Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/401 E. 2021/769 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/401 Esas
KARAR NO : 2021/769

DAVA : Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 17/08/2020
KARAR TARİHİ : 29/09/2021

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan Menfi Tespit (Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … tarafından müvekkili aleyhinde 08/01/2008 tarihinde 13.763,43 TL bedelle İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını müvekkili aleyhinde başlatılan takip dayağı belgenin incelenmesinde …’nın 02/12/2005 tarihli genel kredi taahhütnamesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalandığının iddia olunduğunu, müvekkili tarafından imzalandığı iddia olunan kredi sözleşmesinde belirtilen 200.000,00 TL teminatın müvekkili tarafından kendi el yazısıyla belirtilmediği, ayrıca gerek kefalet tarihi gerekse de müteselsil kefil sıfatı yine müvekkili tarafından el yazısıyla belirtilmediğini, müteselsil kefalet için geçerlilik şartı olan yazılı şekil şartına uyulmadığı için müvekkilin davalı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığını, kredi sözleşmesinin 02/12/2005 tarihli olup üzerinden 14 yıldan fazla süre geçmiş olduğundan müvekkilinin kredi sözleşmesine karşı bir yükümlülüğünün bulunmadığını belirterek müvekkilinin davalı şirkete borçlu olmadığının tespitine ve icra takibinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dış borçlu … Ltd Şti nin … … Bulvarı şubesinden 02/12/2005 tarihinde kullandığı ticeri kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle firma ve kefillere ihtarname keşide edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, takibe konu alacağın temlik sözleşmesi ile … A.Ş ye devredildiğini ve dosyanın yenilerek 2017/15137 nolu takip dosyasında devam ettiğini, davacının kefalete ilişkin itirazının reddi gerektiğini, zamanaşımının söz konusu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava genel kredi sözleşmesine kefaletten kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davacı aleyhinde başlatılan takip nedeniyle menfi tespit isteğine ilişkindir.
DELİLLER:
-İzmir … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyası
-Bilirikişi …’nin 16/02/2021 tarihli kök raporu, 02/08/2021 tarihli ek raporu
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nun “Menfi tespit ve istirdat davaları” başlıklı 72. Maddesi: “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan maddeden anlaşıldığı üzere borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir ve takip konusu alacağın borçlusu olmadığının tespiti isteyebilir.
Borçlu, belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar ve bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi iptal edilir ve borcu ödemekten kurtulur.
Menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Bu noktada, konuyla ilgisi bakımından “ispat yükü”ne ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190.maddesi; “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.
Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü taşıyacaktır. İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddî hukuk kuralındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belirlenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde, genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenecektir. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Karine söz konusu olduğunda, karine temeli ile karine sonucunu birbirinden ayırt etmek gerekir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur, ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır. Bu durumu vurgulamak için, fıkrada açık düzenleme yapılmıştır. Kesin kanunî karineler dışında, karşı taraf karinenin aksini ispat edebilir. Fıkrada, özellikle aksini ispat kavramına yer verilmiştir. Zira, aksini ispat ve karşı ispat farklı kavramlardır. Karine söz konusu olduğunda, karşı ispat faaliyetinden değil, karine ile kabul edilen durumun aksini ispat etmek gerekir (6100 sayılı HMK. 190. madde gerekçesi).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve dosya kapsamında toplanan tüm deliller bir arada değerlendirildiğinde; dava dışı … tarafından İzmir … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile dava dışı … Ltd Şti, … ve davacı … aleyhinde genel kredi sözleşmesine istinaden 08/01/2008 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, takip konusu alacağın 17/06/2008 tarihinde dava dışı … A.