Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/90 E. 2021/770 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/90 Esas
KARAR NO : 2021/770

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Hizmetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 06/02/2020
KARAR TARİHİ : 29/09/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan İtirazın İptali (Ticari Hizmetten Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında özel güvenlik hizmeti teminine ilişkin sözleşme akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında davacının arazisi üstünde yapılacak olan inşaatın 5188 sayılı Kanun kapsamında gözetim, koruma ve denetim hizmetlerinin üstlenildiğini, bu kapsamda davacının davalı şirkete özel güvenlik hizmeti ve güvenlik personeli temini konusunda profesyonelce hizmet verdiğini, sözleşme gereği davacı tarafından her ayın son günü tazmin edilerek davalıya intikal ettirilen fatura bedellerinin en geç 10 iş günü içerisinde davalı tarafından banka aracılığı ile nakden ödenmesi gerektiğini ancak davalı tarafından ödemelerin zamanında ve tam yapılmadığını, alacağın tahsili için takip başlatıldığını, davalı tarafın takibe itiraz ettiğini takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile söz konusu sözleşmenin.. tarihinde başladığını, davacının ise … tarihinde sözleşme gereği verilen hizmete son verdiğini, sözleşmenin sona ermesinden sonra … tarihinde ödeme yapılarak tüm borcun kapatıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin sona ermesinden sonra ilgili sözleşmeye dayanarak cezai şart talep edilmesinin mümkün olmadığını, davaya konu iş bu sözleşmedeki cezai şartın ifaya cezai şart olduğunu, davacı tarafın ortadan kalkan bir sözleşmeye dayanarak cezai şart talep edemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava, tacirler arası hizmet sözleşmesinden kaynaklanan hizmet bedeli ve cezai şart alacağının tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
DELİLLER:
-İzmir .. İcra Dairesinin… sayılı takip dosyası
-Büyükmükellefler Vergi Dairesinin …tarihli yazısı ve eki,
-Bilirkişi …’nun .. tarihli raporu,
-Bilirkişi …’ın .. tarihli kök raporu, … tarihli ek raporu,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
İtirazın iptali davasının koşullarını; ilamsız bir icra takibine girişilmesi, bu takip nedeniyle çıkarılan ödeme emrine 7 günlük itiraz süresi içinde itiraz edilmiş olması, borçlunun itirazının alacaklıya tebliğinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde mahkemeden itirazın iptalinin talep edilmesi şeklinde sıralamak mümkündür.
İtirazın iptali davası icra takibi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2004 tarih 2004/19-410 Esas, 2004/471 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, itirazın iptali davasının görülebilmesi için, öncelikle ortada takip hukuku kuralları çerçevesinde yasaya ve yöntemine uygun şekilde yapılmış geçerli bir icra takibinin bulunması gerekir. Ortada geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. Bu husus dava şartıdır ve mahkemece re’sen gözetilmesi gerekmektedir.
2004 Sayılı İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının dava ederek haklı çıkması zorunludur. Borçlunun kötüniyetle itiraz etmiş olması yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatına, işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı alacağın likit ve belli olması gerekir. Borçlu, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve belli olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. İİK 67/2. madde hükmünün amacı, borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bilebilecek durumda olan borçlunun icra takibine konu alacağın varlığına haksız olarak itiraz etmesini önlemektir. (Prof.Dr.B.Kuru İ.İ.Huk.2008.İst.sh.230-231).
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
Kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman S./Burcuoğlu H./Altop A./ Tekinay, S.S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).
Cezai şartın, kanundaki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/I. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlali hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).
Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 179–182. maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi:“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.
Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, K.: s. 133-136).
İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlal etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlali koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, K.: s. 145-154).
Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlal durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, K.: s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2014 tarihli ve 2013/15-1140 E., 2014/905 K. ; 29.11.2017 tarihli ve 2017/3-998 E., 2017/1459 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezayı düzenlemiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir.
Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Örneğin, bir inşaat sözleşmesinde yüklenici, işin teslim edilmesi gerektiği tarihten itibaren geciktiği her gün için iş sahibine 10.000TL ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, yüklenicinin borcunu ifada gecikmesi hâlinde, iş sahibi hem gecikilen her gün için 10.000TL ceza koşulunu hem de inşaatın bitirilmesini isteyebilir. İfaya eklenen ceza koşulu, özellikle borcun geç ifa edilmesi hâlinde uygulanır ve uygulamada en çok rastlanan ceza koşulu türüdür.
Ceza koşulunun amacı da onun ifaya eklenen nitelikte olup olmadığının tespitinde önemli rol oynayabilir.
Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.
İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ise ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.
Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Y.E.; Eser Sözleşmesi, 4. Baskı, Ankara 2017, s. 350-353).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde;davacının, davalı aleyhinde İzmir 2. İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyasında aralarındaki hizmet sözleşmesine istinaden hizmet bedeli ve cezai şart alacağına ilişkin olarak 41.532,68 TL asıl alacak, 3.883,95 TL işlemiş faiz, 15.799,36 TL sözleşme cezai şart bedeli olmak üzere toplam 61.215,99 TL alacak üzerinden icra takibi başlattığı, ödeme emrinin davalı borçluya 06/12/2019 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun 13/12/2019 tarihinde yasal süresi içerisinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, takibin durduğu, davalı borçlunun takibe itirazı üzerine davacının iş bu itirazın iptali davasını bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde ikame ettiği, takip tarihinden sonra davalı tarafından kısmen ödeme yapıldığı, ancak yapılan ödemelerin öncelikle faiz ve masraflardan mahsubu gerektiği, buna göre davalının takibe konu edilen alacaklardan bakiye 19.683,31 TL borcu bulunduğu ve bu kısım yönünden davalının itirazının haksız olduğu, sözleşme hükümleri uyarınca 2 aydan uzun süre ödeme yapmayan davalının cezai şart ödemekle yükümlü olduğu iddiası ile davalı borçlunun itirazının kısmen iptalinin talep ettiği, davalının ise taraflar arasında güvenlik hizmet sözleşmesi bulunduğu, sözleşmenin tarafların karşılıklı anlaşması ile … tarihinde sona erdiği, … tarihinde davacıya son aya ilişkin alacağının ödendiği, davacının iddiasının aksine diğer aylara ilişkin takip tarihi itibariyle herhangi bir davacı alacağı bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşmesinin sona ermesinden sonra ilgili sözleşmeye dayanarak cezai şart talep edilmesinin mümkün olmadığı ve sözleşmeden kaynaklanan herhangi bir borcu bulunmadığını savunduğu, taraflar arasında sözleşme ilişkisinin bulunduğu kabul edilmekle birlikte sözleşmenin sona ermesinden sonra cezai şart talep edilip edilemeyeceği, talep edilebilecekse miktarının ne olduğu, takip tarihi itibariyle davalının geçmiş dönemlere ilişkin hizmet bedeli borcunun olup olmadığı varsa miktarının ne olduğu, davalı tarafından takip tarihinden sonra yapıldığı iddia olunan ödemelerin takip ferilerinden ve masraflarından öncelikle mahsubu gerekip gerekmediği, davalının takibe itirazının yerinde olup olmadığı ve itirazın iptali koşullarının oluşup oluşmadığı hususlarında uyuşmazlık olduğu, mahkememizce dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak tarafların ticari defter ve kayıtlarının smmm bilirkişi tarafından incelenmesine karar verildiği, öncelikle talimat yoluyla davalının ticari defter ve kayıtlarının bilirkişi … tarafından yapılan incelemesinde, davalının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu ve kendisi lehine delil vasfına sahip olduğu, taraflar arasında ticari ilişkinin bulunduğu, takip tarihi itibariyle davalının davacıya borçlu olmadığının tespit edildiği yönünde görüş ve kanaat bildirildiği, mahkememizce davacı tarafın ticari defter ve kayıtlarının bilirkişi …… tarafından yapılan incelemesinde ise 23/03/2021 tarihli kök rapora göre, davacının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu ve kendisi lehine delil vasfına sahip olduğu, davacı tarafından tanzim edilen tüm bu faturaların tarafların defterlerine kayıtlı olduğu, faturalar konusunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, takip tarihi itibariyle davacı defterlerine göre davalı tarafından yapılan ödeme miktarının toplam 112.666,03 TL olduğu, davacının davalıdan bakiye 27.611,69 TL alacaklı olduğu, bu tutardaki alacağın takip tarihinden sonra … tarihinde ödendiği ve taraflar arasındaki cari hesap bakiyesinin sıfırlandığı, taraf defterleri arasındaki uyumsuzluğun davalı defterlerinde kayıtlı olan … tarihli 13.403,12 TL ve 05/07/2019 tarihli 14.208,57 TL olmak üzere toplam 27.611,69 TL’lik ödemenin davacı defterlerinde takip tarihinden önce kayıtlı olmaması ve takip tarihinden sonra … tarihinde davacı defterlerinde ödeme olarak yansıtılmış olmasından kaynaklandığı, dosya içerisinde bu ödemelere ilişkin belgelerin yer almadığı , ödemelerin ispatı halinde alacak borç ilişkisinin değerlendirilebileceği, talep edilen ceza şart yönünden ise hukuki değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği, bunun üzerine mahkememizce … tarihli celsede davacı vekiline … tarihli 27.611,69 TL’lik ödemeye ilişkin kayıtları, davalı vekiline … tarihli 13.402,12 TL ve 05/07/2019 tarihli 14.208,57 TL’lik ödemelere ilişkin kayıtları ve yine davacı vekiline takip ve davaya konu faturaların davalıya tebliğ edildiğine dair bilgi ve belgeleri sunmak üzere kesin süre verildiği, yasal sonuçlarının hatırlatıldığı, taraflarca ödemelere ilişkin kayıtların sunulması üzerine mahkememizce dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişiden ek rapor tanzim edilmesinin istenildiği, bilirkişinin … tarihli ek raporuna göre, davalı tarafından … tarihli 13.403,12 TL ve 05/07/2019 tarihli 14.208,57 TL olmak üzere toplam 27.611,69 TL’lik ödemenin dava dışı … A.Ş ye yapıldığı, bu ödemenin dava dışı diğer grup şirket tarafından davacı şirkete … tarihinde aktarıldığı, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan hizmet bedeline ilişkin herhangi bir asıl alacağının kalmadığı, ancak geç ödeme nedeniyle 1.205,28 TL işlemiş faiz talebinde bulunabileceği yönünde görüş ve kanaat bildirildiği, buna göre taraflar arasında güvenlik hizmet alımına ilişkin sözleşme bulunduğu, davacının hizmet sunan davalının ise hizmet alan olduğu, bu sözleşmenin tarafların karşılıklı iradesi ile … tarihinde sona erdiği, mahkememizce yapılan bilirkişi incelemelerinde davacı tarafından düzenlenen tüm faturaların taraf defterlerine kayıtlı olduğu, davalı defterlerine göre davalının tüm fatura bedellerini ödediği, faturalar nedeniyle herhangi bir borcunun bulunmadığı, 2019 yılı mart ve mayıs aylarına ilişkin faturaların takip öncesinde davalı tarafından davacı şirketin grup şirketi olan … A.Ş’ye ödendiği, bu ödemenin takip tarihinden sonra olmakla birlikte davacı şirketin hesabına aktarıldığı, yine 2019 yılı kasım ayına ilişkin hizmet bedelinin … tarihinde davalı tarafından ödenmiş olmasının sözleşmeye uygun olduğu, bu nedenle hizmet bedeli yönünden davacının alacağının bulunmadığı, sözleşme uyarınca davacının takip öncesi işlemiş faiz talebinde bulunabilmesi için faturanın davalı müşteriye tebliğinden itibaren en geç 10 iş günü içerisinde ödeme yapılmamasının gerektiği, davacının faturaların müşteriye tebliğine ilişkin belgeleri dava dilekçesi ekinde sunmadığı, mahkememizce davacı vekiline … tarihli celsede verilen ve yasal sonuçları hatırlatılan kesin süreye rağmen de davacı vekili tarafından bu belgelerin sunulmadığı, bu nedenle davacının sözleşmeye göre fatura tebliğlerine rağmen davalının geç ödeme yaptığını ve bu nedenle işlemiş faiz alacağı doğduğunu ispat edemediği, davaya konu sözleşmenin 8.4. maddesinde düzenlenen “2 aydan uzun bir süre içinde ödeme yapılmadığı takdirde yıllık sözleşme tutarının %10’u tutarında cezai şart müşteri tarafından ödenecektir.” hükmünün ifaya ekli cezai şart mahiyetinde olduğu, davacı yan sözleşmeyi … tarihi itibariyle karşılıklı irade ile feshettiğine göre artık sözleşme hükümlerinin dikkate alınması gerektiği, davacı dava dilekçesinde sözleşme uyarınca gecikme cezasını istemekte olduğundan bu durumda sözleşmenin ifasını talep etmiş sayılması gerektiği, ne var ki sözleşmenin feshini istemekle artık sözleşmede kararlaştırılan gecikme cezasını isteyebilmesi için fesih halinde de gecikme cezasının isteyebileceğine dair bir düzenleme bulunması gerektiği, sözleşmenin 8.4. maddesinde düzenlenen cezai şart ifaya ekli cezai şart olup, bu doğrultuda bir düzenleme bulunmadığı, diğer bir anlatımla sözleşmenin feshi halinde dahi bu cezanın alınacağına dair bir kararlaştırma bulunmadığı bu nedenle sözleşmeyi fesheden davacının fesih tarihinden sonra ifaya ekli cezai şart talep edemeyeceği, davacının bakiye hizmet bedeli, takip öncesi işlemiş faiz ve cezai şart yönünden itirazın iptali talebinin yerinde olmadığı, mahkememizce alınan bilirkişi kök ve ek raporlarının usul ve yasa ile dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetime ve hükme esas alınmaya elverişli olduğu anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından yatırılan 54,40 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-Mahkememizce bu yargılama nedeniyle yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı dava ve duruşmalarda kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan 2021 Yılı AAÜT’nin 13. maddesi uyarınca 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
5-İzmir Arabuluculuk Bürosu’nun 2019/8863 sayılı arabuluculuk dosyasında suçüstünden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-11-13. maddesi uyarınca davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
6-6100 Sayılı HMK’nın 333. Maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
7-Kararın kesinleşmesinden sonra İzmir 2. İcra Müdürlüğünün… Esas sayılı dosyasının merciine İADESİNE,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/09/2021

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA