Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/803 E. 2022/637 K. 21.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/803
KARAR NO : 2022/637

ASIL DAVA : Ecrimisil-Tazminat(Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARŞI DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat(Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
ASIL DAVA TARİHİ : 17/04/2018
KARŞI DAVA TARİHİ : 19/06/2018
KARAR TARİHİ : 21/07/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/08/2022

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Alacak davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
ASIL DAVADA İDDİA VE TALEP:
Davacı karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle;…… İlçesi …Mahallesi … mevkii … pafta, … ada, …parselde kayıtlı olan……../İzmir adresindeki fabrika binası vasıflı taşınmazın müvekkili şirket tarafından davalı şirketten 08/11/2016 tarihinde tapudan satın alındığını, davalının binayı satmasını müteakip binayı boşaltıp müvekkiline teslim etmesi gerekirken bunu yapmadığını, müvekkili tarafından davalıya müdahalenin men-i, fuzuli işgalin sonlandırılması ve ecrimisil talepli ihtarname gönderildiğini, müvekkili tarafından taşınmazın edinme tarihi olan 08/11/2016 tarihinden davalı yanca taşınmazın tahliye edildiği 30/01/2018 tarihine kadar davalı tarafından taşınmazın 14 ay 22 gün süreyle fuzuli olarak işgal edilerek kullanıldığını, bu nedenle 14.733,00TL haksız işgal tazminatı talep ettiklerini, ayrıca taşınmazın davalı tarafından tahrip edildiğini, mahkeme aracılığıyla yapılan tespite göre taşınmazda 79.006,00TL’lik hasar bulunduğunu, taşınmazın tahliyesi sırasında davalının zarar verme kastıyla 250 metre enerji nakil hattı kablosunu kesip aldığını, hasarın giderilmesi için bir aylık süreye ihtiyaç olduğunu, taşınmazın 2017 yılı Ağustos-Aralık aylarına ilişkin aidatlarının ödenmediğini belirterek toplam 102.995,00TL’nin davalıdan ihtarname tarihi dikkate alınarak ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA İLE KARŞI DAVADA İDDİA VE TALEP:
Davalı karşı davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; öncelikle müvekkili şirketin mermer işi yapan ve dünyaya ihracat yapan büyük bir şirket olması nedeniyle ihtiyati haciz şartlarının müvekkili yönünden oluşmadığını, dava konusu taşınmazın 19/01/2018 tarihi itibariyle müvekkil şirket tarafından boşaltılmak zorunda kalındığını, davacı karşı davalı tarafından yaptırılan tespitin teslim tarihinden yaklaşık 2 ay sonra 09/03/2018 tarihinde yapıldığını, bu durumun müvekkili şirket tarafından taşınmaza herhangi bir şekilde zarar verilmediğini gösterdiğini, bina ve arsasının davacı karşı davalıya satıldığını, tespitte hasarlı olduğu belirtilen ekipmanların taşınmaz satımına dahil olmadığını, müvekkili şirket tarafından taşınmaz satılırken 2 yıllık kullanım hakkı koşulu ile davacı karşı davalı şirkete satıldığını, bu kapsamda 2 yıllık kullanım hakkı bedelinin satış bedelinden düşüldüğünü, davacı karşı davalının satış tarihinden itibaren yaklaşık bir yıl taahhüdüne uyduğunu, ancak sonrasında anlaşmaya aykırı olarak taşınmazı boşaltmasını müvekkilinden istediğini, bu talep müvekkili tarafından kabul edilmeyince de müvekkilinin borcu bulunmamasına rağmen davacı karşı davalının haksız yere taşınmazın elektriklerini kestirdiğini, müvekkili şirketin gerek davacı karşı davalıya gerekse İTOB Organize Sanayi Bölgesi yönetimine hiçbir borcu bulunmadığını, müvekkilinin bakiye on aylık kullanım hakkı ve taşınmazın elektriklerinin haksız kesilmesi nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlar olduğunu belirterek davacı karşı davalının davasının reddine, karşı davanın kabulü ile 10.000,00TL maddi ve 10.000,00TL manevi tazminata hükmedilmesini karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVAYA İLİŞKİN CEVAP VE SAVUNMA:
Davacı karşı davalı vekili karşı davaya ilişkin cevap dilekçesinde özetle; davalı karşı davacı yan tarafından taraflar arasında şifahi sözleşmeler yapıldığı iddia edilmiş ise de bu hususun kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili şirket ile davalı karşı davacı şirket arasında iddia olunduğu şekilde herhangi bir sözleşme yapılmadığını, davalı karşı davacı tarafından müvekkili şirkete büyük maddi zararlar verildiğini belirterek karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Asıl dava, mülkiyet hakkına dayalı ecrimisil, hasar bedeli, taşınmaz mahrumiyet bedeli ve aidat alacağı isteğine ilişkindir.
Karşı dava, taşınmaz satım sözleşmesine dayalı maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
DELİLLER:
-Dava konusu taşınmaza ait proje ve ekleri,
-Taraflarca gönderilen ihtarname ve ekleri,
-Menderes Tapu Müdürlüğü’nün 14/05/2018 tarihli yazısı ve eki,
-Menderes Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … Soruşturma sayılı dosya sureti,
-Menderes 2. Asliye Hukuk Mahkemesi …..D. İş sayılı dosyası,
-Mahkememizce 08/01/2020 tarihlinde gerçekleştirilen keşif,
-Bilirkişiler ……’ın 28/05/2020 tarihli raporu,
-Bilirkişi …….’un 08/06/2020 tarihli raporu,
-Taraflarca sunulan emsal kira sözleşmeleri,
-İzmir Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nün 10/02/2022 tarihli yazısı ve eki,
-İzmir Vergi Dairesi’nin 11/02/2022 tarihli yazısı ve eki,
-Bilirkişi …….’ün 07/06/2022 tarihli ek raporu.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki satış sözleşmesinin ne şekilde kurulduğunun, başka bir anlatımla kapsamının tespiti- belirlenmesi gerekir.
