Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/71 E. 2022/224 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/71
KARAR NO : 2022/224

DAVA : Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
DAVA TARİHİ : 25/11/2010
KARAR TARİHİ : 10/03/2022

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının davalı …’tan 10/06/2007 vadeli 289.000,00 TL bedelli senet nedeni ile alacaklı olduğunu, senedin borçlu tarafından otelleri olduğu ve satılınca ödeme yapılacağı belirtilerek uzun süre ödenmediğini ve bahse konu senedin İzmir 2. İcra Dairesinin …/… esas sayılı dosyasından takibe konulduğunu, takip tebligatının tebligat kanunu 35. Maddeye göre yapılarak takibin kesinleştirildiğini, ancak davalı ve diğer borçluların adreslerinde bulunamaması nedeni ile borcun tahsil edilemediğini, …’ın borcun doğumundan sonra üzerinde birçok malvarlığı bulunan … İnşaat Sanayi Tic. Ltd. Şti.’deki hisselerinin muvazzalı bir şekilde şirkete diğer hissedar olan …’a devrettiğinin tespit edildiğini, hisse devir tarihinin 21/06/2006 olup alacağa konu senedin tanzim tarihinin 10/06/2006 olduğundu devrin amacının davacının alacağını almasına engel olmak olduğunu, davalının halen bildirilen şirkette hissedar olduğunu, fiilen ortak olarak imza atmak dışında her tür faaliyette bulunduğunu, şirket hisselerini devretme amacının şirket üzerinde kayıtlı taşınmazların bulunması olduğunu, dava açılmasından sonra gerek hisseleri devralan davalının, gerekse şirketin malvarlıklığını kaçırma ihtimali bulunduğunu, bu nedenle şirketin adına kayıtlı taşınmazlar ve banka hesaplarına tedbir konulmasını istediklerini belirtelerek hisse devrinin iptalini ve hissenin … adına tescilini talep etmiştir.
CEVAP: 1- Davalı … vekili aracılığı ile sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davacının şirket hisseleri üzerinde ihtiyati haciz talebinin kabul edilemeyeceğini, ihtiyati haczin gecikmesinde sakınca bulunan hallerde alınacak bir karar olduğunu, davacının şirket hissesini satma, kaçırma, 3. Şahıslara devretme gibi bir durumunun bulunmadığını, böyle bir durum olsa aradan geçen zamanda gerçekleştirilmiş olacağını, davacı …’un diğer davalı …’ın hisselerini dışardan 3. Şahıs olarak değil, şirket ortağı olarak satın aldığını ve satın aldığı tarihte de şirket ortağı olduğunu, taraflar arasında bir şirket bulunmadığını, davalı …’un borç ilişkisinin tarafı olmadığını, davacı … ve diğer davalı … arasındaki alacak borç ilişkisinden dolayı davalı …’un malvarlığının ihtiyati haciz konulmasının mümkün olmadığını, bu durumun telafisi imkansız sonuçlar doğuracağını, davalının diğer davalı …’ın şirket hisselerini satın aldıktan sonra davalı …’ın … Ltd. Şti. Hisselerine sahip olmaya devam ettiğini ve bu şirketin Çeşme Dalyan mevkiinde milyon dolarları aşan gayrimenkulu bulunduğunu, ayrıca … Ltd. Şti’de de ortaklığı olup söz konusu gayrimenkulun varlığının sürdürdüğünü, tüm bu nedenlerle ihtiyati haciz talebini reddine karar verilmesini talep etmiştir.
2-Davalı …’ın cevap dilekçesi sunmadığı, yargılama sırasında 08/10/2014 tarihinde vefat ettiği, mirasçılarının eşi … ve çocukları … ve … olduğu, eşinin miras reddi talebinde bulunduğu ve İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… esas sayılı dosyasından miras reddi talebinin yetkisizlikle Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği, kararın temyizsiz kesinleştiği, ayrıca davalı …’ın çocuklarının İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… esas sayılı dosyasından miras reddi talebinde bulundukları ve bu dosyadan da dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verilerek dosyanın Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesi kararı verildiği ve Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesinin …/… ve …/… Esas sayılı dosyalarından miras reddi taleplerinin kabulüne karar verilerek söz konusu kararların kesinleştiği anlaşılmıştır.
İZMİR BAM 5.HUKUK DAİRESİ’NİN …/… ESAS, …/… KARAR SAYILI KARARINDAN ÖNCEKİ HÜKMÜN GEREKÇESİ :
GEREKÇE: Dava İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da iyiniyet kurallarına aykırılık nedenleri ile alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısı ile o mal üzerinde cebri icraya devamının alacağın tahsilini sağlamaktır.
Davacı iptal davası sabit olduğu takdirde tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı 3. Şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir.
İİK 283/1 bu yasal nedenle iptal davası alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup, tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçiçi aciz belgesini (İKK 277 madde) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK 278-279 ve 280. Maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
İİK 280. Maddede “…ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu halllerde ızrar kastı ile hareket ettiği kabul olunur. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış ve terk tarihinden en az 3 ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber ticaret sicil gazeti ile; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklarının ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunu ispatla çürütülebilir. “
Tasarrufun iptali davalarının dinlenilebilmesi için borcun iptali istenen tasarruftan önce doğması, dava ön koşulu olup mahkemece resen araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz.
Somut olayda davacının takip konusu alacağı 10/06/2006 tarihinde tanzim edilen bonoya dayalı olup iptali istenen tasarruf ise davalı …’ın … İns San Tic Ltd Şti deki hisse devir devrine ilişkin 21/06/2006 tarihli işlemdir ki, tanzim edilen bono tasarruf işleminden önce düzenlenmiştir.
Yapılan bilirkişi incelemeleri ile davalının borca batık olduğu anlaşılmış ayrıca hisse devrini alan … şirket hissedarı olduğu satış işleminin hissenin gerçek değerinden daha düşük bedel ile yapıldığı, (devir tarihinde devir yapılan 40 hissenin değeri 37.552,80 TL iken devir 8.000,00 TL üzerinden 2.000,00 TL nakit, bakiyesi vadeye bağlanarak yapılmakla) hisse devrini alan …’un şirket hissedarı olması nedeni ile İİK 280. Maddedeki karinenin aksinin çürütülmesi gerektiği, bu hususta mahkemece verilen süreye rağmen ilan ve herhangi bir bildirime dair delilde sunulmadığı anlaşılmıştır.
Toplanan tüm deliller, taraf iddiaları ve incelenen dosya ve bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde davacı talebi yukarıdaki tespitler çerçevesinde haklı ve yerinde görülmüş” olmakla yapılan yargılama neticesinde …/… Esas, …/… Karar ve 13.06.2019 tarihli karar ile “Davanın KABULÜNE, Davalı …’ın diğer davalı … adına yaptığı 21/062006 tarihli hisse devir işleminin ( … İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi hisse devri ) iptali ile ölü davalı … adına tesciline,” karar verilmiştir.
İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5.HUKUK DAİRESİ’NİN KARARI : İş bu kararın davalı … vekili tarafından İstinaf edilmesi üzerine İzmir BAM 5. Hukuk Dairesi’nin …/… Esas, …/… Karar ve 27.01.2021 tarihli karar ile “Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin davalılardan …’tan ciro yolu ile geçen senetten dolayı alacaklı olduğunu, ancak alacaklarını tahsil edemediklerini bu nedenle borçlu hakkında icra takibi başlattıklarını, borçlunun şirketteki hissesini muvazaalı olarak diğer davalıya sattığını öne sürerek, davalı …’a devredilen şirket hisse devir işleminin iptalini ve borçlu davalı … adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece de, talep doğrultusunda, davanın, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri kapsamında kabulüne karar verilmiştir. Dava dilekçesi içeriğinden davacının talebinin ne olduğu ve hangi yasa maddesi uyarınca iptal istediği yeterince açık olmadığı görülmektedir. Talep sonucu açık değilse, HMK’nun 31. maddesi uyarınca mahkemenin, davacı tarafa talep sonucunu açıklattırması gerekir. Bu madde hükmünde, hakim ‘belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında izahat isteyebilir’ denilmekte ise de bunu sadece hakime tanınan bir yetki şeklinde değil, aynı zamanda hakime verilen bir görev olarak anlamak gerekir. Somut olayda mahkemece davacının isteğinin ne olduğunun açık ve net bir şekilde belirlenmesi için açıklama yapılmasına izin verilmeden, davayı tasarrufun iptali olarak nitelendirerek, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri kapsamında davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu durumda mahkemece, HMK’nun 31. maddesi uyarınca davacı tarafın isteğinin ne olduğu, davayı, İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davası mı yoksa, TBK’nun 19. maddesine dayalı iptal davası olarak mı açtıklarının açık ve net bir şekilde açıklattırılması, aynı yasanın 33. madde hükmünün gözönünde bulundurularak, davanın, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkin olduğunun kabulü halinde, aynı yasanın 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal koşullarının araştırılması, TBK’nun 19. maddesine dayalı iptal ve tescil isteği ise, davacının tasarrufa konu şirket hisselerinin borçlu adına tescil isteminde bulunabileceğinin, ancak bu halde dahi, alacaklının alacağını alma amacı ile bu davayı açtığı bu nedenle, İİK’nun 283. maddesi hükmünün kıyasen uygulanarak haciz ve satış yetkisinin verilebileceğinin düşünülmesi, ondan sonra taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.
Belirtilen nedenlerle; davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, mahkemece, HMK’nun 31. maddesi uyarınca davacı tarafın isteğinin ne olduğu, davayı, İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali davası mı yoksa, TBK’nun 19. maddesine dayalı iptal davası olarak mı açtıklarının açık ve net bir şekilde açıklattırılması ve sonucuna göre taraf delilleri toplanarak, dava koşulları değerlendirilerek, hasıl olacak sonuca göre karar verilmek üzere, HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine, 1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar irdelenmeden KABULÜ ile; İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13/06/2019 tarih ve …/… Esas, …/… Karar sayılı kararının, HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında İzmir BAM 5. Hukuk Dairesi’nin ilgili kararı çerçevesinde davacı vekiline beyanda bulunmak üzere süre verilmiş olup, davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 03.06.2021 tarihli dilekçe ile iş bu davanın İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olduğu bildirilmiştir.
Yine mahkememizce yapılan yargılama sırasında ölü davalı … mirasçılarının tamamının mirası reddetmesi nedeniyle ilgili Sulh Hukuk Mahkemesi’nden ölü davalı … terekesine temsilci atanması talep edilmiş olup, en son Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nden gelen 06.12.2021 tarihli cevabi yazı ekinde gönderilen 07.10.2021 tarihli karara göre ölü davalı … terekesine tasfiye memuru olarak …’in atandığı bildirilmiş olup, mahkememizce yapılan yargılama sırasında tasfiye memuruna duruşma gün ve saati tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanmıştır.
Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış bulunan tasarrufun iptali davasıdır.
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının ölü davalı …’dan İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takibine konu 10.06.2007 vadeli ve 289.000 TL bedelli senetten dolayı alacaklı olduğu, bu davalı hakkındaki takibin kesinleştiği, ancak yapılan icra takibi nedeniyle borçlunun üzerine kayıtlı hiçbir menkul ve gayrimenkulun bulunmaması nedeniyle tahsilatın yapılamadığı, yapılan incelemeler neticesinde ölü davalı …’ın hisse devir sözleşmesine konu şirketteki hisselerini muvazalı bir şekilde şirketin diğer hissedarı olan davalı …’a senedin tanzim tarihi olan 10.06.2006 tarihinden sonra 21.06.2006 tarihinde devrettiğinden bahisle İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince iş bu tasarrufun iptaline karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalılardan … vekili sunmuş olduğu cevap dilekçesiyle, davalının şirket hisselerini diğer davalıdan şirket ortağı olarak satın aldığı, davacı ve davalı … arasındaki borç ilişkisinin tarafı olmadığı, bu nedenle davalıya ait mal varlığı üzerinde ihtiyati haciz konulmasının mümkün olmadığı gibi davalı …’ın dava dışı … Limited Şirketi hisselerine de sahip olduğu, bu şirketin Çeşme Dalyan mevkinde milyon dolarları aşan gayrimenkullerinin bulunduğundan bahisle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Ölü davalı … ise esasa cevap süresi içerisinde davaya cevap dilekçesi sunmamıştır.
Taraflar arasındaki ihtilaf, ölü davalı …’ın İzmir … Noterliği’nin 21.06.2006 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi”ne konu … İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti.’deki 40 adet payını 1.000 TL bedelle diğer davalı …’a devretmesine ilişkin tasarrufun İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince iptale tabi tasarruflardan olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin emsal kararlarında da belirtildiği üzere “İİK 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalması ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. İptal davası sabit olduğu takdirde davacı tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını alma yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı 3.şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir. (İİK 283/1.maddesi) Bu yasal düzenlemeler nedeniyle tasarrufun iptali davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nispi nitelikte, yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması, İİK 277.maddesi gereğince borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması ve davanın iptali istenen tasarruftan itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması gerekmektedir. Bu ön koşulların bulunması halinde İİK 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Özellikle İİK 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tabi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığının incelenmesi, aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs araştırılması gerekmektedir. Yine İİK 280.maddesinde mal varlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemlerin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastını işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastının irdelenmesi ve öte yandan İİK’nın 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup, bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi gerekmektedir.”
Davaya konu İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takip dosyası getirtilmiş olup incelenmesinden davacı … tarafından aralarında ölü davalı …’ında bulunduğu borçlular aleyhinde 10.06.2006 tanzim, 10.06.2007 vade tarihli ve 289.000 TL bedelli bonoya istinaden kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, iş bu takip dosyasına ödeme emrinin ölü davalı …’a 13.07.2010 tarihinde tebliğ edildiği, ölü davalı yönünden bu şekilde takibin kesinleşmiş olduğu görülmüştür.
Davaya konu İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takip dosyasına konu senedin incelenmesinden dava dışı
… Turizm İnşaat Tic. A.Ş tarafından dava dışı … lehine 16.06.2006 tarihinde keşide edilmiş 10.06.2007 vade tarihli ve 289.000,00 TL bedelli senet olduğu, iş bu senedin, senette lehtar ve ilk ciranta durumunda bulunan … tarafından ölü davalı …’a ciro edildiği ve ölü davalı … tarafından da dava dışı …’e ciro edildiği ve … tarafından da davacı …’a ciro edildiği, senet metni üzerindeki cirolar üzerinde herhangi bir tarihin bulunmadığı görülmüştür. TTK 690/2.maddesi gereğince aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro protestonun düzenlenmesi için ön görülen sürenin geçmesinden önce yapılmış sayılır.
Yine davaya konu İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takip dosyasının incelenmesinden içerisinde icra müdürü tarafından düzenlenmiş 24.02.2012 tarihli toplam 601.000 TL tutar açısından İİK 143 ve 251.maddeleri gereğince “Borç Ödemeden Aciz Vesikasının Düzenlenmiş” olduğu görülmüştür.
Yine dosya içerisinde bulunan İzmir … Noterliği’nin “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi” başlıklı 21.06.2006 tarihli ve … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesinin incelenmesinden … İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti ortaklarından olan ölü davalı … tarafından diğer davalı …’a şirketteki 40 payın 1.000 TL karşılığında devredilmiş olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında davalılardan …’ın 08.10.2014 tarihinde ölmesi nedeniyle mirasçıları olan …, … ve … ölü davalı mirasçıları olarak davaya devam edilmiş iseler de, dahili davalılardan …’ın Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… Karar ve 13.04.2015 tarihli kararı ile dahili davalılar … ve …’ın ise Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… Karar ve 13.04.2015 tarihli kararlarıyla mirası reddettikleri ve iş bu her iki kararında kesinleşmiş olduğu görülmüştür. Bu kapsamda mahkememizce yapılan yargılama sırasında ölü davalı …’ın mirasçılarının tamamının mirası reddetmiş olmaları nedeniyle TMK 612 ve devamı maddeleri gereğince ölü davalı …’ın terekesine Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …/… Tereke …/… Karar sayılı dosyası üzerinden öncelikli olarak … ve daha sonra da …’in tasfiye memuru olarak atanmış olması sebebiyle tasfiye memurlarına tebligat yapılmak suretiyle taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında tasarruf tarihi itibariyle davaya konu 21.06.2006 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi”ne konu … İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ye ait 40 adet payın rayiç değerinin tespiti açısından … İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ye ait ticari defter ve kayıtlar ile keşfen bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, bilirkişi heyetinden alınan 17.11.2017 havale tarihli raporda sonuç olarak ; dava dışı … Ltd. Şti.’nin ödenmiş sermayesinin her biri 25,00 TL’lik 200 pay karşılığı 5.000 TL olduğu, ancak tespit edildiği haliyle şirketin hali hazırda reel manadaki öz varlığının 187.764,42 TL olduğu, bu öz varlığın şirketin 200 payına bölünmesi halinde 1 hissenin kaydi değerinin 938,82 TL’ye tekabül ettiği, buradan hareketle davalı …’ın dava dışı … Ltd. Şti.’deki devre konu (%20 = 40 adet hisse) hisselerinin devir tarihindeki reel değerinin (40 x 938,82 TL=) 37.552,80 TL olduğu sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Yine mahkememizce yapılan yargılama sırasında alınan 31.12.2013 tarihli raporda ; davaya konu İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takibinde davalı borçlu …’a TK 35.maddesi gereğince tebligatın yapıldığı ve bu borçlu yönünden takibin kesinleştiği, davalı borçlu …’ın mal varlığının davacının alacağını karşılamaya yetmediği, bu nedenle icra müdürlüğü tarafından 24.02.2012 tarihi itibariyle 601.000 TL üzerinden aciz vesikasının düzenlendiği, bu nedenle İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince aciz halinin gerçekleşmiş olduğu, davacının iptalini talep ettiği “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi”nin 21.06.2006 tarihinde gerçekleştiği, hisseleri devreden davalı … ile hisseleri devralan diğer davalı …’un her ikisininde aynı şirkette %50’şer hissedar olduğu, iş bu hisse devir sözleşmesi ile davalı …’ın şirketteki %20 hissesini diğer davalı …’a devrettiği, her ikisininde devir tarihinde iş bu şirkette ortak oldukları dikkate alındığında ilgili Yargıtay kararlarına göre aynı şirketin ortağı olan davalılar arasında organik bağın mevcut olduğu ve hisseleri devralan …’un diğer davalı …’ın mali durumu hakkında bilgi sahibi olmadığını ileri sürerek iyi niyet iddiasında bulunmasının hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığı, dolayısıyla davaya konu 21.06.2006 tarihli limited şirket hisse devir işleminin İİK 280 hükümlerine göre iptale tabi bir tasarruf olarak mütalaa edilebileceği sonuç ve kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Her ne kadar davalı … vekili tarafından dosyaya sunulan cevap dilekçesinde ölü davalı …’ın dava dışı başka bir şirketin hissedarı olması ve bu şirketinde taşınmazlarının bulunması nedeniyle aciz hali içerisinde bulunmadığı iddia edilmiş ise de, mahkememiz dosyası içerisine getirtilen icra takip dosyasının incelenmesinden icra müdürlüğü tarafından 24.02.2012 tarihli İİK 143.maddesi gereğince düzenlenmiş 601.000 TL’lik tutar açısından “Borç Ödemeden Aciz Vesikası”nın dosya içerisinde bulunduğu, icra müdürlüğünce düzenlenen iş bu aciz vesikası şikayet yoluyla iptal edilmediği sürece geçerliliğini koruduğundan ve icra müdürü tarafından düzenlenen 24.02.2012 tarihli aciz vesikasının iptal edildiği veya bu yönde bir dava açıldığına dair bir delil ve iddia davalı tarafça ileri sürülmediğinden bu yöndeki savunması yerinde görülmemiştir.
Yine dosya kapsamı belgelerin incelenmesinden her ne kadar davalı vekili tarafından 23.05.2013 tarihli dilekçe ekinde “Hisse Devir Protokolü” başlıklı ve 30.06.2005 tarihli belgenin bir suretini ibraz etmiş ise de, iş bu belgenin incelenmesinden resmi şekilde belgenin taraflar arasında adiyen düzenlenen bir belge olduğu, resmi şekilde düzenlenmiş bir belge olmadığı, hisseyi devredenin davalı …, hisseyi devralanın diğer davalı … olduğu ve … İnşaat Tic. Ltd. Şti.’deki …’a ait hisselerin diğer davalı …’a 8.000 TL bedelle devrine ve ödemelerin ne şekilde yapılacağına dair protokol olduğu, ancak iş bu protokolün resmi şekilde düzenlenmediği gibi her iki davalı arasında her zaman düzenlenebilecek nitelikte bir belge olduğu görülmekle mahkememizce iş bu belgeye itibar edilmemiştir.
Davalı … vekili aşamalardaki savunmasında, icra takibine konu senedin düzenleme tarihinin her ne kadar 10.06.2006 tarihi olsa da bu tarihteki borçlanma işleminin senedin ön yüzünde adı geçen lehtar ve keşideci açısından söz konusu olduğu, iş bu senedin iptale konu hisse devrinden önce …’a ciro edildiğine dair davacı tarafça dosyaya ibraz edilmiş herhangi bir delil bulunmadığını savunmuştur.
Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için davacı alacağının iptali istenen tasarruftan önce doğmuş olması dava ön koşulu olup, mahkemece re’sen araştırılması gerekmektedir. Ölü davalı … tarafından İzmir … Noterliği’nin 21.06.2006 tarihli “Limited Şirket Hisse Devri Sözleşmesi” ile bu sözleşmeye konu … İnşaat San. Ve Tic. Ltd. Şti.’deki 40 adet payını 1.000,00 TL bedelle diğer davalı …’a devredilmiştir. Bu kapsamda davaya konu iptali talep edilen tasarruf tarihinin 21.06.2006 tarihi olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle davacının icra takibine konu alacağının doğum tarihinin davaya konu iptali talep edilen tasarruf tarihinden önceki bir tarih olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Bu konuda ispat külfeti davacı üzerindedir. Davaya konu İzmir 2. İcra Dairesi’nin …/… Esas sayılı icra takip dosyasına dayanak bononun incelenmesinden her ne kadar bononun düzenleme tarihi tasarruf tarihi olan 21.06.2006 tarihinden önceki tarih olan 10.06.2006 tarihi ise de, davacının iş bu bonoda en son ciranta durumunda bulunduğu, bononun tanzim tarihine dayanak teşkil eden ilişkinin tarafı olmadığı, bu nedenle davacı açısından iş bu bonoya dayanak alacağın doğum tarihinin dava konusu senedin davacıya ciro edildiği tarih olduğundan dava konusu senedin düzenleme tarihi olan 10.06.2006 tarihinin davacı açısından alacağın doğum tarihi olarak kabul edilemeyeceği düşünülmüştür.
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında davacı vekiline 20.01.2022 tarihli celsede davacının takibe konu senette ciranta ve son hamil olması nedeniyle alacağın doğum tarihi ve sebebiyle ilgili olarak dava dilekçesini dayanaklarıyla birlikte açıklamak üzere 2 haftalık kesin süre verilmiş olmasına rağmen davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 24.01.2022 tarihli dilekçe ekinde dava konusu senedin davacıya hangi tarihte ciro edildiğine dair herhangi bir yazılı belgenin veya delilin dilekçe ekinde dosyaya sunulmadığı ve yine mahkememizce yapılan yargılama sırasında 10.03.2022 tarihli duruşmada davacının tacir olmadığı, bu kapsamda mahkememizce dava konusu bono ve bu kapsamda davacı açısından alacağın doğum tarihinin tespiti ile ilgili olarak üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılacak ticari defter ve kayıtlarının da bulunmadığı bildirildiğinden ve de özellikle senedin düzenleme tarihi olan 10.06.2006 tarihinden davaya konu iptali talep edilen tasarruf tarihi olan 21.06.2006 tarihi arasında 11 günlük bir süre bulunduğu da dikkate alındığında, davacıya dava konusu bononun tasarruf tarihinden önce ciro edildiği ve bu şekilde davaya konu iptali talep edilen tasarruftan önce davacı açısından alacağın doğduğu hususunu ispat yükü kendisinde olan davacı tarafça ispatlanamadığından tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için gerekli olan ön koşul bu şekilde gerçekleşmemiş olduğundan davanın bu nedenle reddine karar verme gereği doğmuştur. (Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 2012/15972 Esas, 2014/5149 Karar ve 07.04.2014 tarihli kararı da bu yöndedir.)
Mahkememizce yapılan yargılama sırasında davalılardan …’ın 08.10.2014 tarihinde ölmesi nedeniyle mirasçıları olan …, … ve … ölü davalı mirasçıları olarak davaya devam edilmiş iseler de, dahili davalılardan …’ın Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… Karar ve 13.04.2015 tarihli kararı ile dahili davalılar … ve …’ın ise Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …/… Esas, …/… Karar ve 13.04.2015 tarihli kararlarıyla mirası reddettikleri ve iş bu her iki kararında kesinleşmiş olduğu görülmüş olmakla dahili davalıların tamamının ölü davalı …’ın mirasını reddetmiş olmaları nedeniyle taraf sıfatları kalmadığından dahili davalılar hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına karar verme gereği doğmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davanın reddine,
2-Ölü davalı … mirasçıları olan dahili davalılar …, … ve … tarafından mirasın reddedildiği ve iş bu kararlarında kesinleşmiş olduğu anlaşılmakla dahili davalılar hakkında davanın esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gerekli 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının başlangıçta peşin olarak yatırılan 7.482,50-TL harçtan mahsubu ile bakiye 7.401,80-TL’nin karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 5.632,92 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davalı …’a verilmesine,
Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan bulunması halinde karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
Dair, davacı vekili ile davalı … vekilinin yüzüne karşı, ölü davalı … terekesi tasfiye memurunun yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere karar verildi.10/03/2022

Başkan …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Üye …
(e-imzalıdır)

Katip …
(e-imzalıdır)