Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/58 E. 2022/52 K. 18.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/1011 Esas
KARAR NO : 2022/51

DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 28/12/2021
KARAR TARİHİ : 18/01/2022

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili, dava dilekçesinde; Müvekkili keşideci …’nin, İzmir Karaçam … Enerji Üretim A.Ş. şirketinin ortağı olup; şirketin kuruluşundan bu yana olağan genel kurul yapılmadığı gibi kendisine herhangi bir kar payı ödemesi yapılmadığından beyanla kar-zarar hesabı dahil ayrıntılı bilançonun bildirilmesi için şirkete ihtarname gönderildiğini, ihtarnamelerden sonra 31/08/2021 tarihinde 2018-20219-2020 yıllarına ait olağan genel kurulun yapıldığını, müvekkilinin beyanına göre diğer ortakların; şirketin işleyişine, kar-karar hesaplarına dair bilgi vermeyerek, şirketin kârlılık durumunu kendisinden gizlediklerini, ayrıca şirketin kuruluşu sırasında diğer ortakların, davacıdan senetler aldığını, müvekkilinin herhangi bir talebi halinde bu senetleri kullanacakları tehdidi ile kendisini baskı altına tuttuklarını, aynı genel kurulda “10.150.000,00 TL önceki sermayenin tamamı ödenmiştir” denilerek “şirket sermayesinin 10.150.000,00 TL’den 3.000,000,00 TL’ye indirilmesinde şirket alacaklıları açısından herhangi bir sakınca olmadığından şirket semayesinin 7.150.000,00 TL azaltılmasına, bu defa azaltılan 7.150.000,00 TL ödenen sermayeden mahsup edilmesi yoluyla gerçekleştirilecektir” kararı alındığını, ancak, genel kuruldan sonra şirket ortakları tarafından davacı müvekkile çekilen 13/10/2021 tarihli 20470 yevmiye numaralı ihtarnamede ise müvekkilin 450.000,00 TL sermaye borcunun bulunduğunun belirtilmesi, şirket hesaplarında usulsüzlükler yapılmış olabileceği konusunda davacı müvekkilini endişeye sevk ettiğini, yine aynı genel kurulda dağıtılan bilançolarda yüksek maliyetlerle kiralık araba kullanıldığı görüldüğünü, oysa davacı müvekkilinin, şirketin ürettiği enerjiyi devlete satıyor olması nedeniyle herhangi bir pazarlama faaliyeti olmadığı için kiralanan bu araçların, şirket faaliyetinde kullanıldığına şüpheyle yaklaştığını, şirket kazancını azaltıcı mahiyette olduğunu düşündüğünü, bu nedenlerle davacıdan alınan ve 31/08/2021 tarihli genel kurulda gündeme gelen senetlerin sözleşmeye istinaden alınıp alınmadığının, ilgili bankadan sorulmak suretiyle sözleşme gereğince çekilen kredilere dilekçinin kefil sıfatıyla imza atıp atmadığının, dolayısıyla davacıdan alınan senetlerin şirkette tutulmasının haklı bir nedene dayanıp dayanmadığının tespitine, 31/08/2021 Tarihli Genel Kurulda beyan edildiği üzere “10.150.000,00 TL önceki sermayenin tamamı ödenmiştir” denilerek Genel Kurulda alınan karara göre azaltılan sermaye için ödenmemiş sermayenin nasıl ödendiği hususunun tespit edilerek sermaye azaltımının tescil edilmesinin usulüne uygun olup olmadığının tespitine, Duran Varlıklarda 2019 yılı 13.107.875,51 TL iken 2020 yılında 10.766.720,46 TL ye azalmasının nedenlerinin tespitine, Yine Ortaklara Borçlar Hesabında 2019 yılı 3.043.770,24 TL iken 2020 yılında 2.423.659,29 TL azalmış hangi ortak/ortaklara ödemelerin nasıl yapılmış olduğunun tespitine, Yine 2020 yılında Banka mevduatında 267.890,17 TL var iken 627.500,00 TL Borç Senetlerinin hangi satıcılara hangi vadelerde ve ne için düzenlendiğinin tespitine, Şirketin yaptığı enerji üretiminde herhangi bir hammadde kullanımı olmamasına karşın yüksek miktarda Satılan Hizmet Maliyetleri ile Genel Yönetim Giderlerinin yıllar itibariyle hangi harcamalara dayandığı belge ve bilgilerin incelenerek Şirket Kâr/Zararlarının doğruluğu tespit edilip varsa ortaklara dağıtılacak kârın tespitine ve müvekkile düşen (fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik) 10.000 TL kâr payının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE;
1-Dava bir kısım maddi vakıaların tespiti ve kar payı alacağı davasıdır.
