Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/966 E. 2023/295 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/966 Esas
KARAR NO : 2023/295
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/12/2022
KARAR TARİHİ : 26/04/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının davacı aleyhinde kambiyo senedine dayanarak takip başlattığı, davacının davalıya borcunun bulunmadığı, takibe dayanak senedin dava dışı Tahsin Tüzün tarafından hile yoluyla imzalı ve diğer unsurları boş şekilde davacıdan alındığı, davacı ile davalı arasında ticari ilişki bulunmadığı, davalının senedin diğer unsurlarını kendi lehine doldurarak kötüniyetle takip yaptığını belirterek takibin durdurulmasına, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; senedin taraflar arasındaki borç alacak ilişkisi nedeniyle bizzat davacı tarafından düzenlendiği, davacının borcunu ödemediği, senette tahrifat bulunmadığı, ispat külfetinin davacıda olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava, emre muharrer senedin(bono) hile yoluyla alındığı ve açığa imzanın kötüye kullanıldığı iddiasına dayanan takip sonrası menfi tespit isteğine ilişkindir.
DELİLLER:
-İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. Maddesi: “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar ve bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
Bu noktada, konuyla ilgisi bakımından “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190.maddesi; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddî hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanunî karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira, aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyetinden değil, karine ile kabul edilen durumun aksini ispat etmek gerekir (6100 sayılı HMK. 190. madde gerekçesi).
Menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davalının lehtarı olduğu, keşidecisi davacı olan 05/10/2020 keşide, 05/12/2020 ödeme tarihli, 100.000,00 TL bedelli bonoya istinaden davacı aleyhinde İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında 18/11/2022 tarihinde takip başlattığı, ödeme emrinin davacı borçluya 15/03/2023 tarihinde tebliğ edildiği, takibin 26/03/2023 tarihinde kesinleştiği, davacının takip tarihinden sonra iş bu dava ile emre muharrer senedin(bono) hile yoluyla kendisinden alındığı, açığa imzanın kötüye kullanıldığı, davalıya borçlu olmadığı iddiası ile iş bu davayı ikame ettiği, davalının ise davacıdan alacaklı olduğu, ispat külfetinin davacıda olduğunu savunduğu, taraflar arasında takip ve davaya konu senedin davacıdan hile yoluyla alınıp alınmadığı, açığa imzanın kötüye kullanılıp kullanılmadığı, davacının senet sebebiyle davalıya borçlu olup olmadığı hususlarında ihtilaf bulunduğu anlaşılmıştır.
Takip ve davaya konu uyuşmazlık kambiyo senedinden kaynaklandığından ve taraflar arasında tüketici işlemi bulunmadığından mutlak ticari dava niteliğindeki uyuşmazlıkta mahkememizin görevli olduğu değerlendirilmiştir.
Davacının dava dilekçesinde takip nedeniyle menfi tespit istemi ile takibin iptali talebinde bulunduğu, ancak dava değerini senet bedeli olan 100.000,00 TL olarak gösterdiği, mahkememizce davacının takip çıkış miktarı olan 131.537,67 TL üzerinden harç yatırması gerektiği dikkate alınarak eksik harcı ikmal etmek üzere 17/02/2023 tarihli celse ara kararı ile davacı vekiline süre verildiği, bu hususta davacı vekiline meşruhatlı davetiye çıkartıldığı, davacı vekilinin ara karar doğrultusunda eksik harcı ikmal ettiği anlaşılmıştır.
Davacının dava dilekçesinde hile iddiasında bulunduğu ancak buna ilişkin iddiasını somutlaştırmadığı mahkememizce dikkate alınarak 6100 sayılı HMK’ nun 31 ve 194.maddeleri uyarınca davacı vekiline hile iddiasını açıklamak ve somutlaştırmak ve ayrıca takip ve davaya konu senede ilişkin yürütülen soruşturma olup olmadığını bildirmek üzere 17/02/2023 tarihli celsede süre verildiği, ara kararın gereğinin yerine getirilmesi için davacı vekiline meşruhatlı davetiye çıkartıldığı, davacı vekilinin 07/03/2023 tarihli dilekçesi ile takibe dayanak senedin zorla imzalatıldığı, diğer unsurlarının doldurulmasına müsade edilmediği, borç ödendiği halde senedin iade edilmediği, senedin düzenlenerek …’ e verildiği halde davacı tarafından tanınmayan … adına takibe konu edildiği, ellerinde herhangi bir somut delil bulunmadığı yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır.
Davacının dava dilekçesindeki hile ve açığa imzanın kötüye kullanılması iddiasını 07/03/2023 tarihli dilekçesi ile genişletip değiştiremeyeceği, yani korkutma iddiasında bulanamayacağı, hile olarak ileri sürülen iddialar yönünden ise imza unsuru dışında boş bırakılan bir senedin, senedin verildiği kişi dışında başka bir kişi tarafından takibe konu edilmesi ile bedeli ödendiği halde iade edilmemesinin hile olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığı, davacının iddiasının ileri sürülüş biçimine göre bu iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu ve incelenmesinde yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Takip konusu bonoda davacı keşideci, davalı lehtar sıfatına haizdir. Zorunlu unsurları bulunan bono ihdas nedeni gösterilmemiş kambiyo senedi vasfındadır.
Bono, ödeme vaadi niteliğinde kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen asıl borçlu durumundadır. Yine bono, bağımsız borç ikrarını içerir. İllete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.
Davacı, senede karşı açığa imzasının kötüye kullanıldığı iddiasında bulunduğuna göre, kural olarak iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi gerekir (HMK 201. madde).
Somut olayda, davacı/borçlu dava konusu bonoda bulunan imzasını inkar etmemiştir. Senet, sebepten mücerret olup davacı iddiasını yazılı delille ispat yükü altındadır. Davacı, senetten dolayı borçsuzluğunu ispatlar nitelikte HMK’nun 200.maddesi kapsamında, yazılı delil sunmamıştır. Davacı vekilinin 07/03/2023 tarihli dilekçesinde de belirttiği üzere dava konusu senede ilişkin yürütülen ceza soruşturması da bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının açığa imzanın kötüye kullanıldığı ve bedelsizlik iddiasını ispat edemediği anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Menfi tespit davasının reddine karar veren mahkemenin, borçluyu tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve borçlunun bu icra takibini durdurulması (İİK.m.72,II) veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi (İİK m.72,III c.2) için ihtiyati tedbir kararı almış ve bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış- infaz edilmiş olması gerekir. (İİK m.72,IV c.2). Mahkememizce davacı vekilinin talebi üzerine 27/12/2022 tarihli ara karar ile icra veznesine giren paranın takip alacaklısı olan davalıya ödenmemesi yönünde tedbir kararı verilmiş ise de davacının mahkememizce hükmolunan teminatı yatırmadığı ve mahkememiz ara kararının infaz edilmediği anlaşıldığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
3-Alınması gerekli 179,90 TL karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 1.707,75 TL peşin harç ve 538,58 TL tamamlama harcı toplamı 2.246,33 TL harçtan mahsubu ile bakiye 2.066,43 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Mahkememizce bu yargılama nedeniyle yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı kendisini dava ve duruşmalarda vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1-4. maddesi uyarınca takdir edilen 20.730,65 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
6-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 26/04/2023
Katip…
e-imzalı
Hakim…
e-imzalı