Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/343 E. 2021/1049 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/343 Esas
KARAR NO : 2021/1049

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 12/06/2015
KARAR TARİHİ : 25/11/2021

Yukarıda açık kimliği yazılı taraflar arasında mahkememizde görülen davanın yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili, dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bankanın nezdinde … numaralı hesabında bulunduğunu, hesaba müvekkilinin hak ettiği emeklilik parası olarak 01/01/1993 tarihi itibari ile Alman emeklilik kurumu tarafından 35.488,79-Alman markı yatırıldığını, anılan paranın bugüne kadar bilgisi olmadığından davalı bankadan çekilmediğini, paranın çekilmediği Alman Emeklilik Sigorta kurumu tarafından müvekkile resmi yazı ile bildirildiğini, paranın akibetini öğrenmek için bankaya ihtarname keşide edilerek sorulduğunu, cevabı yazıda paranın 05/04/1994 tarihinde 1.00DM. ve 02/05/1994 tarihinde 34.470 Dem olmak üzere müvekkili tarafından çekildiğini beyan etmekle, yapılan araştırmada paranın müvekkili tarafından çekilmediğini, çekilen paranın imzalı dekontlarının talep edildiğini, ancak bankaca 10 yıl geçtiğinden belgelere ulaşılamadğını beyan ettiğini, paranın yasal olmayan 3. Kişilere ödendiğinin sanıldığını, bu nedenle 35.488,79 Alman markının bankaya 01/01/1993 yatırılma tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, cevap dilekçesinde; davacının banka nezdinde … numaralı hesabının mevcut olmadığını, davacının … numaralı hesabının mevcut olmadığını, davacının … numaralı hesaptan alacak iddiasında bulunabilmesi için hesap cüzdanı ibrazının zorunlu olduğunu, banka kayıtlarında da davacıya ait böyle bir hesap kaydına rastlanmadığını, iddia edilen hesabın bir başka müşteriye …’a ait olduğunun tespit edildiğini, davacının kendisine ait olmayan bir hesaptan alacak talep etmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, kayıtların tetkikinde 30100-3136-9 numaralı hesabın davacıya ait olduğunu, bakiyesinin sıfır olması ve yasal mevzuat gereği 10 yıl süreyle hareketsiz olması nedeni ile otomatik olarak sistem tarafından kapandığını ve zamanaşımına uğradığını, davanın bu nedenle öncelikle zaman aşımı nedeni ile reddine karar verilmesini, davayı kabul etmemek kaydı ile, banka kayıtları üzerinde yapılan araştırma ile davacının 30100-3136-9 numaralı hesabına 28/03/1994 tarihinde 34.488,00DM para yatırıldığını, bu tutarın 05/04/1994 tarihinde 1.100DM 02/05/1994 tarihinde var ise, 34.470 dem olarak çekildiğini, bakiyesinin sıfırlandığının bilgisayar kayıtlarında görüldüğünü, işlemlere ait dekontlara ulaşılamamakta ise de bilgisayar kayıtlarını davacının bankadan alacağnın bulunmadığını ispatladığını, devlet arşiv hizmetleri yönetmeliğine dair 08/10/1995 tarihli 5305 sayılı genelgeye göre müspit evrak ile kanuni ve yardımcı defterlerin özel bir şekilde saklanmasına ilişkin sürenin en çok 10 yıl olduğunu, 10 yıllık süreyi doldurmuş evrak ve belgelerin o yıllara ait kayıtlar ile bir ilişkisinin kalmamış olmak koşulu ile heyet tarafından mahiyeti ve türleri tespit edilmek sureti ile imhasının yapıldığını, TTK III saklama müddeti başlıklı 68. Maddesinde aynı şekilde hüküm düzenlendiğini, para çekilme işlemine ait evraklar 10 yıllık zaman aşımını doldurduğundan bankaca Sekaya gönderilerek imha edilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu ve ibrazının istenemeyeceğini belirtelerek,bu nedenlerle haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, alacak davası olup, taraf teşkili sağlandıktan ve deliller toplandıktan sonra yapılan açık yargılamada;
İzmir 4. ATM’nin 12/05/2011 tarih ve…Esas, … Karar sayılı kararı ile davanın davanın reddine karar verildiği, kararın, davacı vekilinin temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/12/2013 tarih ve 2011/14377 Esas, 2012/20373 Karar sayılı ilamı ile “…Davacı, Alman Emeklilik Sigorta Kurumu tarafından toplam 35.488,79 DM’nın hakettiği emeklilik parası olarak, 01.01.1993 tarihinde davalı Banka’ya havale yoluyla gönderildiğini ileri sürmüştür.
Davacı tarafın iddiasına dayanak olarak Alman Emeklilik Sigorta Kurumu’nun davacı adına düzenlemiş olduğu, 03.02.1994 tarihli ödeme belgesi dökümlerinin bir örneği dosyaya sunulmuştur. Bu durumda, gerektiğinde davacı tarafça sunulan belgelerin Türkçe’ye çevirisi de yaptırıldıktan sonra, bankacılık konusunda uzman bir bilirkişi vasıtasıyla davalı Banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılmak suretiyle davaya konu emeklilik parasının, davacı adına gönderilip gönderilmediği ve akıbeti hakkında görüş alınarak, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile bozularak, İzmir 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin …Esas sayılı dosyasına kaydı yapıldıktan ve bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan açık yargılama sonucunda;
İzmir 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin …Esas – … Karar ve 27/02/2014 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği, Kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 29/09/2014 tarih … Esas – … Karar sayılı ilamı ile; ”…dava, yurt dışından gönderilen ve mevduat hesabına geçen paranın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece ispat külfeti davacıya yüklenmiş ise de, davalının ikrarına ve kayıtlarına göre dava konusu para davacının hesabına Alman makamları tarafından gönderilmiştir. Mahkemece tercümesi yaptırılan belgede paranın dava dışı … hesabına gönderildiği yazılı ise de, dava konusu paranın …’ın hesabına değil davacının hesabına geçtiğini davalı kabul etmiştir. Bu durumda, bu paranın davacıya ödendiğinin ispat külfeti davalıda olup, mahkemece ispat külfeti ters çevrilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile bozularak, mahkememizin … Esas sayılı dosyası kaydı yapılan dosyasının incelenmesi sonucunda;
İzmir 2. ATM’nin 15/10/2015 tarih, … Esas, … Karar sayılı kararı ile ;eski kararda direnilmesine karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04/02/2021 tarih ve ….Esas,…… Karar sayılı ilamı ile “…12. Dava, banka mevduat sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle bankaların belgeleri saklama yükümlülüğü üzerinde durulması gerekmektedir.
14. Olay ve dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlığa uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 68/1 maddesinde, daha sonra ortaya çıkacak olan uyuşmazlıkların çözümünde defterlerin ve belgelerin önemli bir ispat aracı olduğu gözetilerek ve özellikle de ticari defter tutma yükümlülüğünün tamamlayıcısı olarak ticari defter ve belgeleri saklama yükümlülüğü getirilmiştir. Aynı düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 82/1 maddesinde de yer almaktadır. 6762 sayılı TTK’nin 68/1 maddesi; “Defter tutmak mecburiyetinde bulunan kimse ve işletmeye devam eden halefleri defterleri son kayıt tarihinden ve saklanması mecburi olan diğer hesap ve kağıtları tarihlerinden itibaren on yıl geçinceye kadar saklamaya mecburdurlar” hükmünü haizdir. Buna göre ticari defterlerin delil niteliğiyle olan bağlantısı dikkate alındığında tacir; hem mecburi defterleri, hem de ihtiyari defterleri saklamak zorunda olup, ayrıca ticari defter kayıtlarının dayanağını teşkil eden işletmesiyle ilgili belgeleri de saklamak zorundadır. Bu belgeler, 6762 sayılı TTK’nin 70/2-6 maddesi gereğince, defterlerdeki kayıtların dayanağını teşkil edeceğinden ve ticari defterler ancak bunlarla birlikte delil olabileceğinden kanun koyucu tarafından bunların da defterler gibi saklanması zorunluluğu öngörülmüştür.
15. Özellikle bir belgenin saklanmasının gerekip gerekmediği hususunda karar verilirken, onun tacirin yaptığı ticari işlemlerle ilgili olup olmadığı esas alınmalıdır. Dolayısıyla ticari işlemlerin hazırlanmasına, kurulmasına, icrasına veya iptaline ilişkin olup da, ticari defterlerin anlaşılması ve düzenlenmesi için gerekli olan belgelerin, ticari defterlerin dayanağını teşkil etmese de yine de saklanması gerekir. Bu belgelere örnek olarak; tacirin işletmesiyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikalar ve yazdığı mektup, yazı ve telgraflarının kopyaları ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgeler gösterilebilir.
16. Bankaların genel olarak 6762 sayılı TTK’nin 68/1 maddesi gereğince belgeleri saklama yükümlülüğü bulunmakla birlikte ayrıca bankaların doğrudan bankacılık faaliyetleri kapsamındaki belgeleri saklama zorunluluğu, 19.10.2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 42. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Anılan madde; “Alınan yazılar ve faaliyetler ile ilgili belgelerin asılları veya bunun mümkün olmadığı hâllerde sıhhatlerinden şüpheye mahal vermeyecek kopyaları ve yazılan yazıların makine ile alınmış, tarih ve numara sırası verilerek düzenlenecek suretleri, usûlleri çerçevesinde ilgili banka nezdinde on yıl süreyle saklanır. Bu belgelerin mikrofilm, mikrofiş şeklinde veya elektronik, manyetik veya benzeri ortamlarda saklanmaları mümkündür. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Kurulca belirlenir” hükmünü haizdir. Bu kapsamda ayrıca 01.11.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bankaların Muhasebe Uygulamaları ve Belgelerin Saklanmasına İlişkin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik çıkarılmıştır. Bankaların belgeleri saklama yükümlülüğüne ilişkin benzer bir düzenleme mülga 25.04.1985 tarihli ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 53. maddesinde ve mülga 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 13/5 maddesinde de öngörülmüş, ancak bu Kanun’larda belgelerin saklanmasına ilişkin bir süre belirlenmemiştir.
17. Bankaların belgeleri saklama yükümlülüğüne ilişkin on yıllık sürenin ne zaman başlayacağı hususunun 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı BK) zamanaşımına ilişkin hükümleriyle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Buna göre Kanun’da aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir (818 sayılı BK m. 125) ve zamanaşımı alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar, alacağın muacceliyeti bir ihbar bildirimine tâbi ise zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar (818 sayılı BK m. 128). Bu durumda bankaların belgeleri saklama yükümlülüğü, belgelerin tarihinden itibaren değil, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren başlayacaktır (Reisoğlu, Seza: Bankacılık Kanunu Şerhi C. I, Ankara, 2015, s. 804).
18. Bu aşamada mevduat sözleşmelerinde alacağın ne zaman muaccel olacağı hususu üzerinde durulması gerekmektedir.
19. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde mevduat; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para olarak tanımlanmış ve Kanun’un 60/1 maddesinde; kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer’an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler karşısında banka ile mudi arasındaki mevduat sözleşmesi; ödünç (karz) ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de, mevduat sözleşmesi, bankaya yatırılan paranın saklanması, yönetilmesi ve gelir elde edilmesini hedefleyen, kendine özgü bir sözleşme olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak mevduat sözleşmelerine niteliğine uygun düştüğü oranda karz (ödünç) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.6.1994 tarihli ve 1994/11-178 E. 1994/398 K sayılı kararı). 818 sayılı BK’nin 306 ve 307. maddeleri gereğince ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Kanun’un 472/1 maddesi gereğince usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde müstevdaa (saklayana) geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudinin istediği zamanda iade ile yükümlüdür. Bu kapsamda banka da kendisine tevdi olunan mevduatı istendiğinde mudisine iade etmek zorundadır.
20. Mevduat sözleşmesinde bankaya yatırılan paranın mülkiyeti doğrudan bankaya geçmektedir. Paranın mülkiyetinin bankaya geçmesi ile birlikte taraflar arasında sürekli bir borç ilişkisi doğmakta ve bankanın saklama borcu devam ettiği sürece de sürekli borç ilişkisi devam etmektedir. Bu itibarla mevduat sözleşmesinde bankanın iade borcu ancak mudinin mevduatının tamamını bankadan talep ettiği tarihte muaccel hâle gelmektedir. Bu durum bir bakıma sözleşmenin mudi tarafından sona erdirilmesidir (feshedilmesidir). Zira mevduat sahibi, bankaya yapacağı tek taraflı irade beyanıyla her zaman mevduat sözleşmesini sona erdirebilir. Mevduat sözleşmelerinin feshi için; kanun koyucunun çeşitli sürekli borç ilişkilerinin feshi için aradığı, haklı sebep veya bir süre önceden bildirimde bulunma gibi koşullar da aranmaz. O hâlde mevduat sözleşmesinden kaynaklanan alacak, sözleşmenin sona ermesi ile muaccel hâle gelmektedir.
21. Bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106.). Ayrıca bu güvenin önemli bir yönü de banka ile hukuki ilişkiye girenlerin, banka muhasebe kayıtlarının profesyonel bir ekip tarafından usulüne uygun biçimde tutulduğuna güvenmeleridir. Bankacılık işlemlerinden doğan hukuki ihtilaflarda, banka kayıtları çoğunlukla fiilen tek delil olarak kullanılmaktadır (Battal, Ahmet: Bankacılık Kanunu Şerhi, Ankara, 2007, s. 189). O hâlde, mevduat sözleşmelerinde muacceliyet tarihinin sözleşmenin sona erdiği tarih olarak kabul edilmesi ve bankaların belgeleri saklama yükümlülüğündeki on yıllık sürenin bu tarihten itibaren başlaması bankaların ağırlaştırılmış sorumluluğunun bir gereği olarak da karşımıza çıkmaktadır.
22. Mevduat sözleşmesini n sona erme sebeplerinden birisi de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde; “Bankalar nezdlerindeki mevduat, katılım fonu, emanet ve alacaklardan hak sahibinin en son talebi, işlemi, herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayanlar zamanaşımına tâbidir. Zamanaşımına uğrayan her türlü mevduat, katılım fonu, emanet ve alacaklar banka tarafından hak sahibine ulaşılamaması hâlinde, yapılacak ilânı müteakiben Fona gelir kaydedilir. Bu maddenin uygulanması ile ilgili usûl ve esaslar Kurulca belirlenir.” hükmünü haizdir. Benzer bir düzenleme mülga 25.04.1985 tarihli ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun 36. maddesinde ve mülga 18.06.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 10/4 maddesinde de öngörülmüştür. Buna göre her türlü mevduat sözleşmesinde mevduat alacağı, hak sahibinin en son talebi, işlemi, herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl boyunca aranmadığı ve hak sahibine ulaşılamadığı takdirde, mevduat Fon’a gelir kaydedilecektir.
23. Görüldüğü üzere bir mevduatın Fon’a gelir kaydedilebilmesi için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi hak sahibinin en son talebi, işlemi veya herhangi bir yazılı talimatı tarihinden itibaren on yıl boyunca aranmamış olmasıdır. İkincisi ise bankanın hak sahibine ulaşmaya çalışmasıdır. Banka hak sahibine ulaşmaya çalışırken, mevduat sahiplerini uyarır ve belli bir süreye kadar kendisine başvurulmadığı takdirde, mevduatın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na gelir olarak kaydedileceğini belirtir. Hak sahibine ulaşılması hususunda bankanın izleyeceği yol, Mevduat ve Katılım Fonunun Kabulüne, Çekilmesine ve Zamanaşımına Uğrayan Mevduat, Katılım Fonu, Emanet ve Alacaklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te düzenlenmiş, mevduat alacağının miktarına göre hak sahibine ulaşılması farklı usul ve esaslara tâbi tutulmuştur. Bu iki şart gerçekleşmediği sürece mevduatın Fon’a devredilmesi mümkün değildir.
24. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesinde “zamanaşımı” kavramı kullanılmış ise de burada ifade edilen “zamanaşımı” borçlar hukuku anlamında “zamanaşımı” kavramından farklılık arz etmektedir. Zira yukarıda da bahsedildiği üzere 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesindeki zamanaşımı, borçlar hukuku anlamında zamanaşımı kavramından farklı olarak, şartların gerçekleşmesi hâlinde mevduatın Fon’a devrine ve bu şekilde sözleşmenin ve mevduat sahibinin alacak hakkının tamamen sona ermesine neden olmaktadır. Bu itibarla mevduat sözleşmelerinde bankaların on yıl süreyle belgeleri saklama yükümlülüğü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesi kapsamında Fon’a devredilen alacaklarda, bu hesap mevcudunun Fon’a devrinden itibaren (Battal, Ahmet: Bankacılık Kanunu Şerhi, Ankara, 2007, s. 190), diğer sona erme hâllerinde ise alacak sona erme tarihinde muaccel olacağı için bu tarihten itibaren başlayacaktır.
25. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı adına Alman Emeklilik Sigorta Kurumu tarafından gönderilen 35.488,79 DM’nin davalı banka tarafından 28.03.1994 tarihinde davacının mevduat hesabına aktarıldığı anlaşılmaktadır. Davalı banka tarafından hesaptaki paranın davacı tarafından 05.04.1994 ve 02.05.1994 tarihlerinde çekildiği savunulmuş, ancak paranın çekilme işlemlerine dair belgelerin on yıllık saklama süresinin dolduğu için imha edildiği belirtilmiştir.
26. Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda; davacı hesabına ilişkin işlemlere ait belgelerin imha edilmesi nedeniyle incelenemediği belirtilmiş, bankanın bilgisayar kayıtlarının incelenmesi sonucunda ise; davacının hesabına 28.03.1994 tarihinde 35.488,79 DM aktarıldığı, 05.04.1994 tarihinde hesaptan 1.010,00 DM ve 02.05.1994 tarihinde ise 34.470,00 DM çekildiği, hesapta geriye 8,79 DM kaldığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte davalı banka tarafından hesapta kalan 8,79 DM’nin Fon’a devredildiğine dair iddia ve ispatta bulunulmamıştır. Bu durumda davacının davalı banka ile arasındaki mevduat sözleşmesinin hâlen devam ettiği, sözleşmenin taraflarca feshedilmediği gibi 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesi kapsamında da sona ermediği anlaşılmaktadır.
27. Davalı banka davacının mevduat hesabına paranın geldiğini, ancak paranın davacı tarafından çekildiğini savunduğuna göre ispat yükü davalı banka üzerindedir. Her ne kadar Özel Daire bozma kararında, mahkemece ispat yükünün ters çevrildiğinden bahsedilmiş ise de esasen ispat yükünün davalı banka üzerinde olduğu hususunda Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda davalı banka tarafından paranın davacıya ödendiğinin davacının imzasını taşıyan belgeler ile ispatlanması gerekir. Yukarıda bahsedildiği üzere taraflar arasında mevduat ilişkisi hâlen devam ettiğinden davalı bankanın belgeleri saklama yükümlülüğü de devam etmekte olup; davalı bankanın ödeme fişlerinin, belgelerin on yıllık saklama süresinin dolması nedeniyle imha edildiği yönündeki savunmasının dinlenmesi mümkün değildir.
28. Öte yandan mahkemece direnme kararında bankanın bilgisayar kayıtlarının HMK’nin 199. maddesi gereğince belge niteliğinde olduğu, davalı bankanın davacıya ödeme yaptığını yazılı belgeyle ispat ettiği belirtilmiştir. Oysa HMK’nın 199. maddesi gereğince belge kavramından bahsedilebilmesi için belgenin ispatı gereken vakıalar hakkında bir bilgi taşıyıcısı olması gerekir. Bununla birlikte her bilgi taşıyıcısı değil sadece uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olanlar yargılama hukuku anlamında belge sayılmıştır. Ayrıca bu şartları sağlasa dahi her belge HMK’nın 200. maddesi anlamında senet sayılmaz. Başka bir deyişle bir yargılama hukuku anlamında bir belgenin kesin veya takdiri delil vasfını haiz olup olmadığı, düzenleyene, belgenin içeriğine ve taşıdığı diğer unsurlara (imza gibi) bağlı olarak değişecektir. Bu itibarla davalı bankanın tek taraflı olarak düzenlediği kendi elektronik kayıtları HMK’nın 199. maddesi anlamında belge niteliği taşısa dahi senet olarak kabul edilemeyeceği için davalı bankanın savunmasını tek başına bu belgeyle ispat ettiği hususunun kabulü mümkün değildir.
29. Bu durumda mahkemece, davalı bankanın, davacının mevduat hesabındaki paranın davacı tarafından çekildiği yönündeki savunmasını ispatlayamadığı hususu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
30. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir…” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkememizin 2021/343 Esas sayılı dosyasına yapılan dosyanın yapılan yargılaması sonucunda;
BOZMA SONRASI DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE;
1-Dava, banka mevduat sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasıdır.
2-Davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlık, davacı adına Alman Emeklilik Sigorta Kurumu tarafından davalı bankada bulunan hesaba yatırılan paranın davacı tarafça çekilip çekilmediği, paranın davacıya ödenmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
3-Her ne kadar bozma kararı öncesi mahkememizce davanın reddine karar verilmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda da alıntılanan kararında değinildiği üzere bankaların belge saklama yükümlülüğü evrakın düzenlendiği tarihten itibaren değil, alacağın muaccel hale geldiği tarihten itibaren başlamaktadır.
4-Davacı ile davalı arasındaki ilişkinin temeli mevduat sözleşmesine dayanmakta olup mevduat sözleşmesinde muacceliyet ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı sözleşmenin sona erdiği tarih olarak kabul edilmektedir.
5-Somut olayda davacı ile davalı arasında mevduat sözleşmesini sona erdiren bir işlem bulunmadığı gibi, paranın fona devredilmesi şartlarının da oluşmadığı görülmektedir.
6-Davalı banka tarafından dava konusu paranın hesaptan çekilmiş olduğu savunulmuş ise de bu hususta dekont veya yazılı bir delil sunulmadığı, yalnızca bilgisayar kaydının bulunduğu, başkaca bir delil sunulmadığı görülmüştür.
7-Bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106.). Ayrıca bu güvenin önemli bir yönü de banka ile hukuki ilişkiye girenlerin, banka muhasebe kayıtlarının profesyonel bir ekip tarafından usulüne uygun biçimde tutulduğuna güvenmeleridir. Bankacılık işlemlerinden doğan hukuki ihtilaflarda, banka kayıtları çoğunlukla fiilen tek delil olarak kullanılmaktadır (Battal, Ahmet: Bankacılık Kanunu Şerhi, Ankara, 2007, s. 189). O hâlde, mevduat sözleşmelerinde muacceliyet tarihinin sözleşmenin sona erdiği tarih olarak kabul edilmesi ve bankaların belgeleri saklama yükümlülüğündeki on yıllık sürenin bu tarihten itibaren başlaması bankaların ağırlaştırılmış sorumluluğunun bir gereği olarak da karşımıza çıkmaktadır.
8-Mahkememizce dosya bankacılık konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilmiş, düzenlenen bilirkişi raporunda; davacı hesabına ilişkin işlemlere ait belgelerin imha edilmesi nedeniyle incelenemediği belirtilmiş, bankanın bilgisayar kayıtlarının incelenmesi sonucunda ise; davacının hesabına 28.03.1994 tarihinde 35.488,79 DM aktarıldığı, 05.04.1994 tarihinde hesaptan 1.010,00 DM ve 02.05.1994 tarihinde ise 34.470,00 DM çekildiği, hesapta geriye 8,79 DM kaldığı tespit edilmiştir. Davalı banka tarafından hesapta kalan bakiye 8,79 DM’nin Fon’a devredildiğine dair iddia ve ispatta bulunulmamıştır. Bu durumda davacının davalı banka ile arasındaki mevduat sözleşmesinin hâlen devam ettiği, sözleşmenin taraflarca feshedilmediği gibi 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 62. maddesi kapsamında da sona ermediği değerlendirilmiştir.
