Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/741 E. 2021/734 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/741 Esas
KARAR NO : 2021/734

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/12/2020
KARAR TARİHİ : 22/09/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirketin ticari iş gereği mal hizmet alımı konusunda anlaştığını, müvekkilinin edimini yerine getirdiği davalıya malzeme borcu olan tüm ödemeleri yaptığı ve bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin davalının da oluru ile edimini nakden yanında çek senet olarak yaptığını, müvekkilinin davalıya borcu kalmadığı halde sözleşme kapsamında verilen senetleri davalının iade etmediğini, senetlerin davalının uhdesinde olduğunun sabit olduğunu, davalının kötü niyetli olarak senetleri uhdesinde tuttuğunu ve mükerrer tahsilat yapmak istediğini belirterek davalı şirkete 27/11/2017 vadeli 27.200,00 TL ve 25/12/2017 vadeli 27.200,00 TL senetlerden borçlu olmadığının tespitine, dava konusu senetlerin öncelikle iadesine, iadesi mümkün olmaz ise iptaline ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu edilen 27/11/2017 tarihli senedin davacıya iade edildiğini, 25/12/2017 tarihli senedin ise müvekkilinin elinde olmadığını, müvekkilinin elinde davacıya ait herhangi bir belgenin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava, ticari satım ilişkisi kapsamında avans olarak verildiği ve bedelsiz kaldığı iddia olunan bonodan kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.
DELİLLER:
-Senet suretleri, tahsilat makbuzu,
-Karşıyaka … Noterliğinin 09/06/2021 tarihli yazısı ve eki ihtarname sureti
-Bilirkişi …’un 28/07/2021 tarihli bilirkişi raporu
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Çek ve bono bir kambiyo senedidir. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. Maddesi: “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar ve bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
İİK’nın 72/5. maddesi gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir(Çavdar, Seyit, İtirazın İptali,Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara, 2007,s.803).
Bu noktada, konuyla ilgisi bakımından “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190.maddesi; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddî hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanunî karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira, aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyetinden değil, karine ile kabul edilen durumun aksini ispat etmek gerekir (6100 sayılı HMK. 190. madde gerekçesi).
Menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Kambiyo senedinin bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında ticari ilişki bulunduğu, bu ilişki kapsamında nakden ödeme yanında çek ve senet ile de ödeme yapıldığı, davalıya teslim edilen iki adet bononun bedelsiz kaldığı halde davalı tarafından iade edilmediği iddiası ile iş bu menfi tespit davasını ikame ettiği, davalının ise davacının bu davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığı, senetlerden kaynaklanan herhangi bir alacak taleplerinin olmadığı, senetlerden birinin davacıya iade edildiği, diğer senedin ise müvekkilinin elinde bulunmadığını savunduğu, taraflar arasında dava konusu iki adet bononun davalı uhdesinde olup olmadığı, bu senetlerin bedelsiz kalıp kalmadığı, davacının bu senetler sebebiyle borçlu olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunduğu, davalı tarafından mahkememizin yetkisine itiraz edilmiş ise de, tarafların tacir olduğu, dava konusu senetlerde İzmir mahkemelerin yetkili kılındığı, 6100 sayılı HMK’nun 17 vd. maddeleri uyarınca taraflar arasındaki yetki sözleşmesinin geçerli olduğu, mahkememizin taraflar arasındaki iş bu uyuşmazlığa bakmaya yetkili olduğu, davalının yetki itirazının yerinde olmadığı, mahkememizce dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak tarafların ticari defter ve kayıtlarının smmm bilirkişi tarafından incelenmesine karar verildiği, tarafların defter ve kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde, tarafların defterlerinin usulüne uygun tutulduğu, kendileri lehine delil vasfına sahip olduğu, dava konusu edilen 2 adet bononun her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, tarafların borç ve alacağından düşüldüğü, davacı defterinde