Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/103 E. 2022/702 K. 21.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

DOSYA NO : 2022/103 Esas
KARAR NO : 2022/702

DAVA : Manevi Tazminat
DAVA TARİHİ : 14/09/2021
KARAR TARİHİ : 21/10/2022

Mahkememizde görülmekte olan Manevi Tazminat Davası’nın yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
İDDİA : Davacı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Müvekkili … Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi Çeşme ve Alaçatı bölgelerinde tanınmış, turistler arasında popüler, ticaret hayatında aktif, saygın bir müessesedir. Tüm yasal yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getirme gayesiyle vergilerini ve borçlarını zamanında ödediğini, Davalı … Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi, ortada hiçbir borç olmadığı halde, müvekkili … Turizm İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi aleyhinde ilamsız takip işlemi başlatıldığını, bahsettikleri haksız icra takibi genel yetki kuralının aksine ”borçlunun yerleşim yeri” icra dairesi olan Çeşme Adliyesi’nde değil, İzmir Adliyesi’nde açıldığını, üstelik, takibin açıklamasına ”kaçak elektrik kullanım bedeli” yazıldığını, yani müvekkilimize ”hukuka aykırı yollarla enerji elde etme suçu”nun davranışlar isnad edildiğini, üvekkili; yetkisiz icra dairesinde ve aleyhinde haksız olarak başlatılmış olan bu takibe yönelik itirazı, belirlenen kanuni süreyi 1 gün aştığı gerekçesiyle reddedilerek takibin kesinleştiğini, davalı tarafın yapmış olduğu haksız haciz nedeni ile müvekkilinin uğradığı manevi zararın tazmini için tahkikat sonucunda manevi zararının değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere asgari 30.000 TL manevi tazminatın haksız haciz tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, karar verilmesini talep ve dava ettikleri görülmüştür.
SAVUNMA: Davalı vekilinin mahkememize sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle;ilamsız icra takibinin söz konusu olduğu hallerde icra itiraz dilekçesi ödeme emrinin borçluya tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde verilmesi gerektiğini, ancak davacıya ödeme emri usulüne uygun tebliğ edilmiş olmasına rağmen davacı tarafından süresi içerisinde itiraz dilekçesi sunulmamış olup daha sonrasında borçlu olmadığına ilişkin menfi tespit davası süreci de başlatılmamış ve hatta haciz işlemi sonrasında dahi makul süre içerisinde müvekkil şirket ile görüşme sağlanmadığını, Keza, davacı tarafından kanun gereği 7 gün süre içerisinde itiraz dilekçesi sunulmuş olsa idi veyahut itiraz süresini kaçıran davacı tarafından makul süre içerisinde müvekkil şirket ile görüşme sağlansa idi söz konusu durumun meydana gelmeyeceğini, Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, eğer bir zarar söz konusu ise bile davacı zararı doğuran fiile razı olmuş ve zararın doğmasına kendisi sebep olmuştur. Nitekim, davacı tarafından makul sürede bir insanın kendi menfaati icabı zarara uğramamak için yapacağı gerekli işlemler yapılmamıştır. Ayrıca önemle vurgulamak gerekir ki, müvekkil şirket tarafından davacının mağduriyet yaşamaması için söz konusu takibin sehven yanlış borçluya açıldığının fark edilmesi ile birlikte icra dairesine iradi taraf değişikliği için talep dilekçesi sunulmuş olup gerekli işlemlerin yapıldığını, Davacının haksız ve mesnetsiz davasının reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesi talep ettikleri görülmüştür.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİL DEĞERLENDİRMESİ ve GEREKÇE :
1). Dava dilekçesinde davalı ……. Elektik Dağıtım AŞ.”nin davacı … AŞ’ye kaçak elektrik kullanımına ilişkin tutanak tuttuğu, akabinde kaçak kullanım bedeline ilişkin ödeme emri gönderdiği, ancak ödeme emrine karşı 7 günlük itiraz süresi içinde itiraz yapmamış oldukları, bu nedenle iilamsız icra takibinin kesinleştiği ve devamında yürümüş olan icra takibi neticesinde davacı şirketin banka hesaplarına haciz ve blokelerin konulduğu, bu sebeple davacı şirketin ticari itibarının sarsıldığı ve hükmi şahsiyetin manen zarar gördüğü belirtilmekte olup; uyuşmazlık, Haksız Hacize Dayandırılarak Talep Edilen Manevi Tazminata ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
2) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun tüzel kişilerde “Hak Ehliyeti” başlıklı 48. maddesinde tüzel kişilerin hak ehliyetinin içeriği şu şekilde ifade edilmektedir, “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” şeklinde düzenlenmiştir. Medeni Kanundaki bu ayrık durum dışında kişi sayılma bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir.
