Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/377 E. 2021/1161 K. 17.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/377 Esas
KARAR NO : 2021/1161

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 28/05/2021
KARAR TARİHİ : 17/12/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkili şirketin “…” adı altında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, ruhsatları tam olan bir okul olduğunu, 25/09/2017 yılında kurulmuş olup yıllardır süregelen faaliyet alanın çerçevesinde bu zamana kadar hiçbir şikayet almadığını anaokuluna kayıtlı çocukların ise sadece mesai saatleri içerisinde teneffüs aralarında olmak üzere bahçede oynadıklarını, bahçede aynı anda oynayan, teneffüse çıkan çocuk sayısı ise maksimum 7-8 kişi olmakta olup kişilerin huzur ve sükûnunu beden ve ruh sağlığını gürültü ile bozmayacak bir ses düzeyinde olduğunu, davalının anaokulunun karşısında 11/09/2020 tarihinden itibaren ” İzmir’in en sessiz ve sakin semti … olarak huzur ve sessizliğini bozan bu anaokulunu mahallemizde istemiyoruz” şeklinde pankart astığını, asılan bu pankartın öğrencilerin ve velilerinin huzurunu bozduğunu ve şirketin müşteri kaybına da sebebiyet verdiğini belirterek davalı tarafın bir ayı aşkın süredir haksız ve mesnetsiz yere müvekkil şirket tarafından yönetilen “…” anaokulunun karşısına astığı afişin daha fazla zarara neden olmaması adına kaldırılması için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, kararın ifası için adli kolluk birimlerine müzekkere yazılmasına, davalının haksız ve mesnetsiz eylemi nedeniyle öncelikle bu davranışlara son verilmesine, fazlaya ilişkin hakkımız saklı kalmak üzere 1.000 TL maddi tazminat ve 1 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli mahkemelerin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin ifade özgürlüğü çerçevesinde medeni bir tepsi gösterdiğinden haksız rekabetin söz konusu olmadığını, müvekkilinin Asliye Hukuk Mahkemesinde komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi için dava açtığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
DELİLLER:
-İzmir … Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı dosya sureti,
-İzmir Vergi Dairesinin 27/07/2021 tarihli yazısı,
-Milli Eğitim Bakanlığının 13/11/2017 tarihli yazısı,
-… Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 23/08/2021 tarihli yazısı,
-İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odasının 27/07/2021 tarihli yazısı,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Serbest piyasa ekonomilerinin temel prensibi olan serbest ticaret hakkı ve rekabet özgürlüğü Anayasa’nın 48/1 maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” denilmek suretiyle vurgulanmıştır. Ancak ticaret serbestisi ve rekabet özgürlüğü, sınırsız rekabet hakkının bulunduğu anlamına da gelmemektedir. Bu nedenle haksız rekabeti düzenleyen kuralların amacı ve içeriği de rekabet özgürlüğünün sınırlarını göstermek ve bu sınırların aşılması durumunda başvurulabilecek hukuki yolları tespit etmektir.
Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilmiştir. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 350.).
Hem 6762 sayılı TTK’de hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
6102 sayılı TTK’nin 54. maddesinde haksız rekabetin amacı ve genel ilkesi belirtildikten sonra, aynı Kanun’un 55. (6762 sayılı TTK’nin 57.) maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350.). Bu çerçevede bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet teşkil edip etmediği belirlenirken öncelikle özel hüküm niteliğindeki 6102 sayılı TTK’nin 55. maddesinde sayılan hallerden birinin var olup olmadığına bakılması gerekmektedir. Bu maddede sayılan hallerden birisi söz konusu ise haksız rekabetin varlığı kabul edilecek, somut davranış veya uygulama bu maddede sayılan haksız rekabet hallerine tam olarak uymuyorsa veya bu hallerin kapsamına örnekseme yoluyla dolaylı olarak da dahil edilemiyorsa, ancak bu takdirde genel hüküm niteliğindeki 6102 sayılı TTK’nin 54/2 maddesinin uygulanması mümkün olacaktır.
Bu aşamada uyuşmazlığın kapsamı itibariyle 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 (6762 sayılı TTK’nin 57/1-1) maddesi gereğince; “Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek” haksız rekabet olarak düzenlenmiştir. Buradaki “kötüleme” kavramı, genel bir ifade ile bir kişinin ticari hayatı hakkında olumsuz intiba yaratılmasını ifade etmektedir.
Kötüleme yoluyla haksız rekabette, doğrudan mağdura yönelik bir hareket yer almamakta, dürüstlük kurallarına aykırı davranılarak, mağdurun dışında yer alan kişilere, mağdurla ilgili yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici bilgiler verilerek bu kişilerin mağdur hakkında yanlış kanaat edinmeleri sağlanarak mağdur kötülenmektedir. Bu haksız rekabet türünde, konu mağdur veya onun ticari işletmesi ya da buna dâhil değerler, muhatap ise mağdurun müşterileridir. 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi anlamında kötülemeden bahsedilebilmesi için ortada sözlü, yazılı veya resimli şekilde bir açıklama (beyan) olmalıdır. Susma ise bu madde kapsamına girmemekle birlikte bilgilendirme yükümlülüğünün söz konusu olduğu yerde susmanın haksız rekabet sayılması ancak 6102 sayılı TTK’nin 54/2 maddesindeki genel ilke kapsamında mümkün olmaktadır.
Görüldüğü üzere kötülemenin haksız rekabet olarak nitelendirilebilmesi için öncelikle bir açıklamanın (beyanın) olması; bu açıklamanın başkalarının şahsı, emtiası, iş mahsulleri, faaliyetleri yahut ticari işleri hakkında olması; nihayet bu beyanın yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici olması gerekmektedir.
Yanlış açıklama (beyan), içeriği gerçekle bağdaşmayan, belirli bir vakıa veya olay ya da durum hakkında içeriği objektif olarak yanlış olan açıklamalardır. Yanıltıcı beyan, mahiyeti, tarzı ve içeriği birlikte değerlendirildiğinde açıklamanın muhatabının hataya düşmesine sebep olabilecek, yanlış izlenim bırakabilecek açıklamalardır. Gereksiz yere incitici beyan ise içeriği doğru olmakla birlikte ölçüsüz bir şekilde ve amacını aşarak kişi, faaliyetleri, iş ürünleri vb. hakkında olumsuz intiba yaratan açıklamalardır (Suluk, Cahit/Karasu, Rauf/Nal, Temel: Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2017, s. 428.).
Açıklamanın “yanlış” olup olmadığını tespit bakımından yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığıdır. Gerçeğe uygun olmayan açıklamalar objektif olarak doğruluğu ve yanlışlığı tespit edilebilen açıklamalardır. Olaylar/olgular hakkındaki her türlü kötüleyici nitelikteki yanlış açıklamalar haksız rekabet olarak değerlendirilecektir. Açıklama gerçek ise bu durumda haksız rekabetten bahsedilemez. Yanıltıcı açıklamadan kastedilen ise açıklamanın takdim ediliş tarzının, seçilen sözcüklerin resimlerin veya yapılan karşılaştırmanın hedef kitlede veya kişilerde bıraktığı genel izlenim neticesinde açıklama konusunun olduğundan değişik ve olumsuz algılanmasıdır. Öte yandan gereksiz yere incitici beyanlar, amacını aşan değer yargıları ifade etmektedir. Amacın aşılmasıyla birlikte gerçek dahi olsa açıklamalar, gerçek dışı veya gerçeğe uymayan, gerçekle bağdaşmayan veya gerçeğe ters hâle gelmektedir. Zira burada gerçek olmasına rağmen açıklama amacını aşan bir durum ortaya çıktığından bu açıklama (beyan) gereksiz yere incitici olmaktadır. Örneğin bir kişinin “taklit” ve “korsan” mal ürettiğini anlatan ifadeler; tüketiciyi uyarmanın ötesinde, somut olayın özelliğine göre teamülün kabul ettiği toleransı aşması durumunda gereksiz yere incitici bir nitelik ve amaç taşımaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.04.1994 tarihli ve 1993/11-965 E., 1994/252 K. sayılı kararı). Başka bir deyişle somut olayın özelliklerine göre genel olarak toplumda ve özellikle hedef alınan muhatabın algılama seviyesi dikkate alındığında gerçek dahi olsa teamülün kabul ettiği tolerans sınırı aşılması halinde açıklama; 6102 sayılı TTK’nin 55/(1)-a-1 maddesi gereğince haksız rekabet teşkil edecektir.
