Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/589 E. 2023/105 K. 15.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/589 Esas
KARAR NO : 2023/105

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 29/07/2022
KARAR TARİHİ : 15/02/2023

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, aslen teknoloji ve teknolojik alet satım işleri ile uğraştığı, davalı şirkete de bu doğrultuda yazılım, teknolojik teçhizat, alet ve destek hizmeti sağlandığı, bu ilişki kapsamında davalı şirkete sağlanan hizmet ve teknolojik aygıt satışı doğrultusunda 2 adet fatura kesildiği, davalının ödeme yapmadığı, alacağın tahsili için İzmir 6. İcra Müdürlüğünün ……. esas sayılı dosyası ile takibe girişildiği, davalının takibe ve borca itiraz ettiği, 22.04.2022 tarihli bu itirazın ardından davalı şirketçe müvekkiline 20.05.2022 tarihinde 5.000,00 TL ve 05.07.2022 tarihinde 10.000,00 TL olmak üzere toplamda 15.000,00 TL ödeme yapıldığı, bu ödemelerin takipten ve itirazdan sonra yapılmış olması nedeniyle kararın icra müdürlüğünde infaz sürecinde değerlendirilmesini gerektiğini belirterek davalının takibe yaptığı itirazın iptali ile takibin devamı ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmiş, davalı dava cevap vermemiş, davalı vekili duruşmalardaki beyanında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava ticari satımdan kaynaklanan faturaya dayalı alacağın tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
DELİLLER:
-Faturalar,
-İzmir 6 İcra Dairesinin …. esas sayılı dosya sureti,
-Karşıyaka Vergi Dairesinin 04/08/2022 tarihli yazısı ve eki,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.
Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-1663 E., 2021/1070 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, Kanun’da özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.
6100 sayılı HMK’da gider avansı ve delil avansı ayrı ayrı düzenlenmiştir. Kanun’un 120. maddesi, “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı’nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir” hükmünü içermektedir. Bu maddede öngörülen gider avansı, HMK’nın 114. maddesi uyarınca dava şartları arasında yer almaktadır. Dava şartlarının eksik olması ve tamamlanmaması durumunda ise aynı Kanunun 115. maddesi uyarınca usulden red kararı verilmesi öngörülmüştür.
Aynı Kanun’un 324. maddesinin başlığı ise “Delil İkamesi İçin Avans” olup, taraflardan her birinin ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorunda oldukları belirtilerek, tarafların birlikte aynı delilin ikamesini talep etmiş olmaları halinde gereken gideri yarı yarıya avans olarak ödeyecekleri ve taraflardan birisinin avans yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde diğer tarafın bu avansı yatırabileceği ve aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümlerin saklı olduğu ifade edilmiştir.
Görüldüğü üzere HMK’nın 324. maddesinde düzenlenen delil ikamesi avansı, HMK’nın 114. maddesinin 1. fıkrasının “g” bendinde belirtilen gider avansından hüküm ve sonuçları itibariyle farklı olup, dava şartı niteliğinde değildir.
Tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin, gider avansı içinde değerlendirilmesi olanağı, HMK’nın 324. maddesi düzenlemesi karşısında yoktur.
HMK’nın 324. maddesi gereğince bu avansın hiç yatırılmamasının veya eksik yatırılmasının hukuki sonucu, delile dayanan tarafın o delilden vazgeçmiş sayılmasıdır.
Delil avansına yönelik ara kararında mahkemece, hangi delil için ne miktarda avans yatırılacağı açıkça belirtilmeli ve avansın kesin süre içinde yatırılmaması halinde bu delilin ikamesinden vazgeçildiğinin kabulü ile dosya kapsamındaki delillere göre karar verileceğinin ihtar edilmesi gerekir.
Ayrıca; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle 6100 sayılı HMK. nun 90. (1086 sayılı HUMK.nun 159.) maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, 6100 sayılı HMK. nun 94. (1086 sayılı HUMK.nun 163.) maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir.Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacagı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde;davacının, davalı aleyhinde İzmir 6. Müdürlüğünün …… esas sayılı dosyasında ticari satımdan kaynaklanan faturaya dayalı alacağın tahsili amacıyla icra takibi başlattığı, ödeme emrinin davalı borçluya 18/04/2022 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun 22/04/2022 tarihinde yasal süresi içerisinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, takibin durduğu, davalı borçlunun takibe itirazı üzerine davacının iş bu itirazın iptali davasını bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ikame ettiği, davalı borçlunun itirazının iptalinin talep edildiği, davacının, taraflar arasında ticari satım sözleşmesi bulunduğu, bu sözleşme kapsamında satıma konu malların davalıya teslim edildiği, ancak davalının teslime rağmen ödeme yapmadığı, takibe yapılan itirazın haksız olduğu, takip tarihinden sonra kısmi ödeme yapıldığı, bu durumun davalının kötüniyetli hareket ettiğini ortaya koyduğunu ve takibe yapılan itirazın iptali gerektiğini iddia ettiği, davalının ise davaya cevap vermediği, davacının iddialarını inkar etmiş sayıldığı, uyuşmazlığın taraflar arasında ticari satım ilişkisi olup olmadığı, takibe dayanak faturaların bu kapsamda düzenlenip düzenlenmediği, davacının faturalardan kaynaklı alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacaklı olduğu miktarın ne olduğu ve takibe yapılan itirazın haklı olup olmadığı hususlarında olduğu anlaşılmıştır.
Her iki tarafı tacir olan ve tarafların ticari işletmesini ilgilendiren nispi ticari dava niteliğindeki uyuşmazlıkta mahkememizin görevli olduğu anlaşılmıştır.
Takip dayanağı faturaların taraf defterlerinde kayıtlı olup olmadığı, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunup bulunmadığı, davacının faturalardan kaynaklı olarak alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacaklı olduğu miktarın ne olduğu hususlarının tespit edilmesi amacı ile mahkememizce tarafların ticari defter ve kayıtlarının bilirkişi aracılığı ile incelenmesine karar verildiği, bu kapsamda 25/11/2022 tarihli celsede taraflara ticari defter ve kayıtları sunması veya bulunduğu yeri bildirmesi, bilirkişinin emek ve mesaisine karşılık ücret ödenmesi ve bilirkişi ücretinin davacı tarafından karşılanmasına karar verildiği ve bu konuda kesin süre verildiği, davacı ve davalının süresi içerisinde ticari defter ve kayıtların bulunduğu yeri bildirmediği ve davacının bilirkişi delil avansını yatırmadığı, davacının yasal süresinden sonra 13/12/2022 tarihinde ticari defter ve kayıtların bulunduğu adresi bildirdiği ve bilirkişi delil avansını mahkememiz veznesine yatırdığı, bu nedenle mahkememizce dosyanın bilirkişiye tevdi edilmediği, her ne kadar davacı tarafından süresinden sonra bilirkişi ücreti yatırılmış ve dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesi talep edilmiş ise de, mahkememizce davacı vekiline 6100 sayılı HMK’nın 222 ve 324. maddesi uyarınca verilen ve kesin olan sürenin yeterli, emredilen işlerin, gerekli ve yapılabilir nitelik taşıdığı, ayrıca süreye uyulmamasının sonuçlarının açıkca anlatıldığı-ihtar edildiği, kesin süre içerisinde ara karar gereğinin davacı tarafından yerine getirilmemiş olmasının davalı yararına usuli kazanılmış hak doğurduğu, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmadığı, kendisine tanınan kesin süre içerisinde bilirkişi delil avansını mahkememiz veznesine depo etmeyen ve ticari defter ve kayıtlarının bulunduğu yeri bildirmeyen davacı yönünden 6100 sayılı HMK’nın 222 ve 324. maddesi uyarınca ticari defterlere ve bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılması ve dosya mevcuduna göre değerlendirilme yapılmasının kabulü gerektiği, davacı ara karar gereğinin yasal süresinden sonra yerine getirmekle birlikte celse talikine mahal verilmediği ve emsal kararlar uyarınca dosyanın bilirkişiye verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de, mahkememizce gerek maddi hukuka ve gerekse usul hukukuna ilişkin olarak hak düşürücü ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olduğu (hangi yıllara ait ticari defter ve kayıtların inceleneceği, defter ve kayıtların mahkememize sunulabileceği veya bulunduğu yerin bildirilebileceği, defter ve kayıtların sunulması veya bulunduğu yerin bildirilmesi halinde bilirkişi tarafından hangi hususlarda inceleme yapılacağı v.s), sonuçlarının ilgilisi olan taraflara bildirildiği, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesinin olanaklı olmadığı, yukarıda da ifade edildiği üzere kesin süreye ilişkin ara kararın tesisi ile birlikte karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğduğu, bu ilkenin doğal sonucu olarak yargısal kesin süre ile sadece tarafların değil hakimin de bağlı olduğu ve dolayısı ile hakimin bu tür ara karardan dönmesinin hukuken geçersiz olduğu, davacının ara karara ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı, mevcut dosya kapsamına göre taraflar arasında takibe dayanak faturalara konu malın davalıya teslim edildiği BA ve BS formları ile sabit olmakla birlikte taşınırlarda aynı anda ifa kuralı geçerli olduğundan bu kuralın aksini yani satışın veresiye olduğunu ve bakiye alacağının bulunduğunu iddia eden davacının alacağının varlığını ve miktarını ispat etmekle yükümlü olduğu, dosya kapsamı itibariyle davacının bu hususları ispatlar herhangi bir yazılı delil sunmadığı ve iddiasını ispatlayamadığı, iddianın ileri sürülüş biçimi, savunma ve yapılan yargılamanın kapsamına göre başkaca inceleme yapılmasına lüzum bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.(Benzer yöndeki kararlar için bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/06/2021 tarih ve …..esas, …… karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21/06/2022 tarih ve ……esas, ……. karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/11/2021 tarih ve ….. esas, ….. karar sayılı ilamları)
Davalının dava öncesi yapılan dava şartı olan zorunlu arabuluculuk görüşmelerine katılmadığı bu nedenle arabuluculuk görüşmelerinin anlaşmazlıkla neticelendiği ve iş bu davanın ikame edildiği anlaşılmakla 6325 sayılı yasanın 18/A-11.maddesi uyarınca yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 179,90 TL karar ve ilam harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 391,47 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 211,57 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafından yapılan 80,70 TL başvurma harcı, 179,90 TL karar ve ilam harcı ile 37,50 posta ve tebligat giderinden oluşan toplam 298,10 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE,
4-Davalı yararına vekalet ücreti takdir edilmesine YER OLMADIĞINA,
5-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
6-İzmir Arabuluculuk Bürosu’nun …… sayılı arabuluculuk dosyasında suçüstünden karşılanan 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A. maddesi uyarınca davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere tarafların yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı.15/02/2023

Katip …
e-imza

Hakim…
e-imza