2-Dava dilekçesinde davacının ortağı olduğu İzmir Karaçam … Enerji Üretim A.Ş. Genel kurulu tarafından alınan bir kısım kararların usulüne uygun olup olmadığının, duran varlıklarda azalma sebeplerinin ve borç senetlerinin ne sebeple düzenlendiğinin tespiti ile kar payı alacağının tahsili isteminde bulunulmuştur.
3-Dava şartı mahkeme tarafından her aşamada resen gözetilmesi gereken bir husustur. Davacının birden fazla talebi bulunduğundan taleplerinin ayrı ayrı dava şartları yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.
4-Davacının tespite yönelik taleplerinin değerlendirilmesi neticesinde;
“Bir hususun varlığı veya yokluğu mahkemenin davayı esası bakımından inceleyip, karara bağlamasına engel teşkil ediyorsa, dava şartı söz konusudur. Hukuki yarar ilkesi davanın konusuna ilişkin dava şartlarındandır. Davacının dava açmakta hukuki yararının da bulunması gerekir. İdeal veya müstakbel bir yarar dava açmaya elverişli değildir. Davacının hukuki durumunun derhal tespitinde hukuki yararının mevcut olması gerekir. Başka bir anlatımla, davacının davayı açmakta güncel hukuki yararı bulunmalıdır. Hukuki yarar dava şartıdır ve yargılamanın her aşamasında re’sen gözönünde tutulur (HMK. m.114, 115).” (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No : 2011/2785 Karar No : 2012/1080)
Tespit davasının sınırları Yargıtay 20.Hukuk Dairesinin örnek bir kararında aşağıdaki şekilde özetlenmiştir ; “Tespit davasında, sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukukî ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir. Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukukî ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukukî yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için sözkonusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü, tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.
İşte davacının hukukî ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukukî yararının) varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukukî durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, a.g.e., s.133 vd.; aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün ve 2011/10-642 E. – 2012/38 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.) (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Esas No : 2018/2360 Karar No : 2018/6370)
5-Somut olayda davacı tarafından sırasıyla;
A-31/08/2021 tarihli genel kurulda gündeme gelen senetlerin sözleşmeye istinaden alınıp alınmadığının, senetlerin haklı nedenle elde tutulup tutulmadığının tespiti talep edilmiştir.
Davalı şirketin herhangi bir belgeyi elinde bulundururken haklı olup olmadığının tespit edilmesinin davacı yönünden güncel bir hukuki yararı bulunmadığı değerlendirilmiştir. Şayet davacı bu senetlerin haksız yere elde bulundurulduğunu düşünüyor ise bu hususta menfi tespit davası açma imkanı bulunmaktadır. Davacı tarafın kendisinin haklı veya haksız olduğunu bilmediği bir durumla ilgili dava açarak haklı veya haksızlığını mahkemeye tespit ettirmesi yargı mercilerinin iş yükünü gereksiz yere artıracağı gibi yukarıda izah edildiği üzere eda hükmü içeren bir dava açma imkanı varken tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmelidir. Açıklanan nedenlerle davacının bu yöndeki talebi yönünden hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

B-31/08/2021 tarihli genel kurulda beyan edilen 10.150.000,00-TL sermayenin tamamı ödenmiştir söyleminin sermayenin nasıl azaltıldığının ve nasıl ödendiğinin tespit edilmesi talep edilmiştir.
Davacı taraf şirket azınlık ortağı olup kendisi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun pay sahiplerine yönelik haklarını koruyucu bir kısım müesseseleri kullanarak şirketin yönetim organlarının faaliyetlerini denetleme imkanı bulunmaktadır. TTK’nın 391. Maddesinde yönetim kurulu kararlarının iptali, 392. Maddesinde bilgi alma ve inceleme hakkı, 437. Maddesinde bilgi alma ve inceleme hakkı, 438. Maddesinde özel denetim isteme hakkı ve benzeri şekilde davacının şirket faaliyetleriyle ilgili geniş kapsamlı bilgi alma ve denetim imkanı getiren düzenlemeler bulunmaktadır.
Görülmekte olan davada davacının Türk Ticaret Kanunu ile kendisine sağlanan gözetim ve denetim imkanlarını kullanmaksızın, dava yoluyla adeta yargı merciinin bir şirket denetim organı gibi kullanılmak suretiyle bir kısım işlemlerin yerinde olup olmadığını denetletmesi mümkün değildir. Herhangi bir hukuka aykırı şirket faaliyeti var ise doğrudan bu aykırılığı tespit ederek bu hususta elbette genel kurul veya yönetim kurulu kararının iptali davası açılabilir, ancak davacının talep ettiği şekilde soyut gerekçe ve zanlara dayanılarak bir işlemin yerinde olup olmadığı talepli tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Davacı tarafça öncelikle TTK ile kendisine sağlanan haklar kullanılarak şüpheli gördüğü şirket işlemine ilişkin bilgi ve belgeleri edinmeli, edindiği bilgiler sonrasında şayet işlemin hukuka aykırı olduğu kanaati edinir ise bu yönde bir sav ileri sürerek doğrudan eda davası açmalıdır. Görülmekte olan davada olduğu şekliyle herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin tespit davası açılması mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davacının bu talebi yönünden de hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
C-Duran varlığın 2020 yılında 10.766.720,46-TL’ye azalmasının nedenlerinin tespiti talep edilmiştir.
(B) nolu talep yönünden yapılan açıklamalar bu talep yönünden de geçerli olup, davacının Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen şirket pay sahiplerinin haklarını koruyan düzenlemelerden faydalanarak şirket işleyişiyle ilgili somut tespitlerde bulunmaksızın mahkeme aracılığı ile denetim yaptırmasında hukuki yararı bulunmadığın davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
D-Şirket banka mevduatındaki azalmanın kaynaklarının tespiti talep edilmiştir.

(B) nolu talep yönünden yapılan açıklamalar bu talep yönünden de geçerli olup, davacının Türk Ticaret Kanunu ile düzenlenen şirket pay sahiplerinin haklarını koruyan düzenlemelerden faydalanarak şirket işleyişiyle ilgili somut tespitlerde bulunmaksızın mahkeme aracılığı ile denetim yaptırmasında hukuki yararı bulunmadığın davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
5-Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı tarafın tespit talebine yönelik istemlerinin davacının tespit davası açmadan haklarını koruyabileceği hukuki yol ve yöntemler bulunduğu, mahkemede tespit davası açmadan önce bu yollarla elde edeceği bilgi ve kanaatle doğrudan o hukuki işleme yönelik dava açabileceği, görülmekte olan davada elde edeceği tespit hükmünün herhangi bir icra kabiliyeti bulunmayacağı, örneğin yönetim kurulunca usulsüz işlem yapıldığı tespit edilse dahi bunun bir eda hükmü içermeyeceği ve davacının tekrar yönetim kurulu kararının iptali davası açmak zorunda kalacağı, bunun mahkemelerin iş yükünü gereksiz artıracağı gibi tarafların da hukuki olarak gereğinden fazla dava ile meşgul olması sonucuna yol açacağı, kaldı ki izah edildiği üzere davacının haklarını koruyacak başka hukuki çareler bulunurken tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığının kabulü gerektiği anlaşıldığından davanın tespit talepli kısımları hukuki yarara yönelik dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddedilmiştir.
6-Davacının kar payı alacağı davası yönünden yapılan incelemede,
Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2019/3656 Esas 2020/2359 Karar sayılı 04/03/2020 tarihli ilamında da değinildiği üzere; “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesindeki “(1) Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”düzenlemesine göre; davacının alacak talebinin, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre mutlak ticari davalardan olduğu, mutlak ticari alacak talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu ve davacının arabulucuya başvurmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince. ilk derece mahkemesince ticari davada arabulucuk dava şartının aranmasının hukuka uygun olduğu, dosyada davacının dava açmadan önce arabuluculuk başvurusu yapmadığını ilk derece mahkemesinin ihtarı üzerine 24/01/2019 tarihli dilekçe ile beyan ettiği, ilk derece mahkemesinin davanın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi yönündeki kararında isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
7-Somut olayda davacının kar payı talebi bir miktar paranın ödenmesi talebi niteliğinde olup dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu sabittir. Mahkememizce davacıya tensip zaptı ile 1 haftalık kesin süre içerisinde arabuluculuk son tutanağını sunmak üzere süre verilmiş, davacı vekilinin dosyaya sunduğu 11/01/2022 tarihli beyan dilekçesinde dava öncesinde arabuluculuğa başvurulmadığı ikrar edilerek dava tarihinden sonra, tensip zaptının tebliği sonrası arabuluculuğa başvuruda bulunulduğu beyan edilerek bir kısım yargı kararları emsal gösterilerek davanın dava şartı yokluğundan reddedilmemesi talep edilmiştir. Ancak dosyaya sunulan yüksek mahkeme kararları dosya kapsamı ile uyumlu değildir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 maddesi uyarınca arabuluculuk dava şartı tamamlanabilir bir dava şartı olmayıp mahkememizce tarafa bu hususta süre verilmesi mümkün değildir. İstisnai olarak 6100 sayılı HMK’nın 115/3. Maddesi uyarınca dava şartı noksanlığı mahkemece esasa girilmeden önce fark edilmemiş ve taraflarca da ileri sürülmemiş olması halinde şayet dava şartı noksanlığı tamamlanmış ise artık dava usulden reddedilemeyecektir.
Somut olayda mahkememizce esasa geçilmeden önce dava tensip zaptı düzenlenirken arabuluculuk son tutanağının dosyaya sunulmaması nedeniyle dava şartı eksikliği tespit edilmiş olup davacının sehven dosyaya arabuluculuk tutanağı sunmamış olma ihtimaline binaen 1 haftalık kesin süre verilmiştir. Arabuluculuk dava şartı HMK 115/2. Maddesi anlamında tamamlanabilir bir dava şartı olmayıp davacının tensip zaptının tebliği sonrasında arabuluculuk yoluna başvurmuş olmasının sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle kar payı alacağına yönelik davanın arabuluculuğa yönelik dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın tespite yönelik talepler yönünden hukuki yarara yönelik dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
2-Davanın kar payı alacağına yönelik talep yönünden arabuluculuk dava şartı yerine getirilmeden açıldığı anlaşıldığından dava şartı yokluğu nedeniyle USULDEN REDDİNE,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 170,78-TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 90,08‬-TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Fazla yatırılan gider avansının, karar kesinleştiğinde ve resen davacıya iadesine,
Dair, tarafların yokluğunda yokluğunda tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu karar verildi. 18/01/2022

Katip…..
E-İmzalıdır

Hakim…
E-İmzalıdır