Ş ye temlik edildiği, davacı aleyhindeki takibin davacı yönünden 2014 yılında itiraz edilmeksizin kesinleştiği, bu tarihten sonra da takip konusu alacağın davalı … ye temlik edildiği, davacının iş bu dava ile kefaletin yasal koşullarının oluşmadığı, kefalete konu alacağın zamanaşımına uğradığını iddia ettiği, davalının ise kefalet sözleşme tarihi itibariyle kefaletin geçerli olduğu, davacının zamanaşımı iddiasının yerinde olmadığını savunduğu, davacının dava dışı … Ltd. Şti ile dava dışı … arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesine kefil olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamakla birlikte kefalet sözleşmesinin geçerli olup olmadığı, davacının kefalet nedeniyle borçlu olup olmadığı, takip konusu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususlarında ihtilaf bulunduğu, menfi tespit davasında borçlunun ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebileceği, borçlunun borcun varlığını inkar etmesi halinde ispat yükünün davalı durumunda olmasına karşın alacaklıda bulunduğu, bu kapsamda davacı borçlu kefalet sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin iddiada bulunduğuna göre davalı tarafından geçerli bir kefalet ilişkisinin olduğu ve bu kefalete istinaden davacıdan alacaklı olduğunun ispatlanması gerektiği, mahkememizce 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olduğu dönümde düzenlendiği tarafların kabulünde olan kefalet sözleşmesinin zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığı, geçerli olup olmadığı yönünden inceleme yapılmak üzere dava dışı … ve davalıdan kredi sözleşmesi ve ekleri istenildiği halde saklama süresinin sona erdiği ve sözleşmelerin ellerinde bulunmadığından bahisle sözleşme ve eklerinin mahkememize sunulmadığı, ayrıca mahkememizce davalı vekiline 17/02/2021 tarihli celsede sözleşme ve eklerini sunmak üzere kesin süre verildiği ve kesin sürenin sonuçlarının tefhim ve ihtar edildiği halde davalı vekilinin ara karar gereğini yerine getirmediği, sözleşme ve eklerini inceleme yapılmak üzere mahkememize sunmadığı, mahkememizce verilen ve kesin olan sürenin yeterli, emredilen işlerin, gerekli ve yapılabilir nitelik taşıdığı, ayrıca süreye uyulmamasının sonuçlarının açıkca anlatıldığı-ihtar edildiği, kesin süre içerisinde ara karar gereğinin davalı tarafından yerine getirilmemiş olmasının davacı yararına usuli kazanılmış hak doğurduğu, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmadığı, ayrıca davaya konu icra takip dosyası içerisinde sözleşme ve eklerinin birer örneğinin bulunmadığı, sadece tek sayfadan ibaret sözleşme eki niteliğinde bir belgenin bulunduğu, bu belgede davacının adı, soyadı, imzası bulunmakla birlikte 818 sayılı Borçlar Kanununun 484. maddesine uygun kefalet beyanının (kefilin sorumlu olduğu tutar) yer almadığı, bu haliyle taraflar arasında usulüne uygun düzenlenmiş ve geçerli bir kefalet ilişkisinin bulunduğunun davalı tarafından ispat edilemediği, davacının takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının kabulü gerektiği, davacı tarafından dava tarihinden sonra icra dosyasına yapılan ödemelerin davacıya iadesi gerektiği, her ne kadar davacı tarafından dava öncesinde kendisinden yapılan 7.350,00 TL’lik tahsilatların da iadesi istenilmiş ise de bu istirdat talebi yönünden davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu, davacının bu talep yönünden dava öncesinde zorunlu arabuluculuğa başvurmadığı, bu nedenle dava öncesi yapılan tahsilatlar yönünden dava şartı gerçekleşmediğinden istirdat isteminde bulunamayacağı anlaşılmakla davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir
Davacı kötüniyet tazminatı talebinde bulunmuşsa da davalının kötüniyetle hareket ettiğinin ve takipte haksız olduğunun davacı tarafça ispatlanmadığı anlaşılmakla davacının kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, davacının İzmir … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyası nedeniyle davalıya borçlu olmadığının TESPİTİNE, dava tarihinden sonra davalıdan tahsil edilen 2.450,00 TL’nin 1.225,00 TL’sinin 02/09/2020, bakiye 1.225,00 TL’sinin ise 02/10/2020 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
2-Davacının kötüniyet tazminat talebinin REDDİNE,
3-Alınması gerekli 940,17 TL karar ve ilam harcının davacı tarafından yatırılan 235,05 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 705,12 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
4-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı, 235,05 TL peşin harç, 500,00 TL bilirkişi ücreti, 93,50 TL müzekkere-tebligat giderinden oluşan toplam 882,95 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul kısmen reddi sebebiyle tarafların haklılık oranına göre 575,57 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE, bakiye kısmın davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davacı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 2021 Yılı AAÜT’nin 13/1. fıkrası uyarınca 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE,
6-Davalı dava ve duruşmalarda kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan 2021 Yılı AAÜT’nin 13/1. fıkrası uyarınca 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
7-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca davacı tarafından yatırılan ve kullanılmayan gider avansından bakiye miktarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya İADESİNE,
8-Kararın kesinleşmesinden sonra İzmir … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasının mercine İADESİNE,
Dair, karar HMK 341vd maddeleri gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Mahkememize veya aynı nitelikteki başka yer Mahkemesine verilecek dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemeleri nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/09/2021

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA