Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/302 E. 2021/243 K. 16.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/302 Esas
KARAR NO : 2021/243

DAVA : Tazminat ( Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 14/03/2017
KARAR TARİHİ : 16/03/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA :Davacı vekilinin mahkememize verdiği dava dilekçesinde özetle; 05/10/2016 günü sürücü … yönetimindeki … plakalı araç ile davalı … yönetimindeki … plakalı araç çarpıştığını meydana gelen kazada davacıların yaralandığını, şimdilik 1000 TL olan maddi tazminatının müştereken ve müteselsilen sorumlu olan sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihinden diğer davalılar yönünden kaza tarihinden itibaren işleyecek faiziyle beraber tahsili ile davacılara ödettirilmesine, … yönünden geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tespitine, her üç davacı için toplam 60.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte müşterek ve müteselsil olarak sorumlu olan davalıların alınarak davacılara ödettirilmesine yargılama harç ve giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı … ‘in mahkememize verdiği cevap dilekçesinde özetle; davalısı bulunduğu iş bu davada trafik kazası anında sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracın trafik kazası sonrası olay yerindeki hasar görüntülerinde iddiasını destekleyen ve karşı yola geçerek davacıların içinde bulunduğu araca önlenemez şekilde çarpmasına neden olan ve kazaya sebebiyet verdiren plakasını tespit edemediği aracın arka tampon üstü araç plaka levhası altındaki kaportada kısmen içeriye göçüğe ve kısmi açılmaya ve sağa doğru yayılı vaziyette büyük oranda kaporta göçüğüne sebebiyet verdiren çarpma ve darbe izlerinin çok net ve tartışmasız bir biçimde gözüktüğünü, irtibatlı olarak ceza davasının görüldüğünü, araçta mağdur küçükler için bebek ve çocuk koltuğu bulundurmayan davalıların kendi müterafik ağır kusurlarıyla karşıdakinin durumunu daha da ağırlaştırmaya çalıştığını, davacıların trafik kazası neticesinde oluştuğu iddia edilen sıkıntı ve mağduriyetlerinin olağan hayatlarını sürdürmelerine engel olacak kapsamda olmadığını, bu nedenlerle davanın reddi ile dava masraflarının davacılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekilinin mahkememize sunduğu cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın sürücüsü ve aynı zamanda müvekkilin çalışanı olan … tarafından kullanılan araç ile … ‘a ait … plakalı aracın sürücüsü … tarafından kullanılan araç 05/10/2016 günü trafik kazası geçirdiğini, meydana gelen trafik kazasında davalı … tam kusurlu olduğunu davacılar tarafından dava dağılımına katılmanın mümkün olmadığını, davacıların içinde oludğu aracın maksimum yolcu kapasitesi 5 iken davacıların bu araca 7 kişi olarak bindiklerini, ayrıca küçükler için bebek koltuğu araçta bulundurulmadığını, emniyet kemeri de takmadıklarını bu hususlarla davacıların kusursuz olmadığını, ve kaza tespit tutanağınında doğru olmadığını, davacıların manevi tazminat taleplerini de kabul etmediklerini, açıklanan nedenlerle davanın reddine ve vekalet ücreti ile masrafın karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
… vekilinin mahkememize sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iş bu dava ile geçici iş göremezlik tazminatını talep ettiğini, davacının iş bu talebi trafik sigortası genel şartları gereği teminat dışında olduğunu, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla geçici iş göremezlik talepleri tedavi giderleri kapsamında olup , 6111 sayılı yasa uyarınca müvekkil şirketin tedavi giderleri nedeniyle herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davacı vekilinin geçici ve sürekli iş göremezlik ile ilgili maddi tazminat talebi bakımından ise kabul anlamına gelmemek kayıt ve şartı ile bir an için davalı müvekkil sigorta şirketinin dava konusu talep ile sorumlu olduğunu düşünülse bile davalı müvekkil sigorta şirketinin iş bu sorumluluğu Karayolları Trafik Kanunun 85/1 maddesinden doğan kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı sorumluluğu olduğunu davacının maluliyet oranı konusunda heyet raporu alınmasını ve araç sürücüsünün kusur oranı belirlenmesini ve kusur oranına göre maddi tazminat miktarının tespitini maluliyet oranlarının tespitinde meydana gelen sakatlığın kalıcı hale gelip gelmediğininde tespiti ile meydana gelen sakatlık azalmakta ve tamamen iyileşebileceğini, dolayısıyla meydana gelen sakatlığın sürekli hale geldiğinin tespitinin de adli tıp kurumunca yapılmasını yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Taraflar arasındaki uyuşmazlık ön inceleme duruşmasında; “davalılardan …’in sürücüsü, davalı … şirketine ait ve diğer davalı …’ya ZMMS ile sigortalı olan … plakalı aracın davacıların içinde bulunduğu … plakalı araç ile çarpışması sonucu meydana gelen kazada tarafların kusur durumunun ne olduğu, davacıların yaralanmaları nedeniyle maluliyetlerinin bulunup bulunmadığı, varsa oran ve süresinin ne olduğu, manevi tazminat istemlerinin yerinde olup olmadığı, davalılarının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı ” şeklinde belirlenmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ileri sürmüş oldukları delilleri mahkememizce toplanmıştır.
İstanbul Adli Tıp Kurumunun 29/06/2018 tarih ve … sayılı raporunda ; -Sürücü … ‘in %100 (yüzdeyüz) oranında kusurlu olduğu, -Sürücü … ‘nin kusursuz olduğu, Sürücü … ‘ın kusursuz olduğu görüş ve kanaatini bildirirmiştir.
Ege Üniversitesi Adli Sağlık Kurulunun 10/09/2018 tarih, … sayılı raporunda ; 04/12/2011 doğumlu … ‘nin 05/10/2016 tarihli trafik kazasına bağlı olarak kalıcı fonksiyon kaybının bulunmadığı, dolayısıyla ilgili yönetmelikte sakatlık oranına neden olabilecek bir arızasının bulunmadığı tıbbi iyileşme süresinin 45 gün olarak kabulünün uygun olacağı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Ege Üniversitesi Adli Sağlık Kurulunun 10/09/2018 tarih, … sayılı raporunda ; Davacı …’nin sakatlık oranın %5 olarak saptandığı tıbbi iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 3 ay olarak kabul olunabileceğine dair görüş ve kanaat bildirmiştir.
Davacı vekili 18/06/2020 tarihli dilekçesi ile davalı … tarafından maddi tazminat ödemesi yapıldığı bu yönden maddi tazminat talebinden feragat ettiği görülmüştür.
Davacıların maddi tazminata ilişkin taleplerinin sigorta şirketi tarafından karşılanması nedeniyle maddi tazminata ilişkin davalarından feragat ettiklerinden maddi tazminata ilişkin davanın feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir. Söz konusu feragate dayanak sulh protokolü incelendiğinde sulh protokolü ile beraber yargılama gideri ve vekalet ücreti de ödendiği anlaşıldığından hüküm kısmında bu husus da dikkate alınmıştır.
Davacılar … ve …’ın yapılan Sosyal ve Ekonomik Durum araştırması neticesinde ev hanımı oldukları ve herhangi bir gelirlerinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Diğer davacılar … ve … ise küçük olduklarından bunlarında herhangi bir gelirinin olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle manevi tazminat miktarının belirlenmesinde tarafların gelir durumu asgari ücret olarak kabul edilmiştir.
Toplanan deliller kapsamında, manevi tazminat miktarının belirlenebilmesi için emsal olabilecek manevi tazminata ilişkin Yerel Mahkeme ve Yüksek Mahkeme kararlarına bakıldığında somut ve objektif bir hesaplama yönteminin olmadığı anlaşılmıştır. Benzer olaylar ve benzer davalarda hüküm altına alınan tazminat miktarları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta tazminat miktarını belirlemek için doktrindeki yazarların eserlerinden faydalanmaya çalışılmış fakat bunlarda da somut ve bilimsel bir hesaplama yöntemine rastlanılmamıştır.
Somut ve objektif bir şekilde manevi tazminat miktarını hesaplamaya yönelik bir verinin hali hazırda olmadığı gerçeği ile konuyu ele alacak olursak;
Tazminat, haksız ve hukuka aykırı bir eylem veya işlem sonucu uğranılan zararın ödetilmesidir. Zarar ise, geniş anlamda, bir kimsenin isteği ve istenci dışında, malvarlığında eksilme ve kişi varlığında incinme, üzülme, acı çekme, yıpranmadır. Malvarlığının eksilmesine “maddi zarar” ve kişi varlığının etkilenmesine “manevi zarar” denilmektedir.
Maddi zarar, görülebilen ve hesaplanabilen somut bir olgudur. Eğer doğru ve kesin bir hesaplama yapılabilirse, maddi tazminat olarak ortaya çıkar ve hüküm altına alınması kolay olur. Manevi zarar ise, maddi zarar gibi hesaplanamaz. Çünkü kesin hesap unsurları yoktur. Kişi varlığının haksız ve hukuka aykırı eylemden etkilenme derecesini saptamak olanaksızdır.Ayrıca etkilenme derecesi kişiden kişiye değişir. Kimi çok etkilenir, kimi az. Ama kimse ne derece etkilendiğini (ne kadar üzüldüğünü, acı çektiğini) kanıtlayamaz. Bu konuda tanık da dinlenemez. Dinlense de inandırıcı olmaz ve tanık sözlerine dayanılarak yeterli sayılabilecek bir manevi tazminat tutarı belirlenmesi de olanaksızdır.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde Hakim için zor olan husus bir başkasının acısına değer biçmeye çalışmaktan ileri gelmektedir.
Manevi tazminat miktarına ilişkin Mahkemelerce verilen tazminat miktarlarının farklılıklarının başında, dava açanların ne miktar manevi tazminat isteyeceklerini bilememeleri, istek tutarlarının hiçbir hesaba ve hiçbir ölçüye dayanmamakta oluşu gelmektedir. Kimileri yüksek harç ödemeyi göze alarak, adeta pazarlık kapısını yüksekten açmak istercesine son derece abartılı rakamlar üzerinden dava açarlarken, kimileri de reddedilen manevi tazminat miktarı açısından yargılama gideri ödememek için, çok düşük miktarda manevi tazminat istemekte ve belki de daha yüksek tazminat alabilecekken daha az tazminat alarak hak kaybına uğramaktadırlar.
Manevi tazminat davası açarken tazminat miktarını çok abartanların da, tazminat miktarını az bildirenlerin de bir kusuru bulunmamaktadır. Sorun temel olarak Manevi tazminat miktarın hesaplanma yöntemine ilişkin somut ve objektif bir yasal düzenleme, bilimsel çalışma ve yerleşik Yargı uygulamaları bulunmayışından ileri gelmektedir.
Manevi zarar kavramı ve manevi tazminatın amacı tartışmalı bir konudur. Manevi tazminatın amacı hususunda;” 1- Tatmin Görüşü 2- Ceza Görüşü 3- Telafi Görüşü ” olmak üzere üç ana görüş bulunmaktadır.
1- Tatmin Görüşü : Doktrinde hakim olan ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenen bu görüş manevi tazminatta, zararın telafi edilmesini veya zarar verenin cezalandırılmasını değil, zarar görende, uğramış olduğu manevi zararı ; acı ve üzüntüleri dindirecek veya hiç olmazsa hafifletip azaltacak bir tatmin fonksiyonu göstermektedir. Her ne kadar, kişi varlığındaki eksilmenin para ile ölçülmesi olanaksız ise de, eksiltilen veya yokedilen değerin yerine yeni bir değer konularak kişi varlığındaki azalma, onun malvarlığı çoğaltılarak ve zarar verenin malvarlığı eksiltilerek bir denge sağlanmış olacaktır.
Yargıtay 17. H.D. bir çok kararında “Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.” gerekçesine yer vererek tatmin görüşünü benimsediğini ortaya koymuştur.
2- Ceza Görüşü : Bazı yazarlar, para olarak ödenen manevi tazminatta zarar vereni cezalandırma fonksiyonu görmektedirler. Zarar görene manevi tazminat ödenmekle, onun “öç alma duygusu” yatıştırılmakta; zarar verenin malvarlığının (tazminat ödemesi nedeniyle) azalması, zarar göreni ruhsal yönden rahatlatmaktadır. Bu görüştekilere göre, manevi tazminat cezalandırıcı ve önleyici bir niteliğe sahiptir.
3- Telafi Görüşü :Bu fikre göre manevi tazminat, şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüzden doğan acı, elem ve ızdırabın telafisi amacını güder (OĞUZMAN /ÖZ, EREN bu görüşü desteklemektedirler).
Yukarıda belirtilen görüşlerde, maalesef somut ve objektif bir hesaplama ölçütü getirilememiştir. Mahkememizce yapılan araştırmada manevi tazminat miktarını hesaplama ölçütünün birden somut olarak ortaya konulmasının çok zor olduğu görülmüştür. 7/7 sayı ve 22.06.1966 tarihli İçtihadı Birleştirme kararından bu tarafa geçen 55 yıl boyunca Yerel ve Yüksek Mahkemeler her somut olayda daha objektif olabilecek Asgari Ücret veya başka somut bir veriye göre manevi tazminat miktarı belirlemiş olsa idi geçen 55 yılda manevi tazminata ilişkin somut hesaplama yöntemi geliştirmek belki de mümkün olabilirdi. Fakat buna engel olan hususun haksız fiil tarihi ile karar tarihi arasında geçen zaman diliminde paranın alım gücünün değişmesi ve manevi tazminat miktarının kaza tarihine göre belirleniyor olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Kaza yada dava tarihine göre değil de karar tarihi itibari ile manevi tazminat miktarının belirlenmesi tatmin duygusu açısından daha isabetli olabilir.
Yargıtay Daireleri tarafından verilen kararlara bakıldığında da benzer olaylara çok farklı miktarlarda manevi tazminat belirlendiği , kimi tazminat miktarı çok bulunurken, kimisi de az bulunarak yerel mahkeme kararlarının bozulması yönünde kararlar verildiği ve Dairelerin kararları arasında bir yeknasaklık olmadığı dairelerin kendi kararları arasında da ölçülülük olmadığı aynı veya benzer olaylara çok farklı tazminat miktarı verildiği ve kararların hiç birisinde somut ve objektif bir kriter belirtilmeyerek soyut kavramlara dayanarak belirsizliğin devam ettiği görülmüştür.
Bunlara örnek vermek gerekirse ;
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/6138 Esas 2021/1242 Karar sayılı ilamı ile ; ( 15/08/2013 tarihinde meydana gelen kazada %12,3 sürekli iş göremezlik ve 9 ay Tıbbi İyileşme süresi, davacının %25, Davalının %75 kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 8.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1124 Esas 2021/1158 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/04/2013 tarihinde meydana gelen kaza sonucunda ölenin yakınlarına, Mütevaffanın (davacı) %15, Davalının %35 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 15.000,00-TL’şerden 45.000-TL tazminata hükmetmiş yargıtay manevi tazminat miktarını çok bularak kararı bozması üzerine yerel Mahkeme her bir davalı için 10.000,00-TL’den 30.000-TL’ye karar vermiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/1362 Esas 2019/9168 Karar sayılı ilamı ile; ( 11/03/2013 tarihinde meydana gelen kazada Müteveffanın (Davacı) %90, Davalı %10 ) kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkemece 5.000,00-TL’şerden toplam 15.000,00-TL manevi tazminata karar verilmiş olup, Yargıtay kararı tazminat miktarı Fazla olduğundan bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/977 Esas 2021/1154 Karar sayılı ilamı ile; ( 05/05/2012 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %11.2 iş göremezliğinin ve %20 hatır taşıması indiriminin uygulandığı olayda Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş Yargıtay manevi tazminat miktarını az bularak kararı bozmuş, yeniden yapılan yargılamada Yerel Mahkeme tarafından 15.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi üzerine karar onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/5984 Esas 2020/8985 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/10/2010 tarihinde meydana gelen kazada %46,2 oranında davacının iş göremezliği , Davalının %75 , Davacının %25 kusurlu olduğu olayda daha önce Yerel Mahkemece hükmedilen 5.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu gerekçesi ile bozulan karar sonrasında yapılan yargılamada hükmedilen 7.500,00-TL manevi tazminat kararı onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1327 Esas 2021/966 Karar sayılı ilamı ile ;(Somut olayda ; Kaza tarihi: 19/03/2010 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %16 iş göremezlik ve davalının %75 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı Onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/16099 Esas 2016/10206 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; Kaza tarihi: 19/09/2009 ,
İş göremezlik: … %2 ve 2 ay , Karar: 5.000,00-TL
İş göremezlik: … %8 ve 2 ay Karar: 5.000,00-TL
İş göremezlik: … 2 ay Karar: 4.000,00-TL
Kusur: Davalı %100 kusurlu Yargıtay kararı: Manevi tazminat fazla olduğundan bozma
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/3134 Esas 2019/7934 Karar sayılı ilamı ile ; ( 09/09/2009 tarihinde meydana gelen kazada davacının yakını Vefat etmiş olup, kazanıon meydana gelmesinde müteveffa %40, Davalı ise %60 oranında kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 25.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/827 Esas 2021/1152 Karar sayılı ilamı ile; ( 31/03/2009 tarihinde meydana gelen kazada, davacının %10,2 iş göremezliği ve 45 gün tıbbi iyileşme süresi bulunduğu ve davacının kusursuz olduğu olayda, Yerel Mahkeme 5.000,00-TL manevi tazminata hükmettiği kararın az olması nedeniyle bozulması üzerine 7.500,00-TL manevi tazminata hükmetmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/18017 2018/1114 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; Kaza tarihi: 25/02/2008 İş göremezlik: ÖLÜM Kusur: Davacı %85, Davalı %15 ) Yerel Mahkeme Kararı: 10.000,00-TL Yargıtay kararı: Bir miktar fazla olduğundan bozma
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/2350 Esas 2021/521 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; Kaza tarihi: 21/02/2005 , İş göremezlik: %36 ve 18 ay tıbbi iyileşme süresi , Kusur: Davacı kusursuz) Yerel Mahkeme Kararı : 10.000,00-TL Yargıtay kararı: Onama
Yargıtay 11.HD.17.06.2004 gün 2003/10943-2004/6803 sayılı kararında, davacıların Askeri Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi oğullarının otobüs kazasında ölümü nedeniyle verilen 80.000.000.000 TL. Manevi tazminat çok bulunmuştur.
HGK. 23.06.2004 gün 2004/13-291 E. 370 K. sayılı kararıyla, doktor hatası sonucu ameliyat masasında yaşamını yitiren 60 yaşındaki kadının hak sahiplerine toplam 64.000.000.000 TL. Manevi tazminat takdir eden yerel mahkemenin direnme kararı onanmıştır.
Yargıtay 4.HD. 01.10.2003 gün 5517-10939 sayılı kararıyla, trafik kazasında aynı anda hem annelerini ve hem babalarını kaybeden davacıların 5’er milyar lira manevi tazminat isteklerine karşılık, sadece 300’er milyon manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararı, tazminat miktarları az bulunarak bozulmuştur.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde somut bir kriterin ortaya konulmaması, tarafların Mahkeme kararının gerekçesiz ve keyfi olduğunu düşünmelerine ve bazen taraflar nezdinde adaletsizlik duygusuna sebep olmaktadır. Ayrıca manevi tazminat miktarının az yada çok olduğu gerekçesi ile temyiz incelemesinden bozulup gelen kararlardan dolayı gereksiz iş yükünün de arttığını bu noktada belirtmek gerekir.
Mahkemeler toplumun adalet aradığı yerdir. Mahkemelerce verilen kararlar kanuni olduğu kadar adil ve de gerekçeli olmak zorundadır. Kanuni fakat adil olmayan kararlar toplumun adalete olan inancını zayıflatacak ve bu da zaman içerisinde toplumsal barışı zedeleyecektir. Bu nedenle Mahkememiz somut uyuşmazlıktan kaynaklı olarak toplumun ve uygulayıcıların yaşamış olduğu sıkıntıların orta vadede giderilmesi inancı ile buna katkıda bulunmak üzere, yukarıda belirtilen tespitleri yaptıktan sonra, Yargıtay Kararlarında yer alan soyut ifadeleri tekrar etmek yerine belirlenen manevi tazminat miktarı için daha somut veriler ortaya koymaya çalışmıştır.
Somut olayda Manevi tazminat miktarını belirlemek için öncelikle dosya kapsamındaki somut verileri ortaya koymakta fayda bulunmaktadır.
Manevi tazminata konu haksız fiil trafik kazasından kaynaklanmakta olup, 05/10/2016 tarihinde Davalı sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybederek karşı şeride geçmiş olması ve karşı şeritten gelen araca çarparak araç içerisinde yolcu konumunda bulunan davacıların yaralanmalarına sebep olmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda Davalı sürücü %100 oranında kusurlu bulunmuştur. Tazminat belirlenirken bu kusur oranı dikkate alınmıştır.
Somut uyuşmazlıkta Mahkememizce yaptırılan tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırmasına göre yukarıda da izah edildiği gibi tarafların gelir durumu asgari ücret seviyesinde kabul edilmiştir.
Somut olaya konu kaza nedeni ile davacılarda sabit bir izin olduğuna dair dosya kapsamında bir bilgiye rastlanılmamıştır.
Davacı …’nin iş göremezlik oranı %5 tıbbi iyileşme süresinin 3 ay olarak kabul edilmiştir.
Davacı …’nin iş göremezlik oranının bulunmadığı, tıbbi iyileşme süresinin 45 gün olduğu kabul edilmiştir.
Diğer davacılar … ve …’ın sürekli iş göremezliklerinin bulunmadığı ve tıbbi iyileşme süresine dair de (mahkememizin ara kararına rağmen müracaat etmemiş olmalarından dolayı) geçici iş göremezliklerinin bulunmadığı kabul edilmiştir.
Kaza tarihi olan 05/10/2016 tarihindeki asgari ücretin net 1.300,99-TL olduğu anlaşılmıştır.
Manevi tazminat miktarını sayısallaştırmak ve objektif bir hesaplama metodu uygulanmasının çok zor bir husus olduğu verilen daha önceki kararların analizinden de anlaşılmıştır. Bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak için somut olayda belirlenen tazminat miktarı için soyut ve denetlenmesi mümkün olmayan ifadeler kullanmak yerine daha somut bir hesaplama yöntemi tercih edilmiştir.
Davacı … için; iş göremezlik oranı %5 ve tıbbi iyileşme süresi 3 ay olduğundan bu iki verinin toplamı 8 yapmaktadır. İyileşme süresi boyunca davacının çektiği elem ve ızdırap için geçen her ay bir birim olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı 3 aylık tıbbi iyileşme süresi 3 birim olarak kabul edilmiştir. Davacının iş göremezlik yüzdesi de bu birime eklendiğinde toplam değerimiz 8 yapmaktadır. Kaza tarihindeki asgari ücret ile elde ettiğimiz toplam değer çarpıldığında (8 x 1.300,99 = 10.407,92) davacının isteyebileceği manevi tazminat miktarına ulaşmak mümkündür. Bulunan bu miktara olayın oluş şekline göre, sürücünün alkollü olması, kasıt veya olası kastının bulunması, kırmızı ışık ihlali, davacının vücudunun görünen kısmında sabit iz olması veya uzuv kaybının bulunması halinde, bulunan bu miktarın artırılması gerekmektedir. Ya da indirim konusu olabilecek etkenler ( Müterafik kusur, davalının kazanın oluşumunda etkisinin azlığı, kusursuz sorumluluk halleri gibi) nazara alınarak belirlenen miktardan indirim yapmak gerekebilir.
Somut olayda Davalı sürücü aracını yol şartlarına uydurmamış, seyir halinde bulunduğu yolda yol çalışması olduğu halde hızını azaltmayarak yol çalışması yapılan kısma girdiğinde direksiyon hakimiyetini kaybederek karşı şeride geçmiş olması nedeniyle davalı araç sürücüsü ağır kusurlu kabul edilmiştir.
Davalı sürücünün ağır kusuru nedeniyle yukarıda somut verilerle izah edilmeye çalışılan manevi tazminat miktarına ulaşmaya yönelik mahkememizin yöntem ve metodu ile tespit edilen bedelin bir miktar arttırılması gerektiğinden kaza tarihindeki 8 asgari ücret tutarı olan 10.407,92-TL’nin arttırılarak davacı … için 12.000,00-TL manevi tazminata hükmetmek gerekmiştir.
Aynı gerekçelerle davacı …’nin 45 gün tıbbi iyileşme süresi bulunduğundan, asgari ücretin bir buçuk katı olan 1,5×1.300,99-TL=2.601,98-TL manevi tazminat hesaplanmakla davalı sürücünün kazanın oluşumundaki ağır kusuru ve davacının yaşının küçüklüğü (kaza tarihinde 5 yaşında) nedeniyle yaşamış olduğu travma dikkate alınarak somut yöntem ve metod ile bulunan manevi tazminat miktarı takdiren arttırılarak bu davacı yararına 4.000,00-TL manevi tazminata hükmetmek gerekmiştir.
Davacı … ve …’ın her ne kadar dosya içeriğine göre sürekli ve geçici iş göremezliğine dair herhangi bir bilgi ve belge yer almasa da kazanın oluş şekli ve kazanın oluşunda davalının ağır kusuru dikkate alınarak kaza nedeniyle bu davacılarda oluşacak travmalardan kaynaklı manevi olarak zarara uğramış oldukları kabul edilerek tatmin duygusunu oluşturmak için davacılar yararına ayrı ayrı 1.000-er TL manevi tazminata takdiren hükmedilmiştir.
Yürürlükte bulunan AAÜT gereğince reddedilen manevi tazminat miktarı açısından davacı …, … ve … için hükmedilen manevi tazminat miktarı kadar davalılar yararına vekalet ücretine hükmetmek gerekeceği ve diğer davacı … açısından ise 4.080,00-TL davalılar yararına vekalet ücreti hükmedilecek olması nedeniyle mahkememizin manevi tazminat miktarına ilişkin hükmünün anlamını kaybedecek olması ve aşağıda belirtilen gerekçeler ile davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş ve yargılama giderlerinin tamamı davalılar üzerinde bırakılmıştır.
Mahkememizce reddedilen manevi tazminat açısından davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılması nedeniyle ; Bu konuda öncelikle mevcut düzenleme, mahkeme uygulamaları ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına değinmekte fayda vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. Maddesinde “1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. ” hükmüne yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323. maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış,
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ başlıklı 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168. maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmış,
24.11.2020 tarih ve 31314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin; “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10’ncu maddesinde;
“1)Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
3)Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
4)Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.”
“Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13’ncü maddesinde;
” 1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden; manevi tazminat davasının maddi tazminat veya para ile değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması ve davanın kısmen reddine karar verilmesi durumunda, reddedilen maddi ve manevi tazminat açısından ayrı ayrı ve tarifenin 3.kısmına göre (reddedilen manevi tazminat miktarına ilişkin vekalet ücreti bakımından 10.maddenin 2.fıkrasına) nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.
Mevcut düzenleme karşısında uygulamada Mahkemeler reddedilen kısım üzerinden davalı yararına vekalet ücreti takdir etmekte ve yine yargılama giderlerini kabul ve ret oranına göre taraflar üzerinde bırakmaktadırlar.
Kısmen ret ile sonuçlanan manevi tazminat davalarında, reddedilen manevi tazminat bakımından davalı lehine tarifeye göre hükmedilecek vekalet ücretinin ve reddedilen miktara göre yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasının hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında irdelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarına değinmek gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da, Anayasanın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, 01.11.2012 tarih, E.2010/83, K.2012/169 sayılı karar).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ” hükmü yer almıştır.
Bir tam yargı davası sonucunda , davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur. Buna göre,
“Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.”
Denilmektedir. Anayasa Mahkemesi ; 02.10.2013 tarih 2013/1613 başvuru numaralı …, 24.06.2015 tarih 2013/4513 başvuru numaralı …, 23.01.2015 tarih 2014/1581 başvuru numaralı …, 15.06.2016 tarih 2014/6289 başvuru numaralı … ve daha bir çok kararında aynı gerekçelere yer vermiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı … kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin Manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. Maddesinin Anayasaya aykırılığının iddiası Mahkememizce düşünülmüş ise de söz konusu düzenleme bir kanun maddesi olmadığından ve bunun denetimi yetkisi Anayasa Mahkemesinde bulunulmadığından dolayı Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır. HMK md. 326/2’deki düzenlemede ise dava türünün belirtilmemiş olması ve haklılık oranına göre yargılama giderlerinin paylaştırılacak olması sebebi ile Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır.
Hukuk sistemimizde normalar hiyerarşisinin bulunması ve alt normun üst norma aykırı olamayacağı kuralı ile Mahkeme kararlarının Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Yasalara uygun olması gerektiği, Mahkeme kararlarında Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da dikkate alınması ve kararların bunlara uygun olması gerektiği, bu uygunluk sağlanırken normlar hiyerarşisinin uygulanması Mahkemeye bir ödev olarak verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yüksek Mahkeme kararları ışığında Manevi tazminat davaları açısından davanın kısmen kabul kısmen reddedilmesi durumunda yargılama giderlerinin kimin üzerinde bırakılacağı hususu Mahkememizce değerlendirilmiştir.
Manevi tazminat davasında tazminatın miktarının, mahkemece takdir edildiği ve mahkemenin takdirini belirleyecek objektif bir kriterin bulunmadığı (yukarıda izah edilmiştir) bilinmektedir. Manevi Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, hak kaybına uğramamak için davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği de açıktır.
Manevi tazminat davaları açısından ıslah yolu ile bedelin artırılması veya belirsiz alacak davası açılması da mümkün değildir. Benzer duruma ilişkin konu daha önce İdare Mahkemeleri nezdinde açılan tam yargı davalarında bulunmakta iken yukarıda da alıntı yapılan bir kısım Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay kararlarına konu olmuştur. Tartışmalar ve Mahkeme kararları sonucunda tam yargı davalarında da davacıya davasını ıslah edebilme imkanı getirilmiştir. Manevi tazminat davalarında ıslah yapılması veya davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına imkan tanınması da pek mümkün değildir. Zira karar verilmeden önce hakimin manevi tazminat miktarına ilişkin görüş bildirmesi mümkün değildir. Yukarıda değinildiği üzere manevi tazminat miktarı tamamen Hakimin takdirindedir. Hakim dahi kararı verinceye kadar manevi tazminat miktarının ne olacağını bilememekte, manevi tazminat miktarının belirlenmesine dair somut ve objektif hesap yöntem ve metodu bulunmamaktadır. Hal böyle iken davacıdan davasının hangi mahkemeye ve hangi hakime dahi düşeceğini bilmezken ve yine davalının sosyal ve ekonomik durumu ile tarafların kusuruna dair Hakimin takdirini bilebilecek bir durumda değilken manevi tazminat talebine dair dava değerini belirlemesini istemek ve dava sonucunda belirlemeye çalıştığı bedelden aşağı bir tazminat miktarına hükmedilmesi nedeniyle davacının yargılama giderleri ile sorumlu tutulması Anayasa ile güvence altına alınan Mahkemeye erişim hakkını engellemektedir.
Manevi tazminat davasının kısmen kabulü halinde yargılama giderlerinin bir kısmından davacının sorumlu tutulması ve ayrıca davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi adeta davacıya verilen bir ceza, davalıya ise dolaylı ödül olmaktadır. Bu durum tarafların sulh olmasını da önleyebilmektedir.
Manevi tazminat davası öncelikle davacının manevi zararının bulunup bulunmadığı yönünde bir tespite ilişkindir. Manevi zararın varlığına ilişkin tespitten sonra ise zararın giderilmesi veya bir nebze olsun zarara uğrayan kişideki adalet duygusunun tecellisi için bir miktar bedele hükmedilmektedir. Manevi zararın varlığının kabul edilmesi halinde artık bu noktada davacı davasını açmakta haklı olduğunu ispatlamış durumdadır. Bu noktadan sonra hükmedilecek tazminat miktarının haklılık açısından bir önemi bulunmamaktadır . Diğer bir anlatımla davalı davacıyı manevi olarak zarara uğratmıştır ve bu husus mahkeme kararı ile hüküm altına alınmış olması sebebi ile davacı davasında haklıdır. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise tamamen tarafların sosyal ve ekonomik durumuna ve olayın meydana geliş şekline göre Hakimin takdirindedir. Davanın açılmasındaki haklılık açısından artık sayıların önemi yoktur. Manevi tazminat davasında haklılığı sayısal değerlere bağlamak yanlış olup kesinlikle adil değildir.
Bir çok ilk derece Mahkemesi kararı manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğu gerekçe gösterilerek Yargıtay tarafından bozulmakta hatta bozma kararı sonrasında verilen kararın dahi yine aynı gerekçe ile bozulduğu bilinen bir durumdur (Bu konuya ilişkin yukarıda açıklamalar yapılmıştır) . Hal böyleyken ; yukarıda da değinildiği gibi davacıdan daha dava açılmadan önce hakimin takdirini tahmin etmesini beklemek ve bu takdirin ne olacağını bilememesi sebebi ile yargılama giderlerinden sorumlu tutmak, Adil olmadığı gibi Anayasal güvence altında bulunan Mahkemeye erişim hakkını da engellemektedir. Bu soruna ilişkin çözüm odaklı düzenleme yetkisi kamu otoritelerine ait olmakla birlikte manevi zararın meydana geldiğinin kabulü halinde tazminat miktarına bakılmaksızın yargılama giderlerinin tamamının davalı üzerinde bırakılması çözüm önerisi olarak sunulabilir.
Mahkeme kararları hukuki olduğu kadar adil ve evrensel hukuk kurallarına da uygun olmak zorundadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkememizde görülen dava ele alındığında ; Davalı sürücünün hukuka aykırı eylem ve fiili nedeni ile davacıların manevi zarara uğradığı Mahkememizce tespit edilerek davacıların davasını açmakta haklı olduğu sabittir. Mevcut Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/2 maddesi gereğince davalılar yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmesi halinde Davacı … 4.000,00-TL , davacı … 1.000,00-TL, davacı … 1.000,00-TL, davacı … 4.080,00-TL davalılara vekalet ücreti ödemek zorunda kalacaktır. Diğer bir anlatımla Mahkememizce davacılar …, … ve … için hükmedilen manevi tazminat miktarı kadar bu davacılar davalılara vekalet ücreti ödemek zorunda kalacaklar, diğer davacı … için hükmedilen 12.000,00-TL manevi tazminattan 4.080,00-TL indirilmiş olacaktır. Bu husus gözetilerek manevi tazminat miktarının yükseltilmesi düşünülse bile Asliye Mahkemelerinde açılan davalardaki vekalet ücreti tutarı dikkate alındığında ve ayrıca gerçek ve adil bir hüküm verilmesi açısından bu bakış açısı Mahkememizce benimsenmemiştir. Mevcut Avukatlık Asgari ücret tarifesinin uygulanması halinde reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi yönünde karar verilmesi halinde manevi zarara uğrayan davacının davası sonucunda verilen mahkeme kararı etkisini ve anlamını yitirecek olup icra vekalet ücreti de düşünüldüğünde ise Davalı dolaylı olarak ödüllendirilmiş olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer verilen “Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.” gerekçesi ile Davacı davasını açmakta haklı olması ve sadece Mahkeme Hakiminin takdir hakkını bilememiş olması ve bunu bilmesi de kendisinden beklenemeyecek olduğundan HMK md. 326 hükmü de dikkate alınarak manevi tazminata ilişkin tüm yargılama giderleri davalılar üzerinde bırakılmış olup davalılar yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Maddi tazminata ilişkin davanın feragat nedeni ile reddine,
2- Manevi tazminata ilişkin davanın Kısmen Kabul Kısmen Reddi ile;
-Davacı … ‘nin manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 12.000,00-TL manevi tazminatın 05/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’inden alınarak davacı … ‘ye verilmesine,
-Davacı … ‘nin manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 4.000,00-TL manevi tazminatın 05/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve … ‘inden alınarak davacı … ‘ye verilmesine,
-Davacı …’nı manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 1.000,00-TL manevi tazminatın 05/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve …’inden alınarak davacı … ‘a verilmesine,
-Davacı … ‘ın manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile 1.000,00-TL manevi tazminatın 05/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve … ‘inden alınarak davacı … ‘a verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Karar tarihinde Yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 1.229,58-TL harçtan peşin alınan 208,34-TL nin mahsubu ile 1.021,24-TL harcın davalılar … ve … ‘inden tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca davacı … yararına kabul edilen manevi tazminat yönünden 4.080,00-TL vekalet ücretinin davalı … ve … ‘inden alınarak iş bu davacıya verilmesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca davacı … yararına kabul edilen manevi tazminat yönünden 4.000,00-TL vekalet ücretinin davalı … ve …’inden alınarak iş bu davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca davacı … yararına kabul edilen manevi tazminat yönünden 1.000,00-TL vekalet ücretinin davalı … ve … ‘inden alınarak iş bu davacıya verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca davacı … yararına kabul edilen manevi tazminat yönünden 1.000,00-TL vekalet ücretinin davalı … ve … ‘inden alınarak iş bu davacıya verilmesine,
8-Davacı tarafından yapılan 314,00-TL ATK fatura bedeli, 440,48.-TL posta ve tebligat ücreti ile ilk dava açılış gideri olan 239,74-TL harcın olmak üzere toplam 994,22-TL ‘den sigorta şirketi tarafından ödenen 250,00-TL yargılama gideri mahsup edilerek bakiye 744,22-TL ‘nin davalılar … ve … ‘inden alınarak davacılara verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair Davacı vekili ile Davalı … ve … ‘i vekillerinin yüzlerine karşı diğer davalı … vekilinin yokluğunda tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 16/03/2021

Katip …
e-imza

Hakim …
e-imza