Sözleşmeler tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur [Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m.1 ve yürürlük tarihi itibariyle somut olayda uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m.1].
Birbirine uygun taraf iradesinin ortaya konulmasıyla sözleşme kurulurken taraflar sözleşmenin içeriğini de tespit ettiklerinden irade beyanları arasındaki uygunluğun kapsamına sözleşmenin içeriğini oluşturan hangi konuların girmesi gerektiği önem arz eder.
Türk Borçlar Kanunu’nun 2. maddesine (BK, m.2) göre “Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır.
İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlar…”
İrade beyanının karşılıklı olması her iki tarafın beyanlarının aynı neticeyi doğurmak maksadıyla birbirine yöneltilmesi demektir ve bir sözleşmenin kurulması için gerekli karşılıklı irade beyanlarından zaman itibariyle önce yapılana “icap” (BK, m.3) ya da Türk Borçlar Kanunu kullanımıyla “öneri” denir. Ancak her sözleşme yapma çağrısı icap sayılmaz; bir irade beyanının icap sayılabilmesi için bu yöne ilişkin irade beyanının karşı tarafa yöneltilmiş olması, sözleşmenin bütün esaslı unsurlarını kapsaması gerektiği gibi beyanda bulunanın da icabıyla bağlı kalmak niyetinde olması şarttır (Uygur, Turgut: Açıklamalı ve İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, I. Cilt, Ankara 1990, s.2). Sözleşmenin kurulması için gerekli unsurları içermeyen veya bu unsurları içermekle birlikte teklifte bulunanın kendisini önerisi ile bağlamadığı durumlarda karşımıza çıkan teklif ise “icaba davet”tir.
İcap (ve icaba davet) muhataba varması gerekli bir irade beyanı olarak tanımlansa da bu tanımı çok dar yorumlamak doğru olmayacaktır. Örneğin, özel bir muhatap belirlenmeden icabın umuma yapılması mümkündür ve bu durumda icabı kabule herkes yetkili olacaktır, ki bunlara “aleni icap” ismi verilmektedir. TBK’nın 8/2. maddesinde de (BK, m.7/3) bu hüküm kendine yer bulmakta ve kanun aleni icabın geçerliliğini belirtmektedir. Buna göre “Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır”. Nitekim internet siteleriyle yapılan ilanlar ve internet teknolojileri üzerinden kurulan sözleşmelerin pek çoğu da tıpkı gazeteye bir ilan vermek veya vitrine fiyat koymak suretiyle yapılan mal teşhiri gibi aleni icaplardır. İcabın muhattabı tarafından “kabul” edildiğinde sözleşme de kurulmuş olur.
İki taraf karşılıklı ve birbirine uygun surette iradelerini beyan ettiği ve sözleşmenin esaslı unsurları üzerinde anlaştıkları takdirde sözleşme tamamlanır ve taraflar kararlaştırdıkları şekilde edimlerini gereği gibi ifa borcu altına girerler.
Sözleşmelerin kurulmasında tarafların beyanları ile iradeleri arasında uyumsuzluk bulunması hâlinde, irade beyanına muhatap olan kimsenin bu beyana doğru, dürüst ve makul bir insan vasfıyla verebileceği anlamın hukuken geçerli kabul edilmesi ve korunması gerekir. Güven kuralı olarak isimlendirilen bu görüşün niteliği objektif ve ferdiyetçidir. Muhatap, objektif olarak ortaya konan irade beyanını; örf-adet, işin niteliği, beyan sahibinin yapısı ve kendisiyle olan ilişkisini esas almak suretiyle şahsileştirmek zorundadır. Burada kişiden beklenen özen, Medeni Kanunun 2. maddesinin getirdiği kurallarla birlikte değerlendirilmelidir. Kişi kendisine yöneltilen iradeye, kendi dışında oluşan doğruluk ve dürüstlük (objektif hüsnüniyet) kurallarına uygun olarak anlam vermek zorundadır. İrade ve beyan arasındaki uyumsuzluk durumlarında gözetilmesi gerektiği yerleşik içtihatlarla [Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 tarihli, 2012/19-670 E., 2013/171 K.; 02.12.2020 tarihli, 2017/(19)11-917 E., 2020/985 K. sayılı kararları] kabul edilen ve güven kuralı olarak adlandırılan görüşe göre ilk önce muhatabın ve sonra da beyan sahibinin çıkarlarını koruduğu için çağdaş hukuk içinde genel kabul görmüştür (Uygur: s. 8; Esener, Turhan: Akitlerin İn’ikatında İtimat Prensibinin Ehemmiyeti-Ankara Hukuk fakültesi Dergisi C:l, 1952, sayı:3-4, s. 166-197; Kocayusufpaşaoğlu, Necip: Güven Nazariyesi Karşısında Borç Sözleşmelerinde Hata Kavramı 1968, s. 1-18).
Dürüstlük ilkesini temel alan bu yaklaşım irade beyanlarının yorumunda ve dolayısıyla sözleşmelerin kurulup kurulmadığını tespitte “korunmaya layık haklı güveni” esas alır ve “hukukî görünüşe güvenin korunması” alt ilkesini doğurur.
Güven kavramı, anlam itibariyle sadece etik ve moral beklentilerin mevcut olduğu bir kavram değil, aynı zamanda, toplum içerisindeki bireylerin iletişiminde çok ciddi rol oynayan ve bazı durumlarda eksik kalmış, tamamlanamamış ya da üstü kapalı olarak geçirilmiş, bazı irade beyanlarının yorumlanması ve tamamlanmasında önemli derecede etkisi olan psikolojik-sosyolojik bir kavramdır. Bilgilendirme gereksinimi içinde, güven kavramının, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamları da mevcuttur. Bir görüşe göre güven kavramı, toplum içerisinde bir bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini tamamlayan; bu ilişkilerin yorumlanmasında kullanılan; ya da o bireyin geleceği ile ilgili olan olaylarda yol gösterici bir rol oynayan, tamamen insanın kendi iç dünyasıyla ilgili bir davranış, bir ruh hali, bir zihniyet, bir anlayıştır. Bu kavramın temelinde; doğruluk, dürüstlük, açık sözlülük, içtenlik, gerçeklik, haklılık gibi anlamlar yatmakta; güven kavramının anlamı da sayılan bu ilkelere dayanmaktadır. Bu anlamda güven, iki taraflıdır. Bir birey, ya karşısındakine güvenir, ya da karşısındaki o bireye güven verir. Bir kimsenin çevresine verdiği güven, aynı derecede bir karşılık ve hukukî olarak korunma gerektirmektedir.
Hukukî bir ilişkiye girmiş taraflardan biri, hukuka ve güven ihlâli söz konusu olduğunda da hukukun öngördüğü yaptırıma güvenerek hareket eder. Karşı taraf da bu güvenden dolayı doğru ve dürüst davranmak ve sadakatli olmak yükümlülüğü altındadır. Bu ilkeye göre korunan, karşı tarafın haklı güvenidir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) bütünleyici parça başlıklı 684. maddesinin 2. fıkrasında bütünleyici parça (mütemmim cüz) yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parça olarak tanımlanmaktadır. Anılan maddenin 1. fıkrasına göre bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Eklenti ise TMK’nın 686. maddesinin 2. fıkrasında “…asıl şey malikinin anlaşılabilen arzusuna veya yerel âdetlere göre, işletilmesi, korunması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgülenen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır maldır” şeklinde tanımlanmaktadır. Maddenin 1. fıkrasında belirtildiği üzere “Bir şeye ilişkin tasarruflar, aksi belirtilmedikçe onun eklentisini de kapsar”.
Bilindiği üzere, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı)
25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay’ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık, değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK’nın 266 vd. maddelerine uygun olmalıdır.
Bu nedenle, özellikle tarım arazilerinin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir.
Eğer, özellikle arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira bedelleri araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.
İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.
Yukarıdaki yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı-karşı davacıya ait …… İli Menderes İlçesi …Mahallesi … mevkii … pafta, … ada, …parselde kayıtlı taşınmazın 2016 yılı Kasım ayında davacı-karşı davalıya satıldığı ve tapuda devrinin yapıldığı, taşınmazın 2018 yılı Ocak ayında davacı-karşı davalıya teslim edildiği, davacı-karşı davalının işbu dava ile taşınmazın geç ve hasarlı teslim edildiği iddiasıyla mülkiyet hakkına dayalı olarak haksız işgal gerekçesiyle ecrimisil, taşınmazın eski haline getirilmesi için yapılan masraf, onarım süresince taşınmazın kullanılmamasından kaynaklı uğranılan zarar ve fiili kullanıcı olan davalı-karşı davacı adına geçmiş döneme ilişkin yapılan aidat ödenmesi nedeniyle uğranılan zararlara ilişkin tazminat istemlerinde bulunduğu, davalı-karşı davacının ise şifai anlaşmaya göre taşınmazın tapuda devir tarihinden itibaren iki yıl süre ile kendisi tarafından kullanılacağı, kullanma süresine ilişkin bedelin satım bedelinden mahsup edildiği, satılanın tescilden sonraki bir zamanda alıcı tarafından teslim alınması için sözleşmeyle bir süre belirlendiği halde haksız yere taşınmazdan süresinden önce tahliye edildiği ve zilyetliğinin sona erdirildiği iddiasıyla erken tahliye nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararlara ilişkin tazminat isteğinde bulunduğu, taraflar arasında dava konusu taşınmazın tapudaki tescil işlemlerinden sonraki dönemde fiilen teslim edildiği hususunda ihtilaf bulunmamakla birlikte asıl davada taşınmazın geç tesliminin bir hakka dayanıp dayanmadığı, davalı karşı davacının haksız işgalci konumunda olup olmadığı, taşınmazın tahliyesi aşamasında taşınmaza kasıtlı olarak zarar verip vermediği, tahliye tarihine kadar olan döneme ilişkin aidat alacaklarının davacı karşı davalı tarafından davalı karşı davacı adına organize sanayi bölge müdürlüğüne ödenip ödenmediği, taşınmazın onarımı süresince davacı karşı davalının taşınmazı kullanmaktan mahrum olup olmadığı, davacı karşı davalının bu zararlarını davalı karşı davacıdan talep edip edemeyeceği, davalı karşı davacının karşı davası yönünden ise taraflar arasında taşınmazın geç teslimine ilişkin anlaşma olup olmadığı, davalı karşı davacının taşınmazdan erken tahliye edilip edilmediği, bundan kaynaklı olarak zarara uğrayıp uğramadığı, yine tahliye öncesinde elektrik aboneliğinin sona erdirildiği ve ticari faaliyetinin kesintiye uğratıldığı iddiası yönünden de davalı karşı davacının manevi tazminat talep edip edemeyeceği, talep edebilecekse talep edebileceği miktarın ne kadar olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce 07/10/2020 tarih ve…..Esas, ……. Karar sayılı ilam ile; ”…Eldeki asıl davada istenen ecrimisilin, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 683. ve 995. maddeleri ve 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı YİBK’nda kabul edildiği gibi haksız fiil benzeri olup üstün bir hakka dayanmadan başkasının taşınmazını işgal eden, böylece haksız kazanç sağlayan tarafın iade etmekle yükümlü bulunduğu bir tazminat türü olduğu, yine karşı davada talep edilen tazminatın da taşınmaz satım sözleşmesi ile zilyetliğin devrinin ileri tarihli olarak kararlaştırmasına bağlı olarak ileri sürüldüğü, her ne kadar taraflar tacir ve çekişme konusu taşınmaz üzerinde ticari faaliyet yapıyor ya da yapacak olsalar dahi, uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgisinin bulunmadığı, esasen dava dilekçelerinde de bu yönde bir iddiaya yer verilmediği, davanın bu özelliği itibariyle mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği ve TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı, bu durumda davaya bakma görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca görev hususunun dava şartı olduğu, mahkemece yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiği…” gerekçesiyle Asliye Hukuk Mahkemesi lehine görevsizlik kararı verildiği, taraflarca bu karara karşı kanun yoluna başvurulmadığı, kararın kesinleştiği, talep üzerine dosyanın Nöbetçi İzmir Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiği, dosyanın İzmir 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin……. Esasını aldığı, anılan mahkemece 12.03.2021 tarih ve ……. Esas, …… Karar sayılı ilam ile ”…Dava Haksız işgal ve binada oluşan zararın tazminatından kaynaklanmakta olup, davacı ve davalının tacir olduğu, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın maddede altı bent halinde sayılan davalar, ticari dava sayılır. Eldeki davanın, her iki davalının ticari işletmesi ile ilgili olduğundan, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu, görev hususunun HMK 114. Maddesinde dava şartı olarak düzenlendiği ve dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece resen değerlendirilmesi gerektiği…” gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verildiği, bu karara karşı da tarafların kanun yoluna başvurmadıkları, dosyanın anılan mahkemece merci tayini için İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’ne gönderildiği, anılan Dairece 25.05.2021 tarih ve……….Esas, ……. Karar sayılı ilam ile; ”…Davalı-karşı davacıya ait Menderes ilçesi Tekelli Mahallesi … ada …parsel sayılı taşınmaz içindeki fabrika binası ile birlikte davacı karşı davalı şirket tarafından satın alınmıştır. Taraflar arasındaki satım sözleşmesi mutlak ticari dava değildir. Ancak taraflar tacir olup, taşınmaz fabrika binası ile birlikte satıldığından, iki tarafında ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalar nisbi ticari dava olup, uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir…” gerekçesiyle mahkememizin yargı yeri olarak belirlendiği, dosyanın mahkememizin 2021/803 esasına kaydedildiği anlaşılmıştır.
Davacı karşı davalı tarafından Karşıyaka 3.Noterliği’nin 03.01.2018 tarih ve …..yevmiye nolu ihtarnamesi ile davalı karşı davacıdan dava konusu taşınmazın tahliyesinin ve taşınmaz satım tarihinden tahliye tarihine kadarki dönem için ecrimisil bedelinin istenildiği, bunun üzerine davalı karşı davacının Karşıyaka 2.Sulh Hukuk Mahkemesi’ne tevdi mahalli için başvuruda bulunduğu, Mahkemece …… D. İş sayılı dosyada davalı karşı davacı tarafından teslim edilen dava konusu taşınmazın anahtarının yazı işleri müdürlüğü kasasında saklanmasına karar verildiği, söz konusu anahtarın 30.01.2018 tarihinde anılan mahkeme yazı işleri müdürlüğü tarafından davacı karşı davalıya teslim edildiği, ayrıca davalı karşı davacının cevabi ihtarname keşide ettiği ve davacı karşı davalının taleplerini kabul etmediği anlaşılmıştır.