9-Davacı ile davalı banka arasındaki sözleşme sona ermediğinden evrak saklanmasına ilişkin sürelerin de sona ermediği değerlendirilmiştir. Bu durumda davalı banka tarafından mevduat hesabındaki paranın davacıya ödendiğinin davacının imzasını taşıyan belgeler ile ispatlanması gerekir. Yukarıda bahsedildiği üzere taraflar arasında mevduat ilişkisi hâlen devam ettiğinden davalı bankanın belgeleri saklama yükümlülüğü de devam etmekte olup; davalı bankanın ödeme fişlerinin, belgelerin on yıllık saklama süresinin dolması nedeniyle imha edildiği yönündeki savunması üzerindeki ispat yükünü kaldırmamaktadır.
10-Yukarıda ayrıntılı gerekçeleri açıklandığı üzere, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamında değinilen görüşler ve gerekçe mahkememizce de benimsenmek suretiyle, davacı ile davalı arasındaki mevduat sözleşmesinin sona ermemiş olduğu, bu suretle hesap hareketlerine ilişkin belgelerin saklanma yükümlülüğünün devam ettiği, davalı bankanın hesapta bulunan paranın davacı tarafından çekildiğini ispat külfeti altında bulunduğu, her ne kadar davalı banka tarafından bilgisayar kayıtları delil olarak gösterilmiş ise de davacı elinden çıkmamış bir delilin davacı aleyhinde kullanılmasının mümkün olmadığı, davalının hesap hareketlerine dair yazılı belgeleri saklama yükümlülüğünün devam ettiği süreçte bilgisayar kayıtlarının davacıya para ödendiğini ispata elverişli olmadığı değerlendirildiğinden bankanın dava konusu para alacağını davacıya ödediğini ispat edemediği değerlendirilmiş, davanın kabulüne karar verilmiştir.
11-Davacı tarafça 01.01.1993 tarihinden itibaren yasal faiz talep edilmiş ise de davacıya ait hesabın vadesiz olduğu ve faiz getirisinin bulunmadığı, ancak paranın davalı bankadan talep edildiği tarih itibariyle faize hükmedilebileceği, davacı tarafça Karşıyaka ….Noterliği’nin 04.12.2009 tarihli ihtarnamesi ile paranın ödenmesinin talep edildiği, ihtarnamenin tebliğ şerhinin bulunmadığı ancak davalı banka tarafından 10.12.2009 tarihli cevabi yazı ile paranın ödenemeyeceğinin bildirildiği, bu tarihin temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirilmiş, alacak konusu yabancı para borcu olduğundan 3095 sayılı yasasının 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak değişken oranlı faize hükmedilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın KABULÜ İLE 35.488,79-Alman Markı para alacağının 10.12.2009 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasasının 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak değişken oranlı faiz ile birlikte fiili ödeme tarihindeki merkez bankası efektif satış kuru karşılığı Türk Lirasının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.390,85-TL harçtan peşin olarak alınan 519,75-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.871,10-TL. Harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davacı yararına takdir edilen 5.250,00-TL. vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 519,75-TL. harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından başvuru harcı, posta masrafları ve bilirkişi olarak sarf edilen toplam 758,65-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafından sarf edilen yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Fazla yatırılan gider avansının, karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, diğer tarafların yokluğunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize bir dilekçe verilmesi veya tutanağa geçirilmek kaydıyla mahkememiz zabıt katibine beyanda bulunmak ve bu beyanın mahkememiz Hakimi tarafından onaylanması sureti ile temyiz kanun yoluna gidilebileceği, yasal süre içinde temyiz kanun yoluna başvurulmadığı taktirde kararımızın kesinleşeceği, yasal sürede temyiz kanun yoluna gidilmesi halinde dosyanın ilgili Yargıtay Hukuk Dairesi’ne temyiz konusunda karar verilmek üzere gönderileceği açıklanmak sureti ile açık yargılama sonunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.25/11/2021

Katip …
e-imza
¸

Hakim …
e-imza
¸