Emsal Mahkeme Kararı İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/530 E. 2022/66 K. 26.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/530 Esas
KARAR NO : 2022/66

DAVA : İtirazın İptali (Elektrik Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 22/12/2018
KARAR TARİHİ : 26/01/2022

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan İtirazın İptali (Elektrik Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda, tüm dosya incelendi.
İDDİA VE TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı şirket ile müvekkili arasında Elektrik Enerjisi Satışına ilişkin Perakende Satış Sözleşmesi imzalandığını, davalının tesisat numarasının … olduğunu, davalının 23.09.2013 tarihinde kurulmuş olan sözleşme gereği … Mah. … Sokak No:… Urla İzmir adresindeki ticarethaneye ait abonelikte enerji kullanmakta olduğunu, ancak davalının 23.03.2016 vade tarihli 9.040,50 TL tutarlı elektrik faturasını ödemediğini, ödenmeyen faturanın tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine Urla İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 06.05.2016 tarihinde fatura bedelleri ve ferilerinin toplamı olan 9.259,55 TL üzerinden icra takibine geçildiğini, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı nedeniyle icra takibinin durduğunu, davalı tarafından böyle bir borcu bulunmadığı belirtilerek borcun aslına ve ferilerine itiraz edilmiş ise de taraflar arasında imza altına alınmış olan sözleşme gereği enerji tüketiminde bulunduğu ve buna bağlı faturanın ödenmediğinin abonelik dosyası ile sabit olduğunu belirterek davalının itirazlarının iptaline, takibin aynen devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP VE SAVUNMA:
Davalıya usulüne uygun tebligat yapılmış, davalı davaya cevap vermemiş, davalı vekili duruşmalardaki beyanında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVA:
Dava elektrik abonelik sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili amacıyla girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
DELİLLER:
-Urla İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyası,
– … A.Ş’nin 17/03/2020-18/08/2021 tarihli cevabı yazısı
ekindeki taraflar arasındaki ikili anlaşma sözleşmesi, tüketim faturaları,
-Bilirkişi …’nın 12/11/2021 tarihli raporu,
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında fayda vardır.
Kanun koyucu mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 158-161. maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 179-182. maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer’î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Akman S./Burcuoğlu H./Altop A./ Tekinay, S.S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).
Cezai şartın, kanundaki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/I. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlali hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Kocaağa, K.: Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).
Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 179–182. maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi:“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.
Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar:
Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, K.: s. 133-136).
İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça vazgeçmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlal etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlali koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, K.: s. 145-154).
Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlal durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir.
Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, K.: s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2014 tarihli ve 2013/15-1140 E., 2014/905 K. ; 29.11.2017 tarihli ve 2017/3-998 E., 2017/1459 K. sayılı kararlarında da değinilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezayı düzenlemiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir.
Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. Örneğin, bir inşaat sözleşmesinde yüklenici, işin teslim edilmesi gerektiği tarihten itibaren geciktiği her gün için iş sahibine 10.000TL ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, yüklenicinin borcunu ifada gecikmesi hâlinde, iş sahibi hem gecikilen her gün için 10.000TL ceza koşulunu hem de inşaatın bitirilmesini isteyebilir. İfaya eklenen ceza koşulu, özellikle borcun geç ifa edilmesi hâlinde uygulanır ve uygulamada en çok rastlanan ceza koşulu türüdür.
Ceza koşulunun amacı da onun ifaya eklenen nitelikte olup olmadığının tespitinde önemli rol oynayabilir.
Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.
İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ise ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.
Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Y.E.; Eser Sözleşmesi, 4. Baskı, Ankara 2017, s. 350-353).
İtirazın iptali davasının koşullarını; ilamsız bir icra takibine girişilmesi, bu takip nedeniyle çıkarılan ödeme emrine 7 günlük itiraz süresi içinde itiraz edilmiş olması, borçlunun itirazının alacaklıya tebliğinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde mahkemeden itirazın iptalinin talep edilmesi şeklinde sıralamak mümkündür.
İtirazın iptali davası icra takibi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2004 tarih 2004/19-410 Esas, 2004/471 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, itirazın iptali davasının görülebilmesi için, öncelikle ortada takip hukuku kuralları çerçevesinde yasaya ve yöntemine uygun şekilde yapılmış geçerli bir icra takibinin bulunması gerekir. Ortada geçerli bir takibin bulunmadığı durumlarda, itirazın iptali davasının görülebilmesine usulen olanak yoktur. Bu husus dava şartıdır ve mahkemece re’sen gözetilmesi gerekmektedir.
2004 Sayılı İİK’nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkar tazminatına hükmedilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının dava ederek haklı çıkması zorunludur. Borçlunun kötüniyetle itiraz etmiş olması yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatına, işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı alacağın likit ve belli olması gerekir. Borçlu, yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve belli olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. İİK 67/2. madde hükmünün amacı, borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bilebilecek durumda olan borçlunun icra takibine konu alacağın varlığına haksız olarak itiraz etmesini önlemektir. (Prof.Dr.B.Kuru İ.İ.Huk.2008.İst.sh.230-231).
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; davacının, elektrik abonelik sözleşmesinden kaynaklanan alacağa istinaden davalı aleyhinde Urla İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında takip başlattığı, ödeme emrinin davalı borçluya 14/05/2016 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlunun 18/05/2016 tarihinde borca ve ferilerine itiraz ettiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği, davacının iş bu dava ile taraflar arasında perakende satış abonelik sözleşmesi bulunduğu, bu kapsamda davalıya elektrik enerjisi sağlandığı, davalının 23/03/2016 vade tarihli takip ve davaya dayanak faturayı ödemediği, davalının borçlu olduğu, takibe haksız yere itiraz ettiği iddiası ile iş bu davayı ikame ettiği, davalının davaya cevap vermediği, davalı vekilinin yargılama aşamasında davacıya borçlu olmadıklarını, davalının herhangi bir taahhüdünün bulunmadığını, yapılan fatura tahakkukunun hatalı ve haksız olduğunu savunduğu, taraflar arasında abonelik ilişkisi bulunduğu hususu ihtilafsız olup, takibe dayanak faturanın sözleşmeye uygun olarak düzenlenip düzenlenmediği ve davacının alacaklı olup olmadığı hususlarında anlaşmazlık bulunduğu, bu kapsamda mahkememizce taraflar arasındaki sözleşme, takibe dayanak fatura ve sözleşme dönemi boyunca düzenlenen diğer tüketim faturalarının dosyaya kazandırıldığı ve dosyanın bilirkişiye tevdi edildiği, bilirkişiden davacı kurum tarafından yapılan fatura tahakkukunun sözleşmeye uygun olup olmadığı ve davacının alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacaklı olduğu miktarın ne olduğu hususlarında rapor düzenlenmesinin talep edildiği, bilirkişinin 12/11/2021 tarihli raporunda, davacı ile davalı arasında 06/02/2014 tarihli indirimli elektrik enerjisi satışını öngören ikili anlaşma bulunduğu, davalının 31/12/2015 tarihinden itibaren başka bir firmadan elektrik tedarik etmeye başladığı, davacıya fesih bildiriminde bulunmadığı, sözleşmeyi tek taraflı feshederek elektrik enerjisini başka firmadan temin etmeye başladığı, bu nedenle davacı tarafından sözleşmenin 8.maddesi hükmüne göre cezai şart olarak davalı aboneye sözleşme döneminde yapılan toplam indirim tutarının cayma bedeli olarak takibe dayanak fatura ile yansıtıldığı, sözleşmenin 8.maddesine göre cayma halinde davalının kendisine yapılan indirim tutarlarının toplamını cezai şart olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 3 yıl süreli olduğu, davalının sözleşme süresi sona ermeden fesih yaptığı, ancak sözleşme hükmüne rağmen davacı tarafından davalı adına düzenlenen 06/02/2014-31/12/2015 tarihleri arasındaki tüketim faturalarının sol alt köşesinde taahhüt ve cayma şartı yoktur şeklinde ibarelerin olduğu, bu nedenle davalının sözleşme süresi sona ermeden cayması halinde davacının talepte bulunamayacağı, aksi kanaat halinde ise davacı tarafından sözleşme dönemi boyunca davalıya sağlanan toplam indirim tutarının 10.481,95 TL olarak hesaplandığı, ancak takipte bu alacak 9.040,50 TL olarak talep edildiğinden taleple bağlı kalınması gerektiği, davacının 6183 sayılı yasaya göre gecikme zammını talep edemeyeceği, taraflar tacir olduğundan ticari faiz talep edebileceği, talep edilebilecek faizin 114.43 TL, faizin kdv’sinin ise 20,60 TL olduğu yönünde görüş ve kanaat bildirildiği, davacının davalının taraflar arasındaki sözleşmenin 11.maddesine aykırı hareket ettiği, 3 yıllık sözleşme süresi sonra ermeden sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği, bu halde sözleşmenin 8.maddesine göre kendisine yapılan indirim tutarlarının toplamının cezai şart olarak ödemesi gerektiğini ileri sürdüğü, her ne kadar taraflar arasındaki sözleşmenin 8.maddesinden dönme halinde davalının cezai şart olarak yararlanmış olduğu indirimleri davacıya ödemesi gerektiği kararlaştırılmış ise de taraflar arasında sözleşmenin devam ettiği 06/02/2014-31/12/2015 tarihleri arasındaki dönemde düzenlenen ve davalı adına tahakkuk ettirilen 20 adet faturanın sol alt köşesinde “taahhüt:yoktur”, “cayma şartı:yoktur” şeklinde kayıt bulunduğu, açık feragatin, borçluya yöneltilen ve varması gereken tek taraflı bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olabileceği, bu halde davacının sözleşmedeki taahhüt ve cayma koşulundan tek taraflı olarak açıkça feragat ettiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle davacının davalıdan cayma bedeli adı altında talepte bulunamayacağı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Her ne kadar davalı yargılama aşamasında kötüniyet tazminatı talep etmiş ise de davalının davaya cevap vermediği, cevap dilekçesi sunulmaması nedeniyle savunmanın genişletilemeyeceği ve kötüniyet tazminatı talep edilemeyeceği, aksi kabul edilse bile davacının haksız ve kötü niyetli olduğunun davalı tarafından ispat edilemediği anlaşılmakla kötüniyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın REDDİNE,
2-Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminatı talebinin REDDİNE,
3-Alınması gerekli 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının davacı tarafından yatırılan 158,13 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 77,43 TL harcın kararın kesinleşmesinden sonra talep halinde davacıya İADESİNE,
4-Mahkememizce bu yargılama nedeniyle yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
5-Davalı dava ve duruşmalarda kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 13. maddesi uyarınca 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ÖDENMESİNE,
6-6100 Sayılı HMK’nın 333. Maddesi uyarınca taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avansının kararın kesinleşmesinden sonra taraflara İADESİNE,
7-Kararın kesinleşmesinden sonra Urla İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasının mercine İADESİNE,
Dair 6100 sayılı HMK’nun 341 vd. Maddeleri uyarınca Mahkememize sunulacak veya başka yerden Mahkememize gönderilecek dilekçe ile kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde İstinaf yasa yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.26/01/2022

Katip …
E-İMZA

Hakim …
E-İMZA