba uğrayabileceği gibi bu tür belgelerin sair usullerle elde edilebilme olasılığının da bulunduğu; ayrıca belgeye imza, yazı ya da artefakt gibi harici unsurlar eklenebileceğinden fotokopi belgeler üzerinde inceleme yapılması sakıncalı olup genel olarak belge asılları üzerinde inceleme yapılmasının gerekli olduğu, ancak belge aslı temin edilemediğinden istem doğrultusunda yapılan incelemede; isim yazısı ve imzanın 17/12/2015 tarihli belgedeki isim yazısı ve imza ile birebir tetabuk halinde olduğu (sonradan farklı kalem ile devam ettirilen imzanın ve uç kısmı hariç) dikkate alındığında söz konusu alonj kısmının kuvvetle muhtemel 17/12/2015 tarihli belgeden oluşturulmuş olduğu bildirilmiştir.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine etkisi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde; “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine dair kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde ceza mahkemesi tarafından verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi olguların hukuk hakimini bağlamayacağı kuşkusuz olmakla birlikte, öğreti ve uygulamada hukuk hakiminin, maddi olaylara ve özellikle fiilin hukuka aykırılığına ilişkin olarak ceza hakimi tarafından yapılan tespitlerle bağlı olması nedeniyle; ceza mahkemesi tarafından yapılacak maddi tespit mahkememizin eldeki bu davasının sonucunu etkileyecek nitelikte görüldüğünden, soruşturma ve İzmir …Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan … Esas sayılı ceza davasının sonucu mahkememizce bekletici mesele yapılmıştır.
… İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasındaki beyanında; “Aylık kazancım ortalama olarak 3.000 TL civarındadır. Maaşım satış arttıkça çoğalmaktadır. 2007 yılında … Tarım Limited Şirketi isimli firmamı … mevkiinde kurdum. … Küp Şekerleri, Sıvı Yağ, Temizlik Malzemesi satardım ve hacimli çalışırdım. Ekonomik krizden dolayı şirketim şuanda kapalıdır. Herhangi bir faaliyeti yoktur. Başkaca ortağı ya da hissedarı olduğum şirket bulunmamaktadır. Benim tapu olarak mal varlığım mevcut idi ancak yukarıda bahsettiğim gibi ekonomik krize girmemden dolayı mal varlığımı da 2009-2010 aralığında sattım. Ancak yine de toparlayamadım. Hala vergi dairesine borcum bulunmaktadır. Oturduğum evim kiradır ve kira bedeli 1.000 TL’dir. Adıma kayıtlı herhangi bir tapu, arazi, daire, gayrimenkul bulunmamaktadır. Telefon numarasını bilmediğim ancak 2005 yılından beri tanıdığım … isimli şahıs bana katı mazot işi yapacağını söyledi. Zaten bu şahısla geçmişe dayalı ticaretimiz olmuştu. Ben de bu işe girmek istedim. Zaman Zaman piyasaya olan borçlarımı kapatmak için … ve … isimli şahıslardan 2007-2011 yılları arasında elden nakit olarak borç almaktaydım. Aldığım bu borcun ortalama miktarı 4.800.000 TL (dört milyon sekiz yüz Türk Lirası) idi. Bu borçları kimi zaman kendi iş yerimde alırdım. Zaten kendileri arazi zenginidir. Bildiğim kadarı ile de …’ nun servis otobüsleri vardır. Aldığım bu borçları isimlerini hatırlamadığım alacaklılarıma verdim. 3.500.000 TL (üç milyon beşyüz bin Türk Lirası)’nı da yukarıda bahsettiğim katı mazot işini yapmak için … isimli şahsa elden nakit olarak kendisinin iş yerinde verdim. Bu parayı verirken yanımda kimse yoktu. …’ ın çeşitli illerde Benzin istasyonları vardır. Kendisine bu parayı …’de vermiştim. … işi batırdı ve iş yapamadık. Daha sonra intihar etti ve öldü. Aradan biraz zaman geçtikten sonra oğlu olan … bana “abi babamın sana borcu varmış bu parayı vereceğim sana” dedi ve beni … Hastanesinin civarına çağırdı. Ben de gittim ve bana burada bahse konu çeki verdi. Bu çeki aldığımda çekin arka kısmı cirolu idi. Kimlerin ciroladığını bilmiyorum. Daha sonra da … intihar etti ve vefat etti. Ben çeki aldım ve yukarıda anlattığım gibi borç aldığım …’ya verdim. Çek bana alonjsuz olarak geldi. Ben de şuan ismini hatırlamadığım bir kırtasiyeden boş kağıt aldım ve çek ebatında keserek ciroladım ve çekin arkasına ekledim. Ben çeki …’ya bu şekilde teslim ettim. Suçlamaları kabul etmiyorum” demiştir. Mahkemedeki savunmasında da; “… ile birlikte onun oğlu …’ı karşılamak üzere otogara gitmiştik, karşıladık. Yanında arkadaşı diğer …’da vardı. Bizim yanımızda da … da vardı. … otogarda yazıhanesi bulunan bir şahısla işi olduğunu söyleyip yazıhanesine gitmemizi söyledi. Hep birlikte …’ın yazıhanesine gittik. … benim daha önceden tanımadığım … isimli şahıstan alacağı olduğunu, kendisinin yüksek miktarda para verdiğini, ancak geri alamadığını, bu şahsın aynı zamanda uyuşturucu madde ticareti yaptığını, parasını tahsil edebilmek için Allah rızası için kendisine yardım etmememizi söyledi. Kabul ettik. Akrabası olan …’ın çekini çıkarttı. Çekin ön yüzü yazılıydı. Bedeli 5 milyon 500 bin TL’ydi. Çekin isme düzenlenip düzenlenmediğini hatırlamıyorum, Keşide tarihi de yazılıydı, ancak tarihi kesin olarak hatırlayamıyorum. Çekin arkasına birinci ciranta olarak …, ikinci ciranta olarak …, 3. ciranta olarak … imzaladı. Daha sonra … beyaz A4 ebadında kâğıdı masanın kenarından çek ebadında kesti. Üzerine benim imzamı aldı. Bu kâğıtta başka yazı ya da imza yoktu. Daha sonra biz kalkıp gittik. Organizeden bana telefon geldi, aklım gitti, şaşırdım. … sürekli hakim benim, savcı benim insanlarım size bir şey olmayacak diyordu. Organizede ifade verdikten sonra birkaç defa daha birlikte ya da tek tek …’ın yanına gittim. En son tek gittiğimde bana ağır şekilde hakaret etti.” şeklinde savunmada bulunmuştur.
… İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … sayılı soruşturma dosyasındaki beyanında; “Ben şu anda turizm işi ile uğraşıyorum. Daha doğrusu babamın çalıştırdığı … plakalı aracın turizm sektöründe kullanılması işini yaklaşık 1,5 senedir yapıyorum. Ondan öncesinde … İzmir … Merkezinde Teknoloji Uzmanı olarak görev yapıyordum. Orada da aylık 4.000,00 TL ücret alıyordum. Bundan öncesinde de babam ve amcam ile birlikte amcamın arazisinde besicilik işi yapıyorduk. Babam, …’ den emeklidir. Bunların dışında benim herhangi bir gelirim ile üzerime kayıtlı herhangi bir gayrimenkulüm ve aracım yoktur. Babam, …/İZMİR adresinde oturur. Daire numarasını bilmiyorum. Göstermiş olduğunuz çeki bana, … ciro ederek verdi. Ben de bu çeki bankaya ibraz ettim. …, bundan 5-6 yıl evvel hem babamdan hem de amcamdan yüklü miktarda borç almıştı. Hatırladığım kadarıyla toplam borç miktarı 3-4 trilyondu. … bu parayı batırdı. Zaman zaman borcunu ödemesi için kendisiyle görüşüyorduk. Çeki bankaya ibraz etmeden 1 hafta önce bana, “size olan borcumu ödeyeceğim, elimde bir çek var, onu vereceğim” dedi. Kendisi ile buluştum ve bu çeki ciro edip bana verdi. …’ in borcu büyük kısmı amcam …’ yaydı. Ancak Amcam bundan 3 sene önce vefat etti. …’ in bu çeki neden amcamın çocuklarına veya babama vermediğini bilmiyorum. Ancak bu paranın peşinden ben koşuyorum, bu sebeple bana verdi. Ben bu çeki aldığımdan, amcamın çocuklarına ve babama bahsetmedim. …’in bu çeki nereden aldığını bilmiyorum ancak çek bana gösterdiğiniz gibi birçok kişiden cirolanmış idi. Çekte isimleri bulunan …, … ve … ile … isimli şahısları tanımıyorum. Bu şahıslarla hiçbir görüşmem yoktur. Bunların içerisinde sadece … i tanıyorum. Amcamın veya babamın, …’e vermiş olduğu paralara ilişkin ellerinde belge olup olmadığını bilmiyorum. Araştırıp bu konu hakkında bilgi vereceğim” demiştir. Mahkemedeki savunmasında da; “Ben suçlamayı kabul etmiyorum, Cumhuriyet Savcılığında daha önce ifade vermiştim, o ifadem doğrudur, aynen tekrar ediyorum, savcılıktaki beyanımda da belirttiğim gibi … isimli kişinin babam ve amcama yüklü miktarda borcu vardı ancak alacağımızı ben takip ediyordum. Söz konusu çeki bu borca mahsuben … benim yanımda ciro ederek verdi. Ben de bu çeki bankaya ibraz ettiğimde sadece çekin karşılığının bulunmadığı bana söylendi. Hatta banka memuru çek 5 milyon 500 bin TL bedelli olmasına rağmen kayıtlara 5.500 TL olarak geçti, hatta ben kendisine uyarıda bulundum, sorun olmayacağını söyledi, ben yine de düzeltilmesini istedim, tamam düzelttim dedi ancak sonradan anladığım kadarıyla düzeltmemiş, ben çekte ismi bulunan cirantaları ve keşideciyi tanımam. Bizim alacağımız sadece …’tendi. Babam ve amcamla beraber biz besicilik yapıyorduk, …’in de şirketi vardı. Besicilikten kazandığımız paraları ona aktardık, birlikte ticaret yapacaktık. Bu şekilde tahmini olarak …’e 3-4 milyon TL aktardık, ancak …’in bize olan borcuna ilişkin herhangi bir yazılı belge yoktur. Söz konusu çekin sahte olduğu yönünde bankadan bize herhangi bir uyarı gelmedi. Borç ödenmeyince biz bu çeki icra kanalıyla tahsile koyduk, icra takibi sırasında onlar sahtecilik yönünden itirazda bulundular ve olay buraya kadar geldi.” demiştir.
İzmir … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … Esas ve … Karar sayılı kararı ile; “şüphelilerin (aralarında davalıların da bulunduğu) fikir ve eylem birliği yaparak müşteki …’yi dolandırmak amacıyla müştekinin … … Şubesi’ne vermiş olduğu ve üzerinde “firmamızın nezdindeki tüm hesaplara … T.C. Kimlik numaralı … para yatırmaya yetkilidir.” yazılı belgeyi bir şekilde ele geçirdikleri, bu belge üzerindeki imzayı keserek … İsimli firmanın sahibi olan şüpheli …’ın şirket hesabından aldığı bir çeke sahte olarak kendi adlarına cirolar yaptıktan sonra alonj suretiyle ekledikleri ve bu çeki son ciranta olan şüpheli … aracılığıyla icra takibine konu edip kesinleşmesini sağlayarak müştekinin mal varlıklarına haciz işlemi yaptıkları, bu suretle üzerlerine atılı iştiraken resmi evrakta sahtecilik suçunu işledikleri” gerekçesiyle resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı mahkumiyetlerine, …’in “suça konu çekin icra müdürlüğünde … tarafından takibe kjonuşlmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçuna iştirak ettiğine ilişkin savunmasının aksine mahkumiyetine yeterli, inandırıcı ve kesin delil elde edilemediği” gerekçesiyle “nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı beraatine”; …’nun “sahte olarak tanzim edilen çekin sanık … vasıtasıyla icra takibine konulduğu, nitelikli dolandırıcılık suçunun sabit olduğu” gerekçesiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan dolayı mahkumiyetine ilişkin 05/12/2019 tarihli, … Karar sayılı karar verilmiştir. … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesi’nin 21/01/2021 tarihli, … Esas ve … Karar sayılı kararı ile kesin olarak esastan reddedilerek mahkemenin kararı 21/01/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
Ceza mahkemesinin karar gerekçesinde davamızın da konusu olan çekle ilgili olarak yapılan değerlendirmede; “…İnceleme konusu dilekçe fotokopisindeki “…” fotokopi isim yazılı ve atılı bulunan fotokopi imza ile çekin ilk sırasındaki alonj kağıdı üzerinde yer alan “…” içerikli 4. ciranta isim yazıları ve atılı bulunan 4. ciranta imzasının tahrifat yönünden yapılan incelemesinde; birbirlerine birebir uyum sağladıkları tespit edilmiştir. Çekin ilk sırasındaki alonj kağıdı üzerinde yer alan “…” içerikli 4. ciranta isim yazısı ve 4. ciranta imzasının, dilekçe aslından kesilerek bulunduğu yere nakledilmiş (eklenmiş) olup olmadığı yönünde kesin bir görüş beyanında bulunabilmek için, asıl temin edilemediği belirtilen dilekçe fotokopisinin ıslak el yazılı ve imzalı aslının temin edilerek, dilekçenin isim ve imza bölümünde kesilme işlemi olup olmadığı, kesilme işlemi olması durumunda ise, ebat ve kenar kesimleri itibariyle inceleme konusu çeke eklenmiş olan ve 4. ciranta isim yazısı ve imzasının içeren alonj kağıdına uyum sağlayıp sağlamadıkları yönünden inceleme yapılması gerekmekte ise de, bahse konu dilekçe fotokopisindeki “…” içerikli isim yazısı ve atılı bulunan imzanın, çekin ilk sırasındaki alonj kağıdında yer alan 4. ciranta isim yazısı ve imzasıyla birebir aynı olmaları (çakışmaları) ve farklı yazı ve imzaların birbirleriyle çakışma ihtimalinin bulunmaması nedeniyle, temin edilemediğinden dolayı fotokopisi gönderilen dilekçe aslının (fotokopisi çekildikten sonra) isim ve imza bölümleri kesilip alınarak, çeke alonj kağıdı olarak tahrifen eklenmiş olması kuvvetle muhtemel görülmüştür. İnceleme konusu 17/12/2015 tarihli dilekçe fotokopisindeki isim yazısı ve imzanın, tetkik konusu çekin ilk sırasındaki ekli alonj kâğıdı üzerindeki 4. ciranta isim yazısı ve imzasıyla birebir aynı olmaları ve dilekçe fotokopisinin aslında bulunan ıslak isim yazısı ve ıslak imzanın bulunduğu bölümden kesildikten sonra çekin arka yüzüne ciranta olarak tahrifen eklenmiş olması, ilk nazarda dikkat çekmeyeceği, aksi iddia edilmediği müddetçe de geçerli birer belge olarak kabul edilip işlem göreceklerinden, dilekçe fotokopisi ile çekin aldatma (iğfal) kabiliyetine haiz olduğu kanaatine varıldığı tespit edilmiştir.” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.
Toplanan ve sunulan deliller, sonucu beklenen ceza dosyası içeriği ve verilerek kesinleşen karar, gerek soruşturma aşamasında gerek ceza mahkemesinde gerekse mahkememizde aldırılan bilirkişi raporları, davacı tarafça dosyaya sunulan ve aldırılan raporlar ile uyumlu uzman görüşleri ve tüm dosya içeriği değerlendirildiğinde; 6102 sayılı TTK’nın 818/1-d maddesinin göndermesiyle 683. maddesi gereğince cironun, çek veya çeke bağlı olan alonj denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması gerekir. Kanunda, alonjun “çeke (poliçeye) bağlı” olması gerektiğinden söz edilmiştir. Bu kavramın, hukuki öngörülebilirlik ve hukuki güvenlik ilkesi kapsamında yorumlanması gerekir. Bu çerçevede alonj kullanılmış bir çekte, alonjun bu çeke bağlı ve çekle bağlantılı bir belge olduğunun belirlenebilir olması önem taşır. İki ayrı kağıt parçası olan çek ve alonjun hem fiziken hem de hukuken bütünlük oluşturmaları gerekir. Zira; alonj üzerinde cirosu bulunan bir cirantanın, alonj üzerindeki kayıtlara göre hamil olan kişiye çek bedelini ödemek zorunda kalması durumunda, alonjun söz konusu çeke ait olduğunun belirli olması önemlidir. 6102 sayılı TTK’nın 683/1 maddesinde alonju oluşturacak belgenin kağıt olması gerektiği düzenlenmiştir. Alonju oluşturan kağıdı, diğer kağıtlardan ayıran en önemli özellik alonjun, eklendiği senet ile arasındaki güçlü bağdır. Bu bağ, hem maddi hem de iradi olmalıdır. Alonj ile senet arasındaki maddi bağ, alonjun senetten tahrifat yapılmadıkça ayrılamayacak nitelikte senede sıkıca bağlanması; iradi bağ ise, senede bağlanacak alonj üzerine söz konusu senet için alonj yoluyla işlem yapıldığının özel olarak belirtilmesi yoluyla gerçekleştirilir. Yani alonju imzalayarak taahhüt altına giren kişinin, taahhüdünü bu kağıdın senetteki miktarı ödemeyi üstlendiğini gösteren ve senedin eki niteliğindeki alonj olduğu iradesini de belirterek yazması ve imzalaması gerekir. Alonjlu bir çek, nihayetinde bir belgedir. Bu belgenin 6100 sayılı HMK’nın 199. maddesinde belirtildiği şekilde uyuşmazlık konusu olayı ispata elverişli olması gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 207. maddesinde; “senette çıkıntı, kazıntı ve silinti varsa ve ayrıca onaylanmamışsa bunların inkârı halinde göz önünde tutulamayacağı ve bu durum senedin geçerliliğine etkili olacak nitelikte ise senedin kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabileceği” düzenlenmiştir. Dolayısıyla; bir kişinin bir belgeden hukuken sorumlu olabilmesi için belge ile o kişi arasında sorumluluğu doğurmaya elverişli uygun bir nedensellik bağı bulunmasının bulunması gerekir. Somut olayda; davacının, … … Şubesi’ne vermiş olduğu ve üzerinde “firmamızın nezdindeki tüm hesaplara … T.C. Kimlik numaralı … para yatırmaya yetkilidir.” yazılı belgeyi ele geçiren davalıların, dava dışı kişilerle birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde bu belge üzerindeki davacı imzasını keserek ….’nin sahibi olan dava dışı …’ın şirket hesabından aldığı 12/01/2016 tarihli 5.500.000,00 TL bedelli bir çeke sahte olarak kendi adlarına cirolar yaptıktan sonra davacı imzasını alonj suretiyle ekledikleri, bu şekilde resmi evrakta sahtecilik suçunu işledikleri ve haklarında ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararlarının kesinleştiği, çek ile alonj arasında iradi ve hukuki bir bağ kuracak şekilde davacının herhangi bir yazı, imza veya işaretinin bulunmadığı, bu çekin son ciranta olan davalı … aracılığıyla İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında icra takibine konu edildiği, çekin davalılar tarafından hukuka aykırı olarak oluşturulduğu, sahtecilik iddiası herkese karşı ileri sürülebilen mutlak def’ilerden olup, çek hamillerinin iyi niyetli olup olmamalarının hukuki sonucu değiştirmeyeceği ve dava konusu çekten dolayı hak sahibi olamayacakları, davacının davasında haklı olduğu kanaatine ulaşıldığından, davanın kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
Kesinleşen mahkeme kararı çerçevesinde davacıyı, menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetle yapıldığı kanaatine ulaşıldığından, davacı yararına kötü niyet tazminatına karar verilmiştir.
HÜKÜM; Yukarıda yazılı bulunan gerekçeye göre;
1-Davanın KABULÜ ile;
İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasında icra takibine konu edilen 12/01/2016 keşide tarihli, 5.500.000,00 TL bedelli çek nedeniyle davacının, davalılara borçlu olmadığının tespitine,
2-6.506.852,36 TL’nin % 20’si oranında kötü niyet tazminatın davalılardan alınarak, davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken ‭444.483,08 TL nispi ilam harcından, peşin alınan 111.120,78 TL harcın düşülmesi ile kalan ‭333.362,3‬0 TL karar ve ilam harcının davalılardan alınarak, Hazineye gelir kaydına,
4-Davacının yatırmış olduğu 29,20 TL başvurma harcı, 111.120,78 TL peşin harç toplamı olan ‭111.149,98‬ TL’nin davalılardan alınarak, davacıya verilmesine,
5-Davacının yapmış olduğu 319,60 TL’si tebligat-posta gideri ve 310,00 TL’si bilirkişi ücreti gideri olmak üzere toplam 629,6‬0 TL yargılama giderinin davalılardan alınarak, davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 153.693,52 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak, davacıya verilmesine,
7-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/07/2021

Başkan …
E-imza

Üye …
E-imza

Üye …
E-imza

Katip …
E-imza