Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/283 E. 2023/306 K. 03.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2023/283 Esas
KARAR NO : 2023/306

DAVA : 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 31/03/2023
KARAR TARİHİ : 03/04/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile: ” Davalılardan …, diğer davalı …’na karşı alacağına ilişkin İzmir 19. İcra Dairesi … sayılı dosyası ile icra takibi açmıştır. Dosya alacaklısı olarak …, dosya borçlusu …’ndan alacağını tahsil edemediğinden müvekkilime İİK 89 gereği haciz ihbarnamesi yollamıştır. Müvekkilim takip borçlusu davalı …’nun annesidir. Müvekkilim bir şekilde kendisine yollanan haciz ihbarnamelerinden haberdar olamamıştır. Zaten haberdar olduğunda da işin ehemmiyetini anlayacak bilgi birikimine sahip değildir. Kaldı ki ikinci haciz ihbarnamesi evde bulunamadığından ikinci kez Tebligat Kanunu 21/2 uyarınca muhtara bırakılmıştır. Bu nedenlerden dolayı her iki haciz ihbarnamesine de süresi içerisinde itiraz etmesi söz konusu olamamıştır. Müvekkilim olayı muhtardan öğrendiği tarihi dikkate alarak 24.02.2023 tarihinde ikinci haciz ihbarnamesine itiraz etmişse de yasal süreleri kaçırmış olması nedeniyle itirazı dikkate alınmamıştır. Nihayetinde üçüncü haciz ihbarnamesi müvekkilime yollanmıştır. Bu tebligatın tebliğ tarihi 16.03.2023 tarihidir. Söz konusu haciz ihbarnamesi üzerinde yazılı olan tutar 57.429,58 TL’dir. Müvekkilimin borçlu …’na hiçbir borcu yoktur. Zaten kendi oğlu olduğu için bir borç ilişkisinin olmasına uygun bir durum da yoktur. Aşağıda sunmuş olduğumuz banka hesaplarından da görüleceği üzere arada bir oğluna yardım mahiyetinde bir anne olarak para bile yollamışlığı vardır. Alacaklı tarafın bu haciz ihbarnamelerini yollamasının nedeni anlamış olduğumuz kadarıyla; daha önceki dönemlerde davalı borçlusu Vahap’ın müvekkilime ait iş yerinde SGK’lı gösterilmiş olmasıdır. Müvekkilimin “………İzmir” adresindeki … Fırın Cafe işletme adlı kendi adına açtığı unlu mamuller iş yerinde davalı borçlu Vahap 2019 yılı Temmuz ayından Kasım ayına kadar sigortalı olarak gösterilmiş olduğu bir dönem vardır. Söz konusu iş yerinde davalı …, iş yeri sahibi annesine yardım etmek üzere kimi günler part time çalışmalarda bulunmuştur. Bu dönemlerde oğlunun sigortasını yapmış ve bu çalışmalar gereği olması gereken ücret ödemelerini yapmıştır. Bunlar tüm iş yeri defter ve belgelerinde de açıkça görülmektedir. Dolayısıyla bir incelemenin yapılması halinde hiçbir borcun olmadığı ve olamayacağı ortaya çıkacaktır. Aynı iş yerindeki çalışanlar da bu durumun tanığıdır. Diğer yandan haciz ihbarnamelerin her üçünde de borçlu Vahap’ın … Elektrik Taahhüt San. ve tic. A. Ş. ‘nden olan alacaklarını da müvekkilimin borcu imiş gibi istenmiştir. Oysa … Elektrik A. Ş. bağımsız bir tüzel kişiliktir. Tüzel kişilerin borçlarının kişilerin borcu gibi kabul edilerek talep edilmesi zaten hukuka aykırıdır. Bu nedenle müvekkilimin muhatap olarak belirlenerek borç oluşturulması mümkün değildir. Kaldı ki, davalı borçlu Vahap’ın söz konusu şirketten de bir alacağı bulunmamaktadır. Yukarıdaki beyanlarımızın aksi yönde bir kabulde bulunduğumuz anlamına gelmemek üzere, böyle bir borcun varlığı da söz konusu değildir. Müvekkilime ait olan banka hesaplarındaki akış ve gerekse ilgili iş yerlerine ait defter ve belgeler takip borçlusuna karşı bir borcu olmadığını göstermektedir. Daha önce de belirtmiş olduğumuz gibi davalı/borçlu ile bir borç alacak ilişkisi oluşmasına neden olabilecek herhangi bir ilişki zaten yoktur. 1. İzmir 19. İcra Dairesi … sayılı icra takip dosyasındaki haciz ihbarnamelerinde geçen şekil ve tutarda davalı/takip borçlusuna bir borcunun olmadığının ve bu nedenle icra dosyasına karşı bir ödeme yükümlülüğü olan bir borcun olmadığının kabulü ile tespitine, Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı taraf uhdesinde bırakılmasına karar verilmesini” dava ve talep etmiştir.
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) m. 89/3 hükmüne göre açılmış menfî tespit istemine ilişkindir.