3) Hak ehliyetine sahip olan herkes hukuken “Kişi” olarak adlandırılmaktadır. Bir şahsın kişiliğine bağlı, fiziki, manevi ve fikri varlığı üzerinde kişi olma sıfatıyla sahip bulunduğu kişisel değerler üzerindeki mutlak hakka Kişilik Hakkı denir. Kişilik hakkı; başta yaşam hakkı olmak üzere, vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı hakkı, sağlık, onur ve saygınlık, özgürlük, kişinin adı ve resmi üzerindeki hakları ile özel hayatın gizliliği vb. gibi sınırlı sayıda olmayan öğelerden oluşmaktadır. Bu öğeler üzerinde hukuka uygunluk sebebi taşımayan her müdahale bir haksız fiil arzetmekte olup, kişilik hakkına yönelik bir saldırı ve de bu hakkın ihlali anlamındadır. Sözü edilen hususlar TMK. 23, 24 ve 25. maddelerinde ele alınmaktadır. TMK. 25/f.3’te ve TBK 58’de kişilik hakkının ihlali halinde açılabilecek davalardan birisi olarak manevi tazminat davası da öngörülmektedir.
4) Tüzel kişilerin manevi tazminat davası açıp açamayacağı hususunda farklı görüşler bulunsa da Yargıtay istikrar kazanmış içtihatları tüzel kişilerin de manevi tazminat isteyebileceği görüşündedir.
5) Bu yöndeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/4-213 E., 2016/70 K. Sayılı ilamında;
“Bu kapsamda, tüzel kişinin ekonomik faaliyetini yürütürken kazandığı saygınlık, onun kişisel değerleri içinde yer alır. Ticari şeref ve haysiyetin çiğnenmesi, onun ekonomik yaşam içindeki yerini ve durumunu sarsabilir. Tüzel kişinin kişilik haklarından olan onur ve saygınlığı onun korunan değerlerinin başında gelir. Bu nedenle tüzel kişi onur ve saygınlığından vazgeçemeyeceği gibi, bu değerlerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak da sınırlayamaz. Ekonomik itibar da tüzel kişinin şeref ve haysiyetinin bir görüntüsüdür. Tüzel kişinin ekonomik faaliyetleri de toplum tarafından değerlendirilmektedir.
Tüzel kişilerin manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir. Gerek Medenî Kanun ve gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır. Günümüzde doktrin ve Yargıtay tarafından yaygın olarak benimsenen görüş, gerçek kişilere özgü olanlar dışında kalan kişilik haklarında tüzel kişilerin de manevi zarara uğrayabileceğini ve bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunabileceğini kabul etmektedir.” ifadeleriyle tüzel kişilerin de manevi tazminat isteyebileceğini açık bir dille ifade etmiştir.
6) Aynı doğrultuda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2011/4-687 E., 2012/26 K. Sayılı ilamında;
“Tüzel kişinin çevresinde kazandığı itibarı aşağılayan yazılı, sözlü veya görüntülü beyanlar, şu veya bu vasıflara sahip olmadığına dair yayınlar, kişilik haklarından şeref ve haysiyete yönelik tecavüz olarak kabul edilmelidir. Tüzel kişinin şeref ve haysiyeti yanında onun toplumsal itibarı, ticari itibarı da TMK’nın 24. Maddesindeki korumadan yararlanır. TMK’nın 25/son maddesinin, hem kişilik haklarının korunması hem de maddi ve manevi tazminat davalarını kapsadığının kabulüyle tüzel kişilerin kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat davalarının davacı şirketin ikametgahı mahkemesinde de açılabilecektir” şeklinde hüküm kurarak tüzel kişilerin de manevi tazminat isteyebileceğini ifade etmiştir.
7) Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2001/4164 E., 2001/8421 K. sayılı kararında;
“MK.’nın 24. Maddesi ve BK.’nun 49. Maddesinde belirtilen manevi zarar kişisel çıkarlarında uğradığı eksilmedir. Bir tüzel kişinin haklarından olan (adı, şerefi, onuru ve itibarı) varlıklarına yapılan saldırının bu manevi değerlerinde eksilmeye neden olacağı açıktır. Gerçi, duyguları olmayan tüzel kişilerin elem ve ızdırap duymaları düşünülemez. Ancak hukuk düzeni tüzel 3 kişileri hukuk süjesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref, onur ve itibar gibi kişisel varlıklar bahsedilmiş olduğuna göre, tüzel kişinin üzüntü duymayacağı gerekçesiyle davanın reddi doğru değildir. Zaten manevi zarar salt üzüntünün varlığı halinde değil, kişinin kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda gerçekleşen bir zarardır. Bunun içindir ki gerek Medeni Kanun gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır” şeklinde hüküm verilmiştir.
8) Neticede, öğreti ve uygulamada hem Medeni Kanun’un hem de Borçlar Kanunu’nun amir hükümleri gereğince tüzel kişilerin de manevi tazminat talebinde bulunabileceği kabul edilmektedir. Bu noktada, tüzel kişilerin ticari itibarı, ekonomik saygınlığı, adı, onur ve haysiyeti başta olmak üzere kişilik haklarına hukuka aykırı bir fiille tecavüz olması durumunda tüzel kişilerin manevi tazminat istemesi mümkündür.
9) Bu noktada kişilik haklarını ihlal ettiği düşünülen hukuka aykırı fiilin TBK 49 vd. maddeleri kapsamında haksız fiil niteliğinde olup olmadığı ve dolayısıyla tüzel kişinin manevi tazminata hak kazanıp kazanmayacağı hususu ise “Hukuka aykırı saldırı, kusur, illiyet bağı ve zarar” unsurlarının değerlendirilmesi sonucunda belirlenebilecektir.
10) Eldeki uyuşmazlıkta; davacı taraf, Çeşme ve Alaçatı bölgesinde tanınmış, saygın, popüler bir müessese olduğu iddiasıyla, kaçak elektrik kullanım bedeline ilişkin aleyhinde başlatılan ilamsız icra takibi nedeniyle tebliğ olunan ödeme emrine karşı 7 günlük yasal süresi içinde itiraz etmeyerek takibin kesinleşmesi sonrası banka hesaplarına haciz konulduğunu ve bu nedenle manen zarara uğradığını öne sürmektedir. Dava dilekçesi içeriğinden, davacı şirketin restorant faaliyeti gösterdiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi manevi tazminat davasının şartları “Hukuka aykırı saldırı, kusur, illiyet bağı ve zarar” ın varlığından oluşmaktadır:
– Zarar; manevi acı, ıstırap, keder, itibar kaybı vs.. olarak tezahür eden neticedir.
– Kusur; failin kastı veya ihmali şeklinde orta çıkabilir.
– Hukuka aykırı saldırı ise; zarar verme yasağının haklı sebep olmaksızın ihlalidir. Mağdurun kişilik hakkını ihlal eden, gücünü hukuktan almayan, hukuk düzeninin kabul etmediği ve izin vermediği bir eylem biçimidir.
11) Uyuşmazlıkta davalı yanca davacıya yönelik başlatılmış bir icra takibi bulunmaktadır. Mahkememizce yapılan değerlendirmede davalının davacı aleyhine başlatmış olduğu icra takibi hukuka aykırı bir saldırı olarak değerlendirilmemiştir. Kişi, hukuk düzeni çerçevesinde adli ve idari yerlere başvurma hakkına sahiptir.
12) Türk Medeni Kanunu kişilik hakkının korunmasını düzenlerken TMK md. 24/2’de Hukuka Uygunluk Nedenlerini de düzenlemiştir:
“Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
Görüldüğü üzere; madde metninde belirtilen hukuka uygunluk nedenleri arasında eyleme maruz kalan ve kişilik hakkı ihlal edilen Kişinin Rızası da yer almaktadır. Bu rıza, açık veya örtülü olabilir. Ayrıca eyleme maruz kalan kişinin rızasının eylemden önce verilmiş olması, rıza öncesinde ise rıza verecek kişiye gerekli aydınlatmaların da yapılmış olması gerekmektedir.
13) Somut olayda davalı şirketin İzmir 21. İcra Dairesine (…..E.) sunduğu takip talebi akabinde icra dairesince gönderilmiş olan 17.03.2021 tarihli ödeme emrinde gerekli aydınlatma ve açıklamaların mevcut olduğu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük itiraz süresinin bulunduğu ve belirtilen işbu yasal süre içerisinde itirazda bulunulmaz ise Cebri İcraya Devam Edileceği İhtaratının yapıldığı görülmekte olup, davacı şirketin süresi içerisinde itirazda bulunmama şeklindeki eylemini örtülü rıza olarak değerlendirmek de mümkündür.
14) Ayrıca bahsi geçen icra takibinde herhangi bir fiili haczin ve muhafaza işleminin yapılmadığı, davacının banka hesabına kaydi haciz konulmasından ibaret işlemin davacı şirketin faaliyet gösterdiği muhitte şayia yaratarak davacı şirketin manen zarara uğrattığının kabulü mahkememizce mümkün görülmemiştir.
15) Dava dilekçesinde dayanılan tek delilin İzmir 21. İcra Dairesinin ….. E. Sayılı takip dosyası olduğu görülmekle ve oluştuğu öne sürülen manevi zararın varlığını ortaya koyacak başkaca herhangi bir delil sunulmadığı anlaşılmakla aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-.Davanın REDDİNE,
2- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 80,70-TL harcın, peşin alınan 512,33-TL ‘den mahsubu bakiye 431,63‬-TL harcın davacıya iadesine,
3- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 9.200,00-TL Vekalet Ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4- Arabuluculuk Kanunu Madde 18/A fıkra 13, 14 gereğince Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen 1.320,00-TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
5- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6- Davalı tarafından sarf edilen 100,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7- Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair; taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 Hafta İçerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf Yolu Açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 21/10/2022

Katip….
¸e-imza

Hakim…
¸e-imza

BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP AYRICA ISLAK İMZA UYGULANMAYACAKTIR.
“5070 sayılı yasanın 5. ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan ıslak imza ile aynı hukuki sonucu doğurur”