Davacı karşı davalının 02.02.2018 tarihinde Menderes 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvuruda bulunduğu, bu başvurusunda dava konusu taşınmaza davalı karşı davacının kasıtlı olarak zarar verdiği ve taşınmazın tesliminin bu şekilde gerçekleştiğini iddia ettiği, taşınmaza tahliye sırasında verilen zararların tespiti amacıyla oluşan hasarlara ilişkin delil tespiti talebinde bulunduğu, dosyanın anılan Mahkemenin ….D. İş sırasına kaydedildiği, mahkemece 07.02.2018 tarihinde talep doğrultusunda bilirkişi heyeti refakatinde keşif yapıldığı, dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edildiği, bilirkişi heyeti tarafından hasarlı tesisat ve yapı kısımları ile hasar bedelinin belirlenmesine ilişkin rapor düzenlendiği, raporun taraflara tebliğ edildiği, taraflarca bu rapora karşı itiraz edildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce satım bedeli dışında taraflar arasında ticari ilişki olup olmadığı, davalı karşı davacının savunduğu şekilde taşınmazın satışından sonrasındaki döneme ilişkin satım bedelinden mahsup edilen ve kullanım hakkına dair olan bir ödeme olup olmadığı yönünden taraf defterleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verildiği, ancak davalı karşı davacının usulüne uygun ihtarata rağmen ticari defter ve kayıtlarını sunmadığı, bu nedenle sadece davacı karşı davalının defterlerinin incelendiği, bu kapsamda alınan 08.06.2020 tarihli raporda; davacı karşı davalının 2016-2017-2018 yıllarına ait defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu, kendisi lehine delil vasfına sahip olduğu, dava konusu taşınmaza ilişkin davalı karşı davacı tarafından düzenlenen 1.180.000 TL bedelli satış faturası ile bu faturaya ilişkin ödemenin davacı karşı davalı defterlerinde kayıtlı olduğu, ayrıca davacı karşı davalı tarafından dava dışı İTOB Organize Sanayi Bölgesine 2017 yılına ilişkin 3.078,75 TL aidat ödemesi yapıldığına dair davacı karşı davalı defterlerinde kayıt bulunduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce dava konusu taşınmazda tahliye sonrasında hasar olup olmadığı, hasar var ise niteliği ve onarım bedelinin ne olduğu hususlarında taşınmazın bulunduğu mahalde inşaat ve elektrik mühendisi refakatinde keşif yapıldığı, dosyanın bilirkişi heyetine tevdi edildiği, bilirkişiden tarafların iddia ve taleplerine ilişkin tespit ve hesaplama yapılmasının istenildiği, bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen 28.05.2020 tarihli raporda; dava konusu taşınmazın İzmir İli Menderes İlçesi …Mahallesi … mevkii … pafta, … ada, …parselde kayıtlı 2.000 m2 alanlı bir adet 3 katlı betonarme fabrika binası ve 1 adet 2 katlı prefabrik fabrika binası ve arsası niteliğindeki taşınmaz olduğu, taşınmaz davalı karşı davacı adına kayıtlı iken 08.11.2016 tarihinde 1.000.000 TL satış bedeli ile tam paylı olarak davacı karşı davalı adına tescil edildiği, taşınmaza ilişkin organize sanayi bölgesi tarafından yapı kullanım izin belgesi düzenlendiği, davalı karşı davacı tarafından davacı karşı davalı adına 08.11.2016 tarih ve …… sıra nolu Kdv dahil 1.180.000 TL bedelli fatura düzenlendiği, davacı karşı davalı tarafından dava dışı İTOB Organize Sanayi Bölgesine 29.12.2017 tarihinde 3.078,75 TL bedelli ”… ada …parsel aidat borçlarına istinaden ödeme” açıklamalı havale yapıldığı, dava konusu taşınmazın anahtarının davacı karşı davalıya 30.01.2018 tarihinde teslim edildiği, davacı karşı davalının başvurusu üzerine dava öncesi Menderes Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ……. D.İş sayılı dosyasında delil tespiti yapıldığı, delil tespit bilirkişi raporu ile mahkememizce gerçekleştirilen keşifte yapılan tespitlere göre; davacı karşı davalı tarafından bir kısım eksik ve hasarların giderildiği, diğer eksik ve hasarların halen aynı şekilde devam ettiği ve mevcut olduğu, dava tarihi itibariyle dava konusu taşınmazdaki hasarların eski haline getirebilmesi için onarım bedelinin inşaat ve elektrik tesisatı için toplam 125.881,00 TL olarak hesaplandığı, ayrıca taşınmazın bir aylık onarım süresince kullanılamayacağı, davacı karşı davalının bu bir aylık süreçte 12.600,00 TL kira kaybının olduğu, dava konusu taşınmazın organize sanayi bölgesi içerisinde olduğu, bu bölge içerisinde 354 adet sanayi parseli bulunduğu, bu bölgedeki firmaların yoğunlukla gıda, demir çelik sanayi, kimya, plastik, makine, elektrik elektronik ve bilişim sektörlerinde faaliyet gösterdiği, taşınmazın yakın çevresinde iş merkezleri, fabrika, atölye binaları, sanayi yapıları ve depo türü yapılaşmaların bulunduğu, taşınmazın belediye hizmetlerinden yararlandığı, ayrıca ulaşım yönünden otobüs, minibüs ve İZBAN raylı sistemlerinden yararlanma imkanına sahip olduğu, İzmir il merkezi, Menderes ilçe merkezi, havalimanı ve otobana yakın mesafede olduğu, dava konusu taşınmazın olduğu gibi kullanılması durumunda emsal kira gelirinin taşınmazın özellikleri ile konumumuna göre ve emsal rayiçlere göre belirlendiği, taşınmazın davacı karşı davalı tarafından satın alındığı 08.11.2016 tarihinden anahtarın teslim edildiği 30.01.2018 tarihine kadar ki dönem yönünden ecrimisil hesabı yapıldığı, bu dönemde ilk bir aylık kira bedelinin 12.000,00 TL olarak belirlendiği, sonrasındaki dönem için ÜFE oranında artış yapıldığı, buna göre taşınmazın belirtilen dönem içerisinde ecrimisil bedelinin 178.440,00 TL olarak hesaplandığı, davacı karşı davalı tarafından dava dışı Organize Sanayi Bölge Yönetimine 29.12.2017 tarihinde 3.078,75 TL aidat ödemesi yapıldığı, davalı karşı davacının iddiasının kabul edilmesi halinde taşınmazın erken tahliye edilmesi nedeniyle 9 ay 6 günlük erken tahliye ve kira kaybı bulunduğu, buna göre davalı karşı davacının talep edebileceği maddi zararın ise 115.920,00 TL olarak belirlendiği yönünde görüş ve kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Bilirkişi kök raporunda ecrimisil hesabı yapılırken emsal taşınmazlara ilişkin kira sözleşmelerinin dikkate alınmadığı, sadece taşınmazın konumu, özellikleri ve belgesiz serbest piyasa rayiçleri göz önünde bulundurularak değerlendirme yapıldığı mahkememizce göz önüne alınarak taraflara dava konusu taşınmaza emsal teşkil edebilecek kira sözleşmelerini sunmak üzere süre verildiği, ayrıca Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü, Menderes Belediyesi ve Menderes Vergi Dairesinden emsal kira sözleşmelerinin istenildiği, akabinde dosyanın inşaat mühendisi bilirkişiye yeniden tevdi edildiği, bilirkişiden bu sözleşmeler dikkate alınarak ek rapor düzenlenmesinin istenildiği, bilirkişinin 07.06.2022 tarihli ek raporunda; mahkemece dosyaya kazandırılan ve taraflarca sunulan kira sözleşmelerinin emsal olarak kabul edilemeyeceği, söz konusu taşınmazların dava konusu taşınmaz ile benzer özelliklere sahip olmadığı veya sözleşmelerde yer alan kira bedelinin gerçek piyasa bedeliyle bağdaşmayacak şekilde aşırı düşük olarak gösterildiği, emlak kiralama ilan hizmetlerinin verildiği internet sitelerinden alınan dava konusu taşınmaza benzer özellikte bulunan ve aynı bölgede yer alan ilanlara bakıldığında 2022 yılı itibariyle ortalama kira bedelinin aylık metre kare başına 16,43 TL olduğu, bu rakamın ÜFE kat sayısına göre 2016 yılına uyarlanması durumunda metre kare bedelinin 5,33 TL olarak hesaplandığı, dava konusu taşınmazın alan ve yüz ölçümüne göre 2016 yılı itibariyle emsal kira bedelinin 12.472,00 TL olarak hesaplandığı, kök raporda ise ecrimisil hesabının yapıldığı 08.11.2016 dönemi için aylık rayiç kira bedelinin 12.000,00 TL olarak belirlendiği. daha sonraki dönem yönünden ise ÜFE oranında artış yapıldığı, 30.01.2018 tarihi itibariyle esas alınan son aylık kira bedelinin ise 12.600,00 TL olduğu dikkate alındığında kök raporda değişiklik yapılmasını gerektirir bir durum olmadığı yönünde görüş ve kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
Davacı karşı davalının, davalı karşı davacıdan İzmir İli Menderes İlçesi …Mahallesi … mevkii … pafta, … ada, …parselde kayıtlı 2000 m2 yüz ölçümlü bir adet 3 katlı betonarme fabrika binası ve 1 adet 2 katlı prefabrik fabrika binası ve arsasını 08.11.2016 tarihinde tapuda yapılan devir işlemi birlikte satın aldığı, ancak taşınmazın tapuda devri gerçekleşmesine rağmen davacı karşı davalıya fiili tesliminin yapılmadığı, bunun üzerine davacı karşı davalının, davalı karşı davacıdan ihtarname yoluyla tahliye ve ecrimisil talebinde bulunduğu, davalı karşı davacının buna karşılık taşınmazın devri sırasında 2 yıl boyunca kendisi tarafından kullanılacağına dair tarafların anlaştığı, 2 yıllık kullanım bedelinin mahsup edilerek satış bedelinin belirlendiği, yapılan ihtarın haksız olduğu şeklinde ihtara cevap verdiği, akabinde söz konusu taşınmazda davalı karşı davacının faaliyetini durdurduğu ve taşınmazı boşalttığı, taşınmazın anahtarını tevdi mahalli aracılığıyla davacı karşı davalıya teslim ettiği, davalı karşı davacı tarafından kendisinin haksız işgalci konumunda bulunmadığı, taşınmazdaki kullanımın hakka dayandığı savunulmuş ve bu kapsamda tanık dinlenilmesi istenilmiş ve 05.08.2020 tarihli dilekçe ekinde davacı karşı davalı ile yapılan 01.10.2017 başlangıç tarihli kira sözleşmesi sunulmuş ise de dava tarihi itibariyle yazılı yargılama usulüne tabi olan dava konusu uyuşmazlıkta davalı karşı davacının cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi ile 18.03.2018 tarihli delil dilekçesinde söz konusu kira sözleşmesine delil olarak dayanmadığı, davacı karşı davalı tarafından açıkça sonradan bu delilin sunulmasına veya savunmanın genişletilmesine muvafakat edilmediği, bu nedenle mahkememizce davalı karşı davacının sunmuş olduğu bu sözleşmenin delil olarak kabul edilmediği, ayrıca uyuşmazlığın davalı karşı davacının taşınmazı kullanmasının hakka dayandığına ilişkin savunması yönünden senetle ispat kuralına tâbi olduğu, mahkememizce davalı karşı davacının tanık dinletme talebinin bu sebeple yerinde görülmediği, taraflar arasında satışa ilişkin özel anlaşma olmadığı takdirde satış ve tapuda devirle birlikte mülkiyetin satın alana geçeceği, satanın taşınmazı aynı tarihte alıcıya teslim etmesi gerektiği, aksinin satıcı olan davalı karşı davacı tarafından ispat edilmesi gerektiği, ancak davalı karşı davacının söz konusu savunması yönünden ispata yarar herhangi bir delil sunmadığı, taşınmazın devrinin gerçekleştiği tarih itibariyle taşınmazın mülkiyeti davacı karşı davalıya geçtiğinden taşınmazın kullanma ve yararlanma haklarının davacı karşı davalıda olduğu, bu tarihten sonra satıcı olan davalı karşı davacının kullanımının haksız kullanım oluşturduğu, dava konusu taşınmaz arsa ve fabrika binası niteliğinde olduğundan davacı karşı davalının tapu devir tarihi olan 08.11.2016 tarihi itibariyle kullanma ve yararlanması herhangi bir hakka dayanmayan davalı karşı davacıdan anahtar tesliminin yapıldığı 30.01.2018 tarihine kadar ecrimisil tazminatı talep edebileceği, taşınmazın davalı karşı davacının kullanımında bulunduğu 2017 yılına ait aidat giderinin davacı karşı davalı tarafından 29.12.2017 tarihinde dava dışı İTOB Organize Sanayi Bölgesi’ne ödendiği, ayrıca mahkememizce yapılan keşifte saptandığı üzere dava konusu taşınmazda kullanıma engel teşkil eden hasarların bulunduğu, bu hasarların giderilmesi ve taşınmazın fiilen kullanılabilmesi için bir aylık onanım süresinin gerektiği, davacı karşı davalının taşınmazı kullanabilmesi için bu onarım işlemlerini yapması gerektiği, ayrıca bu süreçte taşınmazdan fiilen yararlanmasının olanaklı olmadığı, bu halde davacı karşı davalının uğramış olduğu bu zararları da davalı karşı davacıdan talep edebileceği, her ne kadar davalı karşı davacı tarafından taşınmazın tahliyeden sonraki süreçte zarara uğradığı, davacı karşı davalının taşınmazı teslim aldığı tarih itibariyle hasar ve yararı ile birlikte taşınmazı teslim aldığı ve meydana gelen hasarlardan ve taşınmazın bu süreçte onarılmasından kaynaklanan zararlardan sorumluluğu bulunmadığı savunulmuş ise de davalı karşı davacının taşınmazın tahliye ettiği tarihe kadar organize sanayi bölgesi içerisinde bulunan taşınmazda ticari faaliyet yürüttüğünün sabit olduğu, dosya içerisinde bulunan, dava dilekçesi ekinde davacı tarafça sunulan ve ayrıca soruşturmaya konu olan Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nün tespitine göre 16.01.2018 tarihinde yapılan güvenlik kontrollerinde, davalı karşı davacının fabrika binasının elektriğini sağlayan elektrik hattının kapaklarını izinsiz olarak açtığı, trafo ile bina arasındaki beslenme kablosunu kestiği, kablonun bir kısmının hattan çıkartıldığı, ayrıca davacı karşı davalı tarafından dava konusu taşınmazın anahtarının teslim alınmasından sonra Menderes 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/18 D.İŞ sayılı dosyasında 07.02.2018 tarihinde gerçekleştirilen keşif ile mahkememizce 08.01.2020 tarihinde gerçekleştirilen keşiflere göre; bina ve eklentilerinde kapı ve merdivenlerin yerinden söküldüğü, camların kırıldığı, lavabolara ve bataryalara zarar verildiği, elektrik tesisatı içerisindeki kabloların yerinden çıkartıldığı, prizlerin ve tavaların içinin boşaltıldığı, kepenklerin çalışamaz hale getirildiği, klozetin su bağlantısının kesildiği, bu tespitler ışığında somut olay değerlendirildiğinde taşınma esnasında taşınmaza olağan bir taşınmanın yaratacağından öte zarar verildiği,
dava konusu taşınmazda bulunan söz konusu eksik ve hasarların niteliğine göre bu eksik ve hasarların taşınmazın tapu devir tarih itibariyle mevcut olduğunu söylemenin olanaksız olduğu, hayatın olağan akışına göre bir taşınmaz ve üzerindeki binanın satışında priz, basit aydınlatma, elektrik hattı, kapı gibi şeylerin sözleşmeye dâhil olduğunun ayrıca kararlaştırılmasına gerek bulunmadığı, elbette ki bu genel kurala rağmen tarafların bir araya geldiklerinde bazı eşya ve tesisatları sözleşme dışı bırakmalarının mümkün olduğu, ne var ki bu konu taraflar arasında çekişmeli bir hâle geldiğinde davalı karşı davacı satıcının sözleşmenin kabul edilen icaptan farklı şekilde kurulduğunu ispatlaması gerektiği, oysa eldeki davada soyut savunma dışında davalı karşı davacı tarafça bu yönde herhangi bir delil sunulmadığı, satış sözleşmesinin kapsamının belirlenmesi için ayrıca araştırma yapılmasına gerek olmayıp, davalı karşı davacının sözleşmeye uygun davranma borcunun teslim anına kadar devam etmesi karşısında davacı karşı davalının kendisine vaat edilen şekilde taşınmazın teslim edileceğine olan güveninin korunması gerektiği, bu nedenlerle mahkememizce söz konusu hasar ve eksikliklerin taşınmazın tahliyesi sırasında davalı karşı davacı tarafından kasıtlı olarak meydana getirildiği ve davalı karşı davacının bu zararlardan da sorumlu olduğu kanaatine ulaşıldığı, buna göre davacı karşı davalının, 08.11.2016-30.01.2018 tarihleri arasındaki dönem için 178.440,00 TL ecrimisil tazminatı, eski hale getirmeden kaynaklanan zararlar için onarım bedeli olarak 125.881,00 TL, eski hale getirme sürecinde yaşanacak kira kaybı nedeniyle 12.600,00 TL ve davalı karşı davacı adına yapmış olduğu aidat ödemesine ilişkin 3.078,00 TL’yi davalı karşı davacıdan talep edebileceği, davacı karşı davalının 13.06.2022 tarihinde ıslah dilekçesi sunduğu, söz konusu alacak taleplerine ilişkin olarak ihtarname tarihinden itibaren temerrüt faizi talep ettiği, ancak davacı karşı davalı tarafından davalı karşı davacıya Karşıyaka 3.Noterliği’nin 03.01.2018 tarih ve ……. yevmiye numaralı işlemi ile gönderilen ihtarnamenin 08.01.2018 tarihinde davalı karşı davacıya tebliğ edildiği, söz konusu ihtarnamede davacı karşı davalının davalı karşı davacıya 15 günlük süre tanıdığı ve ihtarnamede sadece 195.000,00 TL ecrimisil isteminde bulunduğu, bu halde davalı karşı davacının ecrimisil yönünden kendisine tanınan 15 günlük yasal sürenin sonu olan 24.01.2018 tarihinden itibaren temerrüde düştüğü, diğer tazminat ve alacaklar yönünden ise davanın kısmi dava olması nedeniyle dava ve ıslah dilekçesinde talep edilen miktarlara göre davalı karşı davacının dava ve ıslah tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerektiği, mahkememizce alınan bilirkişi raporlarının yukarıda yapılan açıklamalar ile usul ve yasaya uygun, gerekçeli, objektif ve hüküm vermeye elverişli olduğu anlaşılmakla davacı karşı davalının davasının kısmen kabulü ile kısmen reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur(Benzer yöndeki karar için bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 02/12/2021 tarih ve 2018/(13)3-319 Esas, 2021/1561 Karar sayılı ilamı.)
Davalı karşı davacı karşı davası ile davacı karşı davalıdan maddi ve manevi tazminat talep etmiş ise de, mahkememizce yapılan araştırma ve incelemeye göre davalı karşı davacının dava konusu taşınmazdaki kullanımının herhangi bir hakka dayanmadığı, davalı karşı davacının savunmasının aksine davalı karşı davacının yapılan defter incelemesine göre davacı karşı davalıya yapmış olduğu herhangi bir kira veya benzeri ödemesi bulunmadığı, bu nedenle davalı karşı davacının erken tahliye nedeniyle tazminat talep edemeyeceği, yine dava konusu taşınmazın davalı karşı davacının kullanımında bulunduğu sırada elektriğinin kesilmesinden davacı karşı davalının sorumlu olmadığı, bu süreçte meydana gelen zararını davacı karşı davalıdan talep edilemeyeceği, davalı karşı davacının maddi ve manevi zarar taleplerinin yerinde olmadığı değerlendirilmekle karşı dava yönünden davanın reddine dair karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-)ASIL DAVA YÖNÜNDEN;
DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE KISMEN REDDİNE,
1-Davacı karşı davalının ecrimisil talebinin KABULÜ ile 178.440,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 24/01/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
2-Davacı karşı davalının eski haline getirmeden kaynaklanan maddi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile 125.881,00 TL’nin 79.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 17/04/2018, bakiye 46.881,00 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 13/06/2022 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE
3-Davacı karşı davalının eski haline getirmeden kaynaklanan kira kaybı tazminat talebinin KABULÜ ile 12.600,00 TL’nin 5.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 17/04/2018, bakiye 7.600,00 TL’sinin ise ıslah tarihi olan 13/06/2022 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
4-Davacı karşı davalının aidat giderinden kaynaklanan sebepsiz zenginleşme talebinin KABULÜ ile 3.078,00 TL’nin dava tarihi olan 17/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
5-Alınması gerekli 21.859,13 TL karar ve ilam harcından davacı karşı davalı tarafından yatırılan 1.758,90 TL peşin harç ve 4.118,00 TL ıslah harcı toplamı 5.876,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 15.982,23 TL’nin davalı karşı davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDEDİLMESİNE,
6-Davacı karşı davalı tarafından yatırılan 35,90 TL başvurma harcı, 1.758,90 TL peşin harç, 4.118,00 TL ıslah harcı, 1.950,00 TL bilirkişi ücreti, 270,80 TL müzekkere-tebligat gideri, 1.076,80TL delil tespit giderinden oluşan toplam 9.210,40 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabulü ile kısmen reddi sebebiyle tarafların haklılık oranına göre (319.999,00/344.118,00=0,92) 8.564,84 TL’sinin davalı karşı davacıdan tahsili ile ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE, bakiye kısmın davacı karşı davalı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalı karşı davacının yapmış olduğu 1.387,00 TL müzekkere-tebligat giderinden oluşan yargılama giderinin davanın kısmen kabulü ile kısmen reddi sebebiyle tarafların haklılık oranına göre (0,08) 97,21 TL’sinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya ÖDENMESİNE, bakiye kısmın davalı karşı davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
8-Davacı karşı davalı kendisini dava ve duruşmalarda vekille temsil ettirdiğinden hüküm altına alınan tazminat ve alacak yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1-3. Maddesi uyarınca 30.849,93 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
9-Davalı karşı davacı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden davacı karşı davalının kısmen reddolunan tazminat ve alacak talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1-4 fıkraları uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya ÖDENMESİNE,
10-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
B-) KARŞI DAVA YÖNÜNDEN;
1-Davalı karşı davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı REDDİNE,
2-Alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcının davalı karşı davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin harç ve 305,65 TL ıslah harcı toplamı olan 341,55 TL’den mahsubu ile bakiye 260,85 TL’nin kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davalı karşı davacıya İADESİNE,
3-Davalı karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendisi üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davacı karşı davalı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı karşı davacının reddolunan maddi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1-4 fıkraları uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
5-Davacı karşı davalı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden davalı karşı davacının reddolunan manevi tazminat talebi yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10/1-4 fıkraları uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya ÖDENMESİNE,
6-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/07/2022

Katip …..
e-imzalıdır

Hakim ….
e-imzalıdır