Emsal Mahkeme Kararı İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/234 E. 2023/149 K. 07.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/234 Esas
KARAR NO : 2023/149

DAVA : Menfi Tespit (Havale Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/06/2014
KARAR TARİHİ : 07/03/2023

İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin …Esas … Karar sayılı görevsizlik kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edilmiş olup, dosya görevsizlik kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edilmiş olup, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın, davacı aleyhine İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün … takip sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlattığını, takibin kesinleşmesinden sonra davalı tarafça haciz işlemi yapıldığını, bunun üzerine davacının banka hesaplarından, davalı tarafa 29/09/2010 tarihinde 15.000,00 TL, 07/10/2010 tarihinde 140.000,00 TL’nin gönderildiğini, davalı tarafın kötüniyetli davranarak, davacı taraftan haricen tahsil ettiği bu paraları icra dosyasına bildirmediğini, icra dosyasının açık bırakıldığını, bu suretle davacı taraftan haksız para tahsiline çalışıldığını, banka hesabındaki haczin de kaldırılmayıp, davacı tarafın banka nezdinde borçluymuş gibi muamele görmesine neden olduğunu, takip tarihinin 2009 olmasına rağmen, dosyanın 2010 yılında işlem görmediği için düşürülüp, 2013 yılında yenilendiğini, takibe dayanak kambiyo senedinin (bononun) zamanaşımı süresinin de dolduğunu, bu nedenlerle, İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyası üzerinden yapılan haciz işleminin ve takibe dayanak bono zamanaşımına uğradığından icra takibinin iptaline, borcun takip sonrasında ödenmiş olmasına rağmen haksız ve kötüniyetli olarak takibin yenilenerek devam ettirilmesi nedeni ile haciz miktarının %40’ından aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle kesinleşmiş takip sonrasında ödeme yapılmış ve süresi içerisinde bir menfi tespit davası açılmamış olması nedeniyle davanın esasa girilmeden reddine karar verilmesi gerektiğini, diğer yandan, davacı tarafın yapmış olduğu ödemelerin takibe konu bono nedeniyle yapılmayıp, davalı tarafın temsilciliğini yaptığı … Ltd. Şti. ile davacı taraf ile arasında akdedilen villa karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan hukuki ilişki için ödenmiş bedeller olduğunu, ödeme tarihleri dikkate alındığında ödemelerin bono ile ilgili olmadığının fark edilebileceğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini, davacı taraftan %40 oranından aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
KANITLAR: Karşıyaka 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Değişik İş sayılı dosyası celp edilmiştir.
Karşıyaka 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası celp edilmiştir.
Karşıyaka 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Değişik İş sayılı dosyası celp edilmiştir.
İzmir 14. İcra Dairesi’nin … takip sayılı İcra dosyası celp edilmiştir.
Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden Bozma öncesi……… Esas, Bozma sonrası …….. Esas dosyası celp edilmiştir.
Hukukçu Bilirkişi Doç. Dr. ……….. ile Bankacı Bilirkişi …’den oluşan bilirkişi heyetinden 10/01/2018 tarihli bilirkişi heyet raporu alınmıştır.
Hukukçu Bilirkişi Doç. Dr. ……… Bankacılık İşlemleri Uzmanı … ile SMM Bankacı Bilirkişi ……….’dan oluşan bilirkişi heyetinden 09/11/2022 tarihli bilirkişi heyet raporu alınmıştır.
GEREKÇE : Dava davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Öncelikle uyuşmazlığa konu menfi tespit davası ve kötü niyet tazminatına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
Borçlu, aslında borçlu olmadığı veya borçlu olmadığına inandığı bir borcu ödememek için, alacaklının takip yapmasını veya dava açmasını bekleyebilir. Bu durumda aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine itiraz edebilir ve itiraz üzerine takip duracağından, alacaklı bu itirazı bertaraf ettirmek için harekete geçtiğinde, alacaklının itirazın iptali veya kaldırılması talebi üzerine, borçlu bu konudaki savunmalarını genel mahkemede veya icra mahkemesinde ileri sürebilecektir.
Diğer hâlde borçlu, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunması hâlinde borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir (İİK. m. 72/2).
Alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür (İİK. m. 72/3). Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açarak bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur. Ancak, borçlu borcunu icra dairesine ödedikten sonra, artık menfi tespit davası açamayacaktır. Zira borçlunun sırf borçlu olmadığının tespitinde, hukuki bir yararı yoktur. Bundan sonra, ödediği paranın geri alınması için bir dava açması söz konusu olur ki bu da istirdat davasıdır (Pekcanıtez H., Atalay O., Özkan, M. S., Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, s.156-164).
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK.) 72. maddesi uyarınca yukarıda açıklanan şekilde menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmünü içermektedir.
05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 15. maddesi ile 2004 sayılı İİK’nın 72/5. fıkrasında yer alan “yüzde kırkından” ibaresi “yüzde yirmisinden” olarak değiştirilmiştir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötü niyetli olmasıdır (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s. 334, 335).
Başka bir ifadeyle; İİK.’nın 72. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacının üzerindedir.
Yargıtay GHGK 2019-11-449E, 2022/569 K. 19.04.2022 “… Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, eş söyleyişle bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s.370 ilâ 372).
Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça TBK’nin 133/2 maddesi gereğince borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur. Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.
… davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgilerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmi ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur.
Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır (İnan, Nurkut: Türk Hukukunda Hatır Senetleri ve Özellikle Hatır Bonoları, Ankara, 1969, s.16). Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.
Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.
Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 77 vd. maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’îni dermeyan etme hakkını vermektedir….”
Mahkememizce aldırılan 9/11/2022 tarihli bilirkişi raporunda ;Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde davacı ve davalıyla, davalının yetkilisi olduğu … İnşaat Limited Şirketi arasında birden fazla hukuki ilişki ve para transferlerinin olduğu, Davalı … tarafından uyuşmazlığa konu olan senedin takibe konulmasından kısa bir süre sonra davacının annesi ile … İnşaat Limited Şirketi arasında düzenleme şeklinde villa karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldığı, Davacı tarafından muhtelif tarihlerde davalının ve dava dışı şirketin hesabına paralar aktarıldığı, davacı tarafından dava dışı … İnşaat Limited Şirketine gönderilen takas ve mahsup beyanında ekonomik sıkıntı yaşayan şirkete peyder pey paralar gönderildiği ve bunlara ilişkin ödemelerin yapılmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte uyuşmazlığa konu olan bonodan söz edilmediği görülmektedir. Yine … ve … İnşaat Limited Şirketi arasında yapılan tadil ve takas mahsup protokolünde de …’ın … İnşaat Limited Şirketinden alacaklarının bulunduğu belirtilmiş ve bu alacaklarının nasıl ödeneceği hüküm altına alınmıştır. Ancak söz konusu protokolde uyuşmazlığa konu olan bonodan söz edilmemiştir. Taraflar arasındaki ilişkiyi gösteren belge ve bilgiler incelendiğinde, davacı, davalı ve davalının müdürü olduğu … İnşaat Limited Şirketi arasında yoğun bir ticari ilişkinin olduğu, davacının noter aracılığıyla yaptığı takas ve mahsup beyanından sonra dava dışı … İnşaat Limited Şirketi tarafından gönderilen karşı ihtarnamenin şirketi müdürü … tarafından çekildiği görülmektedir. Aynı şekilde taşınmazların satımı için yetkilendirilen kişinin … olduğu ve …’ın … tarafından 26.07. 2013 tarihinde, bu görevinden azledildiği görülmektedir. Taraflar arasında temelini villa karşılığı inşaat sözleşmesi oluşturan yoğun bir ticari ilişki bulunmaktadır. Taraflar arasında para trafiği incelendiğinde, gönderilen paraların bir kısmının …’a diğer bir kısmınınsa …’ın yetkilisi olduğu … İnşaat Limited Şirketine gönderildiği görülmektedir. Nitekim Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan Koç/Tekin/Dereli/Karamanoğlu/Kaya/Bektaş imzalı bilirkişi raporunda …’ın İşbankası Bornova hesabına 29.09. 2010- 07.10.2010 tarihlerinde gönderilen toplam 225.000 TL’nin … İnşaat Limited Şirketi kayıtlarında işli olmadığının tespiti yapılmıştır. Bu durum tüzel kişi ile onun yetkilileri ve ortakları arasında bulunması gereken malvarlıklarının ayrılığı esasının bulunmadığını göstermektedir. Bu çerçevede, … ve … İnşaat Limited Şirketi arasında yapılan tadil, takas ve mahsup protokolünde, …’ın lehtar olduğu bonodan hiç söz edilmemiştir. Halbuki, taraflar arasında mevcut borcun belirlenmesi ve ödeme esaslarını belirleyen protokolde …’a bonodan dolayı devam eden bir borç varsa bunun da belirtilmesi gerekirdi. Şirket ile yetkililerinin malvarlığının karıştığı bir yapıda, böyle bir borcun varlığından hiç söz edilmemesi, bu borcun sona erdirildiği anlamına gelebilir. Nitekim uyuşmazlığa konu olan bonoya ilişkin son olarak 2010 yılında işlem yapılmış ve … ile ticari ilişkinin devam ettiği 2013 yılına kadar herhangi bir işlem yapılmamıştır. Taraflar arasındaki ticari ilişkinin bozulduğu 2013 yılındaysa uyuşmazlığa konu olan bonoya ilişkin işlemlere devam edildiği görülmektedir. Davalı … ile dava dışı … İnşaat Limited Şirketi arasında malvarlıklarının karışmadığı kabul edilirse, 29.09. 2010- 07.10.2010 döreminde davacı tarafından davalının hesabına bono tutarını aşan bir ödeme yapmıştır. Davacının bonoyu verdiği tarihte davalı …’a başka bir ilişkiden doğan ve takibe konu olan bir borcunun olduğu ortaya konulmadığı dikkate alındığında, 818 sayılı BK 86 (yeni TBK 102)’ye göre değerlendirme yapılmalıdır. Söz konusu düzenlemeye göre, kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda, ödemenin muaccel borç için yapılnıış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. 818 sayılı BK 86 hükmü çerçevesinde değerlendirme yapıldığında davacının 2010 yılında yapmış olduğu ödemelerle borcunu ifa ettiği sonucuna varılabilir. Davacı ile davalı arasında ve davalının müdürü olduğu … İnşaat Limited Şirketi arasında çok sayıda para transferlerinin bulunduğu, Davalı … ile dava dışı … Limited Şirketi tüzel kişi olan ortak arasında geçerli olması gereken malvarlığının ayrılığı esasına uygun hareket edilmediği, davacı ile dava dışı şirket arasında 2011 yılının ilk yarısında yapılan tadil, takas ve mahsup protokolü değerlendirildiğinde, uyuşmazlığa konu olan bonodan doğan borcun sona erdiği sonucuna varılabileceği, … tarafından muhtelif tarihlerde davalı …’ın hesabına para transferlerinin yapıldığı, 818 sayılı BK 86 ( TBK 102) hükmü dikkate alındığın yapılan para transferleriyle borcun sona erdiği sonucuna varılabilecektir.” şeklinde rapor tanzim edildiği, dosya kapsamı , dosya içerisinde bulunan tüm deliller, davacının azil işlemlerinden sonra ticari ilişkisinin devam ettiği, protokolün yapıldığı ve ödemelerin yapıldığı tarihlerde davaya konu bonodan bahsedilmediği, davaya konu bononun 2010 tarihli olması ve 20/09/2010-7/10/2010 yılları arasında davacının bono tutarını aşar şekilde davalıya ödeme yapmış olması, borcun 2010 yılında muaccel olması ve davacı tarafından yapılan ödemelerin muaccel borçtan sonra ödenmesi, yapılan ödemede ise ödemenin hangi borca ilişkin yapıldığının belirtilmemesi nedeniyle davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ ile;
İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında takibe konu edilen 10/02/2009 vade tarihli, 120.000,00 TL bedelli bono nedeniyle davacının davalıya BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
2-Davacıyı menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşıldığından takip konusu alacağın % 40’ı oranında tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 8.197,20 TL nispi harçtan, peşin alınan 2.049,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.147,90 TL karar ve ilam harcının davalı taraftan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından yapılan 24,30 TL başvurma harcı, 2.049,30 TL peşin harç, 236,30 TL tebligat ve posta gideri ve 3.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 6.109,90 TL yargılama giderinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT. hükümlerine göre 19.000,00 TL vekalet ücretinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine,
6-Taraflarca yatırılan kullanılmayan gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı kararın taraflara tebliğinden itibaren 6100. sayılı yasanın 345. Maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süresi içerisinde Bölge İstinaf Mahkemesine başvuru yolunun açık olduğu açıkça okunup usulünce anlatıldı. 24/03/2023

Katip …
¸E-imza

Hakim …
¸E-imza