senetlerin iadesine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığı, davalı defterinde ise 25/11/2017 vadeli 27.200,00 TL bedelli senedin ödenmemesi nedeniyle protesto edildiği ve davacı tarafın borcuna kayıt edildiği yönünde görüş ve kanaat bildirildiği, dava konusu senetler taraf defterlerinde kayıtlı , davacı tarafın borcundan düşülmüş ve bu senetler sebebiyle davacı borçlu olmadığını ispatlamak zorunda ise de, Karşıyaka … Noterliğinin 15/12/2020 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesine göre 07/09/2017 keşide tarihli, 25/11/2017 vadeli, 27.200,00 TL bedelli bononun davalı tarafından ihtarname ekinde dava tarihinden sonra 31/12/2020 tarihinde davacıya iade edildiği, 07/09/2017 keşide tarihli, 25/12/2017 vadeli, 27.200,00 TL bedelli bononun ise davalıya teslim edildiğinin dava dilekçesi ekindeki 07/09/2017 tarihli tahsilat makbuzu ve davalı ticari defter ve kayıtları ile sabit olduğu, anılan ihtarname ve davaya cevap dilekçesi ile davalı uhdesinde bulunduğu sabit olan 25/12/2017 vadeli ve 27.200,00 TL bedelli bono nedeniyle davalıdan davacıdan alacaklı olmadığını bildirdiği, buna göre dava tarihinden sonra davacıya teslim edilen 25/11/2017 vadeli, 27.200,00 TL bedelli bono nedeniyle menfi tespit isteği konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, 25/12/2017 vadeli 27.200,00 TL bedelli diğer bono yönünden ise davalının alacaklı olmadığını beyan etmesi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davalı tarafından 25/11/2017 vadeli, 27.200,00 TL bedelli bono dava tarihinden sonra davacıya iade edilmiş ve bu bono yönünden talep konusuz kalmış ise de, tarafların dava öncesi zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan uyuşmazlıkta arabuluculuk görüşmesi yaptıkları, ayrıca davacı tarafından davalıya ihtarname gönderildiği, Karşıyaka … Noterliğinin cevabı yazısına göre davalının dava tarihinden sonra söz konusu bonoyu davacıya iade ettiği, davanın açılmasına sebebiyet verdiği, 6100 sayılı HMK’nun 331 maddesi uyarınca bu bono yönünden de yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesi gerekmiştir.
Davacı davalının kötüniyetli olduğunu savunmuş ve kötü niyet tazminat talebinde bulunmuş ise de, davacı aleyhinde söz konusu senetlere ilişkin olarak başlatılan herhangi bir takip bulunmadığı bu nedenle davacının 2004 sayılı İİK’nun 72 maddesinde düzenlenen kötü niyet tazminatı talep şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre menfi tespit isteğine ilişkin bu uyuşmazlığın dava şartı zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığı, bu nedenle taraflarca dava öncesinde yapılan ve anlaşmazlıkla neticelenen ihtiyari arabuluculuğa ilişkin yargılama giderinin davacı şirkete yükletilmesi gerektiği değerlendirilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davacının, keşide tarihi 07/09/2017, ödeme tarihi 25/11/2017, bedeli 27.200,00 TL, keşidecisi …. Ltd. Şti. Lehtarı … Ltd. Şti olan bono nedeniyle menfi tespit talebi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Davacının, keşide tarihi 07/09/2017, ödeme tarihi 25/12/2017, bedeli 27.200,00 TL, keşidecisi …. Ltd. Şti. Lehtarı … Ltd. Şti olan bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE,
3-Davacının kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
4-Alınması gerekli 1.858,03 TL karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 929,01 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 929,02 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile HAZİNEYE GELİR KAYDEDİLMESİNE,
5-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL başvurma harcı, 929,01 TL peşin harç, 500,00 TL bilirkişi ücreti ve 118,00 müzekkere-tebligat giderinden oluşan toplam 1.606,31 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE,
6-Davacı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 2021 Yılı AAÜT’nin 13/1-2. fıkrası uyarınca 7.872,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE,
7-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
8-İzmir Arabuluculuk Bürosu’nun … sayılı arabuluculuk dosyasında suçüstünden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A. maddesi uyarınca davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAD KAYDINA,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/09/2021

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA