Emsal Mahkeme Kararı İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1071 E. 2021/717 K. 21.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2015/1071 Esas
KARAR NO : 2021/717

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 04/11/2015
KARAR TARİHİ : 21/09/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

İDDİA :Davacı vekilinin mahkememize verdiği dava dilekçesinde özetle; … olup, davalı … idaresinde bulunan ve diğer davalı … Sigorta A.Ş’ye ZMS ( trafik) poliçesiyle sigortalı … plakalı araç ile … tarihinde, İzmir çevre yolunu takiben Bornova istikametinden Buca istikametine doğru seyrederken, çevre yolu emniyet şeridinde park halinde bulunan ve maliki davalı …. ve Tic. Ltd. Şti, olup sürücüsü … olan ve davalı … Sigorta A.Ş’ye ZMS. ( trafik) poliçesiyle sigortalı …plakalı kamyonete çarpıp, çarpmanın etkisiyle …plakalı kamyonet sürüklenerek en önde bulunan müvekkili …’in kullandığı park halindeki … motosiklete çarpması sonucu ölümlü yaralamalı trafik kazasının meydana geldiğini, kaza sonucu tanzim edilen trafik kazası tespit tutanağına göre … plakalı araç sürücüsü ile …plakalı araç sürücüsünün kusurlu bulunduğunu, müvekkili …’in ise kusursuz olduğunu, …plakalı araç sürücüsü kaldırıldığı E.Ü.T.F.hastanesinde vefat ettiğini, müvekkili … ‘in ise ağır şekilde yaralanarak büyük acı ve ızdırap çektiğini, uzun süre çalışamayacak durumda olduğunu, oto tamircisi olan müvekkilinin aylık kazancının 3.000-3.500-TL. civarında olduğunu, müvekkilinin3 tane küçük yaşta çocuğu olduğunu, müvekkiline ait … plakalı motosikletin de ağır şekilde hasar görmüş olması nedeniyle tamiri mümkün olmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere saklı kalmak kaydıyla, 500,00-TL motosiklet Zararı, sürekli iş görmezlik tazminatı, 150.000-TL. manevi tazminat olmak üzere Toplam 162.000-TL. maddi-manevi tazminatın sigorta şirketleri poliçe teminat limitleri ile sorumlu olmak üzere davalılardan kaza ( …) tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline kara verilmesini arz ve talep etmiştir.
SAVUNMA : DAVALILAR … ve … vekili 26.11.2015 tarihli cevap dilekçesinde özetle; öncelikle davanın görevli mahkemede açılmamış olmasından dolayı görevsizlik nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davaya konu trafik kazasının oluşumunda müvekkillerinin kusuru olmadığından, müvekkillerine her hangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, …plakalı kamyonet sürücüsü …, “karayollarında gerekli önlemleri almadan park etmek” kuralını ihlal ederek kazanın oluşumuna sebebiyet vermiş olduğunu, dava konusu trafik kazasında maddi- manevi tüm tazminat taleplerinden kazaya karışan araçların poliçelerini düzenleyen sigorta şirketleri sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
DAVALI … Sigorta A.Ş. vekili 07.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde;Dava konusu kazaya karışan … plakalı arç müvekkil şirket nezdinde ekte bir örneğini ibraz ettiği poliçeyle sigortalı olduğunu, müvekkil şirketin sorumluluğu poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında olduğunu, kusurun ve zararın ispata muhtaç olduğunu, davacının tedavi ve geçici iş görmezlik gibi taleplerinin 6111 sayılı yasa uyarınca reddi gerektiğini, davacının kaza sebebiyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerekli olduğunu, müvekkil şirkete davadan önce başvuru yapılmadığını, bu nedenle müvekkil şirket dava tarihinden itibaren faizden sorumlu olduğunu belirterek haksız olarak açılan davanın reddine karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
DAVALI … ve Tic Ltd. Şti vekili vekilinin mahkememize verdiği cevap dilekçesinde özetle; Davanın müvekkiline ait …plakalı aracı sigortalayan … sigorta A.Ş” ye yöneltilmesi gerektiğini, davacı tarafından motosiklette oluştuğu ifade edilen zarar ilişkin hasar tespit tutanağı, servis formu veya servis faturası ibraz edilmemiş olduğunu, davacı taraf geçici iş görmezlik tazminatına hak kazandığını ispatlar nitelikte her hangi bir rapor ibraz etmemiş olduğunu, bunun yanı sıra davacı 3.000-3.500-TL civarında geliri olduğunu belgeleyen ve bakmakla yükümlü olduğu kişileri belirtir açıklayıcı bilgi ve delil sunmadığını, dava konusu kazanın oluşumunda müvekkil şirketin veya şirkete ait …plakalı aracın sürücüsü müteveffa …’ın her hangi bir kusuru olmadığını,İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … soruşturma numaralı dosyası kapsamında sabit olduğu üzere kazaya diğer davalı sürücü … kusuruyla sebebiyet verdiğini, manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu belirterek öncelikle davanın husumet yokluğundan reddine, aksi takdirde davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun iş bu davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI … Sigorta A.Ş. vekili 14.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazaya karışan …plakalı araç müvekkil şirket nezdinde 12.12.2014/2015 tarihleri arasında … sayılı ZMS. (trafik) poliçesiyle sigortalı olduğunu, müvekkil şirket sigortalısının kazanın meydana gelişinde kusurunun ispat edilmesi halinde kusuruna düşen oranda müvekkil şirketin sorumluluğundan bahsedilebileceğini, dava konusu kazada meydana geldiği iddia edilen aracın hasar miktarı fahiş olduğunu,hasarın belgelendirilmemiş olduğunu, davacının sürekli sakatlığının Adli Tıp kurumu raporuyla ispatlaması gerektiğini,davacının maluliyet hesabı için Aktüer bilirkişiden rapor aldırılması gerektiğini, 6111 sayılı yasanın 59, geçici 1.maddesi gereği davacının geçici maluliyetten kaynaklı maddi tazminat talebi ve tedavi masrafları ile bakımdan müvekkil şirketin sorumluluğu bulunmadığını, davacının müterafik kusuru var ise bu kusurun tazminattan düşülmesi gerektiğini,dava öncesi müvekkil şirkete her hangi başvuru bulunmadığından yalnızca dava tarihinden itibaren faizden sorumlu olduğunu belirterek haksız ve yersiz davanın reddine karar
verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : Taraflar arasındaki uyuşmazlık ön inceleme duruşmasında; “Davacı ile davalı tarafın yaşanan trafik kazasında tarafların kusur oranı, meydana gelen hasarın miktarı, davacının tazmini gereken manevi bir zararının oluşup oluşmadığı, kaza nedeniyle maluliyetinin oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise miktarı tarafların tüm bu zarar kalemlerinden sorumlu olup olmadığı, sorumlu iseler miktarı hususlarında uyuşamadıkları görüldü.” şeklinde belirlenmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları kapsamında ileri sürmüş oldukları delilleri mahkememizce toplanmıştır.
Ege Üniversitesi Adli Tıp Kurulunca hazırlanan 15/12/2017 tarihli raporunda; olaya bağlı gelişen birden fazla arızası olması nedeniyle Balthazard formülü uyguyandığında 38-39 yaşındaki bir sigortalının meslekte kazanma gücündeki azalma oranı % 66 olarak bulunduğunu şahsın meslekte kazanma gücündeki azalma oranı ise olay tarihindeki ve bugünkü yaşına göre de % 67 olarak bulunduğunu tıbbi iyileşme süresenin 9 (dokuz) ay olarak kabulünün uygun olacağı görüş ve kanaatini bildirmişlerdir.
Mahkememizce aldırılan 21/02/2018 havale tarihli heyet raporunda bilirkişiler ;
” … plakalı … marka kamyonet sürücüsü davalı …’ın olayda % 100 ASLİ TAM KUSURLU olduğu, arızalı olarak emniyet şeridinde park halinde bulunan …plakalı BMC marka kamyonet sürücüsü müteveffa …”ın olayda KUSURSUZ olduğu, … plakalı motosiklet sürücüsü yaya konumundaki davacı … ‘in olayda KUSURSUZ olduğu,
Davacının %100 haklılık oranına göre maddi tazminat alacaklarının; 359.505,18 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 11.155,69 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 370.660,87 TL olarak hesaplandığı; Hesaplanan tazminat alacaklarından, … plakalı araç sahibi … ve sürücüsü …’ın kaza tarihinden itibaren; … Sigorta’nın ise sürekli iş göremezlik tazminatı olarak hesaplanan 259.505,18 TL den poliçenin sakatlık teminatı olan 290.000,00 TL ile sınırlı olarak, Tedavi giderleri teminat limiti kapsamında kalan 11.155,69 TL nin tamamından yani toplam 301.155,69 TL den dava tarihinden itibaren talep gibi yasal faizi ile birlikte sorumlu bulunduğu” şeklinde görüş ve kanaatini bildirmişlerdir.
İstanbul Adli Tıp kurumu 2. İhtisas Kurulunun 08/11/2018 tarihli raporunda : “… oğlu, .. doğumlu …’in … tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması sebebiyle 11.10.2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak ve meslek grup numarası bildirilmemekle Grup 1 kabul olunarak:Gr1 XII (22Ha……..15) A %19Gr1 XII (22İa……..10) A %14Baltazard formülüne göre: %30,34 E cetveline göre: %30.2 (yüzdeotuznoktaiki) oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, İyileşme (iş göremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 9 (dokuz) aya kadar uzayabileceği şeklinde” görüş bildirilmiştir.
İstanbul Adli Tıp kurumu 2. İhtisas Kurulunun 29/08/2019 tarihli raporunda ; … … doğumlu …’in … tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması sebebiyle 30.03.2013 tarih ve 28603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu raporları hakkında yönetmeliği Tablo 3.9 %28, Tablo 3.2 %14.0 özürlülük oranı olduğuna göre; Kişinin tüm vücut engellilik oranının %14.0 (yüzdeondörtnoktasıfır) olduğu, İyileşme (iş göremezlik) süresinin olay tarihinden itibaren 9 (dokuz) aya kadar uzayabileceği şeklinde görüşlerini bildirmişlerdir.
İstanbul Adli Tıp kurumu 2. İhtisas Kurulunun 12/02/2020 tarihli raporunda ;Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu raporları hakkında yönetmeliği hesaplamalarında meslek grup numaralarının tüzükte yeri olmadığı cihetle … … oğlu, …… doğumlu …’in … tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması sebebiyle Kurulumuzun 31.07.2019 tarih ve 18021 sayılı kararına eklenecek husus bulunmadığı şeklinde görüş bildirmişlerdir.
Dosyamız içerisinde yer alan İzmir … Ağır Ceza Mahkemesi’nin … E. Sayılı dosyasında aldırılan 25/07/2016 tarihli bilirkişi … tarafından düzenlenen rapor ile İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesi’nin 19/12/2016 tarihli bilirkişi raporuna göre; … plaka sayılı kamyonet sürücüsü …’ın asli ve tam kusurlu olduğu, …..plaka sayılı araç sürücüsü … ile… plakalı araç sürücüsü …’in kusursuz olduğu sonuç ve kanaati bildirilmiş olup mahkemece de kazanın oluş şekline göre bilirkişi raporundaki kusur oranı kabul edilerek karar verilmiştir. Taraflar arasında kazanın oluş şekli açısından herhangi bir tartışma bulunmamakla beraber ceza mahkemesince kazanın oluşuna dair kabulün hukuk humşsşzş bağlayacağı muhakkaktır. Mevcut dosya kapsamına göre mahkememizce de sürücüsü … tam kusurlu kabul edilmiştir.
Mahkememizce aldırılan 11/01/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda ; Davacının %100 haklılık oranına göre maddi tazminat alacaklarının; Kök raporumuzun ibrazından sonra edinilen ATK 2.İhtisas Kurulu Raporları ve İzmir Oto Tamircileri Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından bildirilen emsal kazançlara göre ve de 2021 YILI VERİLERİ İLE:A)% 30,2 meslekte kazanma gücündeki kayıp oranı esas alınırsa: 312.759,66 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 326.704,27 TL olarak hesaplandığı; %14 özür oranı esas alınırsa: 144.987,92 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 158.932,53 TL olarak hesaplandığı; Hesaplanan tazminat alacaklarından,… plakalı araç sahibi … ve sürücüsü …’ın kaza tarihinden itibaren; … Sigorta’nın ise sürekli iş göremezlik tazminatı olarak hesaplanan bedelden poliçenin sakatlık teminatı olan 290.000,00 TL ile sınırlı olarak, Tedavi giderleri teminat limiti kapsamında kalan 13.944,61 TL nin tamamından dava tarihinden itibaren talep gibi yasal faizi ile birlikte sorumlu bulunduğu görüş ve kanaatini bildirmiştir.
Mahkememizce aldırılan 2. Ek raporda ; Davacının %100 haklılık oranına göre maddi tazminat alacaklarının; Kök Raporumuzun ibrazından sonra edinilen ATK 2. İhtisas Kurulu Raporları ve İzmir Oto Tamircileri Esnaf ve Sanatkarlar Odası tarafından bildirilen emsal kazançlara göre, ZARAR SÜRESİ PMF 1931 YAŞAM TABLOSUNA GÖRE TESPİT EDİLDİĞİNDE: A/1) %30,2 MESLEKTE KAZANMA GÜCÜNDEKİ KAYIP ORANI ESAS ALINIRSA:312.759,66 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 326.704,27 TL olarak hesaplandığı; A/2) %14 ÖZÜR ORANI ESAS ALINIRSA: 144.987,92 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 158.932,53 TL olarak hesaplandığı; ZARAR SÜRESİ TRH-2010 YAŞAM TABLOSUNA GÖRE TESPİT EDİLDİĞİNDE: B/1) %30,2 MESLEKTE KAZANMA GÜCÜNDEKİ KAYIP ORANI ESAS ALINIRSA: 359.459,33 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 373.403,94 TL olarak hesaplandığı; B/2) %14 ÖZÜR ORANI ESAS ALINIRSA: 166.636,77 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 13.944,61 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere TOPLAM 180.581,38 TL olarak hesaplandığı; Hesaplanan tazminat alacaklarından, … plakalı araç sahibi … ve sürücüsü …’ın kaza tarihinden itibaren; … (Türkiye) Sigorta’nın ise sürekli iş göremezlik tazminatından poliçenin sakatlık teminatı olan 290.000,00 TL ile sınırlı olarak, Tedavi giderleri teminat limiti kapsamında kalan 11.155,69 TL nin tamamından yani toplam 301.155,69 TL den dava tarihinden itibaren talep gibi yasal faizi ile birlikte sorumlu bulunduğu görüş ve kanaatini bildirmiştir.
Davacı taraf 21/09/2021 tarihli duruşmada aracında meydana gelen hasara ilişkin talebinden feragat etmiş olduğundan bu kısım açısından davanın feragat nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalılardan …plaka sayılı aracın maliki … Tekstil… Ltd. Şti ile ZMM Sigortacısı … Sigorta A.Ş’nin araç sürücüsünün kusurunun bulunmaması nedeniyle sorumluluklarının olmadığı anlaşıldığından bu davalılar açısından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı …’in Oto Tamircisi olduğu ve kaza anında işi gereği kaza mahallinde olduğu anlaşılmıştır. Davacının gelirinin belirlenmesi için emsal ücret araştırması yapılmış olup İzmir Oto Tamircileri Esnaf ve Sanatkarlar Odasının 22/06/2020 havale tarihli cevabi yazısına göre oto tamir ustasının 2020 yılında brüt 2.943,00-TL gelir elde edebileceği belirtilmiştir.
Davacının aktif olarak çalışmakta iken davaya konu kazanın meydana gelmiş olduğu ve bu kaza nedeniyle iş yerini kapatmak zorunda kaldığı anlaşılmış olmakla birlikte maluliyeti nedeniyle meslekte çalışma ve kazanma kaybının olduğu kabul edilerek gerek maddi tazminat gerekse manevi tazminat bu husus dikkate alınarak hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle davacının sürekli iş göremezlik tazminatı meslekte kazanma gücündeki kayıp oranına göre değerlendirilmiştir. Zira davacının maddi zararı meslekte elde edebilecek iken kaza nedeniyle edemeyeceği kazanç kaybından ibarettir.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesi için tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırması yapılmış olup tarafların asgari ücretin biraz üzerinde gelirlerinin olduğu anlaşılmıştır.
Toplanan deliller kapsamında, manevi tazminat miktarının belirlenebilmesi için emsal olabilecek manevi tazminata ilişkin Yerel Mahkeme ve Yüksek Mahkeme kararlarına bakıldığında somut ve objektif bir hesaplama yönteminin olmadığı anlaşılmıştır. Benzer olaylar ve benzer davalarda hükme bağlanan tazminat miktarları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta tazminat miktarını belirlemek için doktrindeki yazarların eserlerinden faydalanmaya çalışılmış fakat bunlarda da somut ve bilimsel bir hesaplama yöntemine rastlanılmamıştır.
Somut ve objektif bir şekilde manevi tazminat miktarını hesaplamaya yönelik bir verinin hali hazırda olmadığı gerçeği ile konuyu ele alacak olursak;
Tazminat, haksız ve hukuka aykırı bir eylem veya işlem sonucu uğranılan zararın ödetilmesidir. Zarar ise, geniş anlamda, bir kimsenin isteği ve istenci dışında, malvarlığında eksilme ve kişi varlığında incinme, üzülme, acı çekme, yıpranmadır. Malvarlığının eksilmesine “maddi zarar” ve kişi varlığının etkilenmesine “manevi zarar” denilmektedir.
Maddi zarar, görülebilen ve hesaplanabilen somut bir olgudur. Eğer doğru ve kesin bir hesaplama yapılabilirse, maddi tazminat olarak ortaya çıkar ve hüküm altına alınması kolay olur. Manevi zarar ise, maddi zarar gibi hesaplanamaz. Çünkü kesin hesap unsurları yoktur. Kişi varlığının haksız ve hukuka aykırı eylemden etkilenme derecesini saptamak olanaksızdır.Ayrıca etkilenme derecesi kişiden kişiye değişir. Kimi çok etkilenir, kimi az. Ama kimse ne derece etkilendiğini (ne kadar üzüldüğünü, acı çektiğini) kanıtlayamaz. Bu konuda tanık da dinlenemez. Dinlense de inandırıcı olmaz ve tanık sözlerine dayanılarak yeterli sayılabilecek bir manevi tazminat tutarı belirlenmesi de olanaksızdır.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde Hakim için zor olan husus bir başkasının acısına değer biçmeye çalışmaktan ileri gelmektedir.
Manevi tazminat miktarına ilişkin Mahkemelerce verilen tazminat miktarlarının farklılıklarının başında, dava açanların ne miktar manevi tazminat isteyeceklerini bilememeleri, istek tutarlarının hiçbir hesaba ve hiçbir ölçüye dayanmamakta oluşu gelmektedir. Kimileri yüksek harç ödemeyi göze alarak, adeta pazarlık kapısını yüksekten açmak istercesine son derece abartılı rakamlar üzerinden dava açarlarken, kimileri de reddedilen manevi tazminat miktarı açısından yargılama gideri ödememek için, çok düşük miktarda manevi tazminat istemekte ve belki de daha yüksek tazminat alabilecekken daha az tazminat alarak hak kaybına uğramaktadırlar.
Manevi tazminat davası açarken tazminat miktarını çok abartanların da, tazminat miktarını az bildirenlerin de bir kusuru bulunmamaktadır. Sorun temel olarak Manevi tazminat miktarın hesaplanma yöntemine ilişkin somut ve objektif bir yasal düzenleme, bilimsel çalışma ve yerleşik Yargı uygulamaları bulunmayışından ileri gelmektedir.
Manevi zarar kavramı ve manevi tazminatın amacı tartışmalı bir konudur. Manevi tazminatın amacı hususunda;” 1- Tatmin Görüşü 2- Ceza Görüşü 3- Telafi Görüşü ” olmak üzere üç ana görüş bulunmaktadır.
1- Tatmin Görüşü : Doktrinde hakim olan ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da benimsenen bu görüş manevi tazminatta, zararın telafi edilmesini veya zarar verenin cezalandırılmasını değil, zarar görende, uğramış olduğu manevi zararı ; acı ve üzüntüleri dindirecek veya hiç olmazsa hafifletip azaltacak bir tatmin fonksiyonu göstermektedir. Her ne kadar, kişi varlığındaki eksilmenin para ile ölçülmesi olanaksız ise de, eksiltilen veya yokedilen değerin yerine yeni bir değer konularak kişi varlığındaki azalma, onun malvarlığı çoğaltılarak ve zarar verenin malvarlığı eksiltilerek bir denge sağlanmış olacaktır.
Yargıtay 17. H.D. bir çok kararında “Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1966 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.” gerekçesine yer vererek tatmin görüşünü benimsediğini ortaya koymuştur.
2- Ceza Görüşü : Bazı yazarlar, para olarak ödenen manevi tazminatta zarar vereni cezalandırma fonksiyonu görmektedirler. Zarar görene manevi tazminat ödenmekle, onun “öç alma duygusu” yatıştırılmakta; zarar verenin malvarlığının (tazminat ödemesi nedeniyle) azalması, zarar göreni ruhsal yönden rahatlatmaktadır. Bu görüştekilere göre, manevi tazminat cezalandırıcı ve önleyici bir niteliğe sahiptir.
3- Telafi Görüşü : Bu fikre göre manevi tazminat, şahsiyet hakkına hukuka aykırı tecavüzden doğan acı, elem ve ızdırabın telafisi amacını güder (OĞUZMAN /ÖZ, EREN bu görüşü desteklemektedirler).
Yukarıda belirtilen görüşlerde, maalesef somut ve objektif bir hesaplama ölçütü getirilememiştir. Mahkememizce yapılan araştırmada manevi tazminat miktarını hesaplama ölçütünün somut olarak ortaya konulmasının çok zor olduğu görülmüştür. 7/7 sayı ve 22.06.1966 tarihli İçtihadı Birleştirme kararından bu tarafa geçen 55 yıl boyunca Yerel ve Yüksek Mahkemeler her somut olayda daha objektif olabilecek Asgari Ücret veya başka somut bir veriye göre manevi tazminat miktarı belirlemiş olsa idi geçen 55 yılda manevi tazminata ilişkin somut hesaplama yöntemi geliştirmek belki de mümkün olabilirdi. Fakat buna engel olan hususun haksız fiil tarihi ile karar tarihi arasında geçen zaman diliminde paranın alım gücünün değişmesi ve manevi tazminat miktarının kaza tarihine göre belirleniyor olmasından kaynaklandığını söylemek mümkündür. Kaza yada dava tarihine göre değil de karar tarihi itibari ile manevi tazminat miktarının belirlenmesi tatmin duygusu açısından daha isabetli olabilir.
Yargıtay Daireleri tarafından verilen kararlara bakıldığında da benzer olaylara çok farklı miktarlarda manevi tazminat belirlendiği , kimi tazminat miktarı çok bulunurken, kimisi de az bulunarak yerel mahkeme kararlarının bozulması yönünde kararlar verildiği ve Dairelerin kararları arasında bir yeknasaklık olmadığı dairelerin kendi kararları arasında da ölçülülük olmadığı aynı veya benzer olaylara çok farklı tazminat miktarı verildiği ve kararların hiç birisinde somut ve objektif bir kriter belirtilmeyerek soyut kavramlara dayanarak belirsizliğin devam ettiği görülmüştür.
Bunlara örnek vermek gerekirse ;
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/6138 Esas 2021/1242 Karar sayılı ilamı ile ; ( 15/08/2013 tarihinde meydana gelen kazada %12,3 sürekli iş göremezlik ve 9 ay Tıbbi İyileşme süresi, davacının %25, Davalının %75 kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 8.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1124 Esas 2021/1158 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/04/2013 tarihinde meydana gelen kaza sonucunda ölenin yakınlarına, Mütevaffanın (davacı) %15, Davalının %35 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 15.000,00-TL’şerden 45.000-TL tazminata hükmetmiş yargıtay manevi tazminat miktarını çok bularak kararı bozması üzerine yerel Mahkeme her bir davalı için 10.000,00-TL’den 30.000-TL’ye karar vermiş olup karar Onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2017/1362 Esas 2019/9168 Karar sayılı ilamı ile; ( 11/03/2013 tarihinde meydana gelen kazada Müteveffanın (Davacı) %90, Davalı %10 ) kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkemece 5.000,00-TL’şerden toplam 15.000,00-TL manevi tazminata karar verilmiş olup, Yargıtay kararı tazminat miktarı Fazla olduğundan bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/977 Esas 2021/1154 Karar sayılı ilamı ile; ( 05/05/2012 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %11.2 iş göremezliğinin ve %20 hatır taşıması indiriminin uygulandığı olayda Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş Yargıtay manevi tazminat miktarını az bularak kararı bozmuş, yeniden yapılan yargılamada Yerel Mahkeme tarafından 15.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi üzerine karar onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/5984 Esas 2020/8985 Karar sayılı ilamı ile ; ( 04/10/2010 tarihinde meydana gelen kazada %46,2 oranında davacının iş göremezliği , Davalının %75 , Davacının %25 kusurlu olduğu olayda daha önce Yerel Mahkemece hükmedilen 5.000,00-TL manevi tazminatın az olduğu gerekçesi ile bozulan karar sonrasında yapılan yargılamada hükmedilen 7.500,00-TL manevi tazminat kararı onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/1327 Esas 2021/966 Karar sayılı ilamı ile ;(Somut olayda ; 19/03/2010 tarihinde meydana gelen kazada, Davacının %16 iş göremezlik ve davalının %75 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı Onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/16099 Esas 2016/10206 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ;19/09/2009 tarihinde meydana gelen kazada, davalının % 100 kusurlu olduğu olayda Davacılardan : … %2 iş göremezlik ve 2 ay tıbbi iyileşme süresi olan davacı için 5.000,00-TL , … %8 işl göremezlik ve 2 ay tıbbi iyileşme süresi olan davacı için 5.000,00-TL, … iş göremezliği olmayıp 2 ay tıbbi iyileşme süresi bulunan davacı için 4.000,00-TL manevi tazminata yerel Mahkemece hükmedilmiş olup Yüksek Mahkemece Manevi tazminat miktarı fazla olduğu gerekçesi ile yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/3134 Esas 2019/7934 Karar sayılı ilamı ile ; ( 09/09/2009 tarihinde meydana gelen kazada davacının yakını Vefat etmiş olup, kazanın meydana gelmesinde müteveffa %40, Davalı ise %60 oranında kusurlu olduğu olayda Yerel Mahkeme 25.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup Yargıtay kararı onamıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/827 Esas 2021/1152 Karar sayılı ilamı ile; ( 31/03/2009 tarihinde meydana gelen kazada, davacının %10,2 iş göremezliği ve 45 gün tıbbi iyileşme süresi bulunduğu ve davacının kusursuz olduğu olayda, Yerel Mahkeme 5.000,00-TL manevi tazminata hükmettiği kararın az olması nedeniyle bozulması üzerine 7.500,00-TL manevi tazminata hükmetmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/18017 2018/1114 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; Kaza tarihi: 25/02/2008 tarihinde meydana gelen kazada müteveffanın %85, Davalının %15 kusurlu olduğu olayda, Yerel Mahkeme 10.000,00-TL manevi tazminata hükmetmiş olup, Yargıtay manevi tazminat miktarının bir miktar fazla olduğu gerekçesi ile kararı bozmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2020/2350 Esas 2021/521 Karar sayılı ilamı ile ; (Somut olayda ; 21/02/2005 tarihinde meydana gelen davacının kusursuz olduğu kazda , % 36 oranında iş göremezlik ve 18 ay tıbbi iyileşme süresi için Yerel Mahkeme tarafından 10.000,00-TL tazminata hükmedilmiş karar Yargıtay tarafından onanmıştır.
Yargıtay 11.HD.17.06.2004 gün 2003/10943-2004/6803 sayılı kararında, davacıların Askeri Tıp Fakültesi 5.sınıf öğrencisi oğullarının otobüs kazasında ölümü nedeniyle verilen 80.000.000.000 TL. Manevi tazminat çok bulunmuştur.
HGK. 23.06.2004 gün 2004/13-291 E. 370 K. sayılı kararıyla, doktor hatası sonucu ameliyat masasında yaşamını yitiren 60 yaşındaki kadının hak sahiplerine toplam 64.000.000.000 TL. Manevi tazminat takdir eden yerel mahkemenin direnme kararını onanmıştır.
Yargıtay 4.HD. 01.10.2003 gün 5517-10939 sayılı kararıyla, trafik kazasında aynı anda hem annelerini ve hem babalarını kaybeden davacıların 5’er milyar lira manevi tazminat isteklerine karşılık, sadece 300’er milyon manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararı, tazminat miktarları az bulunarak bozulmuştur.
Manevi tazminat miktarının belirlenmesinde somut bir kriterin ortaya konulmaması, tarafların Mahkeme kararının gerekçesiz ve keyfi olduğunu düşünmelerine ve bazen taraflar nezdinde adaletsizlik duygusuna sebep olmaktadır. Ayrıca manevi tazminat miktarının az yada çok olduğu gerekçesi ile temyiz incelemesinden bozulup gelen kararlardan dolayı yargılamanın uzadığını da ayrıca belirtmek gerekir.
Mahkemeler toplumun adalet aradığı yerdir. Mahkemelerce verilen kararlar kanuni olduğu kadar adil ve de gerekçeli olmak zorundadır. Kanuni fakat adil olmayan kararlar toplumun adalete olan inancını zayıflatacak ve bu da zaman içerisinde toplumsal barışı zedeleyecektir. Bu nedenle Mahkememiz somut uyuşmazlıktan kaynaklı olarak toplumun ve uygulayıcıların yaşamış olduğu sıkıntıların orta vadede giderilmesi inancı ile buna katkıda bulunmak üzere, yukarıda belirtilen tespitleri yaptıktan sonra, Yargıtay Kararlarında yer alan soyut ifadeleri tekrar etmek yerine belirlenen manevi tazminat miktarı için daha somut veriler ortaya koymaya çalışmıştır.
Somut olayda Manevi tazminat miktarını belirlemek için öncelikle dosya kapsamındaki somut verileri ortaya koymakta fayda bulunmaktadır.
Manevi tazminata konu haksız fiil trafik kazasından kaynaklanmakta olup, … tarihinde Davalı sürücü …’ın emniyet şeridinden gitmemesi gerekirken kural ihlali yaparak emniyet şeridinden gittiği sırada, arıza nedeniyle emniyet şeridinde park halinde bulunan araca çarpmak sureti ile meydana gelen kazda davacının yaralanmasına sebep olmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda Davalı sürücü %100 oranında kusurlu bulunmuştur. Tazminat belirlenirken bu kusur oranı dikkate alınmıştır.
Somut uyuşmazlıkta Mahkememizce yaptırılan tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırmasına göre davalı …’ın 2017 yılında 2.400,00-TL aylık gelirinin (Asgari ücretin 1.7 katı), Davalı …’in Bağkurlu olduğu 2015 yılı prime esas kazancının 1.273,50-TL (asgari ücretin 1,34 katı ilk dönem için) vergi mükellefi olduğu, Davacının oto tamir ustası olduğu ve bu alanda işyerinin (kaza tarihinde) bulunduğu İzmir Oto Tamircileri Esnaf ve Sanatkarlar Odasının 22/06/2020 havale tarihli cevabi yazısına göre oto tamir ustasının 2020 yılında brüt 2.943,00-TL gelir elde edebileceği anlaşılmıştır.
Somut olaya konu kaza nedeni ile davacının psikolojik rahatsızlık yaşadığı ve bu nedenle kalıcı ruhsal bozukluk yaşadığı EÜTF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalının 24.10.2017 tarihli raporundan anlaşılmıştır.
Davacının meslekte kazanma gücündeki kayıp oranı … ATK raporunda %67, İstanbul ATK raporunda %30,2 tıbbi iyileşme süresinin her iki raporda 9 ay olarak bildirildiği anlaşılmıştır.
Kaza tarihi olan … tarihindeki asgari ücretin net 1.000,54-TL olduğu, olduğu anlaşılmıştır. Manevi tazminat miktarı belirlenirken 2015 yılı asgari ücret verisi dikkate alınmıştır.
Manevi tazminat miktarını sayısallaştırmak ve objektif bir hesaplama metodu uygulanmasının çok zor bir husus olduğu verilen daha önceki kararların analizinden de anlaşılmıştır. Bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak için somut olayda belirlenen tazminat miktarı için soyut ve denetlenmesi mümkün olmayan ifadeler kullanmak yerine daha somut bir hesaplama yöntemi tercih edilmiştir.
Davacının iş göremezlik oranı %30,2 ve tıbbi iyileşme süresi 9 ay olduğundan bu iki verinin toplamı 39,2 yapmaktadır. İyileşme süresi boyunca davacının çektiği elem ve ızdırap için geçen her ay bir birim olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı 9 aylık tıbbi iyileşme süresi 9 birim olarak kabul edilmiştir. Davacının iş göremezlik yüzdesi de bu birime eklendiğinde toplam değerimiz 39,2 yapmaktadır. Kaza tarihindeki asgari ücret ile elde ettiğimiz toplam değer çarpıldığında (39,2 x 1.000,54 = 39.221,16) değerine ulaşmak mümkündür. Bulunan bu miktara olayın oluş şekline göre, sürücünün alkollü olması, kasıt veya olası kastının bulunması, kırmızı ışık ihlali, davacının vücudunun görünen kısmında sabit iz olması, uzuv kaybı veya psikolojik rahatsızlıklar olması halinde, bulunan bu miktarın artırılması gerekmektedir. Ya da indirim konusu olabilecek etkenler ( Müterafik kusur, davalının kazanın oluşumunda etkisinin azlığı, kusursuz sorumluluk halleri gibi) nazara alınarak belirlenen miktardan indirim yapmak gerekebilir.
Somut olayda Davalı sürücü İzmir Aydın otoyolunda emniyet şeridinde giderken kaza olmuştur. Sürücünün görüşüne etki edecek bir unsur bulunmamaktadır. Otoyollarda emniyet şeridi acil durumlar ve arıza halleri için ayrılmış şerit olup kazanın sonucu değerlendirildiğinde de davalı sürücünün hızlı araç kullandığı değerlendirilmiştir. Davacının söz konusu kaza nedeniyle vücudunda kırıklar meydana da geldiği, kalıcı psikolojik rahatsızlığının oluştuğu ve ayrıca tarafların asgari ücretin biraz üzerinde gelirlerinin bulunduğu ve kaza tarihinden itibaren faiz işletileceği de dikkate alınarak, yukarıda belirtilen hesaplama yöntemi ile elde edilen rakam artırılarak talep edilen 150.000,00-TL manevi tazminatın kısmen kabulü ile Davacı yararına 50.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Mahkememizce bir kısım davalılar açısından kısmen reddedilen manevi tazminat miktarı açısından bu davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi ve yargılama giderlerinin üzerinde bırakılması nedeniyle ; Bu konuda öncelikle mevcut düzenleme, mahkeme uygulamaları ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına değinmekte fayda vardır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. Maddesinde “1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir. ” hükmüne yer verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323. maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmış,
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ başlıklı 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168. maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmış,
24.11.2020 tarih ve 31314 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin; “Manevi tazminat davalarında ücret” başlıklı 10’ncu maddesinde;
“1)Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
3)Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
4)Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.”
“Tarifelerin üçüncü kısmına göre ücret” başlıklı 13’ncü maddesinde;
” 1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
2)Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” kuralına yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden; manevi tazminat davasının maddi tazminat veya para ile değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması ve davanın kısmen reddine karar verilmesi durumunda, reddedilen maddi ve manevi tazminat açısından ayrı ayrı ve tarifenin 3.kısmına göre (reddedilen manevi tazminat miktarına ilişkin vekalet ücreti bakımından 10.maddenin 2.fıkrasına) nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır.
Mevcut düzenleme karşısında uygulamada Mahkemeler reddedilen kısım üzerinden davalı yararına vekalet ücreti takdir etmekte ve yine yargılama giderlerini kabul ve ret oranına göre taraflar üzerinde bırakmaktadırlar.
Kısmen ret ile sonuçlanan manevi tazminat davalarında, reddedilen manevi tazminat bakımından davalı lehine tarifeye göre hükmedilecek vekalet ücretinin ve reddedilen miktara göre yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasının hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı bağlamında irdelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle konuya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarına değinmek gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da, Anayasanın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, 01.11.2012 tarih, E.2010/83, K.2012/169 sayılı karar).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
Yine Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında ise, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. ” hükmü yer almıştır.
Bir tam yargı davası sonucunda , davacı aleyhine hükmedilen vekalet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur. Buna göre,
“Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı…” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.”
Denilmektedir. Anayasa Mahkemesi ; 02.10.2013 tarih 2013/1613 başvuru numaralı Serkan Acar, 24.06.2015 tarih 2013/4513 başvuru numaralı Oğuzhan Kozacıoğlu, 23.01.2015 tarih 2014/1581 başvuru numaralı Fetullah Özbek, 15.06.2016 tarih 2014/6289 başvuru numaralı Ahmet Pişgin ve daha bir çok kararında aynı gerekçelere yer vermiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin Manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. Maddesinin Anayasaya aykırılığının iddiası Mahkememizce düşünülmüş ise de söz konusu düzenleme bir kanun maddesi olmadığından ve bunun denetimi yetkisi Anayasa Mahkemesinde bulunulmadığından dolayı Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır. HMK md. 326/2’deki düzenlemede ise dava türünün belirtilmemiş olması ve haklılık oranına göre yargılama giderlerinin paylaştırılacak olması sebebi ile Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmamıştır.
Hukuk sistemimizde normalar hiyerarşisinin bulunması ve alt normun üst norma aykırı olamayacağı kuralı ile Mahkeme kararlarının Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Yasalara uygun olması gerektiği, Mahkeme kararlarında Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının da dikkate alınması ve kararların bunlara uygun olması gerektiği, bu uygunluk sağlanırken normlar hiyerarşisinin uygulanması Mahkemeye bir ödev olarak verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Yüksek Mahkeme kararları ışığında Manevi tazminat davaları açısından davanın kısmen kabul kısmen reddedilmesi durumunda yargılama giderlerinin kimin üzerinde bırakılacağı hususu Mahkememizce değerlendirilmiştir.
Manevi tazminat davasında tazminatın miktarının, mahkemece takdir edildiği ve mahkemenin takdirini belirleyecek objektif bir kriterin bulunmadığı (yukarıda izah edilmiştir) bilinmektedir. Manevi Tazminat davasının bu özelliği gereği, gerçekte hak edilen tazminat miktarının dava açılmadan önce davacılar tarafından bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, hak kaybına uğramamak için davacıları yüksek miktarlı istemlerde bulunmaya yönlendirebileceği de açıktır.
Manevi tazminat davaları açısından ıslah yolu ile bedelin artırılması veya belirsiz alacak davası açılması da mümkün değildir. Benzer duruma ilişkin konu daha önce İdare Mahkemeleri nezdinde açılan tam yargı davalarında bulunmakta iken yukarıda da alıntı yapılan bir kısım Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay kararlarına konu olmuştur. Tartışmalar ve Mahkeme kararları sonucunda tam yargı davalarında da davacıya davasını ıslah edebilme imkanı getirilmiştir. Manevi tazminat davalarında ıslah yapılması veya davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasına imkan tanınması da pek mümkün değildir. Zira karar verilmeden önce hakimin manevi tazminat miktarına ilişkin görüş bildirmesi mümkün değildir. Yukarıda değinildiği üzere manevi tazminat miktarı tamamen Hakimin takdirindedir. Hakim dahi kararı verinceye kadar manevi tazminat miktarının ne olacağını bilememekte, manevi tazminat miktarının belirlenmesine dair somut ve objektif hesap yöntem ve metodu bulunmamaktadır. Hal böyle iken davacıdan davasının hangi mahkemeye ve hangi hakime dahi düşeceğini bilmezken ve yine davalının sosyal ve ekonomik durumu ile tarafların kusuruna dair Hakimin takdirini bilebilecek bir durumda değilken manevi tazminat talebine dair dava değerini belirlemesini istemek ve dava sonucunda belirlemeye çalıştığı bedelden aşağı bir tazminat miktarına hükmedilmesi nedeniyle davacının yargılama giderleri ile sorumlu tutulması Anayasa ile güvence altına alınan Mahkemeye erişim hakkını engellemektedir.
Manevi tazminat davasının kısmen kabulü halinde yargılama giderlerinin bir kısmından davacının sorumlu tutulması ve ayrıca davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi adeta davacıya verilen bir ceza, davalıya ise dolaylı ödül olmaktadır.
Manevi tazminat davası öncelikle davacının manevi zararının bulunup bulunmadığı yönünde bir tespite ilişkindir. Manevi zararın varlığına ilişkin tespitten sonra ise zararın giderilmesi veya bir nebze olsun zarara uğrayan kişideki adalet duygusunun tecellisi için bir miktar bedele hükmedilmektedir.
Manevi zararın varlığının kabul edilmesi halinde artık davacı davasını açmakta haklı olduğunu ispatlamış bulunmaktadır. Bu noktadan sonra hükmedilecek tazminat miktarının haklılık açısından bir önemi bulunmamaktadır . Diğer bir anlatımla davalı davacıyı manevi olarak zarara uğratmıştır ve bu husus mahkeme kararı ile hüküm altına alınmış olması sebebi ile davacı davasında haklıdır. Tazminat miktarının belirlenmesi hususu ise tamamen tarafların sosyal ve ekonomik durumuna, kusur oranına ve olayın meydana geliş şekline göre Hakimin takdirindedir. Davanın açılmasındaki haklılık açısından artık sayıların önemi yoktur. HMK md. 326/2 de aranan haklılık durumu davacı açısından ortaya konulmuştur. Manevi tazminat davasında haklılığı sayısal değerlere bağlamak yanlış olup kesinlikle adil değildir.
Bir çok ilk derece Mahkemesi kararı manevi tazminat miktarının azlığı veya çokluğu gerekçe gösterilerek Yargıtay tarafından bozulmakta hatta bozma kararı sonrasında verilen kararın dahi yine aynı gerekçe ile bozulduğu bilinen bir durumdur (Bu konuya ilişkin yukarıda açıklamalar yapılmıştır) . Hal böyleyken ; yukarıda da değinildiği gibi davacıdan daha dava açılmadan önce hakimin takdirini tahmin etmesini beklemek ve bu takdirin ne olacağını bilememesi sebebi ile yargılama giderlerinden sorumlu tutmak, Adil olmadığı gibi Anayasal güvence altında bulunan Mahkemeye erişim hakkını da engellemektedir. Bu soruna ilişkin çözüm odaklı düzenleme yetkisi kamu otoritelerine ait olmakla birlikte manevi zararın meydana geldiğinin kabulü halinde tazminat miktarına bakılmaksızın yargılama giderlerinin tamamının davalı üzerinde bırakılması çözüm önerisi olarak sunulabilir.
Mahkeme kararları hukuki olduğu kadar adil ve evrensel hukuk kurallarına da uygun olmak zorundadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında Mahkememizde görülen dava ele alındığında ; Davalı sürücünün hukuka aykırı eylem ve fiili nedeni ile davacının manevi zarara uğradığı Mahkememizce tespit edilerek davacının davasını açmakta haklı olduğu sabittir. Mevcut Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminat talebinin kısmen kabulü nedeniyle Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/2 maddesi gereğince davalı yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmesi halinde Davacı Davalı Zafer ve Kemal’e 7.300,00-TL vekalet ücreti ödemek zorunda kalacaktır. Diğer bir anlatımla Mahkememizce davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı 7.300,00-TL indirilmektedir. Bu husus gözetilerek manevi tazminat miktarının yükseltilmesi düşünülse bile Asliye Mahkemelerinde açılan davalardaki vekalet ücreti tutarı dikkate alındığında ve ayrıca gerçek ve adil bir hüküm verilmesi açısından bu bakış açısı Mahkememizce benimsenmemiştir. Mevcut Avukatlık Asgari ücret tarifesinin uygulanması halinde reddedilen kısım yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi yönünde karar verilmesi halinde manevi zarara uğrayan davacının davası sonucunda verilen mahkeme kararı etkisini ve anlamını yitirecek olup icra vekalet ücreti de düşünüldüğünde ise Davalı dolaylı olarak ödüllendirilmiş olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ile Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer verilen “Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.” gerekçesi ile Davacı davasını açmakta haklı olması ve sadece Mahkeme Hakiminin takdir hakkını bilememiş olması ve bunu bilmesi de kendisinden beklenemeyecek olduğundan HMK md. 326 hükmü de dikkate alınarak manevi tazminata ilişkin tüm yargılama giderleri manevi tazminat miktarının kısmen kabul edildiği davalılar üzerinde bırakılmış olup, bu davalılar yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar manevi tazminat davasının kısmen kabul kısmen reddedilen davalılar açısından olup, Manevi tazminat talebinin tamamen reddedildiği davalılar açısından, bu davalılara karşı açılan manevi tazminat davasında davacı haklı bulunmadığından lehlerine vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. İle … Sigorta ( Türkiye Sigorta A.Ş yeni unvanı ) aleyhine açılan davanın reddine,
2-Davalılar …, … , … Sigorta A.Ş ( Türkiye Sigorta A. Ş yeni unvanı ) karşı açılan maddi tazminat davasının kısmen kabul kısmen feragat nedeni ile reddine,
-13.944,61-TL geçici iş göremezlik, 312.759,66- TL daimi iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 326.704,27-TL tazminatın … Sigorta A.Ş (Türkiye Sigorta A.Ş ) poliçe limitine göre 303.944,61- TL sinden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak diğer davalılar … ve …’in kaza tarihi olan 26/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
-500,00-TL araç hasar talebinin feragat nedeni ile reddine,
3-Manevi tazminat davası açısından;
-Manevi tazminat davasının davalılar … ve … açısından kısmen kabul kısmen reddi ile 50.000,00-TL manevi tazminatın 26/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. açısından manevi tazminat talebinin reddine,
4-Karar tarihinde Yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince maddi tazminat talebi açısından alınması gereken 22.317,16-TL ile manevi tazminat talebi açısından alınması gereken 3.415,50-TL harç olmak üzere toplam 25.732,66-TL harçtan peşin alınan 553,32-TL ile ıslah harcı olarak alınan 1.076,59-TL’nin mahsubu ile 24.102,75-TL harcın davalılar … Sigorta A.Ş (Türkiye Sigorta A.Ş), … ve …’den tahsili ile hazineye irat kaydına, (davalı … Sigorta A.Ş 20.762,44-TL’sinden sorumlu olmak üzere)
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca kabul edilen maddi tazminat yönünden 31.319,30-TL vekalet ücretinin davalılar … Sigorta A.Ş … ve …’den (… Sigorta A.Ş 29.726,12-TL sinden sorumlu olmak kaydıyla) alınarak davacıya verilmesine,
6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat yönünden 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca kabul edilen manevi tazminat yönünden 7.300,00-TL vekalet ücretinin davalılar … ve …’den alınarak davacıya verilmesine,
8- … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.’ye karşı açılan Manevi tazminat davasının reddi nediyle Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesinin 10/2 maddesi uyarınca 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti.’ye verilmesine,
9-Davacı tarafından yapılan 1.300,00-TL Bilirkişi ücreti, 562,00-TL ATK fatura bedeli, 18,50-TL Ege Üniversitesi Döner Sermaye ücreti, 817,50-TL posta ve tebligat ücreti ile 581,02-TL ilk dava harcı ve 1.076,59-TL ıslah harcı olmak üzere toplam 4.355,61-TL’nin kabul ve red oranına göre takdiren 4.351,04-TL davalılar … Sigorta A.Ş (Türkiye Sigorta A.Ş.) … ve …’den alınarak davacıya verilmesine,
10-Taraflarca yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair Davacı vekilinin, Türkiye Sigorta vekillerinin ve …. Ltd. Şti. vekilinin yüzlerine karşı diğer davalıların yokluğunda tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesine İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.21/09/2021

Katip…
e-imza

Hakim …
e-imza