Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/483 E. 2021/1071 K. 30.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/483 Esas
KARAR NO : 2021/1071

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 17/04/2008
KARAR TARİHİ : 30/11/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, mahkememize verdiği dava dilekçesi ile ve özetle; Müvekkilinin 15/11/2007 tarihinde Buca-Bostanlı otobüsüne bindiğini, ön kapıdan binmenin mümkün olmaması üzerine otobüs şoförünün yolcuları bindirebilmek amacıyla arka kapıları açtığını 4 adet iniş kapısı mevcut olan körüklü otobüse müvekkilinin 3. kapıdan binmesi ile kapının kapandığını, otobüsün hareket ettiğini, ancak yolcuların 4. Kapının kapanmadığını şoföre söylemesi üzerine şoförün kapatmak için düğmeye basması ile müvekkilinin bulunduğu kısımdaki 3. kapının açıldığını ve müvekkilinin hareket halindeki otobüsten düştüğünü, araç sürücüsü …’un otobüs durağında fazla yolcu olduğunu görünce yolcuların içeriye girebilmesi için aracın arka kapılarını açarak esasen usule ve kurallara aykırı şekilde davrandığını ve duraktaki yolcuların arka kapılardan içeri girmelerine müsaade ederek kusurlu davrandığını, müvekkili, aracın hareketi esnasında kapının hemen yanında ayakta bulunduğunu ve kalabalık nedeniyle henüz elleriyle herhangi bir yere tutunamayan müvekkilinin kapının açılması nedeniyle araçtan düştüğünü, bu kaza neticesinde hayati tehlike geçirdiğini, müvekkilinin leğen kemiklerinde 2 adet parça kırığı meydana geldiğini, 14 gün süre ile hastanede tedavi olduktan sonra evinde tedavi gören müvekkilinin kendi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ayağa kalkabilmesinin yaklaşık 1 yıl süreceğini, bu nedenle boşaltım sistemi çalışmayan müvekkilinin kalık bağırsaklarının karın bölgesinden dışarı verilerek boşaltım sisteminin bu şekilde çalıştırıldığını, son derece eziyet ve rahatsızlık verici bu durumun müvekkilinin psikolojik urumunu da etkilediğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000,00-TL maddi, 50.000,00-TL manevi tazminatın aylık 500,00-TL bakıcı giderinin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen İzmir 2. ATM’nin …… Esas sayılı dosyasında verilen dava dilekçesinde ve özetle; Müvekkilinin 15/11/2007 tarihinde müvekkilinin hareket halindeki otobüsten düştüğünü, bu kaza neticesinde hayati tehlike geçirdiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000,00-TL maddi, 50.000,00-TL manevi tazminatın aylık 500,00-TL bakıcı giderinin davalıdan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı …Türk Sigorta Şirketi vekili, verdiği cevap dilekçesi ile ve özetle; davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla zarar veren aracın neden olduğu riziko sebebiyle üçüncü şahıslara ait şeylere veya bedenlerine verilen zarardan ötürü sigorta şirketince poliçede gösterilen üst limit meblağın tamamının değil, üçüncü kişinin maruz kaldığı gerçek zarar miktarını araştırıp saptayarak ödeme yapılması gerektiğini, davacının maddi zararını fatura vs belgelerle kanıtlamak zorunda kaldığını, istenilen maddi tazminatın farazi olduğunu, manevi tazminat ve muhtemel zararların poliçe teminatında olmadığını ve müvekkili şirket açısından reddinin gerektiğini, ayrıca müvekkili şirket sigortalısının söz konusu olayda herhangi bir kusurunun da bulunmadığını, kusur oranını kabul etmediklerini, bu nedenlerle haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı verdiği cevap dilekçesi ile ve özetle; kazanın meydana geldiği belediye otobüsünün ayrı bir tüzel kişiliğe sahip ve ayrı bütçesi olan Eshot Genel Müdürlüğü tarafından çalıştırıldığından, olayda belediyelerine husumet düşmeyeceğini, olayda davacının asli kusurlu olduğunu, dava dilekçesinde ikrar edildiği üzere, davacının şoförün yolcuları indirmek amacıyla kapıyı açmasından istifa ederek belediye otobüsüne arka kapıdan binmeye çalışırken düşerek yaralandığını, davacı taraf, tamamen kendi kusurlu hareketi ile kazaya yol açtığını, “kimse kendi kusurundan yarar sağlayamaz” ilkesi gereği davacının tazminat talebinin hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili verdiği cevap dilekçesi ile ve özetle; müvekkilinin otobüs durağında yolcu indirip bindirirken, aynalarla kapıları kontrol etmiş, arka kapının açık olduğunu görünce kapatma düğmelerine bastığını ve bu defa kapalı olan kapıların açıldığını, kapalı olan kapılardan birine yaslanır vaziyetteki davacının kapının açılması ile dengesini kaybederek düştüğünü ve yaralandığını, talihsiz kazanın, tamamen davacının kendi dikkatsiz ve tedbirsiz davranışı sonucunda gerçekleştiğini, müvekkilinin olayda hiçbir kusurunun bulunmadığını, kazanın, aracın kalabalık olduğu bir sırada meydana geldiğini, müvekkilinin çok kalabalık durumdaki bir aracın içindeki tüm yolcuları denetlemesi ve birebir ilgilenmesinin mümkün olmadığını, tanık ifadelerinden de davacının otobüsün basamaklarında durduğu ve çantasıyla ilgilendiğinin beyan edildiğini, her araçta basamakta durulmaması gerektiği yolunda bir ikaz yazısının da mevcut olduğunu, ayrıca tanık Mustafa Garipoğlu ifadesinde, davacının kapıya yaslanmasa büyük ihtimalle düşmeyecekti şeklinde beyanda bulunduğunu, yolcuların aracın kapısına yaslanmasının son derece tehlikeli olduğunu, her araçta bu hususta ikaz yazısının da mevcut olduğunu, kabul anlamında olmamak üzere talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının da fahiş olduğunu, davacının zararını ve miktarını ispat etmesi gerektiğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen İzmir 2. ATM’nin … Esas sayılı dosyasında, davalı Eshot Genel Müdürlüğü vekili verdiği cevap dilekçesinde ve özetle; olayda idarelerinin ve şoförlerinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, kazanın tamamen davacının tedbirsiz ve dikkatsiz davranışları sebebiyle meydana geldiğini, otobüs şoförünün, trafik kurallarına uymasına ve tüm dikkat ve özeni göstermesine rağmen kazaya engel olamadığını, otobüs şoförü, arka kapıları dışarıdan yolcuların binmesi için değil, otobüs içinde bulunan yolcuların inmesi için açmış olup, davacının bu esnada arka kapıdan şoförün bilgisi dışında ve kurallara aykırı olarak otobüse bindiğini, kusurun bu nedenle davacıda olduğunu, davacının kendisinin de kabul ettiği üzere, kazanın meydana gelmesinde temel sebep kapının açılması değil, davacının otobüs içinde gerektiği şekilde tutunmaması olduğunu, tanık anlatımlarından da; davacının kapının el alt basamağında durduğunu ve çantası ile ilgilendiğini, bu sırada otobüs hareket etmeye başlatığında en arka kapı açık olduğu için yolcuların kapının kapanması için şoföre bağırınca bir an için kendilerinin bindiği kapının açılıp kapmasının bir olduğunu, bu sırada davacının çantası ile ilgilendiğini ve açılan kapıdan yere düştüğünü gördüklerini beyan ettiklerini, davacının yaptığı tedavi giderlerini belirterek maddi tazminat davası açması gerektiğini, davacıya manevi tazminat ödenmesini gerektiriği bir durumun da bulunmadığını, ölümlü kazalarda bile bu miktarda manevi tazminata hükmedilmediğini, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Mahkememizin 22/04/2014 tarih… E. ……..K. Sayılı ilamı Yargıtay 17. H.D’nin 19/12/2016 tarih, ………. E. …….. K. Sayılı ilamı ile “gerekçeli kararın gerekçe kısmı ile hüküm fıkrası arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere ” mahkememiz kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararı üzerine bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkememizin 2017/301 esas, 2018/1567 karar sayılı ilamı ile hüküm verilmiş olup mahkememizce verilen karar Yargıtay 17. HD’nin 01/02/2021 tarih ve … esas, ………… karar sayılı ilamı ile ; “Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılmış olmasına ve delillerin takdirinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; oluşa ve dosya kapsamına uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporundaki kusur oranlarının benimsenmesinde bir isabetsizlik görülmemesine; birleşen davanın açılması sırasında yatırılması gerektiği halde eksik yatırılan peşin harcın tamamlanması için, davacı tarafa ihtaratlı kesin süre verilmesine rağmen harcın tamamlanmadığı da dikkate alındığında, birleşen dava davalısı ESHOT’un harçlandırılmış miktardaki manevi tazminattan sorumluluğuna karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; davalı ESHOT Genel Müdürlüğü vekili ve davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Bozmadan önce yürütülen yargılamada alınıp hükme esas kabul edilen 16.12.2013 tarihli kök ve 26.02.2014 tarihli ek aktüerya raporunda, 2013 yılı verilerine göre ve davacının % 57 maluliyet oranı ile 14 aylık geçici işgöremezlik süresi üzerinden, toplam 97.631,53 TL. maddi tazminat hesaplanmış; davacı taraf bu rapora itiraz etmemiş ve rapordaki bedel üzerinden davasını ıslah etmiş; mahkemece, ıslah doğrultusunda maddi tazminata hükmedilmiştir. Mahkemenin bu hükmünü davacı taraf temyiz etmemiş; sadece, davalı ESHOT Genel Müdürlüğü vekili ve davalı sigorta şirketi vekili temyiz etmiş; Dairemizin önceki bozma ilamıyla, hükmün gerekçesi ile sonucu arasındaki çelişkinin giderilmesi için karar bozulmuştur.
Bozma kapsamında yürütülen yargılamada; Ege Üniversitesi Adli Tıp ABD Başkanlığı’ndan alınan raporla davacının maluliyet oranı % 62 olarak belirlenmiş ve maddi tazminat hesabı için yeniden alınan 20.06.2018 tarihli bilirkişi raporunda, rapor tarihindeki verilere göre ve % 62 maluliyet oranı üzerinden hesaplama yapılmış; mahkeme tarafından, bu raporda hesaplanan tazminat miktarını (175.311,42 TL.) talepte davacının haklı olduğu kabul edilip, taleple bağlılık ilkesi gereği 97.631,53 TL. maddi tazminat hüküm altına alınmıştır.
Oysa; sadece davalı ESHOT Genel Müdürlüğü ve davalı sigorta şirketinin temyizi üzerine ilk hükmün bozulduğu ve bozma ilamının kapsamı; davacı tarafın ilk hükmü temyiz etmediği ve ilk hükme esas alınan 16.12.2013 ve 26.02.2014 tarihli hesap raporları ile % 57’lik maluliyet oranı üzerinden hesaba itirazının bulunmadığı; maluliyet oranı ve hesap raporlarındaki maddi tazminatın davacı bakımından kesinleştiği ve davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu dikkate alınmalıdır. İlk hükmü temyiz etmeyen davacı lehine olacak biçimde, daha yüksek maluliyet oranı üzerinden ve güncel veriler dahilinde yeniden hesap yaptırılıp tazminatın belirlenmesi, davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hakları ihlal edecektir (HGK’nun 18.02.2020 tarih, 2016/21-817 Esas ve 2020/167 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir).
Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; bozma öncesindeki ilk hükme esas alınan 16.12.2013 ve 26.02.2014 tarihli hesap raporlarıyla % 57 maluliyet oranı yönünden davalı taraf lehine oluşan kazanılmış hakkın korunmasını sağlayacak biçimde ve sadece önceki bozma ilamımızda belirtilen çelişki giderilerek maddi tazminatın hüküm altına alınması (davacının, son kararı temyiz etmeyen davalılara karşı oluşan usuli kazanılmış hakları da gözetilerek) gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı biçimde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
Davacı taraf, dava konusu kaza sonucu yaralanmasından duyulan üzüntü nedeniyle, 50.000,00 TL. manevi tazminat isteminde bulunmuş; mahkemece, talebin kısmen kabulüne karar verilerek hükümde belirtilen miktarda manevi tazminata karar verilmiştir.
6098 sayılı TBK’nun 56. (BK’nun 47.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
O halde mahkemece; meydana gelen trafik kazası sonucu, davacının cismani zarara uğraması nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amacıyla; tarafların sosyal ve ekonomik durumları; davacının iyileşme süresinin 14 ay olduğu ve % 57 malul kaldığı dikkate alındığında oluşan zararın ağırlığı, davacının kazada tali kusurlu olduğu hususları gözönünde tutularak, olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşen, davacı için hak ve nasafet kuralları çerçevesinde daha yüksek manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, somut olay ile bağdaşmayan, bir miktar düşük manevi tazminata hükmedilmesi uygun görülmemiştir.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş dosyanın yukarıdaki esasa kaydı yapılmıştır.
Bozma kararı üzerine usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek bozma kararı doğrultusunda yargılamaya devam olunmuştur.
Yargıtay bozma ilamındaki bozma gerekçesi ve tarafların usulü kazanılmış hakları gözetildiğinde dosya içerisinde yer alan kusura ilişkin bilirkişi raporundaki kusur oranlarının kesinleştiği, bu nedenle bozma sonrasında kusura ilişkin yeniden bir araştırma yapılmamıştır.
Yargıtay bozma ilamındaki gerekçede de belirtildiği üzere birleşen dava davalısı Eshot’a karşı açılan manevi tazminat davasında verilen kesin süreye rağmen harcın ikmal edilmemiş olması sebebiyle birleşen davadaki miktar dikkate alınarak birleşen dava davalısı yönünden taleple bağlı kalınarak manevi tazminat açısından karar verilmiştir.
Maddi tazminat açısından mahkememizce daha önce verilen hükme esas alınan 16/12/2013 tarihli kök ve 26/02/2014 tarihli aktüerya raporunda hesaplanan 97.631,53-TL maddi tazminata davacı tarafça itiraz edilmemiş ve bu rapordaki miktara göre davasını ıslah etmiştir. İtiraz edilmeyen bilirkişi raporundaki hesaplama için davalılar yararına usulü kazanılmış hak doğmuştur. Bu husus Yargıtay bozma ilamının gerekçesinde de ortaya konulmuştur.
Mahkememizin 25/12/2018 tarih ……..E. …….. K. Sayılı ilamı davalı Eshot Genel Müdürlüğü ile davacı tarafından temyiz edilmiş olup, davalı sigorta şirketi tarafından temyiz edilmemiştir. Bu nedenle davacı taraf açısından sigorta şirketine karşı usulü kazanılmış hak doğmuştur.
Yargıtay bozma ilamında belirtilen gerekçe dikkate alınarak dosya içerisinde yer alan kusura ilişkin bilirkişi raporu ile davacının iş göremezliğine ilişkin raporlar ile tazminat hesabına ilişkin raporlar mahkememizce denetlenmiştir.
Dosya içerisinde yer alan Sosyal ve Ekonomik Durum araştırmasına ilişkin raporlar dikkate alındığında davalı …’un 06/01/2010 tarihli SED raporuna göre 900,00-TL maaş aldığı, 450,00-TL kira ödediği, 2 çocuğunun olduğu ve ilkokul mezunu olduğu, davacı … hakkında düzenlenen 01/04/2011 tarihli SED raporunda işçi olarak çalıştığı, asgari ücret miktarında gelirinin olduğu belirtilmiştir.
Kesinleşen kusur oranı raporuna göre davalı araç sürücüsünün %75 davacının ise %25 oranında kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Kazanın meydana geldiği 2007 yılı Kasım ayında asgari ücretin 585,00-TL olduğu, davacının daimi iş göremezlik oranının %57 olduğu, tıbbi iyileşme süresinin 14 ay olduğu, anlaşılmıştır. Manevi tazminat miktarı belirlenirken bu kriterler dikkate alınmıştır.
Mahkememizin 2017/301 esas, 2018/1567 karar sayılı ilamındaki manevi tazminat miktarının bir miktar düşük olduğu ve manevi tazminat miktarı belirlenirken somut olaya uygun objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde gösterilmesi gerekçesi ile verilen karar temyiz incelemesi sonucunda bozulmuştur.
Toplanan deliller kapsamında, manevi tazminat miktarının belirlenebilmesi için emsal olabilecek manevi tazminata ilişkin Yerel Mahkeme ve Yüksek Mahkeme kararlarına bakıldığında somut ve objektif bir hesaplama yönteminin olmadığı anlaşılmıştır. Benzer olaylar ve benzer davalarda hükme bağlanan tazminat miktarları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta tazminat miktarını belirlemek için doktrindeki yazarların eserlerinden faydalanmaya çalışılmış fakat bunlarda da somut ve bilimsel bir hesaplama yöntemine rastlanılmamıştır.
Somut ve objektif bir şekilde manevi tazminat miktarını hesaplamaya yönelik bir verinin hali hazırda olmadığı gerçeği ile konuyu ele alacak olursak;
Tazminat, haksız ve hukuka aykırı bir eylem veya işlem sonucu uğranılan zararın ödetilmesidir. Zarar ise, geniş anlamda, bir kimsenin isteği ve istenci dışında, malvarlığında eksilme ve kişi varlığında incinme, üzülme, acı çekme, yıpranmadır. Malvarlığının eksilmesine “maddi zarar” ve kişi varlığının etkilenmesine “manevi zarar” denilmektedir.
Maddi zarar, görülebilen ve hesaplanabilen somut bir olgudur. Eğer doğru ve kesin bir hesaplama yapılabilirse, maddi tazminat olarak ortaya çıkar ve hüküm altına alınması kolay olur. Manevi zarar ise, maddi zarar gibi hesaplanamaz. Çünkü kesin hesap unsurları yoktur. Kişi varlığının haksız ve hukuka aykırı eylemden etkilenme derecesini saptamak olanaksızdır.Ayrıca etkilenme derecesi kişiden kişiye değişir. Kimi çok etkilenir, kimi az. Ama kimse ne derece etkilendiğini (ne kadar üzüldüğünü, acı çektiğini) kanıtlayamaz. Bu konuda tanık da dinlenemez. Dinlense de inandırıcı olmaz ve tanık sözlerine dayanılarak yeterli sayılabilecek bir manevi tazminat tutarı belirlenmesi de olanaksızdır.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde Hakim için zor olan husus bir başkasının acısına değer biçmeye çalışmaktan ileri gelmektedir.
Manevi tazminat miktarına ilişkin Mahkemelerce verilen tazminat miktarlarının farklılıklarının başında, dava açanların ne miktar manevi tazminat isteyeceklerini bilememeleri, istek tutarlarının hiçbir hesaba ve hiçbir ölçüye dayanmamakta oluşu gelmektedir. Kimileri yüksek harç ödemeyi göze alarak, adeta pazarlık kapısını yüksekten açmak istercesine son derece abartılı rakamlar üzerinden dava açarlarken, kimileri de reddedilen manevi tazminat miktarı açısından yargılama gideri ödememek için, çok düşük miktarda manevi tazminat istemekte ve belki de daha yüksek tazminat alabilecekken daha az tazminat alarak hak kaybına uğramaktadırlar.
Manevi tazminat davası açarken tazminat miktarını çok abartanların da, tazminat miktarını az bildirenlerin de bir kusuru bulunmamaktadır. Sorun temel olarak Manevi tazminat miktarın hesaplanma yöntemine ilişkin somut ve objektif bir yasal düzenleme, bilimsel çalışma ve yerleşik Yargı uygulamaları bulunmayışından ileri gelmektedir.
Manevi zarar kavramı ve manevi tazminatın amacı tartışmalı bir konudur. Manevi tazminatın amacı hususunda;” 1- Tatmin Görüşü 2- Ceza Görüşü 3- Telafi Görüşü ” olmak üzere üç ana görüş bulunmaktadır.
1- Tatmin Görüşü : Doktrinde hakim olan ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenen bu görüş manevi tazminatta, zararın telafi edilmesini veya zarar verenin cezalandırılmasını değil, zarar görende, uğramış olduğu manevi zararı ; acı ve üzüntüleri dindirecek veya hiç olmazsa hafifletip azaltacak bir tatmin fonksiyonu göstermektedir. Her ne kadar, kişi varlığındaki eksilmenin para ile ölçülmesi olanaksız ise de, eksiltilen veya yokedilen değerin yerine yeni bir değer konularak kişi varlığındaki azalma, onun malvarlığı çoğaltılarak ve zarar verenin malvarlığı eksiltilerek bir denge sağlanmış olacaktır.
Yargıtay 17. H.D. bir çok kararında “Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.” gerekçesine yer vererek tatmin görüşünü benimsediğini ortaya koymuştur.
2- Ceza Görüşü : Bazı yazarlar, para olarak ödenen manevi tazminatta zarar vereni cezalandırma fonksiyonu görmektedirler. Zarar görene manevi tazminat ödenmekle, onun “öç alma duygusu” yatıştırılmakta; zarar verenin malvarlığının (tazminat ödemesi nedeniyle) azalması, zarar göreni ruhsal yönden rahatlatmaktadır. Bu görüştekilere göre, manevi tazminat cezalandırıcı ve önleyici bir niteliğe sahiptir.
3- Telafi Görüşü : Bu fikre göre manevi tazminat, şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüzden doğan acı, elem ve ızdırabın telafisi amacını güder (OĞUZMAN /ÖZ, EREN bu görüşü desteklemektedirler).
Yukarıda belirtilen görüşlerde, maalesef somut ve objektif bir hesaplama ölçütü getirilememiştir. Mahkememizce yapılan araştırmada manevi tazminat miktarını hesaplama ölçütünün somut olarak ortaya konulmasının çok zor olduğu görülmüştür. 7/7 sayı ve 22.06.1966 tarihli İçtihadı Birleştirme kararından bu tarafa geçen 55 yıl boyunca Yerel ve Yüksek Mahkemeler her somut olayda daha objektif olabilecek Asgari Ücret veya başka somut bir veriye göre manevi tazminat miktarı belirlemiş olsa idi geçen 55 yılda manevi tazminata ilişkin somut hesaplama yöntemi geliştirmek belki de mümkün olabilirdi. Fakat buna engel olan hususun haksız fiil tarihi ile karar tarihi arasında geçen zaman diliminde paranın alım gücünün değişmesi ve manevi tazminat miktarının kaza tarihine göre belirleniyor olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Kaza yada dava tarihine göre değil de karar tarihi itibari ile manevi tazminat miktarının belirlenmesi tatmin duygusu açısından daha isabetli olabilir.
Yargıtay Daireleri tarafından verilen kararlara bakıldığında da benzer olaylara çok farklı miktarlarda manevi tazminat belirlendiği , kimi tazminat miktarı çok bulunurken, kimisi de az bulunarak yerel mahkeme kararlarının bozulması yönünde kararlar verildiği ve Dairelerin kararları arasında bir yeknasaklık olmadığı dairelerin kendi kararları arasında da ölçülülük olmadığı aynı veya benzer olaylara çok farklı tazminat miktarı verildiği ve kararların hiç birisinde somut ve objektif bir kriter belirtilmeyerek soyut kavramlara dayanarak belirsizliğin devam ettiği görülmüştür.
Bunlara örnek vermek gerekirse ;
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/6138 Esas 2021/1242 Karar sayılı ilamı ile ; ( 15/08/2013 tarihinde meydana gelen kazada %12,3 sürekli iş göremezlik ve 9 ay Tıbbi İyileşme süresi, davacının %25, Davalının %75 kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 8.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1124 Esas 2021/1158 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/04/2013 tarihinde meydana gelen kaza sonucunda ölenin yakınlarına, Mütevaffanın (davacı) %15, Davalının %35 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 15.000,00-TL’şerden 45.000-TL tazminata hükmetmiş yargıtay manevi tazminat miktarını çok bularak kararı bozması üzerine yerel Mahkeme her bir davalı için 10.000,00-TL’den 30.000-TL’ye karar vermiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/1362 Esas 2019/9168 Karar sayılı ilamı ile; ( 11/03/2013 tarihinde meydana gelen kazada Müteveffanın (Davacı) %90, Davalı %10 ) kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkemece 5.000,00-TL’şerden toplam 15.000,00-TL manevi tazminata karar verilmiş olup, Yargıtay kararı tazminat miktarı Fazla olduğundan bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/977 Esas 2021/1154 Karar sayılı ilamı ile; ( 05/05/2012 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %11.2 iş göremezliğinin ve %20 hatır taşıması indiriminin uygulandığı olayda Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş Yargıtay manevi tazminat miktarını az bularak kararı bozmuş, yeniden yapılan yargılamada Yerel Mahkeme tarafından 15.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi üzerine karar onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/5984 Esas 2020/8985 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/10/2010 tarihinde meydana gelen kazada %46,2 oranında davacının iş göremezliği , Davalının %75 , Davacının %25 kusurlu olduğu olayda daha önce Yerel Mahkemece hükmedilen 5.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu gerekçesi ile bozulan karar sonrasında yapılan yargılamada hükmedilen 7.500,00-TL manevi tazminat kararı onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1327 Esas 2021/966 Karar sayılı ilamı ile ;(Somut olayda ; 19/03/2010 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %16 iş göremezlik ve davalının %75 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı Onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/16099 Esas 2016/10206 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ;19/09/2009 tarihinde meydana gelen kazada, davalının % 100 kusurlu olduğu olayda Davacılardan : Lokman Şimşek %2 iş göremezlik ve 2 ay tıbbi iyileşme süresi olan davacı için 5.000,00-TL , Hüseyin Şimşek %8 işl göremezlik ve 2 ay tıbbi iyileşme süresi olan davacı için 5.000,00-TL, Himmet Şimşek iş göremezliği olmayıp 2 ay tıbbi iyileşme süresi bulunan davacı için 4.000,00-TL manevi tazminata yerel Mahkemece hükmedilmiş olup Yüksek Mahkemece Manevi tazminat miktarı fazla olduğu gerekçesi ile yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/3134 Esas 2019/7934 Karar sayılı ilamı ile ; ( 09/09/2009 tarihinde meydana gelen kazada davacının yakını Vefat etmiş olup, kazanın meydana gelmesinde müteveffa %40, Davalı ise %60 oranında kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 25.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/827 Esas 2021/1152 Karar sayılı ilamı ile; ( 31/03/2009 tarihinde meydana gelen kazada, davacının %10,2 iş göremezliği ve 45 gün tıbbi iyileşme süresi bulunduğu ve davacının kusursuz olduğu olayda, Yerel Mahkeme 5.000,00-TL manevi tazminata hükmettiği kararın az olması nedeniyle bozulması üzerine 7.500,00-TL manevi tazminata hükmetmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/18017 2018/1114 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; Kaza tarihi: 25/02/2008 tarihinde meydana gelen kazada müteveffanın %85, Davalının %15 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup, Yargıtay manevi tazminat miktarının bir miktar fazla olduğu gerekçesi ile kararı bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/2350 Esas 2021/521 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; 21/02/2005 tarihinde meydana gelen davacının kusursuz olduğu kazda , % 36 oranında iş göremezlik ve 18 ay tıbbi iyileşme süresi için Yerel Mahkeme tarafından 10.000,00-TL tazminata hükmedilmiş karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
Yargıtay 11.HD.17.06.2004 gün 2003/10943-2004/6803 sayılı kararında, davacıların Askeri Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi oğullarının otobüs kazasında ölümü nedeniyle verilen 80.000.000.000 TL. Manevi tazminat çok bulunmuştur.
HGK. 23.06.2004 gün 2004/13-291 E. 370 K. sayılı kararıyla, doktor hatası sonucu ameliyat masasında yaşamını yitiren 60 yaşındaki kadının hak sahiplerine toplam 64.000.000.000 TL. Manevi tazminat takdir eden yerel mahkemenin direnme kararını onanmıştır.
Yargıtay 4.HD. 01.10.2003 gün 5517-10939 sayılı kararıyla, trafik kazasında aynı anda hem annelerini ve hem babalarını kaybeden davacıların 5’er milyar lira manevi tazminat isteklerine karşılık, sadece 300’er milyon manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararı, tazminat miktarları az bulunarak bozulmuştur.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde somut bir kriterin ortaya konulmaması, tarafların Mahkeme kararının gerekçesiz ve keyfi olduğunu düşünmelerine ve bazen taraflar nezdinde adaletsizlik duygusuna sebep olmaktadır. Ayrıca manevi tazminat miktarının az yada çok olduğu gerekçesi ile temyiz incelemesinden bozulup gelen kararlardan dolayı yargılamanın uzadığını da ayrıca belirtmek gerekir.
Mahkemeler toplumun adalet aradığı yerdir. Mahkemelerce verilen kararlar kanuni olduğu kadar adil ve de gerekçeli olmak zorundadır. Kanuni fakat adil olmayan kararlar toplumun adalete olan inancını zayıflatacak ve bu da zaman içerisinde toplumsal barışı zedeleyecektir. Bu nedenle Mahkememiz somut uyuşmazlıktan kaynaklı olarak toplumun ve uygulayıcıların yaşamış olduğu sıkıntıların orta vadede giderilmesi inancı ile buna katkıda bulunmak üzere, yukarıda belirtilen tespitleri yaptıktan sonra, Yargıtay Kararlarında yer alan soyut ifadeleri tekrar etmek yerine belirlenen manevi tazminat miktarı için daha somut veriler ortaya koymaya çalışmıştır.
Somut olayda Manevi tazminat miktarını belirlemek için dosya kapsamındaki somut veriler (tarafların gelirleri, kusur oranları, maluliyet oranı v.s.) yukarıda belirtilmiştir.
Manevi tazminat miktarını sayısallaştırmak ve objektif bir hesaplama metodu uygulanmasının çok zor bir husus olduğu verilen daha önceki kararların analizinden de anlaşılmıştır. Bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak için somut olayda belirlenen tazminat miktarı için soyut ve denetlenmesi mümkün olmayan ifadeler kullanmak yerine daha somut bir hesaplama yöntemi tercih edilmiştir.
Davacının iş göremezlik oranı %57 ve tıbbi iyileşme süresi 14 ay olduğundan bu iki verinin toplamı 71 yapmaktadır. İyileşme süresi boyunca davacının çektiği elem ve ızdırap için geçen her ay bir birim olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı 14 aylık tıbbi iyileşme süresi 14 birim olarak kabul edilmiştir. Davacının iş göremezlik yüzdesi de bu birime eklendiğinde toplam değerimiz 71 yapmaktadır. Kaza tarihindeki asgari ücret ile elde ettiğimiz toplam değer çarpıldığında (71 x 585 = 41.535,00-TL) değerine ulaşmak mümkündür. Bulunan bu miktardan davalı tarafın %25’lik kusur oranı dikkate alınarak indirim yapıldığında 31.151,25-TL miktarın ham bir manevi tazminat miktarına ulaşılmaktadır. Bulunan bu miktara olayın oluş şekline göre, sürücünün alkollü olması, kasıt veya olası kastının bulunması, kırmızı ışık ihlali, davacının vücudunun görünen kısmında sabit iz olması, uzuv kaybı veya psikolojik rahatsızlıklar olması halinde, bulunan bu miktarın artırılması gerekmektedir. Ya da indirim konusu olabilecek etkenler ( Müterafik kusur, davalının kazanın oluşumunda etkisinin azlığı, kusursuz sorumluluk halleri gibi) nazara alınarak belirlenen miktardan indirim yapmak gerekebilir.
Somut olayda özellikle kazanın oluş şekli değerlendirildiğinde belirlenen manevi tazminat alt miktarını artırmayı gerektiren bir husus olmamakla birlikte davalının asgari ücret üzerinde gelirinin bulunduğu ve kaza tarihinden itibaren faiz işletileceği de dikkate alınarak, yukarıda belirtilen hesaplama yöntemi ile elde edilen rakam takdiren bir miktar artırılarak talep edilen 50.000,00-TL manevi tazminatın kısmen kabulü ile Davacı yararına 32.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmiş olup birleşen dosya açısından harçlandırılan manevi tazminat miktarı dikkate alınarak Davalı Eshot Genel Müdürlüğünün sorumluluğu bu miktar ile sınırlandırılmıştır.
Mahkememizce davalı … açısından kısmen reddedilen manevi tazminat miktarı açısından bu davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılması nedeniyle ; Bu konuda öncelikle mevcut düzenleme, mahkeme uygulamaları ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına değinmekte fayda vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. Maddesinde “1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. ” hükmüne yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323. maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış,
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ başlıklı 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168. maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmış,
24.11.2020 tarih ve 31314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin; “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10’ncu maddesinde;
“1)Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
3)Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
4)Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.”
“Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13’ncü maddesinde;
” 1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden; manevi tazminat davasının maddi tazminat veya para ile değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması ve davanın kısmen reddine karar verilmesi durumunda, reddedilen maddi ve manevi tazminat açısından ayrı ayrı ve tarifenin 3.kısmına göre (reddedilen manevi tazminat miktarına ilişkin vekalet ücreti bakımından 10.maddenin 2.fıkrasına) nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.
Mevcut düzenleme karşısında uygulamada Mahkemeler reddedilen kısım üzerinden davalı yararına vekalet ücreti takdir etmekte ve yine yargılama giderlerini kabul ve ret oranına göre taraflar üzerinde bırakmaktadırlar.
Kısmen ret ile sonuçlanan manevi tazminat davalarında, reddedilen manevi tazminat bakımından davalı lehine tarifeye göre hükmedilecek vekalet ücretinin ve reddedilen miktara göre yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasının hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında irdelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarına değinmek gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da, Anayasanın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, 01.11.2012 tarih, E.2010/83, K.2012/169 sayılı karar).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ” hükmü yer almıştır.
Bir tam yargı davası sonucunda , davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur. Buna göre,
“Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.”
Denilmektedir. Anayasa Mahkemesi ; 02.10.2013 tarih 2013/1613 başvuru numaralı …, 24.06.2015 tarih 2013/4513 başvuru numaralı …, 23.01.2015 tarih 2014/1581 başvuru numaralı …, 15.06.2016 tarih 2014/6289 başvuru numaralı … ve daha bir çok kararında aynı gerekçelere yer vermiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin … başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin Manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. Maddesinin Anayasaya aykırılığının iddiası Mahkememizce düşünülmüş ise de söz konusu düzenleme bir kanun maddesi olmadığından ve bunun denetimi yetkisi Anayasa Mahkemesinde bulunulmadığından dolayı Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır. HMK md. 326/2’deki düzenlemede ise dava türünün belirtilmemiş olması ve haklılık oranına göre yargılama giderlerinin paylaştırılacak olması sebebi ile Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır.
Hukuk sistemimizde normalar hiyerarşisinin bulunması ve alt normun üst norma aykırı olamayacağı kuralı ile Mahkeme kararlarının Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Yasalara uygun olması gerektiği, Mahkeme kararlarında Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da dikkate alınması ve kararların bunlara uygun olması gerektiği, bu uygunluk sağlanırken normlar hiyerarşisinin uygulanması Mahkemeye bir ödev olarak verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yüksek Mahkeme kararları ışığında Manevi tazminat davaları açısından davanın kısmen kabul kısmen reddedilmesi durumunda yargılama giderlerinin kimin üzerinde bırakılacağı hususu Mahkememizce değerlendirilmiştir.
Manevi tazminat davasında tazminatın miktarının, mahkemece takdir edildiği ve mahkemenin takdirini belirleyecek objektif bir kriterin bulunmadığı (yukarıda izah edilmiştir) bilinmektedir. Manevi Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, hak kaybına uğramamak için davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği de açıktır.
Manevi tazminat davaları açısından ıslah yolu ile bedelin artırılması veya belirsiz alacak davası açılması da mümkün değildir. Benzer duruma ilişkin konu daha önce İdare Mahkemeleri nezdinde açılan tam yargı davalarında bulunmakta iken yukarıda da alıntı yapılan bir kısım Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay kararlarına konu olmuştur. Tartışmalar ve Mahkeme kararları sonucunda tam yargı davalarında da davacıya davasını ıslah edebilme imkanı getirilmiştir. Manevi tazminat davalarında ıslah yapılması veya davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına imkan tanınması da pek mümkün değildir. Zira karar verilmeden önce hakimin manevi tazminat miktarına ilişkin görüş bildirmesi mümkün değildir. Yukarıda değinildiği üzere manevi tazminat miktarı tamamen Hakimin takdirindedir. Hakim dahi kararı verinceye kadar manevi tazminat miktarının ne olacağını bilememekte, manevi tazminat miktarının belirlenmesine dair somut ve objektif hesap yöntem ve metodu bulunmamaktadır. Hal böyle iken davacıdan davasının hangi mahkemeye ve hangi hakime dahi düşeceğini bilmezken ve yine davalının sosyal ve ekonomik durumu ile tarafların kusuruna dair Hakimin takdirini bilebilecek bir durumda değilken manevi tazminat talebine dair dava değerini belirlemesini istemek ve dava sonucunda belirlemeye çalıştığı bedelden aşağı bir tazminat miktarına hükmedilmesi nedeniyle davacının yargılama giderleri ile sorumlu tutulması Anayasa ile güvence altına alınan Mahkemeye erişim hakkını engellemektedir.
Manevi tazminat davasının kısmen kabulü halinde yargılama giderlerinin bir kısmından davacının sorumlu tutulması ve ayrıca davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi adeta davacıya verilen bir ceza, davalıya ise dolaylı ödül olmaktadır.
Manevi tazminat davası öncelikle davacının manevi zararının bulunup bulunmadığı yönünde bir tespite ilişkindir. Manevi zararın varlığına ilişkin tespitten sonra ise zararın giderilmesi veya bir nebze olsun zarara uğrayan kişideki adalet duygusunun tecellisi için bir miktar bedele hükmedilmektedir.
Manevi zararın varlığının kabul edilmesi halinde artık davacı davasını açmakta haklı olduğunu ispatlamış bulunmaktadır. Bu noktadan sonra hükmedilecek tazminat miktarının haklılık açısından bir önemi bulunmamaktadır . Diğer bir anlatımla davalı davacıyı manevi olarak zarara uğratmıştır ve bu husus mahkeme kararı ile hüküm altına alınmış olması sebebi ile davacı davasında haklıdır. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise tamamen tarafların sosyal ve ekonomik durumuna, kusur oranına ve olayın meydana geliş şekline göre Hakimin takdirindedir. Davanın açılmasındaki haklılık açısından artık sayıların önemi yoktur. HMK md. 326/2 de aranan haklılık durumu davacı açısından ortaya konulmuştur. Manevi tazminat davasında haklılığı sayısal değerlere bağlamak yanlış olup kesinlikle adil değildir.
Somut uyuşmazlıkta olduğu gibi, bir çok ilk derece Mahkemesi kararı manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğu gerekçe gösterilerek Yargıtay tarafından bozulmakta hatta bozma kararı sonrasında verilen kararın dahi yine aynı gerekçe ile bozulduğu bilinen bir durumdur (Bu konuya ilişkin yukarıda açıklamalar yapılmıştır) . Hal böyleyken ; yukarıda da değinildiği gibi davacıdan daha dava açılmadan önce hakimin takdirini tahmin etmesini beklemek ve bu takdirin ne olacağını bilememesi sebebi ile yargılama giderlerinden sorumlu tutmak, Adil olmadığı gibi Anayasal güvence altında bulunan Mahkemeye erişim hakkını da engellemektedir. Bu soruna ilişkin çözüm odaklı düzenleme yetkisi kamu otoritelerine ait olmakla birlikte manevi zararın meydana geldiğinin kabulü halinde tazminat miktarına bakılmaksızın yargılama giderlerinin tamamının davalı üzerinde bırakılması çözüm önerisi olarak sunulabilir.
Mahkeme kararları hukuki olduğu kadar adil ve evrensel hukuk kurallarına da uygun olmak zorundadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkememizde görülen dava ele alındığında ; Davalı sürücünün hukuka aykırı eylem ve fiili nedeni ile davacının manevi zarara uğradığı Mahkememizce tespit edilerek davacının davasını açmakta haklı olduğu sabittir. Mevcut Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/2 maddesi gereğince davalı yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmesi halinde , Mahkememizce davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı bu oranda indirilmiş olacaktır. Bu husus gözetilerek manevi tazminat miktarının yükseltilmesi düşünülse bile Asliye Mahkemelerinde açılan davalardaki vekalet ücreti tutarı dikkate alındığında ve ayrıca gerçek ve adil bir hüküm verilmesi açısından bu bakış açısı Mahkememizce benimsenmemiştir. Mevcut Avukatlık Asgari ücret tarifesinin uygulanması halinde reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi yönünde karar verilmesi halinde manevi zarara uğrayan davacının davası sonucunda verilen mahkeme kararı etkisini ve anlamını yitirecek olup icra vekalet ücreti de düşünüldüğünde ise Davalı dolaylı olarak ödüllendirilmiş olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer verilen “Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.” gerekçesi ile Davacı davasını açmakta haklı olması ve sadece Mahkeme Hakiminin takdir hakkını bilememiş olması ve bunu bilmesi de kendisinden beklenemeyecek olduğundan HMK md. 326 hükmü de dikkate alınarak manevi tazminata ilişkin tüm yargılama giderleri manevi tazminat miktarının kısmen kabul edildiği davalı açısından da üzerinde bırakılmış olup, bu davalı yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddedilen davalı açısından olup, Manevi tazminat talebinin tamamen kabul edildiği davalı açısından genel uygulama kapsamında hükmün ferilerine karar verilmiştir.
Yargılama giderleri hesaplanırken asıl ve birleşen davadaki maddi ve manevi tazminat talepleri her bir davalı açısından değerlendirilerek sorumlu oldukları miktar hesaplanmıştır.
Duruşma yoğunluğundan kaynaklı kısa karardaki yazım hataları gerekçeli kararda HMK md. 304 gereğince düzeltilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının İzmir Büyükşehir Belediyesine karşı açtığı davada mahkememiz tarafından verilen davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
2- ASIL VE BİRLEŞEN DAVA AÇISINDAN :
Maddi tazminat davasının kabulü ile, 2.249,22- TL geçici iş göremezlik tazminatı, 90.965,64- TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 2.972,92-TL bakım ücreti, 1.443,75- TL tedavi gideri olmak üzere Toplam 97.631,53- TL ‘nin davalılar … ve Eshot Genel Müdürlüğü kaza tarihi olan 15/11/2007 tarihinden itibaren, Davalı …Türk Sigorta Şirketi dava tarihi olan 28/12/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen ( davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı olarak ) alınarak davacıya verilmesine,
3-MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ AÇISINDAN ;
-Asıl davanın kısmen kabul kısmen reddi, birleşen davanın kabulü ile ; 32.000,00-TL manevi tazminatın davalı Eshot Genel Müdürlüğü 6.000,00-TL ‘sin den sorumlu olmak üzere davalılar Eshot Genel Müdürlüğü ve …’tan 15/11/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine,
-Davalı …Sigorta Şirketi yönünden manevi tazminatın reddi yönünde karar kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- Karar tarihinde Yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 8.855,12-TL harçtan peşin alınan 688,50-TL’nin ve birleşen dosyada alınan 94,50-TL ile ıslah harcı olarak yatırılan 1.650,25-TL’nin mahsubu ile bakiye 6.421,87-TL’nin davalılar Eshot Genel Müdürlüğü, davalı … ve …Türk Sigorta Şirketi (…Türk Sigorta Şirketi 4.235,95-TL’sinden sorumlu olmak üzere) tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Maddi tazminat yönünden Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca hesaplanan 13.225,00-TL vekalet ücretinin davalılar Eshot Genel Müdürlüğü, … ve …Türk Sigorta Şirketinden alınarak davacıya verilmesine,
6-Manevi tazminat yönünden Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret tarifesi uyarınca hesaplanan 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalılar Eshot Genel Müdürlüğü ve …’tan alınarak davacıya verilmesine,
7- Davacı tarafından yapılan 1.456,55-TL yargılama gideri, 703,80-TL ilk dava açılış harcı, birleşen dosyada yatırılan 108,50-TL ilk dava açılış harcı, 1.650,25-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 3.919,10-TL yargılama giderinin davalılar Eshot Genel Müdürlüğü, … ve …Türk Sigorta Şirketinden (davalı Eshot Genel Müdürlüğü 3.903,8‬0-TL’sinden sorumlu olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine,

Dair taraf vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.30/11/2021

Katip …..
e-imza

Hakim ….
e-imza