Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/505 E. 2022/693 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/505 Esas
KARAR NO : 2022/693

DAVA : 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 13/06/2022
KARAR TARİHİ : 20/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan 3. Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı tarafça İzmir 23. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasında müvekkili şirketin dışında başkaca üç farklı kişiye karşı icra takibinin 16/09/2021 tarihinde başlatıldığını, borçlular;….,……….. isimli kişiler olduğunu, bu kişiler aleyhine çek alacağı iddiası ile başlatılan takip kesinleştiğin, söz konusu icra takibine konu olan çekte müvekkili şirketin çek borçlusu ve ciranta olmadığını, müvekkilinin söz konusu borçtan 27/05/2022 tarihinde aracının bağlanması ile haberinin olduğunu, borçlulardan … ile ticari ilişkisi olduğunu ancak …’ya ve diğer hiçbir borçluya borcu bulunmadığını, müvekkilinin cari hesapları incelenmiş; müvekkil şirket yetkilisinin yabancı kişi olduğunu, buradaki işlemleri işlerini çalışanları aracılığı ile yürütüldüğünü, söz konusu icra takibinin yapıldığından haberdar olmadığını, davalı yanca; ödeme emrine konu çek borçlularının arasında olmayan müvekkilinin son derece mağdur kaldığını, hiçbir yükümlülüğü olmadığı halde müvekkilinin aracının bağlandığını, teminatsız ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz talebimizin tensiben incelenerek kabulüne, teminatsız ihtiyati tedbir talebimizin kabulü mümkün değil ise sayın mahkeme tarafından belirlenecek teminat ile ihtiyati tedbir talebimizin kabulüne, alacaklıya müvekkil şirketin borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, haksız ve kötüniyetli icra takibine konulduğundan, icra takibinin yapıldığı tarih itibariyle % 20 tazminata hükmedilmesine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yan dilekçesinde İzmir 23. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı takip dosyası ile takip başlatıldığını, kendisinin icra takibine konu çek borçlusu olmadığını, borçtan 27.05.2022 tarihinde aracının bağlanmasıyla haberdar olduğunu, … ile aralarında ticari ilişkisi olduğunu, ancak borcu bulunmadığını, müvekkiline tebligat yapılmadığını takipten haberdar olmadığını, haciz ihbarnamesinde belirtilen tutarda bir ticari ilişkinin mevcut olmadığını ve davasının kabulüne karar verilmesini talep ettiğini, davacı yana İİK 89’a göre haciz ihbarnamelerinin tebligatlar UETS hesabına tebliğ edilmiş olmasına rağmen 15 günlük dava açma süresine uyulmadığını, davacı yan her ne kadar iletilen herhangi bir tebligat olmadığını beyan etmiş olsa da tebligatlar usule uygun olarak yapıldığını, davacı taraf ikame ettiği davasında borçlu olmadığına dayanarak almışsa da borçlu … ile ticari ilişkisinin bulunduğunu, ikrar ederek gönderilen haciz ihbarnamesinin de haksız olmadığını ortaya koyan davacı yan 17/06/2022 tarihinde borcun tamamını icra dosyasına ödediğini ve dosyanın kapandığını belirterek itirazlarımızın gözetilerek öncelikle davanın usulden reddine, aksi bir kanaat halinde davanı esastan reddine, alacağın %20sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) m. 89/3 hükmüne göre açılmış menfî tespit istemine ilişkindir.
Davaya konu İzmir 22. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; davalı tarafından dava dışı 3. kişiler aleyhine toplam 30.338,29- TL üzerinden takibin başlatıldığı, 89/1, 2 ve 3. ihbarlarının davacıya tebliğ edildiği görüldü.
2004 sayılı İİK m. 89/3 hükmünde takip hukukuna özgü ayrı bir menfî tespit davası düzenlenmiştir. 2004 sayılı İİK’nın 89. maddesi uyarınca, borçlunun üçüncü şahıs nezdinde bulunan para alacaklarının haczi halinde borçluya, alacağı karşılayacak kadar borcunu alacaklıya ödeyemeyeceği ve ancak icra dairesine ödeyebileceği duyurusunu içeren haciz ihbarnamesi (birinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Haciz ihbarnamesini alan üçüncü kişinin tebliğden itibaren 7 gün içerisinde borçlu olmadığına veya borcun tebliğden önce ödendiğine dair yazılı veya sözlü olarak itirazda bulunmadığı takdirde kendisine, kendisine gönderilen birinci haciz ihbarnamesine 7 gün içerisinde itiraz etmediği ve bu nedenle borcun zimmetinde sayıldığına ilişkin yeni bir haciz ihbarnamesi (ikinci haciz ihbarnamesi) gönderilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, tebliğden itibaren 7 gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci haciz ihbarnamesine de süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir.
6102 sayılı TTK m. 4 hükmünde, bir davanın ticarî dava niteliğinde olup olmadığının tespiti bakımından üç ayrı kıstas kabul edilmiştir:
(i) Bunlardan ilki, tarafların sıfatına ve işin ticarî işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ve başka hiçbir şart aranmaksızın TTK veya diğer kanunlarda ticarî sayılan davalardır (mutlak ticarî davalar). Mutlak ticarî davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticarî niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardan olup; TTK m. 4(1) hükmünde (a) ilâ (f) bentlerinde sayılmıştır.
(ii) İkincisi ise, yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalardır. TTK m. 4(1)-son cümle hükmü uyarınca ikinci grup ticarî davalar, yalnızca bir tarafın ticarî işletmesini ilgilendiren havale, vedia (saklama) sözleşmesi ile fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalardır. Bu nevi davaların ticarî nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticarî işletmesiyle ilgili olması TTK’da gerekli ve yeterli görülmüştür.
(iii) Üçüncü grup ise, nispî ticarî davalar olup, TTK m. 4(1) hükmü uyarınca her iki tarafın ticarî işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticarî dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticarî dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticarî işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticarî iş niteliğinde olması veya ticarî iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticarî sayılması davanın ticarî dava olması için yeterli değildir. TTK m. 19/2 hükmü uyarınca, taraflardan biri için ticarî iş niteliğindeki bir sözleşmenin diğer taraf için de ticarî sayılması, davanın niteliğini ticarî hale getirmeyecektir. Zira TTK, kanun gereği ticarî dava sayılan davalar haricinde, ticarî davayı “ticarî iş” esasına göre değil, “ticarî işletme” esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticarî nitelikte olması tek başına davayı ticarî dava haline getirmez.
Doktrinde, 01/10/2011 tarihinden sonra 2004 sayılı İİK m. 89 hükmü uyarınca üçüncü kişi tarafından açılan menfî tespit davaları için görevli mahkemenin, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesi olduğu ifade edilmiştir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, 2. Bası, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013, s. 476). 2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü açılan menfi tespit davasında maddenin yer aldığı 2004 sayılı İİK’da görev yönünden özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Başka bir anlatımla, 2004 sayılı İİK m. 89 hükmünde belirtilen mahkemenin hangi mahkeme olduğu konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, aynı Kanun’un 235/1. maddesindeki kayıt kabul ve 154/3. maddesindeki iflâs davaları için ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yolundaki gibi açık bir düzenleme bulunmamaktadır. 6100 sayılı HMK m. 2(1) hükmüne göre, dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu nedenle hukuki uyuşmazlıklarda asliye mahkemelerinin görevi asıldır.
2004 sayılı İİK’nın m. 89/3 hükmü uyarınca açılan menfi tespit davasında, davacı ile davalı takip alacaklısı arasında doğrudan ticari ilişki bulunmadığından ve kanunda da görevli mahkeme konusunda özel bir düzenleme bulunmadığından, 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde belirtilen mutlak ya da nispî ticarî davadan söz edilemez. Bu itibarla davanın 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir (Bkz. Yargıtay (Kapatılan) 19. HD’nin, 12/04/2016, E. 2016/3568, K. 2016/6425; 26/02/2016, E. 2015/15365, K. 2016/3253 tarih ve sayılı kararları ile Dairemizin 20/01/2022, E. 2021/971, K. 2022/143 tarih ve sayılı kararı). Her ne kadar davanın tarafları tacir ise de, davanın tarafları arasında doğrudan bir hukukî ilişki bulunmadığından ve davanın takip hukukuna özgü bir dava olması nedeniyle ticarî dava olduğundan söz edilemez. Bu nedenle uyuşmazlığın genel mahkemeler olan asliye hukuk mahkemelerinde çözülmesi gerektiğinden mahkememizce göreve ilişkin dava şartı noksanlığı sebebiyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Açılan davada HMK’ nun 114/1-c maddesinde düzenlenen göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nun 115/2. maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-Kararın kesinleşmesine müteakip süresinde müracaat halinde yetkili ve görevli İzmir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ ne gönderilmesine,
3-HMK’nun 331/2. maddesi gereğince görevsizlik kararından sonra davaya görevli mahkemede devam edilmesi hâlinde harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına, görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemesi halinde talep üzerine mahkememizce dosya üzerinden bu durumun tespiti ile yargılama giderlerine ilişkin karar verilmesine,
Dair, davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesi ilgili dairesine hitaben mahkememize verilecek istinaf dilekçesi ile istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20/10/2022

Katip …
e-imzalıdır

Hakim …
e-imzalıdır