Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/482 E. 2023/625 K. 01.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2023/482
KARAR NO : 2023/625
DAVA : Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
DAVA TARİHİ : 09/06/2023
KARAR TARİHİ : 01/09/2023
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili Mahkememize verdiği 09/06/2023 tarihli dava dilekçesinde; davacı …’nın, davalı … ve dava dışı …; … … Tıbbi Ürünler Müh Bil Dan Hiz San ve Tic Ltd Şti. unvanlı limited şirketin ortakları olduğunu , sermayesi 1000 paya ayrılmış limited şirketin ortaklık dağılımının – … 370 pay, – … 400 pay, – … … 230 pay olduğunu, söz konusu limited şirketinin 08.01.2014 yılında kurulduğunu, kuruluş aşamasından bu yana, şirket ortakları olan davacı ve davalının ayrı ayrı münferiden imza yetkisi bulunduğunu, şirketin spesifik bir alanda faaliyet gösterdiğini, bilhassa müvekkilinin şirket faaliyeti kapsamında, kalp ritim bozukluklarının tedavisi sürecinde ameliyatlara girerek belirli cihazları kullanmak suretiyle, hastaların tedavi sürecine katkı sağladığını, davacının şirketin kuruluşundan bu yana mali ve idari işler yanında çoğu şehir dışı olmak üzere (Samsun, Bursa, Van, Ankara, Denizli, Manisa vb) teknik hizmet ve satış pazarlama faaliyeti için binlerce kez seyahat ettiğini ve mesai harcadığını, müvekkilinin bu husustaki çalışma süresinin, diğer ortakların toplamından dahi daha fazla olduğunu, davacının halihazırda 4 farklı merkezde (1 adet İzmir, 1 adet Manisa, 2 adet Bursa) tıbbi cihazların operatörlüğünü yapmakta olup haftada 5 gün ayrı merkezlerde yoğun bir şekilde faaliyet gösterdiğini, bu merkezlerde acil vakalar söz konusu olduğunda müvekkilinin çalışmasının haftada 7 güne de çıkabildiğini, kuruluş aşamasından itibaren yaklaşık 1 yıl öncesine kadar ortak karar gereği şirketin işleyişine ilişkin özellikle de mali konularda sorumluluk aldığını ve birçok konu ile gönüllü olarak tek başına ilgilendiğini, ön muhasebe ve muhasebe, personel işlemleri, tahsilat takibi, banka işlemleri, şirket araçlarının bakımı, muayene takibi ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, firmalarla sözleşmeler, personel maaşlarının yatırılması, faturalandırma ve masrafların işlenmesi, maaşların ödenmesi, , Sgk ve vergi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, diğer tüm resmi kurum işlemleri gibi birçok konuda müvekkilinin şirket kuruluşundan bu yana ahlaki ve etik değerler çerçevesinde hareket ettiğini ve sorumluluk üstlendiğini, şirketin kuruluşunun müvekkilinin kayınpederine ait küçük bir ofiste gerçekleştirildiğini, bu dönemde yaklaşık 1,5 sene herhangi bir kira alınmadan şirketin faaliyet gösterdiğini, şirketin ilk kuruluş zamanında şirket ortaklarının veya şirketin aracı dahi olmadığından şirket ile ilgili işlerde müvekkilinin eşine ait aracı kullandıklarını, müvekkilinin bu aracın tüm bakım onarımlarını, yakıt masraflarını, park cezalarını dahi bu dönemde cebinden yapacak kadar etik değerlere önem veren bir kişi olduğunu, müvekkilinin eşine ait olan aracın o dönemde 1 yılda 120.000 km yol yaptığını, müvekkilinin bu özverili çalışmasına ve etik değerlere olan inancına rağmen diğer iki ortak tarafından muhtelif zamanlarda kendisine işle ilgili ya da bulundukları konum ile ilgili yalan söylendiğini tespit ettiğini ve bu konuda sitemlerini dile getirdiğini, diğer ortaklar tarafından bu durumun olağan karşılandığını ve normal bir durummuş gibi gösterilmeye çalışıldığını, müvekkilinin şirkete ait kredi kartlarını hiçbir zaman şahsi ihtiyaçları için kullanmadığını, bu konuda diğer ortaklarla da defalarca kez karşı karşıya geldiğini, davalı …’nın açık bir şekilde bu durumu eleştirdiğini ve kendisinin günlük ihtiyaçları için de kredi kartını kullanmak istediğini belirttiğini, bu gibi basit konulardan başlayan fikir ayrılıklarının zamanla derinleştiğini ve diğer iki ortak tarafından müvekkilinin dışlanmaya başlandığını, bu dönemde “ayrımcılık” olarak nitelendirebilecekleri bazı eylemlerin; … tarafından şirket kredi kartı harcamalarında ciddi bir fark yaşandığını, özellikle içkili restoranlarda göze çarpan yüksek ödemeler, iş güzergahında olmayan yerlerde yapılan harcamalar, hatta marketlerde ufak boyutta türlü harcamalar için bile şirket kredi kartı kullanıldığını, müvekkilinin ortağı olduğu şirketin toplam personel sayısının 4 olduğunu ,son zamanlarda artan kredi kartı harcamalarında içkili mekanların olması ve yüklü hesapların şirket kredi kartı ile ödenmesinin müvekkilinde ciddi rahatsızlık yarattığını, yasal yoldan sorduğu sorulara hiçbir şekilde cevap alamadığını, şirketi zarara uğratan bu yüklü harcamaların neden yapıldığının belli olmadığını, müvekkilinin ortağı olduğu şirketin Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna bağlı olduğunu, kurumun Tıbbi Cihaz Satış, Reklam Ve Tanıtım Yönetmeliği’nin ilgili maddesinin; “Teşvik MADDE 22 – (1) Yapılan tanıtımlarda, cihazın reçete edilmesi, kullanılması, alınması veya önerilmesi için para veya hediye vererek, herhangi bir maddî kazanç sağlayarak veya bir fayda veya ödül sözü vererek sağlık meslek mensupları ya da sağlık kurum ve kuruluşlarının bünyesinde tıbbi cihaz alanında çalışan teknik elemanlar teşvik edilemez, sağlık meslek mensupları veya sağlık kurum ve kuruluşlarının bünyesinde tıbbi cihaz alanında çalışan teknik elemanlar tarafından teşvik talep ve kabul edilemez.” şeklide olduğunu, bu yemeklerin şirket personeli ile iş yemeği olmadığının aşikar olduğunu, öyle bile olsa müvekkilinin de bu yemeklere davet edilmesi gerektiğini, bu yemeklerin iş çevresi ile de yenilmesinin yönetmelik maddesi gereği mümkün olmadığını, bu ödenen hesapların teşvik kapsamında kalacağı ve şirketin şikayet halinde Sağlık Bakanlığı nezdinde ruhsat iptaline dahi gidilebileceğinin ortada olduğunu, bu içkili restoranlardaki yüksek yemek harcamaların şirketi zarara uğratan keyfi harcamalar olduğunu, müvekkiline herhangi bir bildirimde bulunmadan, haber vermeden, ortaklar kurulu kararı altında bazı kararlar alındığını, TTK uyarınca ortaklar kurulu kararı diye bir usul uygulamada mevcut olmadığını, Limited şirketlerde ortaklar genel kurulu adı altında bir usul söz konusu olduğunu, ancak bu “ortaklar kurulu” kararları ile şirket ana sözleşmesinde hüküm altına alınmayan konularda davalı … ve dava dışı ortak tarafından sadece genel kurulda alınabilecek kararlar alındığını, usul gereği sadece şirket müdürlerine ödenebilecek olan huzur hakkı tutarlarının sürekli artırıldığını ve 2023 başında 6.500,00 TL olan huzur hakkının önce 20.000,00 TL’ye çıkartıldığını , daha sonra da aylık 35.000,00 TL’ye çıkartıldığını, bu durumdan dava dışı ortak … … ‘ nin de faydalandığını, … …’nin müdür olmadan bu ödemeyi alması ve bu ödenen rakamların yıl sonu kar payı dağıtımından mahsup edilmemesinin açıkça TTK’nın emredici kurallarının ihlali niteliğinde olduğunu, ayrıca bu bedelin şirkete ciddi bir stopaj vergisi yükümlülüğü de getirdiğini, taraflar 2022 yılının sonlarında ayrılma sürecini konuşmak üzere şirketin mali müşavirlerinin de olduğu bir toplantıda bir araya geldiğini, ancak süreç içerisinde davalı tarafın müvekkiline hitaben “hisseleri, yetkileri hatta kazandığın parayı sana ben verdim istersem geri alırım” diyerek profesyonellikle alakası olmayan bir yaklaşımla müvekkilini küçümsediğini, toplantının sonunda yumruğunu masaya vurarak seni bu yetkilerle bu şirkette çalıştırmam dediğini, şirketin iş yaptığı firmalara, doktorlara ve bütün iş çevresine bu şirketin CEO’su benim davacı …’nın ise CFO (mali işler müdürü) demek suretiyle, yine aslında gerçekle bağdaşmayan beyanlarda bulunduğunu, 2022 yılı içerisinde ise davalı tarafın müvekkilinin işten ayrılacağını, davacının başka bir işle dahi anlaştığı yönünde iş çevresine beyanlarda bulunduğunu, yaşanan tüm bu süreçlerin şirket içi iktidar mücadelesinden ziyade yetkilerin kötüye kullanımı anlamına geldiğini, müvekkilinin iş sahasındaki saygınlığına zarar verdiğini, 2023 Haziran ayında müvekkilinin kullanmakta olduğu şirket aracını bakıma soktuğunu, Manisa’da vakaya gitmesi gereken müvekkilinin ofise gittiğini ve otoparkta bulunan araçlardan birisi ile gitmeyi planladığını, ancak otoparkta bulunan Ford ve Fiat marka iki aracın da akülerinin bitik olduğunu, araçlardan birisinin muayenesinin yapılmadığını ve çalışmaz vaziyette olduklarını tespit ettiğini, bunlarla ilgili araçları son kullanan personel arandığında bu araçların 5-6 ay kadar önce arızlandığını, Emrah beye bu durumun bildirildiği ancak aradan geçen süre zarfında bu araçların bakımı ile ilgilenilmediği tespit edildiğini, yine alınan bir “ortaklar kurulu” kararı ile personel maaşları ve ek yardımları belirlendiğini, şirketin nitelikli işçisi konumunda olan personel maaşlarının asgari ücret seviyesinde tutulduğunu ve enflasyon oranında zam beklentisi içinde olan çalışanlara 6 ay boyunca aylık 1.000,00’er TL doğalgaz yardımı yapılması kararı alındığını, müvekkilinin şirkette gerçekleştirdiği yerleşik uygulamada yıllardır yemek kartı firmaları ile anlaşma sağlanmış olmasına rağmen bu yardımın günlük nakdi yardıma çevrildiğini, bu durumun özellikle vergi dairesine bildirilecek gider açısından önem taşımakta olup şirket işleyişini zorlaştırdığını, ayrıca bu durumun şirket personelinde de huzursuzluğa yol açtığını, 15.01.2023 tarihinde müvekkilinin harici 2 ortak toplanarak 2023/03 nolu kararı aldıklarını ve bu karar uyarınca olağan genel kurul yapılmasını kararlaştırdıklarını, bunun için de 24.02.2023 tarihli bir toplantı kararlaştırıldığını, genel kurul yapılmasına ilişkin kararın müvekkilinin bilgisi dışında alındığını, oluşturulan toplantı gündemine müvekkilinin temsil yetkisini kaldıran kararlar alınması ve TTK m. 395 ve 396 uyarınca ortaklara yetki verilmesinin gündeme alındığını, müvekkilinin söz konusu toplantıdan şifahen haberdar olduğunu ve toplantıya katılarak alınan kararlara muhalefet şerhi koyduğunu, bu toplantıda münferiden tek başına şirketi temsil yetkisinin davalı …’ya verildiğini, müvekkilinin ise aynı toplantıda ibra edilmiş olmasına rağmen şirketi temsil yetkisinden azledildiğini, ancak davalı … ve dava dışı ortak öncülüğünde gerçekleştirilen bu genel kurul kararlarının süresi içerisinde Ticaret Sicil Müdürlüğüne tescil edilmemiş olup TTK m. 30’da belirtilen tescil ve ilan sürelerine ve TTK m. 422’de belirtilen usuli şartlara riayet edilmemesi nedeniyle yok hükmünde olduğunu, müvekkili tarafından bu gelişmeleri müteakip Bornova 4. Noterliğinin 14.04.2023 tarihli ihtarnamesi keşide edildiğini ve davalıya cevaplaması için bir kısım sorular yöneltildiğini, buna göre; davalının düzenlenmiş olan genel kuruldaki niyetinin açıklanmasını ve tescil edilmemesinin sebeplerinin belirtilmesi, şirket kredi kartı harcamaları ile ilgili bilgi talebi, huzur hakkı kararları alınırken müvekkiline danışılmaması ve müdür olmayan ortağa yapılan ödemelerden şirketin zarara uğradığının açıklanması, müvekkilini dışlayan kararlar alınması konusunda bilgilendirme talep edildiğini, bu ihtarnamenin davalı tarafa 18.04.2023 tarihinde tebliğ edildiğini, ancak davalı tarafça söz konusu ihtarnameye cevap verilmediğini, bu tarihten itibaren davalının şirketi yönetim anlayışında da herhangi bir değişiklik yaşanmadığını, ihtarnamede gönderilen uyarıların dikkate alınmadığını, bu sebeplerden dolayı işbu davayı açma zarureti hasıl olduğunu, belirtmiş ,öncelikle tedbiren davalı …’nın müdürlük yetkilerinin dava sonuçlanıncaya kadar kullanmasının durdurulmasına, dava sonuçlanınca da davalının müdürlük yetkilerinden azline, …’nın şirket ortaklığından haklı sebeple çıkartılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili Mahkememize verdiği 10/07/2023 tarihli cevap dilekçesinde; …’nin 2014 yılında …, …, … ve … … tarafından kurulduğunu, daha sonra …’ın ortaklıktan ayrıldığını, şirketin halen mevcut ortaklık yapısı ile faaliyetlerini sürdürdüğünü, şirketin, yetişmiş ve akredite personeli ile kardiyoloji alanında ve özellikle kalp ritim bozukluğu ameliyatlarında ameliyatı gerçekleştiren doktorlara destek sağladığını, yüksek teknoloji tanı ve tedavi cihazlarının ameliyat esnasında kullanılması konularında hizmet verdiğini, şirketin temelde hizmet satışı yaptığını, bu, şirketin ortaklarının ve personelinin şahsen gerçekleştirdiği bir hizmet niteliğinde olduğunu, şirketin kuruluşundan bu yana davacının şahsi emeklerini ne kadar şirkete vakfetmişse, fazlasını da müvekkil ve diğer ortak … …’nin vakfettiğini, aksi halde şirketin faaliyet göstermesinin mümkün olamayacağını, müvekkil şirketin kredi kartlarını şahsi harcamaları için hiçbir zaman kullanmadığını, farklı şehirlerdeki, lokasyonlardaki vakalara (ameliyatlara) hizmet vermek için yolculuk masraflarını (konaklama, yemek, akaryakıt vs.), şirket adına sarf etmek, bu masrafları şirkete gider olarak yazmanın yasal ve meşru olduğunu, davacının da bizzat kabul ettiği üzere şirketin kuruluşundan bu yana mali hesapların davacının kontrolünde olduğunu, davacının kendisinin de iş amacı ile şehir dışı harcamaları için şirket adına fatura aldığını ve ödemelerini şirket hesaplarından gerçekleştirdiğini, davacının “içkili restoranlar”da yemek yenildiği iddiasının da müvekkilinin şirket çalışanlarına verdiği iftar yemeğinden ibaret olduğunu, iftarda içki içilmediğini ifade etmeye gerek olmadığını, davacının “dışlanmak”tan kastının ne olduğunu anlamanın mümkün olmadığını, davacının iddialarını Ticaret Kanunu sistematiği içinde teknik olarak analiz etmek gerekiyor ise de bunun mümkün olmadığını, ihtilafın temelinde bir şirketin yönetimi olduğunu, müvekkili ile davacı şirketin kurulduğu andan itibaren aynı imza yetkilerine sahip olduğunu, aralarında hiyerarşik bir fark bulunmadığını, aksine şirketin yönetimi, hesapları, bizzat davacı tarafından ele alındığını, müvekkilinin, davacının bu işleri yürütürken tavır ve kararlarını eleştirmesinin bu dava sürecini başlattığını, davacının temennisinin, her isteğinin hiçbir itiraza uğramadan kabul edilmesi olduğunu, ancak eleştirilmeye başlanınca davacının gerek ortakları gerek şirket personeli ve müşterileri ile olan iletişimi giderek bozulduğunu, hakaret ve tehdit içerikli söylemlerinin arttığını, dava dışı şirket ortaklarından … …’ye huzur hakkı ödenmemesi gerekirken ödendiğinin iddia edildiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun 394. Maddesinde; “Yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık kârdan pay ödenebilir.” hükmü bulunduğunu, Limited şirketlerde ise huzur hakkına ilişkin bir düzenleme bulunmadığını, düzenlemenin bulunmaması, müdür olmayan ortağa huzur hakkı ödenemeyeceği anlamına gelmediğini, zira bunu yasaklayan bir hüküm de bulunmadığını, dava dışı şirket ortağı … …’nin de müdür olan diğer ortaklar gibi şahsi emek ve birikimlerini şirkete vakfettiğini ve vakalara (ameliyatlara) şahsen katıldığını, aynı işi yapan, aynı emeği sarf eden ortaklara huzur hakkı ödenirken, … …’ye bir ücret ödenmemesinin hakkaniyete de aykırı olduğunu, davacının da bizzat müvekkili kadar imza yetkilisi iken … …’ye huzur hakkı ödenmiş olmasının neden müvekkilinin azlini ve ortaklıktan çıkartılması gerektirdiğini anlamanın da mümkün olmadığını, şirket personelinin ücret ve yan haklarının hiçbir zaman olmadığı kadar iyi olup, personelin davacının ortaya çıkardığı problemler hariç tutulursa çalışma ortamı ve koşullarından son derece memnun olduğunu, personelinin çalışma şartlarından memnun olmadığı şirketlerin yöneticilerinin azli ve ortaklıktan çıkartılması gerektiği iddiası da dikkate alınacaksa ülkede yönetici ve ortak bulmanın mümkün olmayacağını, davacının, kira almadan kendi ofisini kullandırdığı, eşinin arabasını kullandığı, şirket araçlarından birisinin aküsünün bittiği gibi iddialarına cevap verme gereği duymadıklarını, davacının en önemli dava sebebi olarak adlandırdığı 24.02.2023 tarihli genel kurula ilişkin gelişmelerin de; şirketin 2020 ve 2021 yılları olağan genel kurulu toplanmadığı, şirket ortaklarının bu eksikliği gidermek adına 15.01.2023 tarihinde bir karar alındığı ve genel kurulun 24.02.2023 tarihinde toplanmasına karar verildiği, bu karar ve toplantı tarihi hakkında davacıya da bilgi verildiği, davacının da genel kurula katıldığı ve tutanağı imzaladığı, davacının gündemin 3. ve 4. maddelerine dair ihtirazi kayıt beyanı sunduğu, Genel Kurul akabinde Ticaret Sicil Müdürlüğü nezdinde sıkıntı çıktığı, Ticaret Sicil Müdürlüğünün, yetkisi iptal edilen müdürlerin isimlerinin açıkça karar metninde yazılması gerektiği için tescil talebini reddettiği, bu nedenle genel kurul tescil edilemediği, Ticaret Sicil Müdürlüğünün kararının Ticaret Sicil Yönetmeliğine uygun olmadığı düşünülse dahi taraflar arasında daha çok ihtilaf çıkmaması, davacının da endişelerini giderebilmek amacı ile genel kurulun bir kez daha tüm ortakların katılımı ile toplanabilmesi amaçlandığını, bu sebeple davacı ve davacı vekili ile temas kurulduğu, genel kurulun tekrar toplanması için karar alınmak istendiğini, davacının bu çağrıya itibar etmediğini, şirketin iki adet müdürü olduğundan ve genel kurul çağrısı, müdürler kurulu kararı ile yapılabildiğinden müvekkilinin tek başına genel kurulu toplantıya çağırmasının mümkün olmadığını, bu amaçla yasal yollara başvurulduğunu ve yetki alındığını, en büyük dava sebebi sayılan olayın gelişiminde herhangi bir hukuksuzluk bulunmadığını, genel kurulun teşekkül edeceğini ve şirketin sevk ve idaresi ile ilgili kararları tesis edeceğini, davacının amacının Mahkemeyi manipüle ederek genel kurulun yetkisi dahilinde kalan konularda Mahkemenin karar almasını sağlamak olduğunu, davacının engellemeye çalıştığı husus imza yetkisinin alınmaması ve şirketi eskiden olduğu gibi hesapsızca ve dilediği gibi yönettiğini, davacının bu düşünce yapısı, tüzel kişiliği haiz bir ticaret şirketini yönetmektense, kendi nam ve hesabına iş yapan bir esnaf olma, kimseye hesap verememe gibi eğilimlerini açığa vurduğunu, davacının tam da bu eğilimi doğrultusunda hareket ederek şirketteki paylarını müvekkiline ve dava dışı ortak olan … …’ye fahiş bir fiyattan (10.000.000,00 TL) devretme teklifinde bulunduğunu, bu teklifin kabul görmemesi üzerine ise bu hukuki ihtilafı çıkarttığını, davacının amaçlarının sarih olduğunu, Mahkemenin bu amaçlara alet olacağını düşünmediklerini, Türk Ticaret Kanunu 640. Maddesinde; “Şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararıyla haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarılabileceği” hüküm altına alındığını, dolayısı ile davacının (şirket ortağının) müvekkilinin şirketten haklı sebepler olsa dahi çıkartılmasını talep etme hakkı bulunmadığını, davacının bu iddialarında samimi ise haklı nedenlerle TTK 636/3. Maddesi uyarınca şirketin feshini veya yine TTK 638/2. Maddesi uyarınca şirketten haklı sebeplerle ayrılmak için dava açabilecekken bu davayı açması ve müvekkilinin şirketten çıkartılmasını dava etmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının niyetinin haksız menfaat elde etmek olduğunu belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili Mahkememize UYAP üzerinden gönderdiği 25/08/2023 tarihli dilekçesinde; müvekkilinden aldığı talimat gereği davadan feragat ettiğini, feragat beyanına istinaden gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili Mahkememize UYAP üzerinden gönderdiği 28/08/2023 tarihli dilekçesinde; davacının feragat beyanına bir diyeceklerinin olmadığını, davanın feragat nedeniyle reddine ve bu hususta gerekli işlemlerin yapılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, vekalet ücreti ve yargılama giderine ilişkin herhangi bir taleplerinin bulunmadığını beyan etmiştir.
Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; davacı tarafça davalının müdürlük yetkilerinden azline, …’nın şirket ortaklığından haklı sebeplere çıkarılmasına karar verilmesine yönelik olarak Mahkememize dava açıldığı, davacı vekilinin Mahkememize UYAP üzerinden gönderdiği 25/08/2023 tarihli dilekçesi ile açtığı davadan feragat ettiği, feragatın davaya son veren taraf işlemlerinden olduğu, davacı vekilinin vekaletnamesinin incelemesinde davadan feragat yetkisinin bulunduğu incelenen tüm dosya kapsamıyla anlaşılmış, vaki feragate binaen davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Vaki Feragate binaen davanın REDDİNE,
2-Peşin alınan harç fazla olduğundan 89,95 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacı tarafa iadesine,
3-Taraflarca talep edilmediğinden vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Taraflarca yapılan masrafların üzerlerinde bırakılmasına,
Dair, tebliğden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar tarafların yokluğunda açıkça okunup anlatıldı. 01/09/2023
Başkan …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Üye …
E-imzalıdır
Katip …
E-imzalıdır