2004 sayılı İİK m. 89/3 hükmünde takip hukukuna özgü ayrı bir menfî tespit davası düzenlenmiştir. 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi uyarınca, borçlunun üçüncü şahıs nezdinde bulunan para alacaklarının haczi halinde borçluya, alacağı karşılayacak kadar borcunu alacaklıya ödeyemeyeceği ve ancak icra dairesine ödeyebileceği duyurusunu içeren haciz ihbarnamesi (birinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Haciz ihbarnamesini alan üçüncü kişinin tebliğden itibaren 7 gün içerisinde borçlu olmadığına veya borcun tebliğden önce ödendiğine dair yazılı veya sözlü olarak itirazda bulunmadığı takdirde kendisine, kendisine gönderilen birinci haciz ihbarnamesine 7 gün içerisinde itiraz etmediği ve bu nedenle borcun zimmetinde sayıldığına ilişkin yeni bir haciz ihbarnamesi (ikinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, tebliğden itibaren 7 gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci haciz ihbarnamesine de süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Doktrinde, 01/10/2011 tarihinden sonra 2004 sayılı İİK m. 89 hükmü uyarınca üçüncü kişi tarafından açılan menfî tespit davaları için görevli mahkemenin, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesi olduğu ifade edilmiştir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. Bası, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013, s. 476). 2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü açılan menfi tespit davasında maddenin yer aldığı 2004 sayılı İİK’da görev yönünden özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Başka bir anlatımla, 2004 sayılı İİK m. 89 hükmünde belirtilen mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, aynı Kanun’un 235/1. maddesindeki kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki iflâs davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki gibi açık bir düzenleme bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK m. 2(1) hükmüne göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle hukuki uyuşmazlıklarda asliye mahkemelerinin görevi asıldır.
2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü uyarınca açılan menfi tespit davasında, davacı ile davalı takip alacaklısı arasında doğrudan ticari ilişki bulunmadığından ve kanunda da görevli mahkeme konusunda özel bir düzenleme bulunmadığından, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispî ticarî davadan söz edilemez. Bu itibarla davanın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir (Bkz. Yargıtay (Kapatılan) 19. HD’nin, 12/04/2016, E. 2016/3568, K. 2016/6425; 26/02/2016, E. 2015/15365, K. 2016/3253 tarih ve sayılı kararları ile Dairemizin 20/01/2022, E. 2021/971, K. 2022/143 tarih ve sayılı kararı). Her ne kadar menfi tespite konu takip dosyasında alacağın dayanağı kambiyo senetlerinden olan bono olarak gösterilmiş ise de, davacı ile takip alacaklısı arasında doğrudan ticari ilişkinin bulunmadığı, davanın taraflarının tacir olmadığı ve davanın takip hukukuna özgü bir dava olması nedeniyle ticarî dava olduğundan söz edilemeyeceğinden mahkememizce, ihtilafın genel mahkemeler olan asliye hukuk mahkemelerin çözüme kavuşturulması gerektiği sonucuna ulaşılarak görevsizlik kararı verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dava konusu uyuşmazlığın çözümünde Mahkememizin görevli olmadığı, görevli Mahkemenin İzmir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla; davanın görev yönünden dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-6100 sayılı HMK’nın 20. maddesi uyarınca kanun yoluna başvurulmayarak hükmün kesinleşmesi halinde kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuş ise bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Mahkememize başvurarak dava dosyasının görevli ya da yetkili Mahkemeye gönderilmesinin talep edilmesi halinde dava dosyasının görevli ve yetkili Mahkemeye gönderilmesine, belirtilen süreler içerisinde talepte bulunulmaması halinde mahkememizce resen dosya ele alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesine,
3-Yargılama harç ve giderleri hususunda görevli ve yetkili Mahkemece karar verilmesine,
Dair tarafların yokluğunda kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstinaf yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda karar verildi. 03/04/2023

Katip …
¸E-imza

Hakim …
¸E-imza