Hemen belirtilmesi gerekir ki, bir açıklamanın “yanlış” olup olmadığı tespit edilirken yegâne ölçüt gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığı iken, “yanıltıcı” olup olmadığı veya “gereksiz yere incitici” olup olmadığı tespit edilirken kullanılacak ölçüt açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabıdır. Başka bir deyişle açıklama hangi kişi grubuna yapılıyor ise o kişi grubuna mensup orta yetenekteki bir kişinin açıklamayı algılama biçimi esas alınacaktır. Dolayısıyla bir açıklamanın belirli kişi veya kişiler tarafından ne şekilde algılandığı değil, açıklamanın orta yetenekteki olağan muhatabının algılama şekli önemlidir (Ülgen, Hüseyin/Helvacı, Mehmet/Kendigelen, Abuzer/Kaya, Aslan/Nomer Ertan, Füsun: Ticari İşletme Hukuku, İstanbul, 2015, s. 540.).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının İzmir ili … ilçesinde … isimli anaokulunu işlettiği, davalının bu okulun komşusu olduğu, 11/09/2020 tarihinden itibaren “İzmir’in en sessiz ve sakin semti … olarak huzur ve sessizliğini bozan bu anaokulunu mahallemizde istemiyoruz” şeklinde evinin dış kısmına herkesin görebileceği şekilde pankart astığı, bu pankart sebebiyle öğrenci ve velilerin huzurunun bozulduğu, davacı şirketin müşteri kaybına uğradığı, davalının eyleminin haksız rekabet teşkil ettiği iddiası ile iş bu davayı ikame ettiği, davalının ise görev itirazında bulunduğu, ifade özgürlüğü kapsamında açıklama yapıldığı, davacı şirketin gerekli tedbirleri almadığı, komşuluk hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini savunduğu, öncelikle tacir olan davacının haksız rekabet hükümlerine dayandığı, somut olayda mutlak ticari dava olan uyuşmazlıkta mahkememizin görevli olduğu, davalının savunmasının aksine, somut olayda TBK’nun 57.maddesinin uygulanma imkanının bulunmadığı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın 6102 sayılı TTK’nun 54 v.d maddesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, buna göre haksız rekabetin varlığı için taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti, failin yarar sağlamış olması, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması gibi hususların şart olmadığı, failin kusurlu olması ve haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olmasının sadece haksız rekabet nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında tazminatın belirlenmesinde rol oynadığı, bu nedenle gerçek kişi olan davalının tacir olup olmamasının veya kusurlu olup olmaması ile yarar sağlayıp sağlamadığının somut uyuşmazlıkta haksız rekabetin men-i talebi yönünden herhangi bir etkisinin bulunmadığı sadece davacının maddi ve manevi tazminat talebi yönünden dikkate alınabileceği, davacıya hiçbir uyarı veya ihtar gönderilmeden, davalı tarafından pankartla duyuru yapıldığı, haksız rekabetten bahsedilebilmesi için bu açıklamanın yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalar içerip içermediğinin incelenmesi gerektiği, davalı tarafından doğrudan davacının müşterilerini hedef almayan pankartın içeriğinde yer alan hususların davacıyı kötüleme boyutunda olmadığı, davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici unsurlar içermediği, uyarı ve yakınma niteliğinde olduğu ve şikâyet hakkı kapsamında kaldığı ve haksız rekabet oluşturmadığı gözetilerek davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer OLMADIĞINA
3-Mahkememizce bu yargılama nedeniyle yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddeleri uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
5-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
6-İzmir Arabuluculuk Bürosu’nun … sayılı arabuluculuk dosyasında suçüstünden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A. maddesi uyarınca davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/12/2021

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA